Yazarlar

Yeni Hindistan, nereye doğru !

Ravi Agrawal / Foreign Policy

Narendra Modi’nin saltanatı daha az liberal ama daha güvenlikçi bir ulus üretiyor.

Hindistan’da, Haziran ayının başına kadar sürecek olan, dünyanın en büyük seçimi gerçekleşecek.

940 milyon Hintlinin oy kullanacağı seçimler için yapılan anketlere göre Başbakan Narendra Modi ve Hindistan Halk Partisi (BJP) üst üste üçüncü kez iktidara gelmeye çok yakın.

Anket firması Morning Consult’ın yayınladığı sonuçlara göre Hintlilerin yüzde 78’i Modi’nin yönetiminden memnun. Meksika, Arjantin ve İsviçre’den en üst sıradaki üç liderin onay oranları sırasıyla yüzde 63, 62 ve 56)

Bu sonuçlar Modi’yi muhtemelen dünyanın en popüler lideri yapacak.

Modi’ye neden “hayranlık” duyulduğunu anlamak zor değil. Karizmatik bir lider, Hintçe’de usta bir hatip ve çalışkan, halk onu ülkenin başarısına kendini adamış biri olarak görüyor. Adam kayırma ya da yolsuzluk yapmayacağı düşünülüyor ki bu da genellikle 73 yaşında, eşi ya da çocuğu olmayan bir adam olmasına bağlanıyor.

Modi’nin ülkede çok az gerçek rakibi var. Partisi içindeki mutlak bir güce sahip ve rakipleri parçalı, zayıf. İster G-20’ye ev sahipliği yapma fırsatını en üst düzeye çıkararak, ister yurtdışına yaptığı yüksek profilli ziyaretlerle olsun, Modi, Hindistan’ın dünya sahnesindeki varlığını ve bununla birlikte kendi popülaritesini artırdı.

Yeni Delhi yönetimi aynı zamanda dış politikasında daha iddialı hale geliyor. İdeoloji ve ahlak yerine ülkenin kişisel çıkarlarına öncelik veriyor bu da Hindistan içinde kayda değer bir takdir topluyor.

Modi’nin başarısı muhaliflerinin kafasını karıştırabilir. Ne de olsa giderek otoriterleşen eğilimleri var: Modi basın toplantılarına nadiren katılıyor, kendisine zor sorular soran az sayıdaki gazeteciyle röportaj yapmayı bıraktı ve parlamentodaki tartışmalardan büyük ölçüde kaçtı. Gücü merkezileştirdi ve Hindistan’ın federalizm sistemini zayıflatırken tek lider kültü inşa etti. Onun liderliği altında ülkenin Hindu çoğunluğu baskın hale geldi. Tek bir dinin bu denli öne çıkması, azınlık gruplarına zarar vererek ve ülkenin “laikliğe” olan bağlılığını sorgulatarak kötü etkilere yol açabilir. Özgür basın ve bağımsız yargı gibi demokrasinin temel direkleri erozyona uğradı.

Yine de Modi, seçimleri demokratik olarak kazandı. Siyaset bilimci Sunil Khilnani, 1997 yılında yayınlanan The Idea of India (Hindistan Fikri) adlı kitabında, o zamanlar 50 yaşında olan ülkeyi şekillendirenin kültür ya da dinden ziyade demokrasi olduğunu savunmuştu. Khilnani’ye göre bu fikrin en önemli temsilcisi, Hindistan’ın ilk başbakanı olan ve 20’li yaşlarında “Joe” lakabıyla anılan, Cambridge Üniversitesi mezunu Jawaharlal Nehru’dur. Nehru, açıkça bir Müslüman vatanı olarak kurulan Pakistan’a karşıt olarak hizmet edecek liberal, laik bir ülke vizyonuna inanıyordu. Modi ise pek çok açıdan Nehru’nun tam tersi.

Alt kasttan, alt-orta sınıftan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen şu anki başbakan, organizasyon işi yaparken yıllarca ülkeyi dolaştı, sıradan insanların evlerinde uyudu ve onların hayal kırıklıklarını ve özlemlerini dinleyerek Hindular hakkında bir anlayış geliştirerek eğitim aldı.

Modi’nin Hindistan fikri, seçim demokrasisi ve refahçılık üzerine kurulu olsa da Nehru’nunkinden önemli ölçüde farklı bir pozisyonda. Devlet işlerinde kültür ve dini merkeze alıyor; ulus olmayı Hinduizm üzerinden tanımlıyor, bireysel hakların ve sivil özgürlüklerin kısıtlanması anlamına gelse bile güçlü bir baş yöneticinin liberal bir baş yöneticiye tercih edilebileceğine inanıyor. Bu alternatif vizyon, liberal olmayan demokrasinin bir biçimi – Modi ve BJP’nin giderek daha fazla kazanan taraf olmasıyla sonuçlandı.

Hindular, Hindistan nüfusunun yüzde 80’ini temsil ediyor. BJP bu mega çoğunluğa, dinleri ve kültürleriyle gurur duymalarını sağlayarak kur yapıyor. Bazen de nüfusun yüzde 14’ünü oluşturan 200 milyon Müslüman’ı kışkırtarak, Müslüman nüfusun tarihi miraslarını yok ederek, bu projeye yardımcı oluyor. BJP, ayrıca Hinduları yıllarca işgalci ordularının kurbanı olduğunu empoze eden alternatif bir tarih versiyonunu ilerletmeye çalışıyor.

Hindular, kast ve dil bakımından bölünmüş olduklarından yekpare bir bütün oluşturmuyorlar ancak BJP ulusal seçimleri kazanmak için Hinduların sadece yarısının desteğine ihtiyaç duyuyor. BJP, 2014’de Hindistan’da 30 yıldır hiçbir partinin başaramadığı Meclis çoğunluğunu, yüzde 31 ile alarak tek başına iktidar partisi oldu. Hatta 2019’da yüzde 37 oy alarak daha da iyi bir sonuç elde etti. BJP’nin başarısının en azından bir kısmı Modi’nin isim bilinirliğine ve kampanya yolundaki yorulmak bilmeyen performansına atfedilebilir.

Ancak tek bir adama çok fazla odaklanmak, Hindistan’ın yörüngesini anlamaktan uzaklaştırabilir. Modi, son bir nesildir hiçbir Hintli liderin elde edemediği kadar büyük bir güç elde etmiş olsa da, temel dini gündemi uzun zamandır partisi ve onun ideolojik uzantısı olan, 5 milyondan fazla üyesi bulunan Hindu sosyal topluluğu ve paramiliter grubu Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) tarafından telkin ediliyor.

Modi 2014’ten bu yana BJP’nin yüzü olsa da, partinin kendisi 1980’den bu yana mevcut haliyle varlığını sürdürmekte. BJP’nin Hindistan fikri pek de yeni ya da gizli değil. Seçim bildirgelerinde açıkça tanımlanıyor ve Modi’nin pazarlamacılığıyla birleştiğinde sandıkta giderek daha başarılı oluyor.

Başka bir deyişle, Hindistan’ın şu anki siyasi sahnesinin arzla çok ilgisi olsa da, değişen taleple de ilgisi olabilir. BJP’nin siyasi projesinin başarısı, Hindistan’ın neye dönüştüğünün daha net bir resmini ortaya koyuyor. Ülke nüfusunun neredeyse yarısı 25 yaşın altında. Bu genç Hintlilerin çoğu yeni bir kültürel ve sosyal ulus vizyonu ortaya koymak istiyor. Liberal olmayan, Hindu ağırlıklı ve Hindu öncelikli bir ulus ortaya çıkıyor ve Nehru’nunki de dahil olmak üzere diğer Hindistan fikirlerine meydan okuyor hatta onları gölgede bırakıyor.

Bunun hem iç hem de dış politika açısından derin etkileri olacaktır. Hindistan’ın muhtemel ortakları ve rakipleri bunu ne kadar erken fark ederlerse, Yeni Delhi’nin artan küresel nüfuzunu o kadar iyi yönetebileceklerdir. “Modi’den Önce Hindistan” kitabının yazarı Vinay Sitapati, “Nehruvari Hindistan fikri öldü. Bir şeyler kesinlikle kayboldu. Ancak asıl soru, bu fikrin Hindistan’a yabancı olup olmadığıdır” diyor.

Hintliler, ülkelerinin son yıllarda sivil toplumun sağlığına ilişkin temel göstergelerde ne kadar gerilediğine dair raporlara kızıyorlar.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre Hindistan basın özgürlüğünde 2002 yılında 139 ülke arasında 80. sırada iken 2023 yılında 161. sıraya geriledi. Dünya genelinde demokrasiyi ölçen Freedom House, 2024 raporunda Hindistan’ı sadece “kısmen özgür” olarak değerlendirirken, Hindistan yönetimindeki Keşmir’i “özgür değil” olarak tanımladı. Rusya ve Hong Kong gibi sadece birkaç ülke ve bölge son on yılda Hindistan’dan daha fazla özgürlük düşüşü yaşadı. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi’nde Hindistan 146 ülke arasında 127. sırada yer almakta. Dünya Adalet Projesine göre, hukukun üstünlüğüne bağlılık açısından Hindistan 142 ülke arasında 79. sırada.

Hindistan son on yılda İran ve Myanmar’dan bile daha fazla interneti kısıtladı.

Hindistan gözlemcilerini en çok endişelendiren sosyal gösterge din özgürlüğüdür. Hindular ve Müslümanlar arasındaki gerilimler yeni değil ancak Modi’nin BJP’si iktidarda olduğu on yıl boyunca Hindu öncelikli gündemini yasalar yoluyla ilerletme konusunda, kendisi açısından oldukça “başarılı” oldu. Bunu, çoğunluğu Müslüman olan Keşmir’in yarı özerk statüsünü 2019’da iptal ederek ve aynı yıl her biri büyük bir Müslüman çoğunluğa sahip üç komşu ülkeden gayrimüslimlere hızlı bir şekilde vatandaşlık veren bir göçmenlik yasasını geçirerek yaptı.

Belki de bu yasal manevralardan daha zarar verici olan, Modi yönetiminin sessizliği ve Hintli Müslümanlar için giderek daha tehditkar hale gelen bir ortamda Yeni Delhi’nin sık sık aşırı radikal Hintlileri cesaretlendirici hamleler yapması.

Nehru’nun laiklik vurgusu bir zamanlar kamusal alanda üstü kapalı kurallar dayatırken, Hindular artık Müslümanların Hindistan’daki varlıklarını sorguluyor.

Norm haline gelen “Hindu üstünlüğü” eleştirenler “anti-milliyetçi” olarak damgalanıyor. Bu üstünlük, 22 Ocak’ta Modi’nin Hindistan’ın kuzeyindeki Ayodhya kentinde Hindu tanrısı Ram’a adanan dev bir tapınağı “kutsamasıyla” doruğa ulaştı. Yapımı 250 milyon dolara mal olan tapınak, 1992 yılında bir Hindu çetesi tarafından yıkılan bir caminin yerine inşa edildi. Otuz yıl önce bu olay yaşandığında BJP’nin üst düzey liderleri ortaya çıkardıkları şiddetten utanç duymuşlardı. Bugün ise bu utanç ulusal bir gurur ifadesine dönüşmüş durumda.

Tapınağın açılışında Hindu rahip kıyafetleri giyen Modi, Bollywood yıldızlarından ve ülkenin iş dünyasının seçkinlerinden oluşan bir izleyici kitlesinin önünde “Bu yeni bir dönemin başlangıcı” dedi.

Modi’nin, Hintli olmanın ne anlama geldiğine dair vizyonu en azından kısmen kamuoyunda karşılık buluyor. Pew Araştırma Merkezi 2019 sonu ile 2020 başı arasında Hindistan’da din üzerine büyük bir anket yaptığında, Hinduların yüzde 64’ünün Hindu olmanın “gerçekten Hintli” olmak için çok önemli olduğuna inandığını, yüzde 59’unun Hintçe konuşmanın Hintliliği tanımlamada benzer şekilde temel olduğunu söyledi. Ankete katılanların yüzde 84’ünün dinin hayatlarında “çok önemli” olduğunu düşündüğünü ve yüzde 59’unun her gün dua ettiğini söyledi. Aynı zamanda Chennai Shiv Nadar Üniversitesi’nde hukuk ve siyaset dersleri veren Sitapati, “BJP’nin hakimiyeti öncelikle talep odaklı. İlericiler bunu inkar ediyor.” ifadelerini kullandı.

Sitapati’yi sol kesimden eleştirenler, kendisinin BJP ve RSS’nin militan köklerini küçümseyerek imajlarını düzeltmeye yardımcı olduğunu iddia ediyor. Ancak arz ve talep meselesine gelince;

BJP’nin hakimiyeti, çoğu insanın Hintçe konuştuğu ülkenin kuzeyiyle sınırlı.

Teknoloji firmalarının geliştiği, okuryazarlık oranının daha yüksek olduğu ve çoğu insanın Tamil, Telugu ve Malayalam gibi dilleri konuştuğu daha zengin güneyde BJP daha az popüler. Güneyli liderler, ödedikleri vergilerin kuzeydeki Hint Kuşağı’nı sübvanse ettiğine dair giderek artan bir kızgınlık besliyor. Bu coğrafi bölünme, ulusal bir yeniden bölgelendirme sürecinin gerçekleşmesi beklenen 2026 yılında doruğa çıkabilir. Muhalefet liderleri BJP’nin parlamento seçim bölgelerini kendi lehine yeniden çizebileceğinden korkuyor. Eğer BJP başarılı olursa, Modi’nin döneminden çok daha sonra da seçimlerde kazanmaya devam edebilir.

Tüm bunlara rağmen Sitapati ülkenin demokratik olduğunu savunarak şunları söylüyor:

“Siyasi katılım her zamankinden daha yüksek. Seçimler özgür ve adil. BJP eyalet seçimlerini düzenli olarak kaybediyor. Eğer demokrasi tanımınız seçimlerin kutsallığına ve politikaların özüne odaklanıyorsa, o zaman demokrasi gelişiyor demektir.”

Sitapati ,Hint toplumunda kültürün liberalizm ve bireysel haklar üzerine kurulu olmadığını, Modi’nin yükselişinin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Modi ile aynı fikirde olmayan liberal Hintliler halkın gözünden kayboluyor. Bunun açık bir istisnası Booker Ödüllü romancı Arundhati Roy.

Geçtiğimiz Eylül ayında İsviçre’nin Lozan kentinde yaptığı konuşmada faşizme doğru sürüklenen bir Hindistan’dan bahsetti Roy.

İktidardaki BJP’nin “Hindu üstünlükçülüğü mesajının 1,4 milyarlık bir nüfusa durmaksızın yayıldığını” söyledi.

Roy, seçimler hakkında yaptığı açıklamada, “Seçimler cinayet, linç ve kaosa dönüştü. Artık sadece liderlerimizden değil, nüfusun tüm kesiminden korkmalıyız.” diye konuştu.

Bir milyardan fazla Hindu’nun harekete geçmesi çoğunluğun tiranlığı anlamına mı geliyor?

Princeton Üniversitesi’nde ders veren Hintli siyaset bilimci Pratap Bhanu Mehta’ya göre tam olarak değil.

“Hindu milliyetçileri kendilerininkinin klasik bir ulus inşası projesi olduğunu söyleyecektir” diyen Mehta, bağımsız Hindistan’ın hala ne kadar genç bir ülke olduğunun altını çiziyor.

Popülizm de Modi’nin siyasetini tanımlamak için tatmin edici olmayan bir terim. Mütevazı geçmişini öne çıkarsa da elitizm karşıtı olduğu söylenemez ve aslında sık sık üst düzey Hintli ve küresel iş dünyası liderlerini ülkeye yatırım yapmaları için ikna ediyor. Bu iş adamları Modi’nin başarısını doğrudan finanse ediyorlar. Mesela 2017 yılında seçim tahvillerine yönelik bir düzenleme BJP’ye 600 milyon dolardan fazla isimsiz bağış getirdi. Yüksek Mahkeme mart ayında bu düzenlemeyi “anayasaya aykırı” bularak iptal etti ancak bu karar büyük bağışçıların bu yılki seçimlerdeki etkisini engellemek için muhtemelen çok geç.

Yeni Delhi’de yaşayan tarihçi Mukul Kesavan, BJP’nin gündemini çoğunlukçuluk olarak tanımlamanın daha doğru olacağını savunuyor.

“Çoğunlukçuluğun harekete geçirmek için bir azınlığa ihtiyacı vardır, o da içerideki ötekine duyulan nefrettir” diyen Kesavan, “Hindistan bunun öncüsü konumunda. Bizim yaptığımızı yapan başka kimse yok. Batı’nın bunu görmemesi beni sürekli hayrete düşürüyor.” ifadelerini kullanıyor.

Batı’nın her zaman göremediği şey ise Modi’nin ABD’deki Donald Trump gibi diktatörlerden önemli ölçüde farklı olduğudur. Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin ideolojisini gölgede bırakan bir ideolojinin propagandasını yaparken, Modi RSS’nin yüzyıllık Hintliliği, Hinduizm ile daha yakından eşitleme hareketini yerine getiriyor. Hem anketler hem de seçimler bu hareketin “zamanının geldiğini” gösteriyor.

“İnsanlar gözlerini karartmış değil. Ödün vermeyi kabul etmeye hazırlar” diyen Mehta, giderek artan sayıda Hintlinin BJP’nin Hindu devleti önermesini, bu projede kendilerini rahatsız eden unsurlar olsa bile nasıl kabul ettiğini açıklıyor.

 Hindular, şimdilik çoğunlukçuluğun bir anlaşma bozucu olduğunu düşünmüyorlar.

Kilit soru, çoğunlukçuluğun bu değiş tokuşun halk tarafından kabulüne meydan okuyan bir şeyi kışkırttığında ne olacağıdır. Buradaki en büyük risk, Hindistan tarihinde benzerlerine rastlanan toplumsal şiddet olaylarının potansiyel olarak artmasıdır. Örneğin 2002 yılında, Ayodhya’dan dönen bir trenin alev almasının ardından batıdaki Gujarat eyaletinin Godhra kentinde 58 Hindu hacı öldürülmüştü.

Dönemin Gujarat başbakanı Modi, olayı bir terör eylemi olarak ilan etti. Yangından Müslümanların sorumlu olduğuna dair söylentilerin (provokasyonların) yayılmasının ardından eyalette üç gün boyunca süren şiddet olaylarında binden fazla kişi hayatını kaybetti. Ölenlerin büyük çoğunluğu Müslüman’dı. Modi hiçbir zaman olaya karışmaktan suçlu bulunmadı, ancak bu trajedi onu hem zarar verici hem de kendi yararına olacak şekilde takip etti. Liberal Hintliler, şiddeti durdurmak için daha fazlasını yapmadığı için dehşete düştüler, ancak önemli sayıda Hindu için mesaj, onları korumak için hiçbir şeyden vazgeçmeyeceğiydi.

Yirmi iki yıl sonra Modi, Gujarat’takinden çok daha çeşitli bir ulusal seçmen kitlesine hitap eden ana akım bir lider. İsyanlar bir zamanlar biyografisinde büyük bir yer tutarken, Hintliler artık bunları halkın gözünde karmaşık bir kariyerin sadece bir parçası olarak görüyor. Başka bir kitlesel toplumsal şiddet patlamasına nasıl tepki verecekleri ve sivil toplumun kendi halkının en kötü aşırılıklarını dizginleyecek güce sahip olup olmadığı bilinmiyor. İyimserler Hindistan’ın zor anlardan geçtiğini ve daha güçlü çıktığını belirteceklerdir. Başbakan Indira Gandhi 1975 yılında olağanüstü hal ilan ederek kendisine kararname ile yönetme yetkisi verdiğinde, seçmenler ilk fırsatta onu iktidardan uzaklaştırmıştı. Modi ise ülke üzerinde daha güçlü bir hakimiyete sahip ve sandıkta kazanırken yetkilerini genişletmeye devam ediyor.

Nasıl ki yurttaşlar sadece laiklik ve liberalizm idealleriyle yaşayamıyorsa, milliyetçilik ve çoğunlukçuluk için de aynı şey geçerli. Nihayetinde devlet bunu sağlamalıdır. Bu noktada Modi’nin sicili karışık.

Sitapati, “Modi Japonya’yı bir model olarak görüyor. Kültürel anlamda Batılı olmadan endüstriyel anlamda modern. Hindu yükselişi ile sanayileşmeyi harmanlayan ideolojik bir projeyi hayata geçirdi” diyor.

Hindistan, Modi yönetiminde büyük bir ulus devlet inşası projesi yürütüyor. Ulaşıma yapılan harcamalar 2014’ten bu yana GSYH’ye oranla üç kattan fazla arttı. Hindistan şu anda yılda 9bin 656 km’den fazla otoyol inşa ediyor ve 2014’ten bu yana kırsal yolların uzunluğunu iki katına çıkarmış durumda.

Yeni Delhi, 2022’de havacılık piyasasının kızışmasından faydalanarak iflasa giden ulusal havayolu şirketi Air India’yı özelleştirdi. Hindistan bugün on yıl öncesine kıyasla iki kat daha fazla havalimanına sahip ve iç hat yolcu sayısı iki kattan fazla artarak 200 milyonu aştı.

Ülkenin orta sınıfı daha fazla para harcıyor. Kentsel alanlarda kişi başına aylık ortalama tüketim harcaması son on yılda yüzde 146 oranında arttı. Bu arada Hindistan, yurt dışından gelecek endüstri yatırımları için daha kolay bir yer haline gelmek üzere meşhur bürokratik engellerini azaltıyor.

Dünya Bankası’nın yıllık İş Yapma Raporu’na göre Hindistan 2014 yılında 134. sırada iken 2020 yılında 63. sıraya yükseldi. Yatırımcılar iyimser görünüyor. Ülkenin ana hisse senedi endeksi BSE Sensex’in değeri son on yılda yüzde 250 arttı.

BJP, erkek egemen bir parti olmasına rağmen 2019’daki seçimlerde kadınlardan büyük oranda oy aldı. 2024’de de bu oy oranının artacağı ön görülüyor.

Modi, ev hayatını kolaylaştıran hizmetleri akıllıca sunarak kadın seçmenleri hedef aldı. Örneğin kırsal kesimde çeşme suya erişimi 2019’da sadece yüzde 16,8’den yüzde 75’in üzerine çıktı.

Modi, 110 milyondan fazla tuvalet inşa etme kampanyasının ardından 2019 yılında Hindistan’ı dışarıya dışkı yapılmadığını ilan etti. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, Hindistan’ın elektrik iletim hatlarının yüzde 45’i son on yılda kuruldu.

Ülkedeki en dönüştürücü güç, 2018’de yayımlanan India Connected adlı kitabımda da yazdığım gibi, internetin yaygınlaşmaya devam etmesi. Tıpkı bir asırdan daha uzun bir süre önce otomobilin icadının modern Amerika’yı şekillendirmesi ve buna bağlı olarak eyaletler arası sistemin ve banliyölerin inşa edilmesi gibi, ucuz akıllı telefonlar da Hintlilerin gelişen dijital ekosistemde yer almasını sağladı. Akıllı telefon ve internet patlamasıyla pek ilgisi olmasa da hükümet bundan faydalandı. Hindistan’ın devlet tarafından işletilen bir anlık ödeme sistemi olan Birleşik Ödemeler Arayüzü, şu anda ülkedeki tüm nakit dışı perakende işlemlerinin dörtte üçünü oluşturuyor.

Dijital bankacılık ve yeni bir ulusal biyometrik tanımlama sisteminin yardımıyla Yeni Delhi, sübvansiyonları doğrudan vatandaşlara aktararak yolsuzluğun önüne geçmeyi başardı ve milyarlarca dolarlık israftan tasarruf etti.

Özel sektör Hindistan’ın yeni dijital ve fiziksel ekonomisinin istekli bir katılımcısı oldu. Ancak, önde gelen iki ekonomistin bu sayıda açıkladığı gibi, daha fazla yatırım yapma konusunda da garip bir şekilde temkinli davrandı. İş dünyası, Modi’nin sanayileşme planlarında önceden tanıdığı kişilere iltimas geçmesinden endişe duyuyor. Örneğin, her ikisi de memleketi Gujarat eyaletinden gelen ülkenin en zengin iki adamı Mukesh Ambani ve Gautam Adani ile çok samimi olduğu düşünülüyor.

Büyük bir güce sahip olduğu için Modi, yanlış adımlar attığında sonuçları çok büyük olabiliyor.

2016’da aniden yüksek değerli para birimlerini yasal ödeme aracı olarak tanınacağını ilan ettiği süreç, büyük miktarlarda vergilendirilmemiş geliri olan kişileri ortaya çıkararak yolsuzluğu azaltmaya çalışsa da, aslında Hindistan’ın büyümesini yaklaşık yüzde 2 puan düşürdü.

Benzer şekilde, 2020’de Kovid-19’un başlamasıyla paniğe kapılan Modi, ani bir ulusal tecrit ilan ederek milyonlarca göçmen işçinin yer değiştirmesine ve muhtemelen virüsün yayılmasına neden oldu.

Bir yıl sonra Yeni Delhi, Kovid-19’un delta varyantının ülkeye yayılıp binlerce Hintlinin ölümüne yol açmasına büyük ölçüde seyirci kaldı. Hiçbir milliyetçilik ya da gurur, bu olayda devletin halkını yüzüstü bıraktığı gerçeğini örtemedi.

Şimdi, iyi haberlere aç bir nüfusa sahip olan Hindistan, en iyi dış politika anlaşmalarından faydalanmak istiyor. Değişen küresel düzende yapılabilecek pek çok anlaşma var. ABD’nin gücü göreceli olarak azalıyor, Çin’in gücü artıyor ve bir dizi sözde orta güç statülerini kıyaslamak istiyor. Modi daha güçlü, gururlu bir ulus imajı çiziyor ve Hintliler de bu portrenin esiri olmuş durumda.

Hindistan’ın dünya sahnesindeki yeni statüsüne açılan pencerelerden biri geçtiğimiz Eylül ayında Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun Ottawa’nın British Columbia’da bir Sih topluluğu liderinin öldürülmesini Hint hükümet ajanlarının organize ettiğine dair “inandırıcı iddiaları” araştırdığına dair çarpıcı bir açıklama yapmasının ardından geldi. Yeni Delhi bu suçlamaları “saçma” olarak nitelendirerek kesin bir dille reddetti. Öldürülen Hardeep Singh Nijjar, Hindistan’ın kuzeybatısında yer alan Pencap eyaletindeki topraklardan Khalistan adında bir ulus kurmaya çalışıyordu. Yeni Delhi 2020 yılında Nijjar’ı terörist ilan etti.

Kanadalı bir liderin Hindistan’ı Kanada topraklarında işlenen bir cinayetten dolayı alenen suçlaması Modi için büyük bir utanç kaynağı olabilirdi. Bunun yerine bu olay destekçilerini harekete geçirdi. Ulusal hava, hükümetin Yeni Delhi’nin bunu yapmadığı yönündeki görüşüne katılıyor gibi görünüyordu ancak önemli bir alt metin de vardı. Eğer yaptıysa, doğru olanı yapmıştır.

“Bu fikir, biz geldik. Artık beyaz adamla eşit şartlarda konuşabiliriz,” diyor Sitapati.

Sömürgeci güçlerin Hindistan’ın topraklarını ve kaynaklarını nasıl yağmaladığını incelemek sadece revizyonizm değildir; yazar ve parlamenter Shashi Tharoor’un da belirttiği gibi “yağma” kelimesi bile Hintçeden çalınmıştır. BJP’nin ulus inşası projesi, genellikle Hinduları yüzyıllarca süren yanlışların kurbanları olarak resmederek, ancak şimdi gerçek statülerini talep etmek için uyanmış olan bir gurur duygusunu yeniden canlandırmaya çalışmakta. Bu nedenle 22 Ocak’ta Ram tapınağının açılışı destansı bir önem kazandı ve Hindular arasında bir zamanlar sahip oldukları önceliği talep ettikleri duygusunu canlandırdı.

Sahne ne kadar gösterişli olursa o kadar iyi. Hindistan, 2023’ün büyük bir bölümünde, diğer ülkelerin çoğunun göstermelik olarak gördüğü bir dönem başkanlığı olan G-20’ye ev sahipliği yapmakla övündü. Modi için bu bir pazarlama makinesine dönüştü. Dev reklam panolarında Yeni Delhi’nin ev sahipliği yapmaktan duyduğu gururun reklamı yapıldı. Zirve, Eylül ayında başladığında, TV kanalları Modi’nin bir dizi üst düzey dünya liderini karşılamasını göstererek önemli bölümleri canlı olarak yayınladı.

Haftalar önce Hintliler başka bir kutlama anı etrafında birleşmişlerdi. Ülke Ay’a iki robot indirerek bunu yapan dördüncü ülke ve Ay’ın güney kutup bölgesine ulaşan ilk ülke oldu.

Televizyon kanalları, inişin canlı yayınını yaparken, Modi inişin kilit anında görev kontrolüne ışınlandı, yüzü inişle birlikte bölünmüş bir ekranda yer aldı. Kendini tanıtma cafcaflı görünebilir, ancak kolektif başarı ve ulusal kimlik duygusunu besler.

Yeni Delhi’nin Ukrayna’yı işgalinin ardından Rusya’ya yaptırım uygulamak isteyen Batılı ülkelere burun kıvırarak Moskova’ya karşı takındığı tavır da popüler. Rusya, 2022’den önce ham petrolünün yüzde 1’inden daha azını Hindistan’a ihraç ederken, şimdi tedarikinin yarısından fazlasını buraya gönderiyor.

Çin ve Hindistan, birlikte Rusya’nın deniz yoluyla ihraç ettiği petrolün yüzde 80’ini satın alıyor ve bunu Batı’nın dayattığı fiyat sınırlaması nedeniyle piyasa fiyatlarının altında yapıyorlar.

Ahlaki değerlere çok az önem veriliyor, çünkü Hintliler de küresel güneydeki pek çok kişi gibi Batı’nın dünya meselelerinde çifte standart uyguladığını düşünüyor.

Sonuç olarak, ahlaki bir ölçüt yok. Hindistan için avantajlı bir petrol anlaşması sadece iyi bir ekonomi ve akıllı bir siyaset anlamına geliyor.

Yeni Delhi’nin artan dış politika iddiası, diğer ülkelerin kendisine giderek daha fazla ihtiyaç duyduğunu bilmesinden kaynaklanıyor. Müttefikler bu yeni dinamiğin farkında görünüyor. ABD için, Tayvan Boğazı’nda Çin ile olası bir mücadelede Hindistan yardımına koşmasa bile, Yeni Delhi’nin Pekin’e yakınlaşmasını engellemek, diğer anlaşmazlıkların önüne geçen jeopolitik bir kazanım anlamına geliyor. Diğer ülkeler için Hindistan’ın büyüyen pazarına erişim çok önemli. BJP’nin Müslümanlara yönelik düşmanlığına rağmen Modi, Basra Körfezi’ndeki ülkeleri ziyaret ettiğinde kırmızı halılarla karşılanıyor.

Hindistan’ın stratejik çıkarlarını benimsemesi ve bu tercihini ifade etmedeki özgüveni, ülkenin kendisini nasıl gördüğüne dair daha geniş çaplı değişikliklerle paralellik gösteriyor. Modi ve BJP’si, Batı liberalizmini kendi çıkarları için feda etmeyi erdem haline getiren bir Hindistan fikrini ilerletmeyi başardı. BJP, gençlerin ekonomik isteklerine ve giderek birbirine daha fazla bağlanan bir dünyada kimlik arzularına hitap ederek, bir nesil önce hayal bile edilemeyecek dini ve kültürel bir gündemi ilerletmek için alan buldu. Bu vizyon, tamamen tepeden inme olmaz, bir ulusun iradesi zaman içinde gelişir. Gelecekte, Hindistan’ın diğer fikirleri arasında muhtemelen daha fazla çekişme olacaktır.

Ancak Modi’nin BJP’si sandıkta kazanmaya devam ederse, tarih, ülkenin liberal deneyinin sadece kesintiye uğramadığını, bunun bir sapma olabileceğini gösterebilir.

Çeviri: Ömer Faruk Madanoğlu

Ravi Agrawal / Foreign Policy

Yorum ekle

Yorum göndermek için buraya tıklayın