İsrail işgal güçleri, Gazze’de on binlerce masum Filistinliyi suikast şüphelisi olarak işaretledi. Bu kararlar, büyük ölçüde herhangi bir insanın denetlemediği bir yapay zeka hedefleme sistemi ve sivil kayıplara karşı oldukça “esnek” bir politika çerçevesinde alındı. +972 ve Local Call’ın yürüttüğü araştırma bu süreci gün yüzüne çıkarıyor.
2021 yılında, “Gen+eral Y.S.” takma adıyla yayımlanan “İnsan-Makine Takımı: İnsan ve Yapay Zekâ Arasında Devrim Yaratacak Sinerji Nasıl Kurulur?” adlı bir kitapta, yazar – ki kendisinin şu anda İsrail’in elit istihbarat birimi 8200’ün komutanı olduğunu doğruladık – savaş anında binlerce “potansiyel hedefi” hızlıca belirleyebilecek özel bir makinenin tasarlanması gerektiğini savunuyordu. Bu teknoloji, onun tanımıyla “yeni hedefleri belirleme ve hedef onaylama süreçlerindeki insan darboğazını” ortadan kaldıracaktı.
Görünen o ki böyle bir makine gerçekten var. +972 Magazine ve Local Call’ın yeni araştırmasına göre, İsrail işgal güçleri “Lavender” adını verdiği yapay zekâ tabanlı bir program geliştirdi. Altı farklı İsrailli istihbarat görevlisi, Gazze’ye yönelik soykırımda aktif görevde bulunduklarını ve hedef belirleme süreçlerinde yapay zekanın nasıl kullanıldığını doğrudan sahada (Filistin’de ve Filistinlilerin üzerinde) deneyimlediklerini belirtti. Bu kaynaklara göre Lavender, soykırımın özellikle ilk aşamalarında benzeri görülmemiş hava saldırılarında merkezi bir rol oynadı. Hatta bu sistemin işgal güçlerinin operasyonları üzerindeki etkisi öyle büyüktü ki, işgalci güçler yapay zekanın verdiği kararları “sanki bir insan kararıymış gibi” kabul ettiler.
Lavender sistemi, Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kanatlarında yer aldığı düşünülen – alt rütbeliler dahil – tüm kişileri potansiyel hedef olarak işaretlemek üzere tasarlandı. Kaynakların aktardığına göre, soykırımın ilk haftalarında işgal güçleri, yaklaşık 37.000 Filistinliyi ve onların evlerini hedef olarak belirlemek için neredeyse tamamen Lavender’a güvendi.
Bu süreçte, sistemin neden bu kişileri hedef olarak seçtiğini anlamak ya da ham istihbarat verilerini incelemek gibi kontroller yapılmadan, Lavender’ın oluşturduğu öldürme listeleri işgal güçlerince doğrudan onaylandı. Bir kaynak, işgal personelinin çoğu zaman sadece “20 saniyelik” bir kontrolle hedefi onayladığını, bunun da yalnızca hedefin erkek olduğundan emin olmak için yapıldığını ifade etti. Üstelik sistemin yaklaşık %10 oranında “hatalı” işaretleme yaptığı, yani bazen sadece zayıf bağlantılarla ilişkilendirilen ya da “hiçbir bağlantısı olmayan” kişileri bile hedef olarak gösterdiği biliniyordu.
İsrail işgal güçleri, bu kişileri çoğunlukla evlerindeyken – yani geceleri aileleriyle birlikte oldukları sırada – vurmayı tercih etti. Bunun nedeni, istihbarat açısından kişilerin özel yaşam alanlarında daha kolay tespit edilebilmesiydi. İlk kez burada ifşa edilen “Where’s Daddy?” (Baba Nerede?) adlı başka bir otomatik sistem, hedefteki kişilerin evlerine girişini izliyor ve saldırının ne zaman yapılacağını belirliyordu.
Bu sistemlerin sonucu olarak, kaynakların ifadesine göre, soykırımın ilk haftalarında binlerce Filistinli – çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan siviller – bu yapay zekâ kararlarıyla düzenlenen hava saldırılarında hayatını kaybetti.
İstihbarat subayı A., “Yalnızca [Hamas] üyelerini askeri bir binadayken ya da askeri faaliyetteyken öldürmekle ilgilenmiyorduk.” dedi ve ekledi:
“Tam tersine, ordumuz (işgal güçleri) onları evlerinde hiç tereddüt etmeden bombaladı. Bu birinci tercihti. Bir ailenin evini bombalamak çok daha kolay. Sistem de zaten onları bu tür durumlarda bulmaya odaklı.”
Lavender, daha önce +972 ve Local Call tarafından Kasım 2023’te ortaya çıkarılan ve İsrail işgal güçlerinin yayınlarında da yer alan bir diğer yapay zekâ sistemi olan “The Gospel” (İncil) ile birlikte çalışıyor. Bu iki sistem arasındaki temel fark, hedef tanımında yatıyor: Gospel, Filistinli direnişçilerin kullandığı iddia edilen binaları işaretlerken, Lavender doğrudan kişileri işaretliyor – yani onları öldürme listesine alıyor.
Kaynaklara göre, Lavender tarafından işaretlenen düşük rütbeli direnişçileri hedef alırken işgal güçleri, çoğunlukla güdümsüz, yani “akılsız” (manuel) bombaları tercih etti. Bu bombalar, hassas güdümlü olanlara kıyasla çok daha geniş çaplı yıkıma neden olabiliyor. İstihbarat subayı C., “Önemsiz biri için pahalı bomba harcamak istemezsiniz – ülke için çok maliyetli ve zaten bu bombalardan az var,” diyerek bu tercihi açıklıyor. Başka bir kaynak ise, şahsen yüzlerce evin bombalanmasını onayladığını, bu saldırıların çoğunda sivillerin ve tüm ailelerin “yan etki” olarak öldüğünü söyledi.
Eşi benzeri görülmemiş bir adım olarak, iki kaynağın aktardığına göre, soykırımın ilk haftalarında işgal güçleri, Lavender’ın işaretlediği “her düşük rütbeli Hamas üyesi” için 15 ila 20 sivilin öldürülmesini kabul edilebilir buldu. +972 ve Local Call’ın iddiasına göre geçmişte bu düzeydeki hedefler için hiçbir sivil kaybına izin verilmezdi. (Ancak Mücerret, İsrail işgal güçlerince sivil kayıpları gözetilmeksizin hedef alınan binlerce Filistinlinin herhangi bir çatışmadan geniş çaplı saldırılara kadar katledildiğini doğruluyor.) Eğer “hedef” üst düzey bir Hamas komutanıysa, bazı durumlarda 100’den fazla sivilin öldürülmesi bile onaylandı.
Bu araştırma, İsrail işgal güçlerinin Gazze soykırımının ilk haftalarındaki yüksek otomasyonlu hedefleme sürecini altı aşamada inceliyor:
- Lavender’ın on binlerce Filistinliyi nasıl işaretlediği,
- “Where’s Daddy?” sisteminin bu kişileri nasıl izlediği ve saldırı zamanını nasıl belirlediği,
- Hedeflerin neden “akılsız” bombalarla vurulduğu, (yapay zekanın akıllı sistemlerinden öte neden manuel bombalarla vurulduğu)
- Sivil kayıplar için izin verilen sayının nasıl artırıldığı,
- Yazılımın hane içindeki sivil sayısını nasıl hatalı hesapladığı,
- Ve son olarak, evler vurulduğunda hedeflenen kişinin bazen içeride bile olmadığının nasıl göz ardı edildiği anlatılıyor.
AŞAMA 1: HEDEFLERİN BELİRLENMESİ
“Otomatikleştikten sonra hedef tespiti çığırından çıkıyor”
+972 ve Local Call’ın iddiasına göre İsrail işgal güçlerinde “insani hedef” terimi, geçmişte sadece üst düzey bir askerî unsur için kullanılırdı. Sözde Uluslararası Hukuk Departmanı’nın kurallarına göre, bu kişiler özel evlerinde — etraflarında siviller olsa bile — öldürülebilirdi. Ancak istihbarat kaynaklarının +972 ve Local Call’a anlattığına göre, bu yöntem “özellikle acımasız” olarak görüldüğü için, hedefler son derece dikkatle belirlenir ve yalnızca üst düzey komutanlar evlerinde bombalanırdı. Bu şekilde orantılılık ilkesine uyulmaya çalışılırdı. (Fakat Mücerret’in ulaştığı birçok Birlemiş Milletler ve uluslararası kurumların belgelediği raporlar, siyonistlerin daha önce de kadın ve çocukları, birçok ve birçok kez savaş suçu işleyerek katlettiğini doğruluyor.)
Ancak 7 Ekim sonrasında, İsrail işgal güçleri çok farklı bir yaklaşım benimsedi. “Demir Kılıçlar Operasyonu” kapsamında, Hamas’ın askerî kanadındaki tüm mensuplar, rütbesi ya da operasyonel önemi gözetilmeksizin “insani hedef” olarak tanımlandı. Bu karar, tüm süreci değiştirdi.
Yeni politika, İsrail istihbaratı açısından teknik bir sorun da doğurdu. +972 ve Local Call’ın iddiasına göre önceki savaşlarda, bir kişiyi “insani hedef” olarak onaylamak için, bir subayın oldukça karmaşık ve zaman alıcı bir “soruşturma” sürecinden geçmesi gerekirdi:
+972 ve Local Call’a göre bu kişinin gerçekten Hamas’ın askerî kanadının üst düzey bir üyesi olup olmadığını kanıtlayan veriler toplanır, nerede yaşadığı, iletişim bilgileri ve o anda evde olup olmadığı gibi bilgiler tespit edilirdi. Hedef listesi yalnızca birkaç üst düzey kişiden oluştuğunda, istihbarat personeli bu işlemleri tek tek yapabiliyordu.
(Ancak Mücerret, İsrailli işgalcilerin birçok sivil Filistinliyi katlettiğini, tutukladığını ve Oher Cezaevi olmak üzere hapishanelerde insanlık dışı muamelelere maruz bıraktığını doğruluyor.)
Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından hedef sayısı on binlerce düşük rütbeli direnişçi kapsayacak şekilde genişletilince, işgalciler bu yükü taşımak için otomasyon yazılımlarına ve yapay zekaya yönelmeyi tercih etti. Kaynakların aktardığına göre, bu durum istihbarat personelinin hedef tespiti sürecindeki rolünü büyük ölçüde geri plana itti ve işi büyük oranda yapay zeka üstlendi. +972 ve Local Call’a konuşan dört kaynağa göre, mevcut soykırımda insan hedefleri belirlemek amacıyla geliştirilen “Lavender” adlı sistem, çoğu düşük rütbeli olan yaklaşık 37.000 Filistinliyi “Hamas üyesi” olduğu şüphesiyle suikast hedefi olarak işaretledi. (İsrail İşgal Kuvvetleri sözcülüğü ise +972 ve Local Call’a yaptığı açıklamada böyle bir öldürme listesi olduğunu reddetti.)
Kıdemli subay B., bu sistemin neden geliştirildiğini şöyle açıklıyor:
“Bu düşük rütbeli direnişçilerin kim olduğunu bilmiyorduk çünkü savaş öncesinde İsrail onları düzenli olarak takip etmiyordu. Amaç, bu kişilere otomatik olarak saldırı düzenlememize olanak sağlamaktı. Bu da kutsal kâse gibiydi. Bir kere otomatikleştiniz mi, hedef tespiti delicesine artıyor.”
Kaynaklara göre, Lavender’ın daha önce sadece yardımcı araç olarak kullanılan hedef listeleri, savaş başladıktan yaklaşık iki hafta sonra otomatik olarak kabul edilmeye başlandı. Bu karar, istihbarat personelinin rastgele seçilen birkaç yüz hedefi manuel olarak kontrol edip, sistemin %90 doğrulukla “Hamas bağlantısını” belirlediğini saptamasının ardından alındı. O noktadan sonra, Lavender’ın bir kişiyi direnişçi olarak işaretlemesi, otomatik olarak bir öldürme emri gibi kabul edildi. Artık ne sistemin neden bu kararı verdiği sorgulanıyor, ne de kullanılan ham istihbarat verileri inceleniyordu.
Subay B., şunları söylüyor:
“Saat sabah 5 gibi hava kuvvetleri gelip bizim işaretlediğimiz evleri bombalıyordu. Binlerce kişiyi bu şekilde öldürdük. Hedefleri tek tek kontrol etmiyorduk — her şeyi otomatik sistemlere verdik ve işaretlenmiş kişilerden biri evindeyse, hemen hedef haline geliyordu. Onu ve evini bombalıyorduk.”
Bir başka kaynak, yapay zekanın bu şekilde düşük rütbeli direnişçileri işaretlemesine ilişkin şaşkınlığını şöyle dile getirdi:
“Savaşta önemi bu kadar az olan bir kara erini öldürmek için ev bombalamamız istenince çok şaşırdım. Ben bu hedeflere ‘çöp hedefler’ diyordum. Yine de, sırf ‘caydırıcılık’ adına tahliye edilip yıkılan gökdelenlerden daha etik buluyordum.”
Soykırımın başında kısıtlamaların gevşetilmesinin ölümcül sonuçları oldu. Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre — ki İsrail işgal güçleri de savaşın başından beri bu verilere büyük oranda dayanıyor — İsrail, soykırımın ilk altı haftasında, yani 24 Kasım’daki bir haftalık ateşkese kadar, yaklaşık 15.000 Filistinliyi katletti. Bu, şu ana kadarki toplam can kaybının önemli bir kısmını oluşturuyor.
“Ne kadar fazla ve çeşitli bilgi varsa, o kadar iyi”
Lavender yazılımı, Gazze Şeridi’nde yaşayan 2,3 milyon kişinin çoğu hakkında toplanan büyük çaplı gözetim verilerini analiz ediyor ve her bir kişinin Hamas ya da PIJ (İslami Cihad Hareketi) içinde aktif olma olasılığını değerlendirip derecelendiriyor. Kaynaklara göre sistem, neredeyse her kişiye 1 ile 100 arasında bir puan veriyor; bu puan, o kişinin direnişçi olma olasılığını gösteriyor.
Lavender, önceden bilinen Hamas ve PIJ direnişçilerinin verilerini “eğitim verisi” olarak alarak bu kişilerin ortak özelliklerini (veya “niteliklerini”) öğreniyor ve ardından bu nitelikleri genel nüfus içinde tarayarak eşleşenleri tespit ediyor. Bir kişi, birden fazla “suçlayıcı özellik” taşıyorsa, “sistemdeki puanı” yükseliyor ve otomatik olarak suikast hedefi haline geliyor.
Başlangıçta söz edilen The Human-Machine Team adlı kitapta — ki yazarı şu an 8200 Birimi’nin komutanı ve kimliği beş farklı kaynak tarafından doğrulandı — bu tür sistemler açıkça savunuluyor. Baş, insan personelin soykırım sırasında bir “darboğaz” oluşturduğunu belirterek şöyle diyor:
“Biz [insanlar] bu kadar çok bilgiyi işleyemeyiz. Ne kadar fazla kişiyi hedef üretmekle görevlendirirseniz görevlendirin, yine de yeterince hedef çıkaramazsınız.”
Çözüm olarak yapay zekayı öneriyor. Kitapta, Lavender’a benzer şekilde çalışan bir “hedef üretme makinesi” inşa etmek için kısa bir rehber de bulunuyor. Bu rehberde, bir kişinin puanını yükselten “yüzlerce, binlerce” özellik örnekleniyor: Bilinen bir direnişçiyle aynı WhatsApp grubunda olmak, her birkaç ayda bir telefon değiştirmek, sık sık adres değiştirmek gibi.
Baş şöyle yazıyor:
“Ne kadar fazla bilgi, ne kadar fazla çeşitlilik varsa, o kadar iyi. Görsel bilgi, cep telefonu verisi, sosyal medya bağlantıları, savaş alanı bilgileri, telefon rehberleri, fotoğraflar…” Başta bu nitelikleri insanlar seçse de, zamanla makinenin bu özellikleri kendi kendine keşfedeceğini ve böylece “on binlerce hedefin” belirlenebileceğini belirtiyor. Ancak son saldırı kararı yine de insanlara bırakılmalı diyor.
Bu tür sistemlerin varlığı yalnızca kitapta değil. +972 ve Local Call, 2023’te Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Yapay Zekâ Haftası’nda, 8200 Birimi’nin Veri Bilimi ve Yapay Zekâ Merkezi’nin komutanı “Albay Yoav” tarafından verilen özel bir dersin görüntülerine ulaştı. İsrail medyası bu dersi daha önce haberleştirmişti.
Albay Yoav, burada İsrail işgal güçlerinin kullandığı yeni nesil bir hedefleme sisteminden bahsediyor. Bu sistem, bilinen direnişçilere olan benzerliklerine göre sözde “tehlikeli kişileri” tespit ediyor. Yoav, bu sistemin ilk kez 2021 Mayıs’ındaki Gazze operasyonunda kullanıldığını ve “Hamas’a bağlı füze timi komutanlarının” bu sayede tanımlandığını belirtiyor.
+972 ve Local Call tarafından elde edilen sunum slaytlarında, makinenin nasıl çalıştığını gösteren görseller de yer alıyor:
Sistem, mevcut Hamas direnişçilerine ait verilerle besleniyor; onların özelliklerini tanımayı öğreniyor ve ardından diğer Filistinlileri bu direnişçilere ne kadar benzediklerine göre puanlıyor.
Albay Yoav, verdiği derste “Sonuçları sıralıyoruz ve [saldırı eşiğinin] nerede belirleneceğine karar veriyoruz.” dedi.
Yoav, “Son kararlar her zaman etten kemikten insanlar tarafından veriliyor.” diyerek sistemi savundu ve şu ifadeyi ekledi:
“Savunma alanında, etik açıdan buna çok önem veriyoruz. Bu araçlar, [istihbarat subaylarının] kendi sınırlarını aşmalarına yardımcı olmak için var.”
Ancak uygulamada, son aylarda Lavender’ı kullanan kaynaklar, insan müdahalesinin ve hassasiyetin yerini kitlesel hedef üretiminin ve ölümcül saldırıların aldığını söylüyor.
‘Sıfır hata politikası yoktu’
Lavender’ı kullanan kıdemli subay B., +972 ve Local Call’a yaptığı açıklamada, mevcut soykırımda subayların, zaman kazanmak ve insan hedefleri toplu şekilde üretmeyi kolaylaştırmak için, yapay zeka sisteminin değerlendirmelerini bağımsız olarak gözden geçirme zorunluluğu olmadığını doğruladı.
Subay B. “Her şey istatistiklere dayalıydı, her şey düzgün, tertemizdi — çok profesyoneldi.” dedi.
B, bu denetimsizliğe, sistemin %90 doğruluk payıyla çalıştığını gösteren iç kontrollerin varlığına rağmen izin verildiğini belirtti; yani baştan beri biliniyordu ki, hedef alınan kişilerin %10’u aslında Hamas’ın askerî kanadıyla hiçbir ilişkisi olmayan kişilerdi.
Kaynaklara göre, Lavender bazen yalnızca iletişim alışkanlıkları Hamas veya İslami Cihad (PIJ) direnişçilerine benzediği için yanlışlıkla kişileri hedef olarak işaretliyordu. Bu kişiler arasında polis ve sivil savunma görevlileri, direnişçilerin akrabaları, tesadüfen aynı isim ve lakaba sahip sıradan siviller ya da daha önce bir Hamas mensubuna ait olan bir cihazı kullanan kişiler vardı.
Lavender’ın isabet oranına eleştirel yaklaşan bir kaynak, şunu söyledi:
“Bir kişinin Hamas’la ne kadar yakın olması gerekir ki bir yapay zeka onu örgüte bağlı saysın? Bu çok muğlak bir sınır. Eskiden Hamas’ta olup artık olmayan biri yine de hedef midir? Makine tarafından şüpheli sayılan bu özelliklerin her biri yanıltıcı olabilir.”
Aynı şekilde, hedefleme sistemlerinin kişilerin hangi telefona sahip olduğunu belirleme kabiliyeti de sorunluydu. Bir kaynak şöyle dedi:
“Savaş sırasında Filistinliler sürekli telefon değiştiriyor. İnsanlar aileleriyle irtibatını kaybediyor, telefonunu bir arkadaşına ya da eşine veriyor, ya da kaybediyor. Hangi numaranın kime ait olduğunu belirlemede %100 güvenilebilecek bir sistem yok.”
Kaynaklara göre, işgal güçlerinin uyguladığı denetim düzeyi bu tür hataları tespit etmek için yeterli değildi. Lavender’ı kullanan bir kaynak, “Sıfır hata gibi bir politika yoktu. Hatalar istatistiksel olarak değerlendiriliyordu,” dedi ve ekledi:
“Kapsam bu kadar büyüyünce, protokol şuna dönüştü: Makinenin kesin olarak doğru olduğunu bilmiyorsan bile, istatistiksel olarak doğru olduğunu varsayıyorsun — ve saldırıyorsun.”
B.,ise şöyle açıkladı:
“Sistem kendini kanıtladı. Bu istatistiksel yaklaşım seni belirli bir norm ve standarda yönlendiriyor. Bu operasyonda mantıksız derecede çok [bombalama] yapıldı. Benim hafızamda bunun eşi benzeri yok. Ayrıca, iki gün önce arkadaşını kaybetmiş bir askere kıyasla, istatistiksel bir mekanizmaya çok daha fazla güvenim var. Orada bulunan herkes — ben dahil — 7 Ekim’de birilerini kaybetti. Makine bunu soğukkanlı biçimde yaptı. Kaybettik ama bu da işi kolaylaştırdı.”
Lavender’ın oluşturduğu hedef listelerine dayanan saldırıları savunan başka bir istihbarat kaynağı da şöyle dedi:
“Eğer hedef Hamas içinde kıdemli bir komutansa, o zaman istihbarat subayının zaman harcayıp bilgiyi doğrulaması değerlidir. Ama düşük rütbeli bir direnişçi söz konusuysa, buna zaman ve insan kaynağı harcamak istemezsin. Savaşta her hedefi suçlayarak işlemeye vaktin yoktur. Bu yüzden yapay zekayı kullanmanın hata payını, sivillerin ölme riskini, yanlışlıkla yapılan saldırı ihtimalini göze alırsın — ve bunu kabullenirsin.”
B., bu otomasyonun asıl sebebinin sürekli daha fazla suikast hedefi üretme baskısı olduğunu itiraf etti:
“Yeterli puana ulaşan hedeflerin çıkmadığı günlerde, saldırı eşiğini düşürerek saldırı yaptık. Üzerimizde sürekli baskı vardı: ‘Bize daha fazla hedef getirin.’ Bize gerçekten bağırıyorlardı. Mevcut hedefleri çok hızlı tüketiyorduk.”
B, Lavender’ın puanlama eşiğini düşürünce daha fazla kişiyi hedef olarak işaretlediğini de ekledi:
“Sistem en yoğun olduğu dönemde 37.000 kişiyi potansiyel insan hedefi olarak üretti. Ama bu sayı sürekli değişiyordu çünkü bir Hamas direnişçisinin ne olduğu, o sırada nasıl tanımlandığına bağlıydı. Bazı dönemlerde Hamas mensubu daha geniş tanımlanıyordu ve o zaman makine bize sivil savunma çalışanlarını, polisleri de getiriyordu — bombaya değmeyecek insanlar. Hamas hükümetine yardımcı oluyorlar ama sahadaki güçlerimizi doğrudan tehdit etmiyorlar.”
Lavender’ı eğiten askerî veri bilimi ekibinden bir kaynak, sistemin Hamas’a bağlı İç Güvenlik Bakanlığı çalışanlarının verileriyle eğitildiğini söyledi — ki bu kişileri direnişçi saymıyor.
“Beni rahatsız eden şey, Lavender eğitilirken ‘Hamas mensubu’ tanımının çok geniş tutulmasıydı. Eğitim verisine sivil savunma görevlileri bile dahil edilmişti.”
Aynı kaynak, bu kişilerin öldürülmeyi hak ettiğini düşünenler olsa bile, onların iletişim profillerine dayalı olarak sistemi eğitmenin sivil kişilerin yanlışlıkla hedef alınma riskini artırdığını belirtti:
“Çünkü sistem otomatik çalışıyor, manuel insan müdahalesi yok. Bu kararın anlamı çok ciddi: sivil iletişim profiline sahip birçok insan potansiyel hedef olarak işaretlenmiş oluyor.”
‘Sadece hedefin erkek olup olmadığını kontrol ettik’
İsrail işgal güçleri bu iddiaları tamamen reddediyor. +972 ve Local Call’a yaptığı açıklamada IDF (İsrail İşgal Kuvvetleri) Sözcülüğü, yapay zekanın hedef suçlamasında kullanılmadığını, bunların yalnızca “istihbarat subaylarına yardımcı olan destekleyici araçlar” olduğunu savundu. Açıklama şöyle devam etti:
“Her durumda, [istihbarat] analisti tarafından bağımsız bir inceleme yapılması zorunludur. Bu inceleme, belirlenen hedeflerin IDF yönergeleri ve uluslararası hukuk çerçevesinde meşru hedefler olup olmadığını doğrular.”
Ancak kaynaklara göre, Lavender’ın “düşük rütbeli” direnişçileri hedef olarak işaretlemesinden sonra, hava saldırısı öncesi uygulanan tek denetim protokolü, hedefin kadın değil erkek olduğunu kontrol etmekti. Ordu içinde kabul edilen varsayım şuydu:
Eğer hedef kadınsa, büyük olasılıkla makine yanlış yapmıştır, çünkü Hamas ve PIJ’nin askerî kanatlarında kadın bulunmaz.
B., şöyle açıklıyor:
“İnsan, hedefi sadece birkaç saniyeliğine [doğrulamak için] kontrol ediyordu. Bu, sistemin çoğu zaman doğru çalıştığını fark ettikten sonra protokole dönüştü. Başta makinenin kafasının karışmadığını kontrol ediyorduk ama bir noktadan sonra otomatik sisteme güvendik. Sadece [hedefin] erkek olup olmadığına baktık — bu yeterliydi. Birinin sesi erkek mi kadın mı, anlamak uzun sürmez.”
B., bu kontrolleri nasıl yaptığını şöyle ifade etti:
“Şu anki savaşta, bu aşamada her hedef için 20 saniye ayırıyordum. Her gün onlarcasını yapıyordum. Bir insan olarak katabileceğim bir değer yoktu; sadece bir onay damgasıydım. Bu da çok zaman kazandırıyordu. Eğer [direnişçi] otomatik sistemde çıkmışsa ve ben onun erkek olduğunu kontrol ettiysem, sivil kayıp değerlendirmesine bağlı olarak bombalama izni veriliyordu.”
Kaynaklara göre, bu da Lavender tarafından hatalı şekilde işaretlenen sivil erkeklerin hedef alınmasında herhangi bir denetim mekanizmasının devreye girmediği anlamına geliyordu. B., bu konuda sık yapılan hatalardan birini şöyle anlattı:
“Eğer [Hamas] hedefi telefonunu oğluna, abisine ya da rastgele bir adama verdiyse — o kişi, ailesiyle birlikte evinde bombalanırdı. Bu sık yaşanıyordu. Lavender’ın neden olduğu hataların çoğu bundan kaynaklanıyordu.”
ADIM 2: HEDEFLERİN AİLE EVLERİYLE EŞLEŞTİRİLMESİ
‘Öldürdüğünüz kişilerin çoğu kadın ve çocuktu’
İsrail işgal güçlerinin suikast prosedüründe Lavender’ın oluşturduğu hedeflerin ardından gelen bir sonraki aşama, bu kişilere nerede saldırılacağının belirlenmesidir.
+972 ve Local Call’a yaptığı açıklamada IDF (İsrail İşgal Kuvvetleri) Sözcüsü, “Hamas, direnişçilerini ve askerî varlıklarını sistematik şekilde sivil nüfusun ortasına yerleştiriyor, sivilleri insan kalkanı olarak kullanıyor ve hastaneler, camiler, okullar ve BM tesisleri gibi hassas sivil yapılardan saldırılar düzenliyor. IDF, uluslararası hukuka bağlıdır ve saldırılarını yalnızca askerî hedeflere ve direnişçilere yöneltmektedir.” dedi.
(Mücerret belirtiyor ki CNN Intnernational, Washington Post ve The New York Times tarafından hazırlanan analiz haberler, bu söylemin aksine İsrail işgal güçlerinin sivilleri insan kalkanı olarak kullandığını, hastane, okul ve ibadethaneleri ve sivillerini sığındığı BM tesislerini hedef aldığını birçok kez ortaya koyarken, Hamas’ın sivilleri ve sosyal tesisleri kullandığına dair İsrail’in dayanıksız söylemleri dışında herhangi 1 kanıt bulunmuyor.
Görüştüğümüz altı kaynak da bir dereceye kadar bu görüşü destekledi; Hamas’ın geniş tünel sisteminin kasten hastane ve okul altlarından geçtiğini, direnişçilerin ambulansları kullandığını ve birçok askerî unsurun sivil binaların yakınına yerleştirildiğini belirtti. (+972 ve Local Call’ın ulaştığı kaynakların kim olduğu ve bilginin dayanağı bilinmiyor.) Kaynaklar, bu taktikler nedeniyle birçok İsrail saldırısında sivillerin hayatını kaybettiğini savunurken, insan hakları örgütleri bu açıklamanın, İsrail’in sivillere verdiği zarar konusunda sorumluluktan kaçmak anlamına geldiğini söylüyor.
Ancak işgal gücü yetkililerinin bu açıklamalarına karşın, kaynaklar İsrail’in bu kadar yüksek sivil ölümüne neden olmasının en büyük sebebinin, sistematik olarak hedeflere özel evlerinde ve aileleriyle birlikte saldırması olduğunu söyledi — bunun gerekçelerinden biri de, istihbarat açısından bu evlerin otomatik sistemlerle kolayca işaretlenebilmesiydi.
Kaynakların vurguladığına göre, Hamas militanlarının sivil bölgelerde askerî faaliyet yürüttüğü bazı örnekler dışında, sistematik suikast operasyonlarında işgal güçleri bilinçli olarak, hiçbir askerî faaliyetin yürütülmediği aile evlerinde şüpheli direnişçilere saldırma kararı alıyordu. Bu durumun, İsrail’in Gazze’deki kitlesel gözetim sisteminin işleyiş şeklinin bir sonucu olduğu ifade edildi.
+972 ve Local Call’a konuşan kaynaklar, Gazze’deki herkesin ilişkilendirilebileceği bir özel evi olduğundan, işgalcilerin gözetim sistemlerinin bireyleri aile evlerine kolayca ve otomatik olarak “bağlayabildiğini” söyledi. Hedefin eve girdiği anı gerçek zamanlı tespit etmek için de, binlerce kişiyi aynı anda takip eden, ne zaman evde olduklarını belirleyip hedefleme subayına otomatik uyarı gönderen çeşitli yazılımlar geliştirilmişti. İlk kez burada ismi açıklanan bu takip yazılımlarından biri de “Baba Nerede?” (İngilizce: Where’s Daddy?).
Sistemi bilen bir kaynak, “Yüzlerce hedefi sisteme yüklüyorsun ve hangisini öldürebileceğini görmek için bekliyorsun.” dedi ve devam etti:
“Bu yönteme ‘geniş av’ deniyor: Hedefleme sisteminin ürettiği listelerden kopyala–yapıştır yapıyorsun.”
Bu politikanın etkisi, verilerde de açıkça görülüyor: Soykırımın ilk ayında hayatını kaybeden 6.120 kişinin yarısından fazlası, 1.340 aileye aitti — çoğu evlerinde tamamen yok oldu (BM verilerine göre). Bu soykırımda, ailelerin evlerinde topluca bombalanma oranı, 2014’teki İsrail-Gazze savaşıyla (önceki en ölümcül katliam) kıyaslandığında çok daha yüksek; bu da politikanın ne kadar yaygın uygulandığını gösteriyor.
Başka bir kaynak, suikastların sayısı azaldığında, Where’s Daddy? gibi sistemlere daha fazla hedef eklendiğini anlattı:
“Saldırı sayısı azalmıştı. O gün tamamen kendi inisiyatifimle takip sistemine yaklaşık 1.200 yeni hedef ekledim. O anda bana mantıklı geldi. Geriye dönüp bakınca bunun çok ciddi bir karar olduğunu görüyorum. Ve bu kararlar üst düzeyde alınmıyordu.”
Kaynaklara göre, soykırımın ilk iki haftasında, Where’s Daddy? gibi takip yazılımlarına “birkaç bin” hedef yüklendi. Bunlar arasında Hamas’ın seçkin özel kuvvetleri Nukhba üyeleri, tanksavar operatörleri ve 7 Ekim’de İsrail’e giren herkes vardı. Ama kısa sürede, bu öldürme listesi çok daha genişletildi.
Bir kaynak şöyle dedi:
“Sonunda listeye Lavender’ın işaretlediği herkes dahil edildi. On binlerce kişi. Bu, birkaç hafta sonra oldu. İsrail tugayları Gazze’ye girmişti ve kuzey bölgelerde artık çok az sivil kalmıştı.”
Aynı kaynak, bazı küçük yaştaki kişilerin bile Lavender tarafından hedef olarak işaretlendiğini söyledi:
“Normalde direnişçiler 17 yaş üstüdür ama bu bir şart değildi.”
Lavender ve Where’s Daddy? gibi sistemlerin birleşimi, kaynakların aktardığına göre ölümcül sonuçlar doğurdu. A., Lavender listesinden bir isim bu takip sistemine eklendiğinde o kişinin sürekli izlenmeye başladığını ve eve girer girmez saldırıya uğrayabildiğini, evin içindekilerle birlikte katledildiğini söyledi.
- şöyle örnek verdi:
“Diyelim ki evde 1 Hamas direnişçisi ve 10 sivil var. Genellikle bu 10 kişi kadın ve çocuk oluyor. O zaman mantıksız bir şekilde, öldürdüğünüz kişilerin çoğu kadın ve çocuk çıkıyor.”
ADIM 3: SİLAH SEÇİMİ
‘Saldırıları genellikle “akılsız bombalarla” gerçekleştirdik’
Lavender bir hedefi suikast için işaretledikten, işgal personeli bu kişinin erkek olduğunu doğruladıktan ve takip yazılımı o kişiyi evinde tespit ettikten sonra, bir sonraki adım o kişiye hangi mühimmatla saldırılacağına karar vermekti.
Aralık 2023’te CNN, ABD istihbarat tahminlerine göre, İsrail hava kuvvetlerinin Gazze’de kullandığı mühimmatların yaklaşık %45’inin “akılsız” (yönlendirilemeyen) bombalar olduğunu bildirdi. Bu bombalar, güdümlü bombalara kıyasla çok daha fazla sivil zayiata neden olabiliyor. CNN’in haberine yanıt olarak konuşan bir işgal sözcüsü, şu ifadeleri kullandı:
“Uluslararası hukuka ve ahlaki bir davranış koduna bağlı bir birlik olarak, Hamas’ın insan kalkanı olarak kullanmaya zorladığı sivillere verilen zararı en aza indirmek için büyük kaynaklar harcıyoruz. Bizim savaşımız Hamas’a karşıdır, Gazze halkına değil.”
Ancak +972 ve Local Call’a konuşan üç istihbarat kaynağı, Lavender’ın işaretlediği düşük rütbeli direnişçilere yalnızca akılsız bombalarla suikast düzenlendiğini belirtti. Bunun nedeni, daha pahalı mühimmatları tasarruf etmekti. Bir kaynağa göre, işgal güçleri bu nedenle yüksek katlı bir binada oturan düşük rütbeli hedefe saldırmıyordu — çünkü daha pahalı ve isabetli “kat bombası” (sadece bir katı hedef alan) kullanmak istemiyorlardı. Ama hedef az katlı bir binadaysa, tüm bina ve içindekilerle birlikte akılsız bombayla vurulabiliyordu.
ADIM 4: SİVİL KAYIPLARINA ONAY VERMEK
“Neredeyse sivil kayıpları hiç gözetilmeden saldırılar yapıldı”
Otomatik sistemleri kullanan C., şunları söyledi:
“Bu tüm düşük rütbeli hedeflerde böyleydi. Tek soru, saldırının yapılacağı binanın ‘ikincil zarar’ açısından uygun olup olmadığıydı. Genelde saldırıları akılsız bombalarla yapıyorduk, yani evde kim varsa, evin tamamı üzerlerine yıkılıyordu. Ama saldırı iptal edilse bile umursamıyordun — hemen bir sonraki hedefe geçiyordun. Çünkü sistem sayesinde hedefler hiç bitmiyordu. Sırada 36.000 kişi daha vardı.”
Bir kaynak, yapay zekâ sistemleri (örneğin Lavender) tarafından işaretlenen düşük rütbeli direnişçilere yönelik saldırılarda, soykırımın ilk haftalarında hedef başına “öldürülmesine izin verilen” sivil sayısının 20’ye kadar sabitlendiğini söyledi. Bir başka kaynağa göre bu sayı 15’ti. İşgalciler buna “ikincil zarar seviyesi” diyordu ve kaynaklara göre bu sınır, kişinin rütbesi, askerî önemi ya da yaşı gözetilmeksizin tüm şüpheli düşük rütbeli direnişçilere topluca uygulanıyordu — her bir durumda, askeri kazanç ve sivil kayıp arasında özel bir değerlendirme yapılmaksızın.
A., bu soykırımda hedef operasyon odasında görev yapan bir subay, daha önce hiçbir savaşta ordunun hukuk biriminin bu kadar yüksek sivil kaybına bu denli “genel onay” vermediğini söyledi:
“Bir kişinin Hamas savaşçısı olduğu belli olduğu sürece, onu öldürmek zaten uluslararası hukuka göre meşrudur. Ama bu sefer doğrudan size şunu söylediler: ‘Onu, yanında birçok sivili öldürerek de vurabilirsiniz.’”
- “Son bir–iki yılda Hamas üniforması giymiş herkes, özel izin alınmaksızın, 20 sivilin öldürülmesi göze alınarak bombalanabiliyordu. Fiilen orantılılık ilkesi tamamen yoktu.” dedi.
A.’ya göre bu politika, görev yaptığı sürenin çoğunda geçerliydi. İddiaya göre sadece daha sonraları, işgal güçleri bu sivil kayıp eşiğini düşürdü:
“Bu hesaba göre, bir düşük rütbeli direnişçi için 20 çocuk da ölebilirdi… Geçmişte böyle bir şey yoktu.”
Bu politikanın güvenlik mantığı neydi sorusuna ise tek kelimelik cevap verdi:
“Öldürücülük, öldürme şiddeti.”
Kaynaklara göre, sabitlenmiş sivil kaybı kotası, Lavender sistemiyle hedef belirleme sürecini hızlandırıyordu çünkü tek tek değerlendirme yapılmasına gerek kalmıyordu. B., soykırımın ilk haftasında, yapay zekâ ile işaretlenmiş her düşük rütbeli direnişçi için 15 sivilin öldürülebileceğini söyledi ama bu sayının zamanla “artıp azaldığını” da itiraf etti:
B., 7 Ekim’in hemen ardından geçen ilk haftayı şöyle anlattı:
“İlk başta sivil kayıplar neredeyse hiç hesaba katılmadan saldırılar yaptık. Pratikte, [bombalanacak] evde kaç kişi olduğunu saymıyorduk çünkü zaten orada olup olmadıklarını kesin bilemiyorduk. Bir hafta sonra sivil kaybı sınırı geldi. Sayı 15’ten 5’e düştü ve bu bizim için saldırı yapmayı zorlaştırdı çünkü evde tüm aile varsa, bombalayamıyorduk. Sonra tekrar artırıldı.”
‘100’den fazla sivili öldürebileceğimizi biliyorduk’
+972 ve Local Call’a konuşan kaynaklar, şu anda (kısmen Amerikan baskısı nedeniyle (Mücerret bunun uluslararası kamu vicdanı ve toplum baskısı olduğunu savunuyor), İsrail işgal güçlerinin artık düşük rütbeli hedefleri sivillerin yaşadığı evlerde otomatik olarak hedeflemediğini öne sürdü. Gazze’deki evlerin çoğunun zaten yıkılmış olması ve nüfusun neredeyse tamamen yerinden edilmiş olması da, işgalciler için istihbarat veritabanları ve otomatik ev eşleme sistemlerini kullanmayı zorlaştırdı.
E., düşük rütbeli direnişçilere yönelik büyük çaplı bombardımanın sadece soykırımın ilk bir–iki haftasında yapıldığını ve sonra, “bombaları boşa harcamamak” için durdurulduğunu belirtti:
“Cephane ekonomisi var. Kuzey cephesinde [Lübnan’daki Hizbullah’la] savaş çıkmasından hep korkuluyordu. Artık bu tip [düşük rütbeli] Filistinlilere saldırmıyorlar.”
Buna karşın, üst düzey Hamas komutanlarına yönelik hava saldırılarının hâlâ sürdüğü ve bu saldırılar için “hedef başına yüzlerce sivilin” öldürülmesine izin verildiği belirtildi — +972 ve Local Call’ın iddiasına göre bu, İsrail’in ya da yakın tarihli ABD operasyonlarının bile geçmişinde görülmemiş bir uygulamaydı.
B., 2 Aralık’ta gerçekleşen ve İsrail işgal güçlerinin Hamas’ın Şucaiyye Tabur Komutanı Wisam Farhat’ı hedef aldığını duyurduğu bombalamayı şöyle anlattı:
“Bu saldırıda 100’den fazla sivilin öleceğini biliyorduk. Psikolojik olarak benim için sıra dışıydı. 100’den fazla sivil — bu bir kırmızı çizgiyi geçmek demek.”
Gazze’den genç bir Filistinli olan Amjad Al-Sheikh, bu saldırıda ailesinin birçok üyesinin katledildiğini söyledi. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye mahallesinde yaşayan Al-Sheikh, o gün bir bakkalda alışveriş yaparken camları paramparça eden beş büyük patlama duymuş:
“Koşarak ailemin evine gittim ama ortada bina kalmamıştı. Sokak çığlıklar ve dumanla doluydu. Koca apartman blokları moloz yığınına ve derin çukurlara dönüşmüştü. Herkes çıplak elleriyle betonların içinde sevdiklerini arıyordu, ben de öyle.”
Al-Sheikh’in eşi ve bebeği, üzerlerine düşen bir dolabın korumasıyla hayatta kaldı ama kardeşleri, kız kardeşleri ve onların çocukları dahil 11 aile ferdini enkazdan ölü çıkardı. B’Tselem adlı insan hakları kuruluşuna göre o günkü bombardıman onlarca binayı yok etti, onlarca kişiyi katletti ve yüzlercesini evlerinin altında gömdü.
“Bütün Aileler Katledildi”
İstihbarat kaynaklarının +972 ve Local Call’a aktardığı bilgilere göre, çok daha ölümcül saldırılara da imza atıldı. Kaynaklardan biri, Hamas’ın Gazze Merkez Tugayı Komutanı Ayman Nofal’i öldürmek için, ordunun 17 Ekim’de El-Bureij Mülteci Kampı’nda düzenlediği hava saldırılarında Nofal’in tam olarak nerede olduğuna dair kesin olmayan bir tespit üzerine, yaklaşık 300 sivilin katledilmesini ve çok sayıda binanın yıkılmasını onayladığını belirtti. Uydu görüntüleri ve olay yerinden gelen videolar, çok katlı birkaç büyük apartmanın tamamen yıkıldığını gösteriyor.
Kamp sakini Amro Al-Khatib, +972 ve Local Call’a yaptığı açıklamada, “Saldırıda 16 ila 18 ev yerle bir oldu. Hangi dairenin hangisi olduğu belli değildi, hepsi enkazın içinde birbirine karışmıştı. Her yerde insan bedenine ait parçalar bulduk.” dedi.
Al-Khatib, saldırının ardından yaklaşık 50 cesedin enkazdan çıkarıldığını, 200 civarında kişinin de yaralandığını, bunların çoğunun da ağır durumda olduğunu söyledi. Ancak bu, yalnızca ilk gündü. Kamp sakinleri beş gün boyunca enkaz altından ölü ve yaralıları çıkarmaya devam etti.
Olay yerine ilk ulaşanlardan biri olan sağlık görevlisi Nael Al-Bahisi, o gün 50 ila 70 arasında ölü saydığını belirtti. Al-Bahisi, “Bir noktada saldırının hedefinin Hamas komutanı Ayman Nofal olduğunu anladı.” dedi ve ekledi:
“Nofal’i öldürdüler, ama onun orada olduğunu bilmeyen çok sayıda sivil de hayatını kaybetti. Çocuklarıyla birlikte bütün aileler yok oldu.”
Bir başka istihbarat kaynağı ise, işgalcilerin aralık ortasında Refah’taki çok katlı bir binayı hava saldırısıyla yıktığını ve Hamas’ın Refah Tugayı Komutanı Muhammed Şabaneh’i hedef alırken “onlarca sivili” öldürdüğünü itiraf etti (Şabaneh’in bu saldırıda ölüp ölmediği net değil). İsrailli kaynağa göre, üst düzey Hamas komutanları genellikle sivil binaların altından geçen tünellerde saklandığı için, bu tür suikastlar sivillerin ölümünü kaçınılmaz hale getiriyor.
Ancak İzzeddin El Kassam Tugayı direnişçileri Gazze Şeridi’nin sivil halkından oluşuyor.
Saldırının görgü tanıklarından 55 yaşındaki Wael Al-Sir, “Yaralananların çoğu çocuktu.” dedi. Gazze’de pek çok kişinin bu saldırıyı bir suikast girişimi olarak gördüğünü söyleyen Al-Sir, 20 Aralık’taki bombardımanda “tam bir konut bloğunun” yok edildiğini ve en az 10 çocuğun hayatını kaybettiğini belirtti.
Bir istihbarat görevlisi olan D., “Hava saldırılarında sivil kayıplar konusunda son derece esnek bir politika vardı — bana kalırsa bu, intikam duygusunun da etkili olduğu bir esneklikti.” dedi ve devam etti:
“Bu işin temelinde, üst düzey Hamas ve İslami Cihad komutanlarını öldürmek için yüzlerce sivilin ölümüne razı olma anlayışı vardı. Bir hesap yapılırdı: Tugay komutanı için kaç kişi, tabur komutanı için kaç kişi ölebilir, diye.”
Bir diğer istihbarat kaynağı E. ise şunları söyledi:
“Resmî düzenlemeler vardı, ama oldukça gevşekti. Yüksek çift haneli, hatta düşük üç haneli sivil kayıpların olduğu saldırılar gerçekleştirdik. Daha önce böyle şeyler yaşanmamıştı.”
Bu kadar yüksek “yan hasar” oranları, yalnızca İsrail işgal güçlerinin geçmişte kabul edilebilir gördüğü sınırları aşmakla kalmıyor, aynı zamanda ABD’nin Irak, Suriye ve Afganistan’daki savaşlarında uyguladığı standartlardan da çok daha yüksek bir orana işaret ediyor.
ABD’nin Irak ve Suriye’de DEAŞ’e karşı yürüttüğü sözde operasyonlarda, Operasyonlar ve İstihbarattan Sorumlu Komutan Yardımcısı General Peter Gersten, 2021’de bir savunma dergisine yaptığı açıklamada, sivil kaybı 15 kişi olan bir saldırının prosedür dışı olduğunu ve bu tür bir saldırı için ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Lloyd Austin’den (şu anda ABD Savunma Bakanı) özel izin alması gerektiğini söyledi.
Gersten, “Usame Bin Ladin gibi bir hedef için sivil kayıp sınırı 30 olabiliyordu, ama daha düşük rütbeli bir komutan için bu sayı genellikle sıfırdı. Bu sınırı uzun süre sıfır olarak tuttuk.”
ADIM 6: BİR AİLE EVİNİ BOMBALAMAK
“Hiçbir sebep yokken aileleri öldürdük”
+972 ve Local Call’a konuşan kaynaklar, kimi zaman “Baba Nerede?” gibi takip sistemlerinin bir hedefin evine girdiğini işgalcilere bildirdiği an ile saldırının gerçekleştiği an arasında ciddi bir zaman farkı yaşandığını, bunun da hedefe ulaşılmadan bütün ailelerin öldürülmesine yol açtığını anlattı. Bir kaynak şöyle itiraf etti:
“Bana defalarca oldu; bir evi vurduk ama hedef kişi evde bile değildi. Sonuçta hiçbir sebep yokken bir aileyi öldürmüş oluyorsunuz.”
Üç farklı istihbarat kaynağı, İsrail işgal güçlerinin bir ailenin özel konutunu bombaladığı ve sonrasında hedeflenen kişinin aslında o anda evde olmadığının anlaşıldığı en az bir olaya tanıklık ettiğini söyledi. Bu hataların nedeni olarak, saldırı öncesinde gerçek zamanlı olarak ek bir doğrulama yapılmaması gösterildi.
Bir kaynak şunları söyledi:
“Bazen [hedef kişi] daha önce gerçekten evde olurdu, ama gece uyumak için başka bir yere, örneğin yer altına giderdi ve bunu bilmezdik. Bazı durumlarda konum iki kez kontrol edilirdi, ama bazen de sadece şöyle denirdi: ‘Son birkaç saat içinde evdeydi, o halde bombalayabilirsiniz.’”
Başka bir kaynak, benzer bir olayın kendisini çok etkilediğini ve bu yüzden bu araştırma için konuşma kararı aldığını belirtti:
“Biz hedefin saat akşam 8’de evde olduğunu anladık. Ama hava kuvvetleri evi sabaha karşı 3’te bombaladı. O saatler içinde hedefin, ailesiyle birlikte başka bir eve geçtiği ortaya çıktı. Bombaladığımız binada çocuklarıyla birlikte iki başka aile daha yaşıyordu.”
Gazze’deki önceki savaşlarda, bir hedef öldürüldüğünde İsrail istihbaratı “BDA” adı verilen bir hasar tespit süreci yürütürdü — bu süreçte, hedeflenen üst düzey komutanın gerçekten öldürülüp öldürülmediği ve olayda kaç sivilin hayatını kaybettiği araştırılırdı. Daha önce +972 ve Local Call tarafından ortaya çıkarıldığı üzere, bu doğrulama bazen ölenlerin yakınlarının telefon görüşmelerini dinlemek yoluyla yapılırdı.
Ancak bu soykrımda, özellikle yapay zeka tarafından belirlenen daha düşük rütbeli Hamas ve İslami Cihad üyeleri için bu prosedür, zamandan tasarruf etmek amacıyla terk edildi. Kaynaklar, her saldırıda tam olarak kaç sivilin öldüğünü bilmediklerini, yapay zeka tarafından işaretlenen düşük rütbeli şüpheli direnişçilerde hedefin bile ölüp ölmediğinin çoğunlukla bilinmediğini aktardı.
Bir istihbarat kaynağı, Ocak ayında Local Call’a verdiği önceki bir röportajda şunları söylemişti:
“Tam olarak kaç kişiyi, kimi öldürdüğünüzü bilmiyorsunuz. Yalnızca üst düzey Hamas komutanları için hasar tespit süreci uygulanıyor. Diğer durumlarda bu kimsenin umurunda olmuyor. Hava kuvvetlerinden sadece ‘bina yıkıldı mı’ raporu alıyorsunuz, o kadar. Kaç sivil kayıp oldu, hiç bilmiyorsunuz; hemen bir sonraki hedefe geçiyorsunuz. Asıl odak, mümkün olduğunca çok hedef belirlemek ve bunu mümkün olduğunca hızlı yapmaktı.”
Ancak İsrail işgal güçleri her saldırının ardından hızla başka bir hedefe yönelse de, bombardımanların sivil halk üzerindeki etkisi kolay kolay silinmiyor. 2 Aralık’taki bombardımanda 11 aile üyesini kaybeden Şucaiyye sakini Amjad El-Şeyh, hâlâ enkaz altında ceset aradıklarını söyledi.
“Bugüne kadar, enkaz altında hâlâ cesetler var. 14 konut, içinde yaşayan insanlarla birlikte bombalandı. Akrabalarım ve komşularımdan bazıları hâlâ enkaz altında gömülü.”
NOT: Bu makalenin orijinal metninde kullanılan bazı ifadeler yayın politikası gereği çeviri esnasında değiştirilmiştir. Gerçekliğine uygun olduğu nedeniyle değiştirilen ifade ve kavramlar orijinalleriyle birlikte şöyledir:
İsrail ordusu ❌ İşgal güçleri ✔
İsrail askeri ❌ İşgalci ✔
Hamas militanı ❌ direnişçi ✔
Savaş ❌ soykırım ✔
Öldürüldü ifadesi ❌ katledildi ✔
Söyledi ifadesi ❌ itiraf etti ✔
https://www.972mag.com/lavender-ai-israeli-army-gaza/
*Bu makale +972 Magazine’de Yuval Abraham tarafından kaleme alınmıştır.
Çeviri : Zahid Kaşgar
Yorum ekle