Portre

Saraybosnalı Mesnevihan Hacı Hafız Halid Hacımuliç

Kaderin garip bir cilve ile yolumuzu kesiştirdiği insanlar vardır. Bu insanlar; hayatımızın seyrini değiştirecektir, hayatımıza anlam katacaktır ama bir türlü yolumuz kesişmez. Kader, ne yapar ne eder bu insanlarla yolumuzu bir şekilde kesiştirir. Ne kadar önce yolumuza çıkmış olsalar ve o an fark edemesek de illa ki zamanı gelince bir nasip ve vesile ile o insanları fark ederiz ve hayatımıza dahil ederiz. Halid Hacımuliç Efendi tam da bu tarife uyarak benim yoluma çıktı ve hayatımın bir parçası oldu.

2012 senesinin Temmuz ayında katıldığım bir Balkan seyahatinin Saraybosna ziyaretinde Milyaçka Nehri’nin kenarında önce At Meydanı denilen yeri ziyaret etmiş, nehir kenarında yürürken yeni yapılmış bir cami ile tanışmıştım. Caminin Bursa Belediyesi tarafından yaptırıldığı yazıyordu. Cami inşaatı ve tezyinatı henüz bitmişti fakat bahçe peyzajı ve çevre düzenlemesi henüz yapılmamıştı. Caminin içini ziyaret edip dışarı çıktığımda caminin önünde başında Osmanlı fesi ile oturan biri ile karşılaştım. Bahçede bir kabir olduğunu da o zaman fark ettim. Yeni defnedilmiş bu kabrin kim olduğunu başında fes olan amcaya sorduğumda sadece mesnevihan olduğunu anlayabildim. Çevre ziyaretimden anladığım kadarıyla yeni yapılan caminin arka tarafında eski bir hazire ve medrese kalıntıları vardı. Güzel anılarla biten Balkan seyahatimden sonra bölgeye olan merakım ve ilgim daha da arttığı için Balkanlar üzerine okumalar yapıyor, belgeseller izliyordum. Fakat zaman içinde ne ziyaret ettiğim o cami ne de o mesnevihanın ismi zihnimde yer etmemişti. Ta ki 2015 senesinde bir kitapta Saraybosnalı Mesnevihan Hacı Halid Efendi Hacımuliç ismine rast geldiğimde zihnim beni 2012 senesinde Bursa Belediyesi’nin yaptırdığı caminin bahçesindeki kabrin başına götürdü. Bu o muydu acaba? Hafız Hacımuliç Efendi miydi o kabirde yatan? Öyle ise kimdi bu zat? Zihnimde birçok sorularla internetten ve kitaplardan araştırmalar yaptım. Türkçe literatürde henüz adı geçmiyordu. İnternette de birkaç satır bilgi vardı sadece. Hem hakkında malumat edinirim hem de bir dergi yazısı yazarım diye düşünmeye başlamıştım ki Boşnak kökenli olan ve geçmişte milletvekilliği yapmış Hüseyin Kansu Beyefendi aklıma geldi. Kendisinden randevu alarak ofisine gittim. Merhum Halid Hacımuliç hakkında röportaj yapmak istediğimi söyleyince memnuniyetle karşıladı. İki saate yakın konuştuk. En sonunda bana şunu söyledi: “Delikanlı, bu insan bir dergi makalesine sığmayacak kadar büyük bir insandır. Bu konuda bir kitap hazırlayınız.” Ne kadar zor ve ağır bir görevdi benim için. Fakat bereketiyle geldi. Nice fetihlere yelken açtığım bu seyahatimde Halid Hacımuliç Efendi gibi bir yoldaşım vardı artık. Uzun bir çalışmanın sonunda 2017 senesinin Kasım ayında “Mesnevihan, Saraybosna’da Mevlevilik ve Mesnevihan Hacı Hafız Halid Efendi Hacımuliç” kitabı elimdeydi.

Halid Hacımuliç kimdir?

Hacımuliç Efendi, annesinin vefatının hüznü ile “Yas Günü” ismini verdiği bir şiir yazar. Ve bu şiirde nasıl bir aileden geldiğini bize anlatır: 

Yas Günü:Annemin Cenazesi

“Öldüğümde insanlar, 

“Kimmiş Halid Hacımuliç?” diye soracaklar …

            Annemin kim olduğunu sorsunlar…

            O soruların ise işte cevabı: 

Varatan bana anlatıyordu… Kapıma geldiler. Annem hazır.

Onu Curak (Tsurak) Caddesi’nden taşıyoruz.

Pehlivanuşa (Pehlivanuša) Caddesi’ne geçmedik daha.

Hafız Smail ise cenazeyi taşıyor; Bir an (gâh) o taraftan, bir an

(gâh) bu taraftan.

“Ey Hacı Hafız, sen neden hiç bırakmıyorsun?” diye sorunca

bana cevap veriyor:

‘Hey bir bilsen böyle bir tabutu taşıma şansını bir daha görür

müsün? Onunkiler hepsi hafız, her iki tarafından, onunkiler

hafızdırlar:

Hafızın kızı

Hafızın kardeşi

Hafızın annesi

Hocanın eşi…

Aklında tut işte, gelecekte böyle bir hatun cenazesini taşımak

nasibinde olabilecek mi?”

Hafızın kızı: Babası hafız

Hafızın kardeşi: İki kardeşi hafız

Hafızın yengesi: Kayın biraderi hafız

Hafızın annesi: İki oğlu hafız

Hocanın eşi: Kocası muallim.

Halid Hacımuliç Efendi, aile geleneğinde herkesin hafız olduğu bir aileden gelen kendisi de hafız olan Ayşe Hanım ile ulema bir aileye mensup Ali Efendi’nin oğlu olarak 16 Ekim 1915 senesinde Saraybosna’da dünyaya gelmiştir. İlk mektep eğitimini amcası ve babasının huzurunda alarak 7 yaşında (1923-24) hafızlığını tamamlamış olmasına rağmen resmi hafızlık belgesini 1964’te alabilmiştir. 

1925-1929 yılları arasında ilkokulu okuyup 1929 yılında başladığı liseyi, 1937 yılında Saraybosna’da Şeriat Lisesinde en iyi öğrenci olarak bitirdi. 1937 senesinde Avusturya-Macaristan döneminde Müslümanların hukuki işlerini halletmek için kadı yetiştiren Şeriat Hukuk Okulunu (Şeriatska Sudaçka Şkola) yarıda bırakıp Zagreb’e giderek Filoloji fakültesinde Romen Dilleri okumaya başladı. Bu sırada 2. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Saraybosna’ya dönen Hacımuliç, 1951 yılında Saraybosna Üniversitesi Şarkiyat Bölümü’ne kaydolarak 1955 senesinde bu bölümden mezun oldu. Tam da bu yıl Hazreti Mevlana’nın Mesnevî isimli eseri ile tanıştı ve ömrünün geri kalanını Mesnevî’yi anlamaya – yaşamaya adadı. 

1956 senesinin 31 Mayıs günü, Hacımuliç hayatının dönüm noktası olan bir ders halkasına katıldı. Osmanlı yönetiminin Bosna Hersek’ten çekilmesi ile Saraybosna’da Mevlevîlik tarikat olarak gittikçe zayıflamış, tarihi Mevlevîhane de işlevini gittikçe yitirmişti. 20. Yüzyılın başı itibarı ile şehirdeki münevver insanlar Mesnevî’yi zamanın Reis-ul Ulema’sı Cemaleddin Çauşeviç riyasetinde okuma ve anlama gayretindeydiler. Cemaleddin Çauşeviç İstanbul Medreselerinde okurken Galata Mevlevihanesi’nde Esad Dede’den mesnevihanlık icazeti aldığı için memleketine dönünce Yugoslavya Müslümanlarının reisliğinin yanında şehirdeki küçük bir topluluğa mesnevihanlık yapmıştır. Cauşeviç’in vefatı ile Saraybosna’nın tüccar bir ailesinden gelen alim ve faziletli bir şahıs olan Hacı Muyaga Merhemiç mesnevihanlık vazifesini devralır. İşte, Hacımuliç Efendi de ilk defa Hacımuyaga’nın halkasına ileride bu vazifeyi kendisinin devralacağından habersiz bir şekilde bu gün gitmiştir.

Hacımuliç, Vratnik Mahallesi’ndeki mektepte iki yıl muallim olarak çalıştıktan sonra Saraybosna Vakıflar Müdürlüğü’nde 13 yıl memur olarak görev yapar. 1961 senesinde Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi’nde eski eserler bölümünde kitaplık görevlisi olarak çalışmaya başlar. O tarihlerde Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi Hünkar Cami’nin haremi içindeki binalarda olduğu için bir yandan da Hünkar Cami’nde hatiplik görevlerini icra eder. Bu görevlerinin yanı sıra ilahiyat fakültesinde kıraat hocalığı da yapar.

Hayatını 90 yaşına kadar, bir yandan memurluk yaparak bir yandan da gönüllü olarak farklı vakitlerde değişik camilerde imamlık yaparak geçirdi. Sabah, akşam ve yatsı namazlarını Kasum Ćatib (Kasum Kâtip) ve Sarač Ismail (Saraç İsmail) camilerinde, öğle ve ikindi namazını ise Gazi İsa Bey’in Fatih Sultan Mehmet Han adına Milyacka Nehri kenarına inşa ettirdiği Hünkâr (Careva Džamija) Camisi’nde imamette bulunarak eda etti. 1945 yılından 2004 yılına (savaş zamanı ve komünizmin en ağır günleri de dahil) kadar bu vazifesine sıkı sıkı sarıldı.

Ramazan ayı geldiğinde (1967-1992) sahurdan sonra Gazi Hüsrev Bey (Begova) Camii’nde, (1965-1994) öğle namazı öncesi Hünkâr Camii’nde, (1945-1992) ikindi namazı sonrasında da Ferhadiye (Başçarşı) ve Kasım Kâtip Camilerinde mukabele okudu. Teravih namazlarını da Hünkâr Camii’nde eda etti. Hafız Halid Efendi, hayatı boyunca 12 tane Kur’ân-ı Kerîm hafızı yetiştirdi. Ancak 1988 senesinde onun en önemli vazifesi olan mesnevîhanlığa başladı ve vefat ettiği güne kadar bu vazifesini devam ettirdi. Mesnevîhanlığa, Feyzullah Efendi Hacıbayriç’in 1988 senesinde görevi kendisine devretmesi ile başladı. 

Yedi lisanı tam olarak bilmekte idi: Arapça, Farsça, Türkçe, Fransızca, Almanca, İngilizce ve Latince. İtalyanca ve Macarcayı da iyi bir seviyede bilmekte idi. Önemli bir zamanını tercüme çalışmalarıyla ve yazarak geçirdi. Ardında birçok tercüme ve yazılı eser bıraktı. Yaklaşık 1600 hutbe yazdı, Hâfız Şirazî’nin Divanı’nı ve Mesnevî’yi tamamen tercüme etti.

Hacı Hafız Halid Efendi; gerek ilmi çevreler tarafından gerek halk tarafından çok sevilen, sayılan, sözüne ve fikirlerine son derece itibar edilen bir zattı. Bu nedenle birçok dostu ve ziyaretçisi vardı. Zaman zaman Türkiye’ye gelerek Konya ve İstanbul’u ziyaret etmiştir. Bunun dışında Saraybosna’ya yolu düşen Türkler tarafından da ziyaret edilirdi. 

Saraybosna Tepelerinde Kur’an-ı Kerim’i hatmederek şehri birkaç defa çevrelediği bilinmektedir. Sırpların şehri kuşatıp tepelerden bombalamasına rağmen şehrin içine giremeyişleri onun bu zırhlamaları sayesinde olduğuna inanılmaktadır. Aynı şekilde Merhum Aliya İzetbegoviç’i de kendisini evinde ziyarete geldiği bir gün Kur’an ile çevrelemiştir.

Saraybosna da birçok mescidin Yugoslavya Cumhuriyeti döneminde yıkılmasına engel olduğu gibi Avusturya-Macaristan döneminden beri şehirde yok edilen birkaç caminin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bunlardan bir tanesi At Meydanı’nda yer alan Bakr Baba Camisi’dir. Önce yakılan sonra üzeri toprak doldurulan bu camide çocukluğunda namaz kıldığını söyleyerek talebeleri ile caminin bulunduğu alanda Cuma namazları kılıp protestolar düzenlemiş, böylece Bosna riyasetini bölgede kazı çalışmaları yapmak mecburiyetinde bırakmıştır. Yapılan arkeolojik kazılar ile caminin temellerine ulaşılmış, böylece tarihi Bakr Baba Cami Bursa Belediyesi tarafından yeniden yapılmıştır. 8 Ocak 2011 senesinde vefat etmiş, Gazi Hüsrev Bey Camisinde sokaklar dolusu cemaatin kıldığı namazla 10 Ocak 2011 günü Bakr Baba Camisi’nin bahçesine defnedilmiştir. Cenazesi kalabalıktan yürünemediği için Gazi Hüsrev Bey Camisi’nin bahçesinden Bakr Baba Camisi’nin bahçesine ancak elden ele taşınarak getirilebilmiştir.

Günümüzde talebeleri, Aliya’nın kabrinin az yukarısındaki tepede yeniden ihya edilen Saraybosna Mevlevihanesi’nde Hafız Halid Efendi Hacımuliç’in hatırasını yaşatılmaktadır. Onun talebesi ve vekili Hafız Mehmed Karahociç’in her Çarşamba günü halka açık olarak yaptığı Mesnevî dersleri ile mesnevihanlık geleneği sürdürülmeye devam etmektedir. Yakın talebelerinin içinde Hacı Veliya Kukuruzoviç, Şaban Gaco, Mustafa Çauşeviç’i de sayabiliriz.

Hafız Hacımuliç’in “İlk Ve Son Ders” isimli kitabı 2012 senesinde, hayatı boyunca tuttuğu günlükleri Hacı Muyaga Vakfı’nın Yayını olarak üç cilt halinde basılmıştır. Ayrıca hutbelerinden seçmeler yapılarak Hutbe isimli bir kitap basılmıştır. 

Etiket /