Şu önemli bilgi ile başlayalım yazımıza. FETÖ yargılamalarında 300’e yakın dava devam ediyor ve bu davalar 2 ana başlık yani suç altında yapılıyor. Bunlardan ilki darbe davası. Yani doğrudan darbeye iştirak etmiş çoğunluğu askerlerden oluşan kişilere yönelik yargılamalar. 15 Temmuz gecesinin ana davaları bunlar. Suçlandıkları konu Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs. Cezası müebbet hapis zira idam cezası yıllar önce kaldırılmıştı. Genelkurmay Karargahı, Akıncı Üssü, Özel Harekat’ın bombalanması, Çengelköy, Şehitler Köprüsü, İstanbul Belediyesi, İstanbul Valiliği, Borsa İstanbul vb davalar bu kapsamda.
İkinci başlık yani suç, Fetullahçı Terör Örgütü FETÖ’ye üyelik. Fetö’ye bizzat üye olmuş, onların çalışmalarına bilinçli şekilde destek vermiş, 17-25 Aralık yargı darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimine rağmen Fetö ile arasındaki bağı koparmamış kişilere yönelik davalar bunlar. Fetö’ye bile isteye üye olmak darbeyi doğrudan desteklemek anlamına geliyor. Bunlar için istenen ceza normal üyeler için 5 ila 15 yıl, yöneticiler için 10 ila 15 yıl arası. Fetö’cü olmadıkları halde 17/25 Aralık sonrası bu hain yapının hedefleri doğrultusunda çalışan ve darbe öncesi kamuoyu oluşturma çabası içine giren kişiler de aynı kapsamda değerlendiriliyor.
Bu bilgiler ışığında asker ve bazı sivillerin yargılandığı darbe davalarını değerlendirebiliriz. Fetö’cü asker ve subayların bir çoğunun darbe davasında senkronize hareket etmiş olduklarını artık herkes görüyor. Bu taktik organize suç örgütlerine mahsus bir durum. Bu tür suç yapılarında dışarıdan bir etkiyle bütün örgüt mensupları aynı minvalde hareket etmeye başlar. Yaptıkları hareketler, verdikleri ifadeler hep bir şeyleri koruma ve kendileriyle ilgili gelecek planları üzerinedir.
Fetö mensuplarının yalan ifade vermesi, aynı noktadan yönlendirildikleri ve ortak bir hedef için hareket ettiklerini net olarak gösteriyor. Peki nedir bu ortak hedef. Darbeciler kaybettiklerini, ilk olarak 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece saat 3 civarı anladılar. Milletin, emniyetin ve ordu içindeki darbe karşıtı askerlerin müdahalesiyle darbe girişiminin başarısız olduğu anlaşılınca aldıkları taktik ve talimat gereği hem kendilerini hem de mensubu oldukları yapıyı kurtarmak için söyleyecekleri yalanlar üzerinde çalıştılar. Her birine verilen telkin asla darbeye karıştıklarını kabul etmemek üzerineydi. Düşünsenize, “Yurtta Sulh Konseyi” adlı komitanın hazırladığı darbe bildirisinin altında imzası olan Mehmet Partigöç bile darbeci olduğunu kabul etmiyor. Evinizde hırsızlık yaparken yakaladığınız kişinin suçunu kabul etmemesi gibi bir durum. Hırsızlığa net olarak şahit olmuşsunuz ama karşınızdaki kişi size farklı hikayeler anlatıyor. Darbeciler işte tam olarak bu taktiği uyguluyor.
Peki neden?
Darbeden yargılanan fetöcülerin iki temel seçeneği var.
İlki bütün suçlarını itiraf etmeleri ve Pensilvanya’daki şarlatan Fetullah Gülen’in darbenin baş mimarı olduğunu söylemeleri.
İkinci seçenek ise eldeki bütün delillere, görüntülere, ses kayıtlarına ve çapraz sorgulamalardaki net bilgilere rağmen suçlamaları reddetmeleri.
Onlar başından beri ikinci seçeneği tercih ettiler. Darbeyle ve fetö ile ilgilerinin olmadığını söyleme yoluna gittiler. Çünkü birinci seçenek onların darbeci olduklarını kendi ağızlarından ikrarı olacak. Aynı zamanda Pensilvanya şarlatanı Fetullah Gülen’in de darbenin arkasında olduğunu bizzat kendi ağızlarından tescillemiş olacaklar. Darbeciliği kabullenmiş olmaları kurtuluş umutlarını tamamı ile yok edecek ve kendileriyle birlikte Fetö’ün de ilelebet yok olmasını sağlayacak. Çünkü darbecilerin itirafı, ABD’yi Gülen’i koruma noktasında çaresiz bırakacak ve Gülen’in iade edilmesini gerektirecek. Bu ABD’nin asla istemediği bir durum zira bu kez Fetullah’ın konuşuyor olması ABD’yi çok daha zor durumda bırakacak. İşte fetöcülere telkin edilen taktik bu. Darbeciliği asla kabul etmeyin.
Dikkat ederseniz özellikle yurtdışındaki fetöcüler sürekli içeriye umut pompalıyor ve bir gün muzaffer şekilde geri geleceklerini iddia ediyorlar. İşte yargılanan darbecilere de tam olarak bunu aşılıyorlar. Darbeciliği kabul etmeleri durumunda gelecek umutları olmayacak. Oysa , o bitmeyen rüya ve ütopyalarına göre, 2019 yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri onlar için tam bir dönüm noktası olabilir. Erdoğan’ın olmadığı bir Türkiye’de kurtulma şansları olacağı telkinleri yapılıyor kendilerine. Baksanıza sürekli kontrollü darbe söylevlerini yayan bir ana muhalefet lideri var. Erdoğan gider de böyle bir lider ülkede Cumhurbaşkanı olursa, yeniden yargılanma ve serbest bırakılma hakkı umuyorlar. Darbeyi kabul etmeleri işte bu seçeneği ve umudu ortadan kaldırıyor.
Darbeciler kadar gözünü 2019’a çevirmiş kimse yok. Onlar için AK Parti’den ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan 1-2 puan bile oy çalacak Meral Akşener CHP’den çok daha önemli. Akşener’in bir şekilde hayırcı oyları kendi bünyesinde toplama ihtimali, darbeciler için en büyük umut. Ama sadece darbeciler için mi? Hayır. Onların arkasındaki ABD için de.
O zaman şunları şimdiden buraya yazalım.
Akşener’in Erdoğan’ı durdurması için her türlü desteği verecekler. Örneğin;
- Başta ABD olmak üzere Batılı başkentlerde, önemli bazı toplantılarda ağırlayacaklar kendisini.
- Batılı gazetelerde makaleleri yayınlanacak.
- Televizyon programlarında parlatılmaya, ne kadar başarılı bir kadın politikacı olduğu anlatılmaya çalışılacak.
Peki 2019 sonuçları umdukları gibi gitmezse.. İşte o zaman itiraflar ardı ardına.
Umudun tükendiği an gerçeğin ortaya çıktığı an olacak.
Yorum ekle