Yazarlar

Devlet nöbeti

15 Temmuz, artık sadece takvimde bir yaprak değil. Sadece rakam ve harflerden oluşan bu çizgiler, bu topraklara vurulan bir mührün, bir inancın ve mutlak vazgeçilmezliğin sembolü. Partisi, ideolojisi, öncelikleri, yaşam tarzı, kültürü… Bütün farklılıkları, sela sesleriyle özdeşleştirerek topraklarının harcına katan 80 milyon insanın evinin adı, Türkiye. 15 Temmuz gecesi, Türk milleti, milletinin bütün varlığını sahaya sürmüş, “varlığım varlığına armağan olsun” diyerek, genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk… meydanlara yürümüş, tankların karşısında “dev bir ordu” misali, tek vazgeçilmezimiz bayrağımızdır demiştir.

Bu bayrak, bugün, siyaseti, hatta ailemizi hatta hayatımızı kuşatan bütün anlamların tek çatısı olduğu gibi, siyaseti aşan, hatta ailemiz ve hayatımızı aşan tek idealin, amacın ölçüsü ve yönü olmuştur.

Bayrak sözkonusu ise, devlet söz konusu ise, Türkiye söz konusu ise, adeta “her şey teferruattır” diyerek, parti içindeki liderliği başta olmak üzere, (siyasi) hayatını, bayrağın, devletin, Türkiye’nin bekasına adayan isimlerin başında gelen isimlerden biri de hiç şüphesiz ki Devlet Bahçeli’dir. Devlet Bey, aziz milletimizin, binlerce yıllık bir maya ile inşa ettiği Türk dili ile kurduğu cümlelerle adeta “kırmızı kitap” yazmış, mutlak vazgeçilmezimizin, Türkiyemizin ihtiyacı olan her kritik zamanda, ihtiyaç duyulan şey ne ise, yolunu oraya düşürmüş, yönünü oraya çevirmiş, yangın nerede ise, kendini oraya vakfetmiştir. İşte, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, adeta Yusuf Has Hacip misali, siyaset ve kültür dünyamıza kazandırdığı özdeyişlerden bir demet…

Tatsız aşa tuz neylesin, akılsız başa söz neylesin.

Kızgın kireci elle yoğurmak, bir zalim karşısında el pençe durmaktan iyidir.

Asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır.

Önüne geleni kapar, ardına geleni teper.

Elifi görse mertek sananlar.

Hem kel hem fodul.

Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

İnceldiği yerden kopsun.

İmaret yapılmadan öbek öbek dizilmek.

Ahmak ata binerse bey oldum sanırmış, şalgam aşa girerse yağ oldum sanırmış.

Söz biliyorsanız söyleyin inansınlar, bilmiyorsanız susun alayınızı adam sansınlar.

Evli evine, köylü köyüne.

Hem davul çalar hem kaçar.

Akbabalar uçuyor etrafımızda, çakallar geziyor hisarlarımızda.

Bizimle uğraşıyorlardı! Üzerimizde hesap yapıp oyun oynuyorlardı. Ne oldu? “Etme kulum bulursun, inileme ölürsün.”

Bakıyorlar dam karla örtülü,sanıyorlar içeri gam yüklü.Ama yanılıyorlar,kesin yanlışa düşüyorlar.Ne aradığını bilmeyen, bulduğunu anlayamaz.

Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

Demir tavında dövülür.

Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.

Yaprak döken ağaç ağlamaz! Bilir ki, baharla beraber yeniden yeşerecektir.

İşleri çıfıt çarşısına dönenler.

Yağ mı yoğurttan yoğurt mu yağdan çıkar?

Zahmetsiz rahmet olmaz.

Bakarsanız büyük bir dava adamı pozu verirler. Gerçekte koca bir hiçtirler. İşlettikleri dedikodu şantiyesi, kaynattıkları fitne kazanıdır.

Yağmur nereye yağsa tarlasını oraya taşıyanlar.

Ederi bir dolar olan şerefsizler verilen salalarla, tankın önüne sere serpe yatan kahramanlarla durdurulmuş, dağlanmış ve dağıtılmışlardır.

Karamsarlık hakaret, ümit haysiyettir.

Sonuna kadar devlet, sonsuza kadar millet.