Günlerden Pazar, aylardan Ekim ve yıllardan 2001 idi. Amerikan ve İngiliz güçleri 11 Eylül hadiselerinin planlayıcısı ve uygulayıcısı olarak dillendirdikleri El Kaide ve onlara yardım ve yataklık yapmak ve El Kaide liderlerini iade etmemekle suçladıkları Taliban rejimini Afganistan’daki çeşitli bölgelerde bombalamaya başladılar. Bu “Kalıcı Özgürlük” olarak niteledikleri askeri operasyonun başlangıcı idi.
Bugün hala da devam ediyor. Amerika’nın kesintisiz en uzun savaşı haline geldi ve Trump’ın Ağustos 2017 yılında açıkladığı yeni “Güney Asya Stratejisi” ile yakın bir zamanda bitecek gibi gözükmüyor. Trump yeni strateji ile Afganistan’a gönderilecek asker sayısını “limitsiz” Afganistan’dan çekilme tarihini ise “süresiz” yani “açık uçlu” bir hale getirdi. Diğer taraftan, Hindistan’ı da Afganistan’da daha aktif rol almaya çağırdı.
Bu, kısa ve orta erimde Afganistan’daki yabancı asker sayısının artması, savaşın şiddetlenmesi ve de dolayısıyla siviller dahil savaşan tarafların kanının dökülmesinin devamı manasına geliyor.
ABD bu savaşı 11 Eylül üzerine El Kaide’yi yok etmek üzere başlatmıştı. Taliban rejimi çökertildikten sonra ağırlık Irak’a verildi ve “yalanlar” üzerinden Saddam rejimi devrildi.
Saddam’ın devrilmesi sonrasında ABD’nin dikkatleri tekrar Afganistan’a döndü. Obama döneminde 2. Taliban savaşı başlatıldı. ABD asker sayısını 100 binin üzerine çıkardı. Obama’nın “Taliban Savaşı” da seçilmesi ertesinde başlamıştı. O da yeni bir strateji açıklamış ama Afganistan’a gönderilecek asker ve çekilme tarihi belirlemişti. Obama gitti ama Afganistan’da “Taliban savaşı” bitmedi.
Ancak, ABD verdiği bu “en uzun” savaşın mükafatını tabiri caizse 2014 başkan adaylarını şantajlayarak aldı. ABD 2014 seçimleri sonrası askeri varlığını “İkili Güvenlik Anlaşması” imzalanması ön şartına bağlamıştı. Başkanlık süresi dolmakta olan ama aynı zamanda ABD’nin getirdiği Karzai anlaşmayı imzalamaktan kaçınmıştı.
Tartışmalı ama neticede iki başkanlık adayı arasında iktidar paylaşımını getiren 2014 seçimlerinin galibi Eşref Gani ABD’nin legal bir şekilde bölgede kalmasını temin edecek “İkili Güvenlik Anlaşması”nı imzaladı. Bu ikili anlaşma ABD’ye Afganistan’da, sayısı 9 ila 13 arasında speküle edilen, üsler temin ettiler.
Kanımca ABD’nin Sovyetler – Mücahitler savaşının ardından istediği tam da bu idi. ABD’nin Afganistan’da “Terörle savaşı” üslerin elde edilmesinde bir enstrüman gibi duruyor. Dünyanın damında, Rusya Federasyonu, Orta Asya, Çin, Pakistan ve Hindistan ortasında stratejik üslere sahip olmak elbette büyük bir avantajdır. “İkili Güvenlik Anlaşması” müsaade eder mi bilinmez ama buraya Afganistan’ın “Nükleer Paylaşımcı” ülke yapılarak nükleer silahlar konuşlandırılması durumunda ABD hem caydırıcılığını artırır ve hem de “second strike” imkanını güçlendirmiş olur.
Bölgedeki küresel ve bölgesel güçlerin ABD’nin bu kalıcı gibi gözüken askeri üslerine kayıtsız kalması düşünülemezdi.
ABD’nin Afganistan’da üsler edinmesi, günler içerisinde oraya yüzbinlerce asker seferber edebilecek altyapı oluşturması Rusları milli güvenlik endişesine sevk ediyor. Rusya Federasyonu Afganistan özel temsilcisi Zamir Kabulov’a ABD’nin Afganistan’daki askeri üslerini hatırlatıp “bundan rahatsız mısınız?” diye sorduğumuzda verdiği cevap şu şekilde idi; “Tabi ki, neden rahatsız edici olmasın ki? Neden Afganistan? Amerika nere, Afganistan nere!!! Aynı şeyi biz Meksika’da yapsak bu ABD için rahatsız edici olmayacak mıydı? Biz bunu Küba’da denedik ve neticesini herkes biliyor”.
Aynı röportajda Rusya Federasyonu’nun Taliban hakkındaki düşünceleri ve politikalarının da değişmiş olduğunu gözlemledik. Kabulov bize Taliban ana akımı ve lider kadrosunun Afganistan savaşından tarihi dersler çıkardıklarını, küresel “Cihad” fikrinden vazgeçtiklerini ve yerel bir güç haline geldiklerini söyledi. Yine, hedeflerinin Taliban ile örtüştüğünü söylemişti. Yani ABD’nin Afganistan’da batağa saplanması ve aynen Sovyetler gibi burnu sürtülerek çıkarılması.
Ruslar, stratejik hedefleri yanında Afganistan’da Sovyetlerin intikamını da almaya çalışıyorlar. ABD’nin askeri üsler edinmesi Rusları daha da etkin olmaya sevk edecektir.
Dolayısıyla, inkâr etseler de gerek Rusya Federasyonu, gerekse de, son dönemde birlikte iş tuttuğu, İran’ın Afganistan’da bir vekalet savaşını körüklemeleri için yeterince sebep var. Afganistan’da ABD ile menfaat çatışması yaşayan Pakistan’ı da unutmamak gerekiyor. Ve de söz konusu askeri üslerin hedefinde olan Çin’i.
Taliban’ın sahada zemin kazanmasını, savaşı ilçeler ve şehir merkezleri yakınlarına kadar taşıyabilmesini bu açıdan da değerlendirmekte fayda var. Savaş neticede sadece can verilerek yapılmıyor ve sürdürülmüyor. Yeterli imkanlara ve lojistik desteğe de ihtiyaç var. Paradoks şurada: ABD Afganistan’da kalıcı olmak için Taliban’ı bir enstrüman olarak değerlendiriyor. Diğer güçler ise ABD’yi Afganistan’da kanatmak ve neticede bu ülkeden çıkarmak için güçlü bir enstrüman olarak görüyorlar. Yani pratikte Taliban her iki tarafın da işine yarıyor.
Trump’la birlikte 3. Taliban savaşının başladığını söyleyebiliriz. Şimdilerde Afganistan’da yeni bir vekalet savaşı yapılıyor. ABD ve müttefikleri asker sayısını artırıyor ve eşzamanlı olarak şiddetin hızla tırmandığı gözleniyor. Şu kadar ki The New York Times’ın 21 Eylül 2018 tarihli bir haberine göre Taliban ve Hükümet güçleri arasında yaşanan çatışmalarda iki taraftan öldürülenlerin sayısı ortalama 80 kişiye ulaşmış durumda. Öldürülen siviller de ( kadın ve çocuklar dahil) cabası.
Savaşın maliyeti kime yazılıyor?
ABD’nin 17. Yılını dolduran savaşının maliyeti de oldukça yüksek. Pentagon Afganistan’ın yıllık 45 milyar dolar maliyeti olduğunu söylüyor. Bazı kaynaklar savaş sonrası masrafları da katarak 17 yıllık savaşın ABD’ye maliyetini bir trilyon dolar üzerinde gösteriyor. ABD’nin bu kadar parayı boşuna harcadığını sanmak herhalde safdillik olur.
Amerikan ordusu 17 yıllık savaşta iki binden fazla askerini kaybetti. Savaş şiddetlendikçe önümüzdeki dönemde kayıplar da artacaktır.
Afganlıların (savaşan her iki taraf) kayıpları daha da büyük. En ihtiyatlı kaynaklar sivillerle birlikte iki yüz bin üzerinde bir kayıptan bahsediyorlar. Dolayısıyla, aynen Sovyetler savaşında olduğu gibi, bu uzun savaşın en büyük kaybedeninin Afgan halkı olduğunu söylemek mübalağa olmaz.
Konunun biraz da olumlu tarafına bakacak olursak, Taliban hükümeti sonrası bir devlet kurulmaya çalışıldı, müesseseler oluşturuldu, seçimler yapıldı ama ülke iç savaş yüzünden istikrar bulmadı. İnsanlar hep silahların gölgesinde ve hep korku ile yaşadılar. Gitgide artan Taliban etkisi altında bütün bu olumlu gelişmeler pamuk ipliğine bağlı gibi duruyor.
30 Ekim’de parlamento ve 20 Nisan 2019’da da başkanlık seçimleri yapılacak ama yine silahların gölgesinde olacak. Seçimleri sabote etme eylemleri çoktan başladı ve artarak sürecek gibi de gözüküyor.
ABD’nin Afganistan daha doğrusu Taliban savaşı 18. Yılına girerken tünelin ucunda ışık gözükmüyor: ABD’nin askeri varlığı üslerle daha da güçleniyor. Taliban özellikle kırsal kesimdeki etkisini yayıyor. Amerika’yı Afganistan’da perişan etmek isteyenlerin Taliban’a ilgileri çoğalıyor. Diğer silahlı ve terörist gruplar Afganistan’da hayat ve yayılma alanı buluyor. Hem savaşan tarafların ve hem de sivillerin kayıpları artıyor. Eşref Gani iki kez ateşkes önerse de siyasi çözüme yönelik kayda değer bir gelişme yaşanmıyor.
Trump yeni Güney Asya stratejisi ile Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en uzun savaşının daha da uzayacağı anlaşılıyor. Trilyon dolarlar tutan masraf ve maliyetleri kendilerine ait, ne kadar uzatacaklarına ve ne zaman çekileceklerine tabi ki kendileri karar verecekler. Yine de, Afganistan’ın “Süper güçler mezarlığı” olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Süper güçler mezarlığı bayıldım bu söze doğru. Valla abd nin çok açıldığını ve bu yayılmacılığının kendisini her bakımdan zayıflattığını düşünüyorum. Madem Rusya çok rahatsız neden önce kendi Afganistanı işgal edip sonra altın tepside abd ye sundu?? Bence Rusya abd nin öncü emir eri. Görünen köy kılavuz istemez.