Yazarlar

FETÖ yargısının mağdurlarına sıra ne zaman gelecek?

“Bazı davalarda FETÖ’cü hakim ve savcılardan dolayı yeniden yargılanma yolu açılırken, 28 Şubat mahkumlarının davalarında bu yol hala kapalı.” Nasıl bir cümle. Yakıcı, can acıtıcı, öfkelendirici değil mi? Maalesef tam olarak böyle. 2017 yılının Kasım ayında Gerçek Hayat dergisinde Sevda Dursun imzasıyla yayınlanan, “28 Şubat mahkumlarına sıra ne zaman gelecek?” başlıklı dosyadaki bu cümleyi, daha […]

“Bazı davalarda FETÖ’cü hakim ve savcılardan dolayı yeniden yargılanma yolu açılırken, 28 Şubat mahkumlarının davalarında bu yol hala kapalı.”

Nasıl bir cümle. Yakıcı, can acıtıcı, öfkelendirici değil mi? Maalesef tam olarak böyle. 2017 yılının Kasım ayında Gerçek Hayat dergisinde Sevda Dursun imzasıyla yayınlanan, “28 Şubat mahkumlarına sıra ne zaman gelecek?” başlıklı dosyadaki bu cümleyi, daha da trajik kılan şey ise, bu durumun değişmesine ilişkin nerdeyse atılan resmi ve hukuki bir adımın henüz olmaması.

“İçeride yaşadığımız acı ve hüzünlü hatıralar anı defterlerinde kalsın; varsa tarihin vicdanı günün birinde belleğindeki hüzün sarısı yaşanmışlıkları gün ışığına çıkaracaktır. Bir dava için yola çıkmış ve bunun için bedel ödemeye hazırdık. Çoğu zaman, tarih onları kaydetmese de, biliyoruz ki davalar genellikle bedel ödeyen isimsiz kahramanların omuzlarında yürür ve yükselir.”
Okuduğunuz bu satırlar, 23 yıldır Bolu Cezaevi’nde yatan bir 28 Şubat mahkumunun, yine Gerçek Hayat dergisine gönderdiği mektuptan birkaç cümle. İsterseniz bu mektuba biraz daha geniş şekilde yer verelim, hakikat gerçekten acı. Buyrunuz.

“AK Parti iktidara gelene kadar kafamız rahat bir şekilde cezamızı yatıyorduk. Sonuçta bazı bedeller ödemeyi göze alarak bir dava için yola çıkmış ve Kemalist rejimin gadrine uğrayarak müebbede hüküm giymiştik. Gam değildi; kimi malını, kimi canını feda etmeyi, kimi de ömrünü betona gömmeyi göze almazsa, ümmet davasının yol alamayacağını hepimiz biliriz. Fakat AK Parti iktidar ipini eline alıp muktedir olmaya başladıkça, Sivas davası, İslami Hareket, İBDA-C, Menzil ve İlim (Hizbullah) grubu gibi davalardan hüküm giymiş, ancak koşulların değişimiyle, aşağı yukarı, AK Parti ile paralel düşünmeye başlamış biz hükümlüler bir boşluğa düşerek çelişki yaşamaya başladık. Zira dava, hedef, hissiyat ve düşmanlarımızın aynı olduğu bir iktidarın döneminde neden 30 yıl gibi uzunca bir süre cezaevinde yatmak zorundaydık? Ve ‘Üst üste sorular soru içinde/ Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu/ Buradan insan mı çıkar tabut mu?’

Meşum 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise içine düştüğümüz açmaz ve paradoks artık kanımıza dokunmaya başladı. Memleket bin türlü bela ve musibetle boğuşurken, onca cephelerde ölüm kalım savaşı verirken, biz absürt bir şekilde, kader ve gönül birliği yaptığımız kadrolar tarafından içeride tutuluyoruz. Yahu söz konusu insanların, mahkumların kahir ekseriyeti dışarıda olsa, karınca kararınca bir işin ucundan tutar, bir baltaya sap olurlar. Çoğu, memleketin selameti için tankların üstüne çıkacak, tankların altına yatacak durumdadırlar. Seferberlik ilan edilse sınır boylarına koşacaklar. Kaldı ki biz içeriğini bilmediğimiz ‘İslami inkılap/devrim’ adına yola çıkmıştık. Hayal edemeyeceğimiz şekilde 15 Temmuz’da ‘devrim’ gerçekleşti, ama devrim içerideki çocuklarını unutmuş ya da terk etmiş durumdadır. Ne adına? Şahsen, meşhur Sefiller’deki müfettiş Javer karakterine atfen, buna ‘Javerizm’ diyorum. Zira duyduğumuz kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanı Müslüman tutukluların durumuna dair bir talimat vermiş ancak birileri müfettiş Javer gibi kanun ve yasaları putlaştırarak savsaklıyormuş. Garip olan önceki iktidarlar gibi AK Parti de cezaevlerinde yer açmak durumunda kalınca ilk akıllarına gelen hırsızları, yolsuzları, arsızları serbest bırakmak oluyor. Bundan daha garip ya da traji komik olanını söyleyeyim. Birçok cezaevi dolaştık. Zaman zaman cezaevi personeliyle konuştuğumuz da oldu. Biz devleti, milleti, AK Parti’yi ve R.T. Erdoğan’ı savunurken, bunların bazısı devlet ve milletle savaşanların safındaydı. Ama onlar devlet memuru, biz ise ‘terör suçlusu’ oluyoruz(!) bu yüzden mahkumların arasında adımız ‘devletçi, Erdoğancı’ya çıktığı oluyor. Ama biz PKK, DAEŞ, FETÖ ile aynı konumdayız. Darbe başarılı olsa muhtemelen asılacak olanlar arasında olacaktık ama FETÖ ile aynı cezaevlerindeyiz. Güler misin ağlar mısın?

Şunu da belirtmiş olayım ki, mesele şahsi olsa asla böyle bir mektup yazmaya tenezzül etmezdim. Zaten 23 yıldır yatıyorum. Hiç of demeden beş altı yıl daha yatarım. İçeriye düştüğümde 22 yaşındayken, şimdi 45 yaşındayım. Lakin bugünden sonra cezaevi yatmamız saçmalıktan öte sırf zararınadır. Son on yıldır da bu böyledir. Ve benim gibi 500-600 kişiden söz edilmektedir. Sayın Adalet Bakanı yatmamızı gerektiren iki makul gerekçe bulsun, bugüne kadar olduğu gibi taş duvarla taş kesilip susarız.

İHAK, yani, İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (iHAK) / Human Rights and Justice Movement (HRJM) derneği, çok önemli bir şey yaptı, bazı mahkum yakınları ile birlikte bir basın toplantısı düzenledi ve kamuoyuna çok önemli çağrıda bulunarak bir davet metni paylaştı.
Biz de MÜCERRET olarak, bu metni siz okurlarımıza rikkatle takdim ediyoruz.

Son bir not;

Hürriyet gazetesi, haftalarca, manşette, iç sayfalarda, Pazar ekinde, Çarşamba röportajında, “Kumpas davasının tek tutuklu sanığı Yüzbaşı Murat Eren” için özel haberler yapmış ve FETÖ mağduru askeri tahliye etmeyi başarmıştı. 28 Şubat mağduru 600 kadar mahkum için Hürriyet’ten ricacı mı olalım mesela?

Adalet, sadece Adalet diyoruz.

İsmail Halis

28 Şubat süreci olarak bilinen ve “Post Modern Darbe” olarak adlandırılan olağanüstü dönemde, Askerî vesayetin brifingleriyle beslenen “BRİFİNG YARGISI”na mensup hakim ve savcılar ile, devam eden süreçte Fetullahçı Terör Örgütü’yle (FETÖ) iltisaklı “FETÖ YARGISI”na mensup hakim ve savcıların vermiş olduğu mahkumiyet kararları ya HÜKÜMSÜZ sayılmalı, ya YENİDEN YARGILAMAYA tabi tutulmalı ya da CEZA İNDİRİMİ uygulanmalıdır.Yargı mensuplarının tamamen dışarıdan müdahalelerle motive edildiği ve baskı aracı olarak kullandıkları bu yargılama dönemlerinde, bu yapılanmalara mensup Emniyet mensuplarının da sahte deliller ürettikleri artık bilinen bir gerçektir.

Oluşturulan bu sahte delillerle birçok kişi hukuka aykırı olarak aylarca gözaltında tutulmuş, gözaltındayken kaba dayak, elektrik verme, poşetle boğmaya teşebbüs, askıya alma, kendi mezarını kazdırma, taciz, aileleri karakola veya emniyete çağırarak tehdit vb. fiziki ve psikolojik işkenceye maruz bırakılmış, Emniyet mensuplarınca yazılan sahte ifadelere imza atmaya zorlanmış, uydurulan sahte örgüt isimlerine üye olduklarını kabule zorlanmışlardır.

Bu tür işkence ve kötü muameleye tabi tutulan kişilerin savcılık makamlarında bu işkence ve kötü muameleyi dillendirmeleri durumda da savcılar kendilerini tekrar Emniyete teslim etmişlerdir.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde (DGM) yargılanan birçok kişi, “polis ve savcılık ifadelerinin işkence altında zorla imzalatıldığını” beyan etmişse de, yargılamalar bu ifadeler ve sahte deliller esas alınarak devam etmiş, yargılanan sanıkların hemen tamamı, TCK düzenlemelerindeki en üst hadden mahkum edilmişlerdir.

O dönemde, bu dosyaların gönderildiği Yargıtay 9.Ceza Dairesi de, askeri brifinglere katılan yargı mensuplarından oluşmaktaydı. Devam eden süreçte bir çoğunun FETÖ mensubu da oldukları 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ortaya çıkmış ve FETÖ üyesi olarak tutuklanmışlardır.

Yargıtay 9. Ceza Dairesinin baktığı dosya konuları, 16. Ceza Dairesine devredildikten sonra, geçen sene 16. Ceza Dairesinin peş peşe onadığı mahkumiyet kararlarıyla da 28 Şubat Brifing Yargısının ve FETÖ Yargısının hukuksuz uygulamalarında hiçbir değişiklik olmadığı görülmüştür.

Adil Yargılamanın tüm ilkelerinin ihlal edildiği bu mahkemelerde, delil karartma, türedi örgütler ihdas etme, suikastlar yapıp bunu farklı kişilere yıkma vb. birçok ihlalin planlanıp uygulandığı ortaya çıkmaktadır.

Tüm bu süreçler içerisinde 1999 affı, 2003 Pişmanlık Yasası ve en son Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile infaz indirimleri gerçekleşmiş, ancak bunların hepsinde bu mağdurlar kapsam dışı bırakılmışlardır.

Bu mağdurların dosyaları yeniden incelenip adaletin tesisi için çok geç de olsa bir adım atılmalıdır. 15 Temmuz hâin darbe kalkışması sonrası yargı ve emniyet içerisinde açığa çıkan kişi ve veriler, bu dosyalardan uzun yıllardır hapis yatan mağdurların dosyalarının yeniden bir incelemeyi hak ettiklerini açıkça göstermektedir.

Hükûmeti, bu mağdurların senelerdir devam eden mağduriyetlerini telâfi edici hukuki adımları atmaya davet ediyoruz.

 

İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (iHAK)