“Âşıklara eydin sala
Oruç ayı geldi yine
Rahmet denizi cûş edip
Âlemlere doldu yine”
ŞEYH ÜFTADE HAZ.
Din ile hayat arasında kopmaz bir ilişki vardır. Dolayısıyla bu durum sanatı da etkilemiş¸ dini ve onunla ilgili olan her konuyu¸ temayı işleyen sanat eserleri meydana getirilmiştir. Bu durumu hemen her sanat dalında görmek mümkündür.
Edebiyat ise hayatı kuşatıcılığı bakımından daha geniş ifade imkânlarına sahiptir. Bu bakımdan edebî eserlerde din ve dinin insan ve hayattaki tezahürleri¸ hemen her türlü ibadet¸ dine ait her türlü uygulama ve bunlara ait duyuş ve düşünüşler pek çok edebî eserde işlenir.
Dinî ibadetlerden birisi olan oruç ve bu ibadetin yerine getirildiği¸ on bir ayın sultanı kabul edilen Ramazan ayı da edebiyatımızın vazgeçilmez konuları arasındadır. Çünkü ramazan oruçtan namaza¸ sadakadan zekâta kadar her tür ibadetin yerine getirildiği çok özel bir aydır. Bu bakımdan Ramazan ayının insanı her bakımdan değişime uğratan¸ ona yeni anlayış ve kavrayış imkânları sunan¸ davranış değişikliklerine yol açan dolayısıyla insanın hayatını buna göre şekillendiren bir gücü vardır.
Yenilenme ayı
Bu ayda tutulması emredilen oruç¸ ruhî bir yenilenmenin en önemli imkânıdır. Yıl boyunca rutinleşen hayatımız¸ bu ayda birden bire farklı bir zenginliği¸ ruhaniyeti¸ bereketi¸ içsel arınmayı¸ kendimizle hesaplaşmayı gerekli gördüğümüz imkânları beraberinde getirir. Sofralarımız gibi kalbimiz de bereketlenir. Kul ile Yaratıcı arasındaki bağlılık daha özel ve içtenlikli bir hale bürünür. Paylaşmayı öğreniriz. Dünyada kendimizin dışında olan insanların farkına varırız. Denilebilir ki bir ailede topluca gerçekleştirilen en önemli ibadet oruçtur. Orucun herkesi kendi çekim alanına sürüklediği bu ay bir zeytinin¸ bir yudum suyun¸ sağlığın ne büyük bir nimet olduğunu çok canlı olarak gösterir.
Bin geceden daha hayırlı kabul edilen Kadir gecesi bu aydadır. Ramazan¸ ayrıca Kur’an ayıdır. Kur’an-ı Kerim bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla insanlık Kur’an’la bu ayda yeniden tanışır. Mukabeleler¸ her eve bir melek ordusu indirir. Hz. Peygamber¸ sanki daha bir yakınımızda hissedilir. O kutlu önderin sabır¸ direniş ve mücadele derslerini öğreniriz. İman¸ hayat¸ aşk¸ ölüm üzerine yeni bilgelik dersleri öğrenir¸ yeni yorumlara imkân buluruz. Böylece¸ Ramazanın görünüşteki aç kalma susuz kalma gibi sıkıntıları asla söz konusu olmaz ve bu ay bütün zenginlikleriyle adeta bir şölene dönüşür.
Böylesine bir zenginliğin edebiyata yansımaması elbette düşünülemez. Edebiyat ki hayata ve insana tutulan bir aynadır. Biz¸ Ramazanı¸ orucu anlatan bu tür eserlerde işte bu şölenin bütün renklerini görürüz. Oruç¸ nasıl ruhsal bir yenilenmenin şöleni ise edebiyat da bundan payını alır o da bir yenilenmenin içine girer.
Edebiyatımızda Ramazan
Ramazan ayı¸ muhtevasında taşıdığı büyük zenginlikle inanç¸ kültür¸ gelenek anlamında ortaya çok zengin bir birikim çıkarmıştır. Bu birikim içinde edebiyata yansımaları da büyük olmuştur. Öyle ki bu kavram etrafında atasözleri ve deyimler oluşmuş¸ fıkralar üretilmiş¸ hatıra türü büyük bir zenginlik kazanmış¸ Ramazaniyeler¸ ramazan manileri¸ ilahiler bu ayda üretilen verimli eserler olmuşlardır. Böylece Ramazan¸ edebiyatımızın her alanında yeni eserlerin doğmasına sebep olmuştur
Ramazanla İlgili Eserler
Ramazan en başta “Ramazaniye” isimli özel bir türün doğmasına sebep olmuştur. Ramazaniyeler¸ genel olarak ramazandan bahseden eserlerin ortak adıdır. Bunlar genellikle manzum olarak ve kaside biçiminde yazılmış eserlerdir.
Bu tür eserlerde ana konu ramazan¸ oruç¸ teravih¸ kadir gecesi¸ iftar¸ sahur¸ camiler¸ mahyalar¸ kandiller ve bayramdır. Hatta bu bütünlük içinde Ramazanın tabii bir gerçeği olarak iftar yemekleri¸ zengin ve yoksul kişilerin halleri¸ tiryakiler vs. de bu tür eserlerin işledikleri konular arasına girer. Öte yandan bu tür eserlerde mahalli ve yerli malzemeye dayalı olarak Ramazan dolayısıyla değişen günlük hayat ele alınır.
Bütün bu konuları işleyen Ramazaniyelerin yanında Ramazana özgü ilahileri¸ iftar ve özellikle sahur vaktinde söylenen manileri ve münferit ramazan şiirlerini de bu kapsam içinde düşünmek gerekir.
Divan Şiirinde Ramazan ve Ramazaniyeler
Divan şiiri¸ kendi özgün yapısı içerisinde hayata ve insana da açılmış bir şiirdir. Bu bakımdan ramazan konusu Divan şiirinde de işlenmiştir. Pek çok divan ve mesnevi’de dinle alakalı diğer konuların yanı sıra özel bölümler açılarak oruç ve ramazan da işlenmiştir. Bunlardan bir kısmı konuyu dini ve didaktik olarak ele alan eserlerdir. Bu tür eserler arasında Süleyman Nahifi’nin orucun faziletlerini anlattığı Fazilet-i Savm¸ Devletoğlu Yusuf’un Kitâb’ül-Beyân¸ Hatipoğlu’nun Bahr’ül Hakâyık¸ İbrahim Tennuri’nin Gülzâr-ı Manevî ve Nabi’nin Hayriyye isimli eserlerini sayabiliriz. Ama bunlar edebî olmaktan çok dinî ve didaktik yönü ağır basan eserlerdir.
Divan şiirinde edebî mahiyette yazılmış Ramazan şiirleri de mevcuttur. “Ramazaniye” adını verdiğimiz asıl şiirler bunlardır. Bu şiirlerde¸ ramazan ayı münasebetiyle devrin devlet büyüklerine sunulan kasidelerdir. Nesib bölümlerinde Ramazanın gelişi¸ faziletleri¸ oruç tutan insanların davranışları¸ camiler¸ mahyalar¸ kandiller¸ iftar ve sahur sofralarının çok edebî bir dille anlatıldığı bu kasidelerde övülen devlet büyüğünün nitelikleri ramazanla bir bağ kurularak ele alınır. Bu tür eserlerde öncelikle ramazan ayının çok özel bir ay oluşuyla söze başlanır. Kadir gecesinin hususiyetine dikkat çekilir. Bu ayda rahmet kapılarının ardına kadar açıldığı ve insanları yanlışa sürükleyen şeytanın bu aya mahsus zincire vurulduğu dolayısıyla bu ayın kulluk için en uygun ortamı oluşturduğu anlatılır.
Hilalin görülmesi Ramazan için çok önemli bir durumdur. Çünkü ilk oruç yani Ramazanın başlaması hilalin görülmesiyle gerçekleşir. Bu durum¸ bütün toplum kesimleri için önemli ve heyecan verici bir durum oluşturur. Şaban ayının son günlerinde yüksekçe bir yere çıkılarak hilalin görülmesi beklenir. Bu konuda görevli olanlar¸ hilali görünce durumu kadıya bildirirler. Durum iki tanıkla doğrulatıldıktan sonra resmî duyuru yapılır. Bunu halka ilan için topların atılması¸ münadilerin çağrıları¸ kandillerin yakılması ve mahyaların kurulması takip eder.
Ramazan namazdan oruçtan uzak duranlar¸ içki gibi kötü alışkanlıkları olanlar için de özellik arz eder. Şeytanın bağlandığı ve rahmet kapılarının açıldığı inancı bu kişileri de camiye cemaate ve ibadete yaklaştırır ve onları kötü alışkanlıklarından uzak tutar.
Çocuklar için ise Ramazan daha farklı bir özellik taşır. Çocukların ilk dini tecrübeleri oruçla başlar. Sahura kalkmak onlar için çok heyecan verici bir olaydır.
Tütün tiryakilerinin de Ramazan içinde özel bir durumda yer aldıklarını görürüz. Onlara ilişkin durumlar çok nükteli biçimde ramazaniyelerde yer alır.
Ramazanda günlük hayatta da büyük ölçüde değişikliğe uğradığından günün yaşanma biçiminde de değişiklikler olur. Genellikle sabah namazından sonra yatılır. Uykunun sahur öncesinde yarım kalan kısmı bu şekilde tamamlanır. Dolayısıyla geç kalkılır. Hayattaki kıpırdanma genellikle öğleden sonra görülmeye başlar. İkindiye doğru çarşı pazardaki hareketlenme¸ yine akşama yakın eve dönüş telaşı söz konusudur.
Camiler de Ramazanda en canlı vakitlerini yaşarlar. Aydınlatma artırılır. Mahyalar kurulur¸ kandiller yakılır. Teravih namazı camilerin en kalabalık olduğu vakitlerdir. Yine çocuklar ilk namaz tecrübelerini teravihte kazanırlar. Yıl boyu camiye uzak olanlar bu ayda camilere gelirler.
Teravih sonrası ise Ramazanı eğlence biçiminde idrak etme söz konusudur. Ramazanın kendine özgü eğlenceleri vardır. Çoğu zaman sahura kadar süren bu eğlencelerin en başta gelenleri karagöz¸ Orta oyunu¸ Meddah gösterisidir. İşte ramazaniyeler¸ bu tür konuları işleyen eserlerdir. XVI. asırdan itibaren daha yoğun görülmeye başlanan bu tür eserlerin en tanınmışları ise Sabit¸ Nazim¸ Enderunlu Fazıl¸ Enderunlu Vasıf¸ Sururi¸ Nedim¸ Koca Ragıp Paşa¸ Leyla Hanım¸ Edirneli Kânî ve Enderunlu Vasıf’a ait olanlardır. Yine Şeyh Galib¸ Sümbülzade Vehbi gibi şairler de bu türü deneyen isimler arasındadır.
Ramazaniyelerin gazel şeklinde yazılmış olanları da vardır. Cafer Çelebi¸ Fuzûlî¸ Bağdatlı Ruhî¸ Eşref Paşa gazel tarzında Ramazaniye yazan şairlerden bazılarıdır.
Ramazaniyelerin yanı sıra kimi şairler iftariye de kaleme almışlardır. Bunlardan en tanınmışı Koca Ragıp Paşa’ya aittir. O¸ kaside biçiminde Ramazaniyelerde anlatılan bütün hususları bir tek gazele sığdırmayı başararak bu sahada bir ilk olmayı başarmıştır.
Halk şiirinde ramazan
Ramazan konusuna halk edebiyatımız da ilgisiz kalmamış ve ortaya “Ramazan manileri” adını verdiğimiz müstakil bir tür çıkmıştır. Bütün Ramazan boyunca daha ilk günden başlayarak her sahurda okunan bu maniler tema bakımından büyük bir çeşitlilik gösterirler. Ramazanın gelişinden duyulan sevinç¸ Ramazana özgü yiyecek ve içecekler¸ sahur¸ iftar¸ davulcu¸ bilhassa kadir gecesi ve Ramazanın bitişinden duyulan üzüntü işlenen belli başlı konular arasındadır. Böylece Ramazan hem Divan hem de Halk edebiyatının en zengin malzemesi durumundadır.
Tasavvuf şiirinde ramazan
Tasavvuf edebiyatında da aynı şekilde Ramazanla ilgili pek çok eser ortaya konulmuştur. Çünkü; Ramazan ve oruç¸ mutasavvıf şairler için daha özel bir durum arz eder. Zira¸ bu ayın en önemli tarafı nefs terbiyesidir. Bunun için oruç çok önemli bir ibadet olarak görülür. Zaten mutasavvıfların oruç anlayışları da kendilerine özgüdür. Onlar orucu avamda olduğu gibi sadece yemek içmekten kesilmek yahut havasta olduğu gibi el ayak göz ve kulak ile de perhiz kılmanın ötesinde bütün arzulardan ve heveslerden geçerek Hak ile olmak¸ Muhabbetullah’a ulaşmak şeklinde algılarlar. Böylece onlar için Ramazan orucu¸ hakikat orucunun daha şuurlu algılandığı bir ibadet olarak görünür.
Bu bakımdan Ramazan¸ sûfîler için çok önemli bir zaman dilimidir. Camiler gibi dergâhlar da bu ayda daha bir zenginlik ve manevî coşkunun yaşandığı mekânlara dönüşür. Bu ayda camilerde¸ dergâhlarda ilahilerin diğer zamanlara göre daha fazla söylenmesi Ramazan konulu şiirlerin sayıca çok olmasına sebep olmuştur. Ramazan ilahileri olarak adlandırabileceğimiz bu tür şiirler çok zengin bir dini coşkunun ürünleridir. Tekke edebiyatının genel vasfına uygun olarak da hem hece ile hem de aruzla yazılan bu şiirlerin büyük bir kısmı bestelenmiştir.
Görüldüğü gibi¸ Ramazan¸ oruç ve bu çerçeve içinde ele alınabilecek her konu ve tema edebiyatımızda ve diğer güzel sanatlarımızda yansımasını hep bulmuş ve bundan sonra da bulmaya devam edecektir.
Edebiyatımızda anlatıldığı gibi ramazanlar yok.Böyle olmakla beraber günümüz edebiyatına anlam verecek bir ramazan coşkusu, duyarlılığı ve zenginliği de yok maalesef.