Cuma Mektupları Röportaj

Filipinler’de nüfusu yüzde 95’i Müslüman olan tek şehirde “DAEŞ üretildi”

Anadolu Ajansı’nın geçtiği o fotoğrafları görmüş olmalısınız. O güzelim Asya mimarisi ile inşa edilmiş, renkli minareleri, evleri, sokaklarıyla harabe haline gelmiş bir şehirden, Mindanao’ya bağlı Maravi’den sözediyoruz. 5 aydan bu yana devam eden, 300 bin kadar Müslümanın evinden, yurdundan edildiği bir Müslüman şehri Maravi. “DAEŞ operasyonu” geride bir çok ölüm, soru işareti ve bilinmezlik bırakarak […]

Anadolu Ajansı’nın geçtiği o fotoğrafları görmüş olmalısınız. O güzelim Asya mimarisi ile inşa edilmiş, renkli minareleri, evleri, sokaklarıyla harabe haline gelmiş bir şehirden, Mindanao’ya bağlı Maravi’den sözediyoruz. 5 aydan bu yana devam eden, 300 bin kadar Müslümanın evinden, yurdundan edildiği bir Müslüman şehri Maravi. “DAEŞ operasyonu” geride bir çok ölüm, soru işareti ve bilinmezlik bırakarak sona erdi. Türk medyasında sadece bir küçük ajans haberi olarak yer alan, Filipinli Müslümanların yaşadığı bugünleri, süreci ve öncesini, bölgeyi çok yakından tanıyan, uzun yıllardan bu yana bölgede çok önemli çalışmalar yapan, İHH Mütevelli Üyesi Sayın Hüseyin Oruç’a sorduk. Filipinler’de asırları bulan bağımsızlık mücadelesinin son yıllarında, siyasal müzakerelerde çok aktif katkılarıyla yer alan İHH’nın çalışmalarını da Hüseyin Oruç, hiçbir gazetede bulamayacağınız çok önemli bilgi, tecrübe ve izlenimlerini, MÜCERRET okurları ile paylaştı. Sizi bu kıymetli röportajla başbaşa bırakıyoruz.

İyi okumalar.

Hüseyin Oruç – İHH Mütevelli Üyesi

Hüseyin Bey, en güncel soru ile başlamak istiyorum. Filipinler’de nerdeyse dünyanın haberdar olmadığı, 5 ay kadar süren bir “savaş” yaşandı. Türk medyasında da ancak “operasyon sona erdi” açıklaması ile ortaya çıkan fotoğraflar üzerinden okuyabildik yaşananları.  Bu fotoğraflarda tamamen harabe olmuş bir Müslüman şehri vardı. Filipinler’de, Maravi’de 300 bin kadar Müslümanın göç etmesine yol açan “DAEŞ operasyonlarına nasıl gelindi, neler yaşandı?

Marawi’ye bir günde gelinmedi. Moro’da çok uzun zamandır mücadele var, neredeyse beş yüz yıla yakın bir süredir, Moro Müslümanları topraklarını sürekli işgal etmeye çalışan güçlere karşı savaşıyorlar. Son 50 yıldır da bizim dönemimizin cihadı devam ediyor. Moro Müslümanları’nın  son dönemlerde karar verdikleri bir şey, bağımsızlıktan bir adım geri atıp otonom bölgesi oluşturmak, bununla ilgili bir anlaşmanın imzalanması. Bu anlaşmanın hayata geçirilmesi zaman aldıkça bölgede rahatsızlıklar fazlalaştı. Filipinler, dışarıdan etkilenen çok uzakta bir yer. Filipinler Müslümanları, DAEŞ’i çok iyi algılama imkânları olmadı. Uzaktan siyah bayrağı gördükleri zaman bunun çok iyi bir mesaj olduğunu, çok iyi bir davet olduğunu düşünen gruplar meydana geldi. Bölgedeki hayal kırıklıkları da bunu destekledi. Ortadoğu’dan ve özellikle DAEŞ’ten gelip gidenler, bazı grupları kendilerine bağladılar, Maravi de bunun içindeydi.

Bir üst boyutu daha var. Maravi’de DEAŞ’ın operasyonlara başlaması, Duterte’nin Moskova ziyareti sırasında başladı. Bu, çok önemli bir mesaj aslında. Duterte, komünist background’u olan birisidir,    seçildikten sonra Filipinler’deki komünist ayrıcalıklarla da bir barış süreci yürütüyor. Duterte’nin söylediklerinden bir tanesi; “Ben, ülkemi Amerika çizgisinden alıp Çin ve Rusya’ya götüreceğim” demiş olması. Paylaşılmış olan ülkeler için kendi niyetleriyle bu paylaşımların dışına çıkmak çok kolay olmuyor, ciddi bedeller ödenmesi gerekiyor. Duterte’nin Moskava ziyareti sırasında DAEŞ’ın Maravi’de böyle bir operasyona başlaması, DAEŞ’ın bu görünen amacının ötesinde birileri tarafından kullanılma durumunu çok ön plana çıkarıyor.

Nüfusu % 95’i Müslüman olan tek şehirde “DAEŞ üretildi”

Maravi operasyonunun şöyle bir ilginç yönü de var. Maravi, Filipinler’deki nüfusu % 95’i Müslüman olan tek şehirdir. Bu otonom bölgesi içerisinde de neredeyse tamamı Müslümanlardan olan tek şehir. Böyle bir operasyon yapıldığında zarar görecek olanın Müslümanlar olduğu çok açık olmasına rağmen Maravi seçildi. Maravi’nin şöyle bir özelliği daha var. Bu bölge insanlarının çoğu genelde ticaretle uğraşıyorlardır. Sadece kendi şehirlerinde değil hem Filipinler de hem de dünyanın birçok noktasından tüccar olarak görebilirsiniz.

Şehirde yaşayan Müslümanlar varlıklı insanlar, evlerindeki kasalarından tüm paraları çalındı

Bu bölgedeki insanlar, Filipinler’de mücadele eden Müslümanların mücadelelerini destekleyen en önemli finans kaynağıdır. Çatışma bölgesinde yaşadıkları için kazandıklarını bankada muhafaza etmezler. Kazandıklarını evlerinde ve evlerinde oluşturdukları gizli bölmelerde muhafaza ederler, bunun miktarını da kimse bilmez, çok büyük miktarlardan bahsedilir. Bu çatışmaları sebebiyle Maravi’nin tamamı evlerini terk ettiler ve 23 Mayıs’tan 16 Ekim’e kadar evlerine hiç dönemedi. Şimdi, yavaş yavaş dönmeye başladılar. Dokuz aylık süre içerisinde dokuz bölge girmeye başladı. İlk hikâyeleri dinlediğinizde, herkesin söylediği, paralarını koydukları kasaların tamamını bulmuşlar ama paraları götürmüşler. Bu kim tarafından yapıldı? Bunun hakkında kimsenin net bir şey söyleme imkanı olmayacak, herkes birbirini suçlayacak, hem askerin bunu yaptığı hem de DAEŞ’ e mensup olanların yaptığı söyleniyor. Bir gerçek var: Maravi insanı, onlarca yıldır biriktirdikleri bütün imkanlarını kaybetmiş oldular.

Suriye ve Irak’ta DAEŞ elindeki toprakları birer birer PKK –PYD’ye teslim ederek sona ermek üzereyken bu kez Filipinler, Endonezya gibi ülkelerde “DAEŞ operasyonu” haberleri geliyor. Bu durumu nasıl anlamalıyız?

Uzun süredir DAEŞ sıkışıyor. Önce Irak hükümetinin operasyonlarıyla önce Musul’u kaybettiler, geriye doğru çekildiler, Suriye’de PKK ile Amerika’nın birlikte yürüttüğü operasyonlarla Rakka’yı kaybettiler. DAEŞ, zemin kaybettikçe dünyanın dört bir yanında alan arıyor kendine, geçtiğimiz iki yıl içerisinde biz bölge ziyaretlerimizde gördük. Maravi olayına kadar da Malezya’dan, Singapur’dan ve Ortadoğu’dan yabancı savaşçılarla bölgeye geldiği ve operasyonlar için hazırlık yaptığıyla ilgili bilgiler hep dolaşıyordu. Kendilerine Ortadoğu sonrasında daha güvenli bir yer arıyorlardı, Filipinler bunun için oldukça müsaitti. Filipinler’i yedi bin adadan oluşan bir memleket ve güneyindeki, Müslümanların ağırlıklı yaşadıkları bölgeler, kontrolsüz olan bölgeler. Burada eskiden beri olan Moro İslami Kurtuluş Cephesi ve Moro Milliyetçi Kurtuluş Cephesi, DAEŞ’in ne olduğunu çok fark edemediler, ona karşı bir operasyon gerçekleştiremediler, bu da DAEŞ’E rahatlık vermiş oldu ve yerleştiler. Aslında, çok küçük gruplardan bahsediliyordu. Önemli gruplardan biri olan Ebu Seyyaf grubu, adam kaçırmalar ve fidye almalardan sonra meşhur hale geldi. Grubun lideri bölge emiri olarak ilan edildi, DAEŞ’e direkt bağlandı. İsnilon Hapilon ismini aldı.

Maravi olayı aslında Mauta kardeşler tarafından tarafından ortaya çıkarıldı, hemen arkasından da İsnilon Hapilon olaya dahil oldu ve DAEŞ operasyonu haline getirildi, DAEŞ’in bölgeye yerleşmesi için önemli bir adım oldu. Devlet bütün gücünü kullanmasına rağmen çok uzun bir süre DAEŞ bölgede etkin oldu. 15 Ekim’de grup liderlerinin öldürülmesiyle DAEŞ’in etkisini gücünü oldukça zayıflattı ve daha da zayıflatacaktır. Diğer bölgelerde de daha sert tedbirler alınıyor DAEŞ’e yönelik.

Uzun bir tarihi olan bağımsızlık mücadelesinde Moro Müslümanları hükümet ile yaptığı anlaşma ile büyük yol aldı, siz de İHH olarak ve kişisel olarak, bu sürece çok aktif katkıda bulundunuz, fakat biz  İslam coğrafyası ölçeğinde Filipinlileri ve Moro Müslümanları’nı tanımıyoruz. Coğrafyayı tanımak açısından Filipin devleti ve oradaki Müslümanların 5 asır süren mücadeleleri hakkında tarihsel bağlamda neler söyleyebiliriz?

Moro Müslümanları, bizim coğrafyamızda en az bildiğimiz yerlerden birisi. Biz İHH olarak, 1996’dan beri Moro’ya sürekli gidiyoruz. Oradaki pek çok grupla ortak çalışmalarımız var. İHH iki alanda çalıştı: İnsani yardım ve barış süreci. Moro Müslümanları’nın tarihine baktığımızda 1521’de Macellan’ın ilk gelişiyle başlayan mücadele vardır. Macellan, ilk karaya çıktığında Müslüman bir Sultan tarafından öldürülür. Oraya çıktığında ilk direnişi gösteren Müslümanlardır. Zaten Macellan geldiğinde Filipinler denen bir devlet yoktu. Orda iki Sultanlık var. Onların dışında küçük küçük Müslüman sultanlıklar var. O zamanlar, bugün başkent olan yer Müslümanların kontrolünde olan bir bölge. İlk İspanyolların işgali Macellan’ın gelişinden otuz yıl sonra başladı. Müslümanlar, yavaş yavaş daha güneylere gelmeye başladılar. Bölgede hiç bitmeyen bir mücadele var. İspanyolların mücadelesi, toprakların tamamını işgal etmek değil koloniler oluşturup bölgeyi kontrol altına almaktır. Bu yüzden, mücadele İspanyollar döneminde bu kadar sert geçmedi. İspanyollar ile Amerikalıların yaptığı savaş sonra bölgeye Amerikalılar geldi, Filipinler Amerikalıların kontrolüne geçti. Amerikalılar, çok agresif bir şekilde Müslümanların üzerine saldırdılar ve yüz binlerce Müslüman hayatını kaybetti.

Yahudiler hangi planı uygulayıp Müslümanların topraklarını elinden aldıysa benzer şeyler Mindanao’da yaşandı

Çok bildiğimiz bir Filistin haritası vardır. Yahudiler hangi planı uygulayıp Müslümanların topraklarını elinden aldıysa benzer şeyler Mindanao’da yaşandı. Çok sayıda insan hayatını kaybetti ve toprakların çok önemli bir kısmı Müslümanların elinden gitti. İspanyollar döneminde de çok yoğun göçler yaşatılıp Müslümanlar azınlık hale getirilmemişti. Amerikalıların yaptığı en trajik şey, kuzeyde yaşayan Katolikleri çok büyük vaatlerle kandırıp Mindanao’ya getirmeleridir. Bunların içinde oluşturdukları gruplar vasıtasıyla da hem kendi güçleriyle hem de bu gruplarla Müslümanlara karşı korkunç bir katliam süreci başladı. Bu dönem içerisinde hayatını kaybedenlerin sayısını bilmem çok mümkün değil. Çok büyük rakamlardan bahsediliyor.

Siz önce Moro’da öldürdüğünüz beş milyon Müslümanın hesabın verin

Burada belki Duterte’nin Obama’ya çok sert çıktığı bir konuşması vardı, orada, Obama’ya ciddi bir şekilde de hakaret etmişti. Bu çok gündeme geldi ama bu cümlesinin hemen arkasında da kullandığı bir cümle vardı; Siz önce benim uygulamalarıma laf söyleyeceğinize, Moro’da öldürdüğünüz beş milyon Müslümanın hesabın verin ‘ dedi.

Yerelde beş milyona kadar konuşulan, bu devlet başkanının ağzından çıkmış bir rakam, bu kadar insanın insanın hayatını kaybettiği korkunç katliam süreci Amerikalılarla yaşandı. Amerikalılar 1949 yılında Filipinlilere bağımsızlıklarını verdiklerinde, aslında yeni bir dünya kurmuşlardı. Amerika II.Dünya Savaşı’nın galibiydi. Kurdukları yeni dünyanın da temelinde, öncesinde kim varsa onlar kendi geleceklerine karar vermek hakkına sahiplerdi. “Herkes kendi geleceğine kendi karar verecek”, “bütün halklar kendi geleceklerine karar verecekler” derken Moro Müslümanlarına, Filipinlerde yaşayan Müslümanlara ağırlıklı olarak yaşadıkları bölgelerin hiçbirisinde bu sorulmadı ve Filipinlerin içerisinde dahil edildiler. Uzunca bir süre bağımsızlıktan 70’li yıllara kadar Moro Müslümanları uluslararası hukukun kendilerine verdiği bu hakkı  çok zorladılar. Birleşmiş Milletler’den bir referandum kararı çıkartıp bölgelerinde bir referandum yapıp, bu referandum sonrasında bağımsız bir şekilde, kendi devletlerini kurmak için diplomatik yolları denediler. Amerikalıların Filipinlere bıraktığı miras aynı şekilde devam ediyor. Filipinler döneminde de yoğun bir şekilde kuzeyden göçler yaşandı.1967 yılına gelindiğinde, bugünkü cihadın başlangıcı olan çok büyük bir katliam yaşandı. Orada da yaklaşık olarak bin beş yüz civarında Müslüman bir gecede katledildi ve katliam yeniden bir silahlı mücadelenin de fitilini ateşledi. Önce küçük başlayan mücadele 1970 de Selamet Haşimi ve Nur Misvari tarafından Moro Milliyetçi Kurtuluş  Cephesi’nin kurulmasıyla daha organize hale gelip ve bütün Mindanao’da bir mücadele başladı.

İspanyolların kuzeyde yaptıkları en büyük şey, yerel dinlere inananları Hristiyanlaştırmasıdır

Tüm bu zamana kadar olan müzakerelerde, 2016 yılında gerçekleşen barış sürecinde Türkiye ve İHH Filipinlerde nasıl bir rol oynadı?

Moro Müslümanlarının bölgedeki en temel talepleri: “Biz bu bölgede tarihsel olarak devlet sahibi olan topluluklarız, eskiden iki büyük krallık varken Filipinler devleti diye bir şey yoktu, Filipinler daha başkaları tarafından işgal edilmemişlerdi, bugün nüfusun büyük kısmı Katoliklerden oluşuyor ama İspanyollar bölgeye geldiğin bir tane bile Hristiyan yoktu. İspanyolların kuzeyde yaptıkları en büyük şey, yerel dinlere inananları Hristiyanlaştırmasıdır. Bunlar devam ederken Müslümanlar, kendi bölgelerinde bağımsızlıklarını devam ettirdiler. Uzun yıllardır sürdürdükleri mücadelenin temeli bağımsız olmaktı”

Hiçbir zaman barış masasının dışında olmadılar. İlk barış görüşmelerine 1973’de başladılar. O dönem iktidar olan Markos masaya oturduklarında 1976’da imzalar atıldı. Bu imzalar ile Moro Müslümanları bağımsızlıklarından bir adım geri atarak genişletilmiş özerkliklere razı oldular. Filipinler, o bölgenin özerk olup kendi kendisini yönetmesine razı oldu ama gerçekleşmeyen bir hayaldi. Asıl hedef, bağımsız bir devletti ama süreç içerisinde genişletilmiş özerkliğe dönüştü.

Moro İslami Cephesi, komisyonda İHH’nın olmasını istedi ve devlet bunu kabul etti

1970’le başlayan bir süreç var. 1976, 1996,  2001 ve 2008’de anlaşmalar yapıldı.  on olarak 2014’te de bir anlaşma imzalandı. Devlet, burada sürekli bulunan gruplarla anlaşma yaptı. Fakat anlaşmaların yerine getirilmesinde devletin bir yavaşlığı ortaya çıktı ve gerçekleşmedi. 2014 anlaşmasında ise Moro İslami Kurtuluş Cephesi bu anlaşmanın, bağımsız bir heyet tarafından takip edilmesini talep etti ve devlet tarafından bu kabul edildi. Beş kişilik bir izleme heyeti oluşturuldu. Heyetin sorumluluğu, yapılan anlaşmaların hangi oranda yerine getirilip getirilmediğine bakmaktı. Bu heyetten ikisi İslami Cepheyi diğer ikisi ise devleti temsil edecekti. Moro İslami Cephesi, bu komisyonda İHH’nın olmasını istedi. Devletin kabulü ile bu anlaşmaları izlemek üzere heyetteki beş kişiyle beraber, her iki ayda bir, bölgeye gidiyoruz. İki hafta boyunca bölge de taraflarla ve direk olmayan taraflar ile görüşüyoruz.

Hükümetin 154 günlük IŞİD operasyonlarından sonra manzara…

Cenazeler hala enkaz altında

Polis, asker, kilise, ulema, sivil toplum ve üniversite ile görüşüyoruz ve anlaşmaların ne düzeyde olduğunu takip edip düzenli raporlar hazırlıyoruz. Hazırladığımız raporlar genelde mahrem düzeyde oluyor. Yılda bir sefer de genel rapor hazırlanıyor ve basın toplantısıyla duyuruluyor. Bu zamana kadar dört kez bu rapor hazırlandı. Aslında, çok fazla ileri gidilmedi. Bizim Filipinler mesaimizde süreç çok fazla ileri gitmedi ama şunu gördük, geri gitmemesi ve barış anlaşmasının devam etmesi çok önemli bir kazanımdır. Maravi’de bunu yaşadık. Bir grup,  300.00 evinden etti. 165 asker, 920 DAEŞ’lı ölü var ama yerel halk bu sayının önemli kısmının sivil olduğunu söylüyor. Sivil ölümleri 50 ile sınırlandırıyorlar. Yerel halk ile konuştuğumuzda cenazelerin hala enkaz altında olduğunu söylüyorlar. Büyük kayıpların yaşandığı coğrafyada biz de barışın ne kadar önemli olduğunu görmüş olduk. Moro İslami Kurtuluş Cephesi’nin asker sayısının 30.000’in üzerinde olduğu söyleniyor. Maravi’ye baktığımızda, 300 kişinin ortaya çıkarttığı fatura korkunç.  Demek ki, 30.000 askeri olan IMKC ile bir savaş olsa tamamı yıkılacak.

Duterte’nin yaptığı en önemli şey, Mindanao ve Sulu adalarındaki Amerikan askerlerini bölgeden çıkarmak oldu

Duterte, ‘yönetime gelince ben Amerika ile olan bağlarımızı kopartacağım, Çine ve Rusya’ya yaklaşacağım’ demişti. Sonrasında, ABD’ye yönelik küfürleri ile gündeme geldi. “DAEŞ operasyonları” sırasında bildiğimiz kadarıyla Amerikan ordusunda yardım istemek zorunda kaldı Filipinler. Bu süreç bize ne söylüyor sizce?

Duterte’nin Filipinler’i değiştirme ekseni çok büyük bir hedeftir. Filipinler, Amerika tarafından kurulmuş bir ülke ve bugüne kadar da hep Amerika ile beraber olmuş bir ülkedir. Biz 2013’ten bu yana asker ile her görüşmemizde, Amerikan askerleriyle de karşılaştık. Amerikan askerlerinin çok yoğun olduğu bir bölgeydi. Duterte’nin ilk geldiğinde yaptığı en önemli şeylerden bir tanesi, Mindanao ve Sulu adalarındaki Amerikan askerlerini bölgeden çıkarmak oldu. Bunun için mazeret olarak; “Biz bir barış süreci yürütüyoruz, benim karşıtım olan yapılar Amerikan askerlerinin burda olmasını istemiyor, bunlar burada olduğu müddetçe bu süreç devam edecek” dedi ve bütün Amerikan askerlerini bölgeden çıkarttı. Bir önceki dönem, 2015, Mamasphano hadisesi yaşanmıştı. Barış sürecinin tam belirli bir noktaya geldiği anda Mamasphano’da bir hadise yaşandı, kırk dört özel hareket askeri öldürüldü, yirmi üç tane MIKC’den şehit vardı. Zaman içinde bunun arkasında Amerikalıların olduğu çok net bir şekilde ortaya çıktı. Duterte bunu çok iyi okudu ve Amerikan askerlerinin bölgeden çıkarılması ile barış niyetinin, planının ciddi olduğunu gösterdi. Ama, Maravi’de hiç beklemediği bir durum yaşandı ve sonunda Amerikan askerlerinden teknik destek istedi. Duterte bunun olmadığını söyledi. Biz ise dronlar ile DAEŞ’lilerin yerinin tespit edildiğine duyduk. Amerikan askerlerinin bölgede bulunmasına müsaade edilmiyor, Duterte’nin ekibinin içinden birileri ilişkiyi devam ettiriyor, Amerika ile ilişkiyi tamamen koparmıyorlar. Buna karşı, Çin ve Rusya ilişkisi de devam ediyor.

Bölgenin en zengin insanları, bugün alışveriş merkezlerinin önünde dileniyor

Marawi kenti teröristlerden arındı fakat çatışmalar sebebiyle kentte ağır hasarlar meydana geldi. Çatışmalar sonucunda ortaya çıkan tahribat ve kentte oluşan durum nasıl ayrıca İHH’nın çatışmalar sonrası bölgeye nasıl bir desteği olacak?

Ben geçen ay Maravi’deydim. Bölgeden çıkmak zorunda olanlar ile görüşme yaptım. Onlardan, Maravi’de yaşananın hangi boyutlarda olduğunu bizzat dinlemiş oldum. Gerçekten çok büyük trajediler var. Bölgedekiler hem yakınlarını kaybetti hem de o bölgenin en zenginleri dilenci konumuna düştü. Maravi Sultanı ile, kanaat önderliği olarak sultanlık devam ediyor, onlarla da görüştük. Bölgenin en zengin insanlarının alışveriş merkezlerinin önünde dilendiğini söyledi. Maravi’den çıkanların bir kısmı toplama merkezlerinde kaldılar ama daha büyük bir kısmı ise komşu şehirlerde kiralayabildikleri evlerde yahut akrabalarının yanlarında kaldılar. Şimdi, yavaş yavaş geri dönüşler başladı. Maravi’nin otuz üç tane köyü var, bunlardan dokuz tanesinin temizlendiği ve buraya geri dönüşün yapılabileceği söylendi. İnsanların çoğu, döndüklerinde evini bulamıyor veya harap edilmiş halde evlerini görüyor. Biz, kriz süresince toplama merkezlerinde ve ailelerin yanında kalanlara gıda yardımı yapmaya çalıştık, temel ihtiyaçlara yönelik destekler vermeye çalıştık. Tabi, buradaki istediğimiz büyüklükte yardımlar yapılamadı. Önümüzdeki süreçte, Maravi’nin yeniden yapılandırılması kampanyası var. Devlet başkanı, bir milyar dolarlık bütçe ayırdı. Bu bütçe, Filipinler  içerisinde önemli bir miktar. Bu bütçe ile Maravi’yi yeniden ayağa kaldırılacağı söyleniyor. İlk olarak geçici evler yapılacak daha sonra ise evlerin tamirinin yapılacağını, söylüyorlar. İHH, bu süreç içerisinde elinden geldiğince destek olmaya devam edecek.