Cuma Mektupları Röportaj

Mekke, İstanbul, Şam ve Beyrut sokaklarından, Reşid Rıza’dan mektup var

İçinden geçtiğimiz günler her yönüyle tarihi günler. Coğrafyamız 10 yıl önceki coğrafya değil. Haritalar, şehirler, liderler büyük değişim ve dönüşümden geçiyor. Ve bu süreçte yüzbinlerce Müslüman katlediliyor, göç ediyor, sınırlar değişiyor. Tarihin akışı içinde 100 yıl şüphesiz ki kısa bir süre. Balfour’un 100. yılında, Kudüs başta olmak üzere, Mekke, Şam, Halep, Trablus, Beyrut, şüphesiz ki […]

İçinden geçtiğimiz günler her yönüyle tarihi günler. Coğrafyamız 10 yıl önceki coğrafya değil. Haritalar, şehirler, liderler büyük değişim ve dönüşümden geçiyor. Ve bu süreçte yüzbinlerce Müslüman katlediliyor, göç ediyor, sınırlar değişiyor.

Tarihin akışı içinde 100 yıl şüphesiz ki kısa bir süre. Balfour’un 100. yılında, Kudüs başta olmak üzere, Mekke, Şam, Halep, Trablus, Beyrut, şüphesiz ki 100 yıl önceki bayrağın egemenliği altında değil. O bayrak, o şehirlerden çekildiğinden beri, coğrafyanın huzuru kitaplarda bile bulamadığı artık bir ya da bir yorum değil..

MÜCERRET’te, işte bu şehirlerin yüzyılını anlamak için önemli referanslardan biri olan bir metni dikkatinize sunuyoruz.

Reşid Rıza, sadece ait olduğu “gelenek” itibariyle değil, yaşadığı serüven ve yakın irtibatta olduğu kişilerin yanında, seyahat ettiği şehirlere ilişkin yazdıklarıyla da özellikle bugün, bu bölge insanına çok şey anlatıyor.

Klasik Yayınları’nın neşrettiği “Arap Gözüyle Osmanlı” serisinde yer alan Kral Abdullah imzalı, “Biz Osmanlı’ya neden isyan ettik”, Emir Şekib Arslan imzalı, “İttihatçı bir Arap Aydını’nın Anıları”, Muhammed Kürt Ali imzalı, “Bir Osmanlı-Arap Gazetecinin Anıları”, İzzet Derveze imzalı “Osmanlı Filistininde bir Posta Memuru” gibi kült kitaplar, içinden geçtiğimiz günlerde çok daha anlam kazanıyor.

Lübnan’da Hariri’nin “istifası” ile, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Katar’daki askeri üssü, Suudi Arabistan’da yaşanan iç hesaplaşmanın dış etkilerinden, Golan tepelerindeki İngiltere ve İsrail’e ait uçakların uçuşuna kadar, bir çok güncel konuya dair devasa bir arka plan metni sunan bir kitap var karşımızda.

Bu hafta Cuma Mektupları’nda daha farklı bir şey yapıyor, Klasik Yayınları’nın “Arap Gözüyle Osmanlı” dizisinin editörü Sayın Suat Mertoğlu’na ait takdim yazısını (bazı küçük revizelerle) rikkatinize sunuyoruz.

(Dizide büyük emeği ve katkısı olan, hayatını bu coğrafyaya ve bu haritaya adayan Rahmetli Akif Emre ağabeyi rahmet ve saygıyla anarak, bu kıymetli metinle sizi başbaşa bırakıyoruz. İyi okumalar.)

İsmail Halis

 

Mekke, İstanbul, Şam ve Beyrut sokaklarından, Reşid Rıza’dan mektup var

Klasik Yayınları’nın “Arap Gözüyle Osmanlı” dizisinin yedinci kitabı olan “İttihad-ı Osmani’den Arap İsyanı’na” isimli eser, modern Arap – İslam düşünce ve aktivizminin önemli temsilcilerinden biri olan Suriyeli alim, mütefekkir ve gazeteci Reşit Rıza’nın (1865-1935), II. Meşrutiyet sonrası gerçekleştirdiği dört ayrı geziye dair tuttuğu seyahat notlarından oluşuyor. Bu tür “seyahatname” hüviyetine sahip olan bu notlarda yazar, Osmanlı hilalinin zevale yüz tuttuğu bir dönemde ziyaret ettiği önemli merkezlere dair izlenimlerini aktarır.

İslam’ın ilk döneminde mevzu olduğu varsayılan “saf İslam” anlayışı ile modern medeniyetin “müspet” değerlerinin harmanlanmasını savunan düşünce damarının Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’la beraber önemli isimlerden biri kabul edilen Reşid Rıza; ilmi, fikri ve siyasi faaliyetleriyle çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Afgani ve Abduh’un düşüncelerinde akıl ve bilim duygusu ağırlıklı iken Reşit Rıza’da ilk dönem İslamı’na duyulan özlem daha yoğundur. Tarih boyunca Müslümanların inanç ve yaşantı olarak dinlerinin aslında bir sapma içinde olduğunu düşünen Reşit Rıza’nın fikir ve eylemlerinin mihverini, Müslümanların din anlayışıyla beraber siyasi ve sosyal kurumların düzeltmeleri ve yenilemeleri anlamında kullandığı ıslah kavramı oluşturur.

 

Modernist yanılgının 3 ismi: Abduh, Afgani ve Reşid Rıza

Reşit Rıza’nın en önemli hususiyetlerinden biri, sadece selefi durumundaki Afgani ve Abduh’un fikirlerine “selefi” bir vurgu katarak elde ettiği kendi düşüncelerini değil, söz konusu iki üstadının görüşlerini de yayma konusundaki çabası ve hatta başarısıdır. Bu başarının en önemli aracı, onun 1898’den vefat tarihi olan 1935’e kadar neredeyse aralıksız çıkarmaya başladığı Menar dergisidir. Fas’tan Java’ya, İstanbul’dan Sibirya’ya kadar takip edilen Menar dergisi, İslam dünyasının kuşkusuz en etkili yayın organlarından biridir. Menar, hem Reşit Rıza’nın ıslahına yönelik düşüncelerini bu geniş coğrafyada yaymasında hem de başarılı ve etkili bir ilişkiler ağının oluşmasında merkezi bir rol oynamaktadır.

Tüm faaliyetlerini ıslah eksenli yürütmeye çalışan Reşit Rıza’nın seyahatlerin de aslında ıslaha yönelik düşüncelerini yayma, ıslah projesine siyasi ve maddi destek bulma arzusuyla yakından alakalıdır. Dini ve siyasi ıslahın yolunun dini bir eğitimden, dini eğitimin de siyasetten geçtiğine inanır ve bir ara Abduh’un dizginlemesiyle siyasetten uzak durmaya çalışan Reşid Rıza, genel olarak düşünce ve eylemleri siyasi güdüler tarafından şekillenen bir şahsiyettir. Bu itibarla Reşit Rıza’nın dikkat çeken bir diğer hususiyeti, sadece düşünce üretmekle kalmayıp düşüncelerinin hayata geçirilebilmesi için siyasi destek arayışını son nefesine kadar ısrarla sürdürmüş olmasında yatmaktadır.

 

Abdülhamid, Mustafa Kemal, Şerif Hüseyin ve İngilizlerin kapısında

Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecine girmesi neticesinde hızlı altüst oluşların gerçekleşmesi ve siyasi aktörlerin süratle yer değiştirmesi, kaçınılmaz olarak Reşid Rıza’nın düşünce ve tutumlarını da yansıtmıştır. Önce II.Abdülhamid ve İttihatçılardan, daha sonra 1916 Arap – Haşimi İsyanına liderlik eden Şerif Hüseyin’den, ardından Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal’den ve nihayet Vehhabi – Suud yönetiminden beklentiler içime girmesi, ıslah projesine siyasi destek arayışının, diğer bir ifadeyle fikirlerini hayata geçirme özleminin kaçınılmaz bir sonucudur ( Reşid Rıza’nın Mısır’ın mahalli yöneticileriyle ve bilhassa 1882’den itibaren Mısır’ı işgal altında tutan İngilizlerle münasebetleri ise ayrıca ele alınması gereken bir konudur). Seyahat notları bu ilişkiler ağının bir kısmına ışık tutacak mahiyettedir.

 

 

İttihat Terakki üyesi olarak Reşid Rıza

Reşid Rıza’nın gezileri gerek uğrak yerleri gerekse de zamanlaması açısından hayli ilginçtir. 1987 sonunda II.Abdülhamid yönetiminden kaçarak Mısır’a yerleşen yazar, 1908’de Meşrutiyetin ilanının ardından memleketi olan Suriye’ye gider. Eylül 1908 – Mart 1909 arasında altı ay kaldığı Suriye’de hem doğup büyüdüğü yerleri hem de Beyrut ve Şam gibi diğer önemli şehirleri ziyaret eder ve Meşrutiyet atmosferini sıcağı sıcağına tasvir eder. Bu dönemde tam bir Meşrutiyet ve Osmanlı birliği taraftarı olan Reşid Rıza, aynı zamanda sıkı bir ittihatçı görüntüsü verir ve Arap ayrılıkçılığını reddeder. Bu seyahat esnasında kendisini karşılayanlar arasında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin mahalli temsilcilerinin yanı sıra Abdürrezzak el-Beytar, Cemaleddin el-Kasımi, Abdülhamid ez-Zehravi gibi selefi düşüncenin önemli temsilcileri de yer alır.

Eylül 1908 – Ekim 1910 arasında yaklaşık bir yıl kaldığı İstanbul ziyaretinin ise iki temel amacı vardır: Bozulmaya yüz tutan Türk – Arap ilişkilerinin düzeltilmesine katkı sağlamak ve uzun süredir planladığı “ Davet ve İrşad Okulu” nu payitahtta kurmak, diğer bir ifadesiyle ıslah projesine siyasi destek sağlamak. İlk amacını gerçekleştirmek için arkadaşı Abdülhamid ez-Zehravi’nin İstanbul’da Arapça olarak çıkardığı el-Hadara gazetesinde ve İkdam’da çeşitli yazılar kaleme alır. İkinci amacını gerçekleştirmek için başta Sadrazam ve Şeyhülislam olmak üzere çeşitli devlet yöneticileri nezdinde yoğun kulis faaliyetleri yürütür. Reşid Rıza kurmak istediği okulun doğrudan Devlete bağlı olarak eğitim vermesini kabul etmediği için projenin suya düşmesiyle İstanbul’dan ayrılır. Reşid Rıza’nın İstanbul’da ittihatçı çevrelerin yanı sıra Sırat-ı Müstakim ekibiyle yakın temasta olduğu da dikkati çekmektedir.

1912 yılının Mart-Mayıs aylarında gerçekleştirdiği Hindistan seyahati de projesine destek arayışıyla yakından bağlantılıdır. İstanbul’da kuramadığı içim aynı yıl Kahire’de kurmak zorunda kaldığı “ Davet ve İrşad Okulu ”na ve Menar’a maddi destek sağlayanlar arasında Hintli Müslümanların ayrı bir yeri olacaktı. Şibli Numani’nin davetiyle gittiği Hindistan’da birçok önemli alim, aydın ve yönetici ile bir araya gelir. Dönüş yolculuğunda uğradığı Umman ve Kuveyt’teki izlenimleri, Osmanlı Devleti’nin güneydoğu sınırlarından ilginç anekdotlar sunar.

 

 

 Mekke girişinde Taif Türk esirler

“İttihad-ı Osmani’den Arap İsyanı’na” isimli eserin en ilginç bölümlerinden biri, Hicaz seyahatinin anlatıldığı kısımlardır. 1916 Eylül’ünde, diğer bir ifadeyle Büyük Arap-Haşimi İsyanının patlak vermesinden üç ay sonra gerçekleştirilen bu seyahate ait notlar, isyan bölgesindeki ilk atmosferi yansıtması açısından ilgi çekicidir. Mekke’ye girişinde, kısa bir süre önce Taif’e teslim olan Türk esirleriyle karşılaşan Reşid Rıza, isyan sonrası yeni yönetimin kuruluş çalışmalarına da şahitlik edecektir. Yaklaşık 1913’ten itibaren Osmanlı yönetiminden-İttihatçılardan artık ümidini kesen Reşid Rıza, ıslah projesine yeni bir destek bulmuş gibidir.

 

Şerif Hüseyin, önce “Arap Kralı” sonra “Şeytanın halifesi”

Hac vesilesiyle Mekke’ye giden Reşid Rıza hem bizzat kendisi yeni “Arap Kralı”na bağlılığını sunar, hem de isyanın Müslümanlar nezdinde meşrulaştırılması için kalemini seferber eder. Ne var ki yukarıda sözünü ettiğimiz hızlı altüst oluşlar burada da karşımıza çıkacak ve seyahat notlarında ifade edildiği gibi Şerif Hüseyin’in elini öpmeye davranan Reşat Rıza bir süre sonra ondan “tağut” ve “şeytanın halifesi” olarak söz edecektir. Bu seyahatte Reşid Rıza’nın beraberinde Haşimi yöneticilerinin yanı sıra yeni yönetimin propaganda aracı el-Kıble gezetesini çıkaran Muhibbüddin el-Kassab gibi milliyetçi Arap entelektüelleri vardır.

Hatırat, mektup ve günlükler gibi seyahat yazıları da şahıs biyografilerinin önemli kaynakları arasında yer alır. Bu tür yazılar seyyahın farklı mekan ve olaylar karşındaki izlenimleri, yaşadığı dönüşümleri olduğu kadar, ilişki içinde olduğu şahıs ve çevreleri göstermesi açısından da biyografilerin inşa edilmesine katkıda bulunur. Bu itibarla elinizdeki notlar Reşid Rıza’nın ilişkileri ağını ve düşünce dünyasındaki dönemeçlerin tespit edilmesi için ihmal edilmemesi gereken katkılar sağlayacak niteliktedir.

Kitaptaki yazılar, Reşid Rıza’nın Menar dergisinde yayınladığı çeşitli seyahat notları arasından seçilmiştir. Bu seçmede hem döneme hem de muhtevaya dikkat edilmiş; döneme ilişkin tercihimizin gereği olarak, Reşid Rıza tarafından Arap vilayetlerin Osmanlı hakimiyetinden tamamen çıktığı 1918 sorasında gerçekleştirilen ikinci Suriye seyahati ile Avrupa seyahatine dair notlar dikkate alınmamıştır.

Reşid Rıza’nın Menar dergisi, 20.yüzyılın ilk çeyreğinde İslam dünyası, İslam düşüncesi ve aradan geçen 100 yıllık zaman diliminin anlaşılması için oldukça zengin bir kaynaktır.