Cuma Mektupları Röportaj

“Çocuklarımızın müslüman kahramanları yok”

Kudüs kalbimiz, Kudüs hafızamız, Kudüs insanlık tarihi kadar kadim kültürümüzün ana şehirlerinden biri… Bir Mücerret klasiği olan Cuma Mektupları söyleşilerimizi yeniden başlatıyor ve önemli bir ismi konuk ediyoruz sayfalarımıza. Aslında, okurlarımızın yabancı olmadığı Prof. Dr. Cengiz Tomar hocamız, zaman zaman analiz yazılarıyla da Mücerret okurları ile buluşuyor. Cengiz Tomar hocanın bir süredir başka bir yoğunluk […]
Kudüs kalbimiz, Kudüs hafızamız, Kudüs insanlık tarihi kadar kadim kültürümüzün ana şehirlerinden biri…
Bir Mücerret klasiği olan Cuma Mektupları söyleşilerimizi yeniden başlatıyor ve önemli bir ismi konuk ediyoruz sayfalarımıza. Aslında, okurlarımızın yabancı olmadığı Prof. Dr. Cengiz Tomar hocamız, zaman zaman analiz yazılarıyla da Mücerret okurları ile buluşuyor.
Cengiz Tomar hocanın bir süredir başka bir yoğunluk ve telaşı vardı. Sadece son kitabı, “Ortadoğu: Kıyametin Kapısı” eserinin yayını değildi bu yoğunluğun sebebi. Elbette, Marmara Üniversitesi bünyesinde kurulan Kudüs Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden söz ediyoruz.
Kudüs algısının ve ruhunun tazelenmesi ve doğru yere yönlendirilmesi noktasında atılan bu çok önemli bir adımın arka planını ve anlamını sorduk Tomar hocaya.  
Kudüs kokan bir sohbeti, Kudüs için bakan gözlerinize emanet ediyoruz…

 

Prof.Dr. Cengiz Tomar ile Kudüs ve Ortadoğu üzerine konuştuk.

Son dönemde vurgu yaptığınız çalışmalarınız toplumda hassasiyet oluşturdu. Buradan başlamak istiyoruz. Kudüs bizim için ne ifade etmeli?

Ben tarihçiyim ve İslam tarihinin başından itibaren Ortadoğu çalışan birisiyim. O nedenle Kudüs benim için İslam’ın kalbidir.

Kudüs beyin değil, kalptir yani duygu yönüdür. Kudüs tarihte hiç başkent olmamış. Beyin görevini hiç görmemiş, hep kalp ve duygu yönü olmuştur. Sebebi İslam’ın diğer dinlere göstermiş olduğu hoşgörüyle alakalı. Bağdat, Kahire İslam döneminde kurulmuş şehirlerdir ve buralar başkent yapılmıştır ama Kudüs’ün diğer dinler açısından dini, kutsal özellikleri olması dolayısıyla başkent yapılmamıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın kapıya yazdırdığı “la ilahe illallah İbrahim halilullah” sözü, bunun cümleye dökülmüş halidir. Kudüs’ün ruhaniyetine uygun olarak siyaseti çok sokmamışlar. Siyasetin bazen kirli yanları olduğu için bulaştırmamışlar. Biz Kudüs’e baktığımızda hep kalple bakıyoruz.  Hem Hristiyanlık hem Yahudilik, sadece Kudüs ile alakalı değil, genelde diğer dinlerin yaşamasına izin vermiyor. Endülüs’te Müslümanların ve Yahudilerin atılması, Haçlıların Müslümanları ve Yahudileri Kudüs’ten atıp yerli Hristiyanları(Ortadokslar) ikinci sınıf pozisyonuna düşürmeleri, Bosna’daki hadiseler… İslam yapısı gereği Ehl-i Zimmet’e hak tanıyor. Bu, Müslümanların hoşgörüsünden ziyade İslam’ın müminlere verdiği görev…

 

Kanuni Sultan Süleyman tarafından Kudüs Yafa kapısının üzerine “Lâ ilâhe illallah, İbrahim halîlullah” yazdırıldı.

“GAYRİMÜSLİMLERİN HAKKINA RİAYET ETMEK GÖREVİMİZ”

Nasıl bir görev bu?

Sizinle beraber yaşayan Gayrimüslimlerin haklarına riayet etmek zorundasınız. Bu, bizim Müslüman olarak görevimiz. Çünkü İslam’ın geldiği yerde, daha önce Hristiyanlık ve Musevilik vardı. İslam da aynı kökten geliyor, İbrahîmi bir din. İslam, bunları tanıyor ve hiçbir zaman kimseyi zorla dine sokmaya çalışmıyor. Onlara, devletin kurallarına uydukları müddetçe yaşam hakkı tanıyor. Kudüs, Müslümanların idaresi boyunca birlikte yaşama tecrübesinin en iyi uygulandığı şehir. Bugün modern yaşam, İslamofobi gibi bir sürü problemler var. Aslında hem Osmanlı, hem Ortaçağ Kudüs’üne bakılsa o tecrübe yeterli.

 

“ÇOCUKLARIMIZIN MÜSLÜMAN KAHRAMANLARI YOK”

Toplumumuzdaki genel manzaraya bakınca aydın kesimin Kudüs’e bakışı noktasında sorun var gibi. Kudüs ile alakalı entelektüel üretim çok kısıtlı. Kültürel faaliyetlerdeki “Kudüssüzlük” meselesini neye bağlamalıyız?

Bu genel bir problem. Kültür-Sanat, eksik yönlerimizden. Son zamanlarda bu konuda gelişmeler var ama yeterli değil. Biraz duygusal davranıyoruz. Tabi Kudüs’ün bir duygusallığı var, tepkilerimizi gösteriyoruz ama anlık olarak kalıyor. Planlı, programlı, uzun vadeli ve bilimsel altyapıya sahip çalışmalar yapmıyoruz. Bu, zor olan yöntem.

Kamu diplomasisi, lobicilik gibi faaliyetlerde çok iyi değiliz. Bu konularda bariyer de var. Siz istediğiniz kadar kendinizi anlatın, bir önyargı var.

Bizim çocuklarımız Batman, Ninja Go bu tür kahramanlarla büyüyor. Hiç kimsenin Müslüman bir kahramanı yok. Çünkü siz bunun ne filmini, ne oyununu yapabiliyorsunuz. Bizim tarihimiz çok büyük kahramanlarla dolu. Hz. Ömer’den tutun Selahaddin Eyyubi, Alparslan, Fatih… Aslında öne çıkarabileceğimiz, animasyonunu yapabileceğimiz kahramanlarımız var. Selahaddin’in “Cennet’in Krallığı” filmi Hollywood yapımı. Türkiye dizi sektöründe çok iyi olmasına rağmen bu tür yöntemlere hiç girilmedi.

 

“GENÇLERİN VE ÇOCUKLARIN ODALARINA GİRMELİYİZ”

Peki, gençlere ulaşmanın doğru yöntemi bu mu?

1990 sonrası doğmuş gençlere ve çocuklara sadece salon toplantısı yaparak ulaşamazsınız. Bu eskidendi. Salonlarda toplanılır, protestolar, konuşmalar yapılırdı. Şimdi, siz insanların ve çocukların odasına girmelisiniz. İlginçtir, son zamanlarda bunu DEAŞ yaptı. Çocuklarımızın yatak odalarına kadar internetle girdiler. Artık çocuğu bir yere götürmenize gerek yok, siz onların odasına girebiliyorsunuz. Bizim, çocukların ve gençlerin odalarına girmemiz gerekiyor. Bunun da yöntemi belli, internet çağında yaşıyoruz.

Kültürümüzü çağın gereklerine uyduramadık. O yüzden çocuklarımızın kahramanları Selahaddin Eyyubi, Alparslan, Fatih değil…

Son zamanlarda birkaç dizi var, onların etkisi oldu. Bu olumlu gelişme Türkiye açısından. Bunların animasyonu, aplikasyonu hatta çocukların kullandığı araç-gereçleri üretilmeli. Nevresim, yastık, kalem…  İslam dünyası bunlara hiç giremedi. Teknoloji açısından bunu yapabilecek en yakın ülke ise Türkiye.

 

Prof.Dr. Cengiz Tomar’ın “Ortadoğu: Kıyametin Kapısı” kitabını konuştuk.

ORTADOĞU: KIYAMETİN KAPISI

Tam da bu açıdan kitabınızı da konuşalım istiyorum. “Kıyametin Kapısı” derken neyi kastettiniz? Kimlere, nasıl ulaşmayı hedeflediniz?

Kitapta başlıklar önemli. Özellikle medya sektöründe yazıyı okutmak istiyorsanız başlığınız iyi olmak zorunda, insanı o yazıya çekmek zorunda. Ortadoğu söz konusu olunca herkesin bildiği bir kavram “Kıyametin Kapısı”. Biliyorsunuz,  “Dâbık Hadisesi” var, Kıyametle alakalı hadislerde bu bölgede büyük bir savaş olacağı var. Dünya tarihine baktığımız zaman burası dünyanın merkezi. Hayat, burada doğdu ve burada bitecek. Tarihçi olarak bir şüphem yok.

Burada anlattığımız konular İslam dünyası açısından iç açıcı değil. İçinde bulunduğumuz kaotik gerçekliği anlatan şeyler. Biz genellikle daha teknik, dipnotlu yazıyoruz ve bu tür kitaplar halk tarafından çok fazla okunamıyor. Bunların halk tarafından okunan versiyonlarını yazmak gerekiyor. Piyasada çok fazla yanlışla dolu, uzman olmayan insanların yazdığı kitaplar var.

Sanatın toplum yönünde eksik kalıyoruz. “İlim, ilim içindir. İlim, toplum içindir” şeklinde formüle edersek ilimin toplum için olan kısmında eksik kalıyoruz. Eksik kaldığımızda piyasayı daha kötü ürünler, daha zayıf ürünler dolduruyor. Alanında uzman kişilerin teknik, ilmi çalışmalar kadar halkımızın anlayabileceği çalışmalardan yapmaları lazım. Dizilerde ve filmlerde kurgular oluyor ama insanları cezbediyor. Onlar da insanları kitaplara yönlendiriyor. Piyasaya uzmanlar olarak girilmezse halkı yanıltıcı ürünler dolduruyor. Bunun için toplumsal sorumluluk projesi olarak bunu algılayabilirsiniz. Televizyon yayınlarına o yüzden çıkıyorum. Böylece öğrencilere ve ilme karşı vazifemizi yapmış oluyoruz. Aynı zamanda halka karşı da vazifemizi yapmış oluyoruz. Böylece üniversite ve halk birlikteliği oluyor. Eskiden üniversite ve halk çok ayrıydı. Son dönemlerde üniversite ve halk daha fazla iç içe oldu. Eskiden Dekanla, bölüm sekreteriyle görüşmek imkânsız gibiydi, şimdi öyle değil. Herkesle daha rahat görüşebiliyorsunuz, toplumla daha fazla iç içe. Özellikle sosyal bilimler açısından bunu çok önemli buluyorum.

 

Prof.Dr. Cengiz Tomar “Ortadoğu: Kıyametin Kapısı” kitabını Mücerret için imzaladı.

“Kudüs’e barış gelmeden Ortadoğu’ya barış, Suudi Arabistan’a demokrasi gelmeden Ortadoğu’ya demokrasi gelmez”

Kudüs Araştırmaları Merkezi’ni kurdunuz. Nasıl kuruldu ve amaçları nelerdir?

Kudüs ve Ortadoğu ile ilgili uzun zamandır programlar, sempozyumlar, konferanslar yapıyorum. Kitaplar da yazıyorum. Bu sempozyum ve konferanslar da toplumsal birliktelik için önemli. ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etme hamlesi yıllardır devam eden bir sorunu gündemimize getirdi. Aslında, 1970’lerden beri Türkiye’de Filistin hassasiyeti var. Bunlar daha ziyade protesto gösterileriyle oldu. Şu an, pek çok ülkede “Kudüs Araştırmaları Merkezi” var. Kudüs, Ortadoğu’nun en önemli problemlerinden hatta “Ortadoğu’daki Problemlerin Anası” diyebiliriz.  Bugün yaşadığımız problemlere etki eden şey o. Benim şöyle bir mottom var: “Kudüs’e barış gelmeden Ortadoğu’ya barış, Suudi Arabistan’a demokrasi gelmeden Ortadoğu’ya demokrasi gelmez”

Kudüs’ün çözülmesi meselesi Ortadoğu açısından çok önemli. Yıllardır pek çok şey yaptım, bir-iki yıldır üniversitemle de böyle bir şey kurulması için görüşmelerim oluyordu. Üniversitemiz de destek verdi.

“KUDÜS KONUSUNDA PLANLI DAVRANMALIYIZ”

İsrailliler planlı çalışıyor. Bizim eksikliklerimizden bir tanesi planlı davranılmaması. Bir olay oluyor biz reaksiyon veriyoruz. Halbuki pro-aktif olmamız lazım. Arşivde toplamtyüz milyon belge var, bunların on binlercesi Kudüs ile ilgili.  Bu belgelerin sizde hazır olması lazım. Biz bunu yapamıyoruz. Sağ olsunlar, Kudüs konusunda devletimiz, devlet kurumlarımız, belediyelerimiz doğru projeyle giderseniz destek veriyorlar. Biz de bu konuda doğru projeler yapmaya çalışıyoruz. Özellikle Kudüs üzerine çalışan mastır ve doktora öğrencisi yetiştirmeye çalışıyoruz. Kudüs ile ilgili on binlerce Osmanlı belgesi var, bunlar henüz çalışılmadı. Arap dünyasından Filistinli gençleri getirip mastır, doktora yapıp Osmanlıca öğretmek lazım. Bu sadece Türklerin işi değil, tüm İslam dünyasının işi.

Hem Türkiye hem de Filistin’den öğrenciler yetiştirmeliyiz. Bilimsel eserler hazırlamalıyız. Özellikle yabancı dilde eserler üretmeliyiz. Lobi ve kamuoyu oluşturmak istiyorsanız eserleri mutlaka İngilizce yazmamız gerekiyor. İsrail’in çok fazla materyali var, özellikle Arkeoloji ile alakalı. Örneğin, Kubbet-üs Sahra’nın altını deliyorlar, arkeoloji adı altında. Mesela Filistinli arkeologlar nerede? Biz bu tür projeler yapıp çeşitli kuruluşlara söylüyoruz. Eskiden şahıs olarak yapıyordum, artık üniversitenin çatısı altında merkez olarak yapacağız.

 

“MERKEZİMİZDE 6 PROFESÖR ÇALIŞIYOR”

Kudüs Araştırmaları Merkezi’nin mensupları da çok kıymetli. Altı profesör var, bu profesörler Arapça, İngilizce, İbranice dillerine de hâkim. Bir uzmanı yetiştirmeniz yaklaşık yirmi yılı alıyor ama bizim elimizden Kudüs ile alakalı çalışan altı profesörümüz var. Bu merkezle birlikte bu profesörlerimizi daha aktif çalıştıracağız.

Kudüs Araştırmaları Merkezi olarak en son Üsküdar Belediyesinin katkılarıyla İbrahim Nasrallah’ı getirdik. İbrahim Nasrallah, şuan Arap dünyasının en önemli şairi ve romancısı. Onunla edebiyatta Kudüs’ü konuştuk. Tabi bu tür popüler isimler çok önemli. Popüler müzik grupları, sinemacılar ve yönetmenler getiriyoruz. Artık sadece konuşmayla gençler sıkılıyorlar. Mutlaka filmle, sinemayla, tiyatroyla zenginleştirmek gerekiyor. Bu ayağı ihmal edersek Kudüs bilinci vermekte zorlanırız.

 

KUDÜS İLE İLGİLİ ESERLER…

Okuyucularımıza yol haritası mahiyetinde Kudüs ile ilgili en önemli eserler nelerdir? Aklınıza gelecek roman, araştırma, edebiyat eseri gibi birkaç eser söyler misiniz?

Ey Kudüs” önemli eserlerden bir tanesidir.

Şiir olarak Mahmud Derviş ve Nizar Kabbani’nin çok güzel eserleri var. Mahmud Derviş’in sevgilisi de Filistin, annesi de Filistin, kelebeği de Filistin, sembolize ettiği her şey Filistin.

Fairuz’un söylediği Kudüs şarkısı çok güzel.

Roman ve kısa hikayede Gassan Kanafani önemli.

Karikatürde Naci el Ali ismi öne çıkıyor.

Son zamanlarda Filistin ansiklopedisi çıkarmaya çalışan Filistinli arkadaşım Profesör Mohammed Gaucha… 24 ciltlik Filistin ansiklopedisini İngilizce çıkarıyor, Türkiye de buna destek veriyor. Önemli bir eser olacak.

Nizar Kabbani

 

Mahmud Derviş

 

Gassan Kanafani

“GENÇLERİN KUDÜS İLE ALAKASI UMUT VERİCİ”

Yarına dair umutlu olmalı mıyız? Kudüs ile ilgilenen gençler var mı?

Kudüs’ün en az bilinen yönü Osmanlı yönü, bunun sebebi en çok belge olan dönem olması ve bu belgelerin henüz işlenmemiş olması. İsrail’in Moshoeu gibi Türkçe-Osmanlıca bilen kişiler çalıştılar. Bizde ise son dönemde mastır-doktora yapan öğrenciler Kudüs alanında çalışmalar yapıyor. Ben de bu öğrencileri destekliyorum. Benden genç, otuz yaş sınırında sekiz-dokuz kişi sayabilirim. Bunlar Kudüs konusunda çalışmalar yapıyor. Kudüs deyince hem Araplar hem Türkler yanıma geliyor. Mesaimin yarısında yanıma gelenlerle uğraşıyorum, onlara yol göstermeye çalışıyorum.

Kudüs Platformu’nun çalışmaları çok önemli, kadınlardan oluşuyor. Medyacı olmaları hasebiyle toplumun kılcal damarlarına dokunan çalışmaları daha iyi yapıyorlar.

Belediyelerimiz, Kültürel belediyecilik anlamında bize çok destek veriyorlar. Ben hemen hemen tüm çalışmalarımda onların maddi desteğini alıyorum. Üsküdar Belediyesi, Sultanbeyli Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne müteşekkiriz. Onların katkısı olmasa bu çalışmalar yapılamaz. Sonuçta her çalışmanın maddi külfeti oluyor, bu derdimizi, külfeti, en çok onlara anlatabiliyoruz.