Portre

‘Zararlı Profesör’den ‘Duvar Yapan Zahit’e: Fuat Sezgin

“27 dil biliyor!”

“Günde 17 saat çalışıyor!”

“Şu kadar cilt kitabı var!”

Ve sair!

Sosyal medyada ‘layk almak’ için gayet albenili başlıklar bunlar. Birkaç gündür manşete çıkanlar da bunlardı.

Prof. Fuat Sezgin aramızdan ayrıldı! Ama ayrılmadı! Ayrılamaz!

Neden mi?

Şuradan başlayalım…

TEESSÜR İÇİNDE MİYDİ?

Teessür içinde miydi Hocaların Hocası? 90 yaşındayken bile böyle bir ifade ağzından çıktığında (Gülhane’deki basın lansmanında) kastettiği neydi? Koca çınarı teessüre iten şeyler nelerdi?

Yine kendisi söylüyordu: Defalarca yazıp açıklamama rağmen…

Neyi kastettiği çok da mühim değildi. Genel bir alakasızlığa dikkat çekiyordu. 90 yaşını devirebilen her profesörün hayatını sınırları içerisinde olmadığını anlamayanların ilgisizliğine dikkat çekiyordu.

Neler söylememişti ki…

Son meşhur ifadelerinden birini hatırlayalım: Amerika’yı Colomb değil, Müslümanlar keşfetti.

Güncel hamasi bir söylem gibi gelse de Fuat Sezgin’i bilen herkes için heyecan uyandırıcı bir şeydi. Daha önce de ifade etmişti ama insanlara bilgi ulaşımının daha kolay olduğu zamanımızda daha geniş akis buldu.

Peki, Üstat Sezgin bunun altını neden çizdi?

Şöyle devam edelim…

Allah size akıl vermiş fakat bunu iyi kullanmıyorsunuz” demişti. Bunu söylemişti, zira kendisi hayatı boyunca bunun peşindeydi.

Esasında Allah bize Kur’an’da hep böyle hitap etmişti (“Hiç düşünmez misiniz?” – Nahl 17, “Hala düşünmeyecek misiniz?” – Saffat 138, vs). Düşünmemiz ve bunun üzerine hayatımızı idame ettirmemiz, istikametimizi belirlememiz ve kulluğun hakkını vermemiz gerekiyordu.

Bu bizi nereye vardıracaktı? Ya da daha baştan almak lazım, düşünmek için ne gerekirdi?

Bazı hayatlar, dile getirilmekte zorlanılan soruların cevabı gibidir. Hayranlık uyandırır, yeni sorular doğurur, yoğurur ve soru olarak bırakır.

DUVARLARI YIKTI, DUVAR YAPTI

Ardından eşsiz bir miras bırakan Fuat Sezgin gibi…

Miras derken İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, içerisindeki binlerce ciltlik kütüphane ya da başka örneği olmayan İslam’da Bilim ve Teknik (5 ciltlik) eserinden bahsetmiyorum. Evet, bu eşsiz eserlerle ölümsüzleşti Hocaların Hocası. Fekat Fuat Sezgin’i esas önemli kılan duvarları yıkmasıydı. İlerleyişimize mani olan duvarları yıkması, yolumuzu hızlandıracak yuvamızın duvarlarını yapmasıydı.

“Müslümanların bilim ve teknoloji ile işi olmaz” algısını tarihe gömdü. Kendi ifadesiyle bizi “aşağılık duygusundan kurtardı”.

Başardıklarımızı nasıl başardığımızı ve yine/yeniden nasıl başarabileceğimizi de gösterdi. Bizi bize hatırlattı. Geri dönülmez bir ileri adım attı. Hedefine 2023’ü, 2071’i koyacak özgüveni sistemimize yeniden yükledi.

Batı Uygarlığı, İslam Medeniyeti’nin çocuğudur” derken ne denli seçici ifadeler kullandığına dikkatinizi çekmek isterim. ‘Uygarlık’ ve ‘Medeniyet’! Batı ve İslam!

Amerika’yı kimin keşfettiğini Amerika’yı keşfettiğini iddia edenler anlatırsa, tarihi onlar yazarsa, Amerika’yı onlar keşfetmiş olur. Halbuki üzerindeki kara bulutları ve aşağılık kompleksini atmış bir ‘İslam Milleti’ tarih denen manipülasyon aracını sorgulamaya başlayıp hakikaten belge olan belgelerle yeniden yazım sürecine girerse, Amerika’yı hakikaten keşfedenlerin Amerika’yı hakikaten keşfettiği hakikatini herkes öğrenir. Ve bunun araladığı kapıdan sızan ışık, ebediyen sürecek aydınlanmaya vesile olur.

“MÜSLÜMANLAR, BİLİM TARİHİNİN 8 ASRININ YARATICISIDIR”
Fuat Sezgin’in artık hiçbir şekilde aramızdan ayrılamayacak şekilde aramızdan ayrılmasının altında yatan sırda budur.

Kompleksimizin yıkıcısı, özgüvenimizin bânisi bir ilim adamı olarak –kendi alanında- yüzyılımızın en önemli ismi olarak Sezgin, kendine gelmesi gereken İslam aleminin silkelenişinin başlangıç fişeklerinden birini ateşlemiş oldu.

Üstat Sezgin’e göre Müslümanlar, bilimler tarihinin 8 asırlık yaratıcılık merhalesini ellerinde bulundurmuşlardı. Ve bu, bilim tarihi diyerek tarif edilen sürecin yarısından fazlaydı.

Batı’nın ‘Ortaçağ karanlığı’ndan çıkarak bilim ve sanatta devrim gerçekleştirmesinin adı olan Rönesans ile alakalı da heyecan verici şeyler söyledi Sezgin. Batılıların yazdığı tarihe dayanan bu iddianın da en fazla 50 yılı olduğunu dile getirdi. İslam alimlerinin, rönesansı derinden etkilediği, hatta yegane kaynağı olduğu iddialarını da bu sözün yanına koyarak devam edelim…


Biraz da kendisine kulak verelim… Bir mülakatında çalışma düzeniyle alakalı şöyle diyordu:

1961 senesinde Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldım. Almanya’ya gittim. Baktım halim harap, daha çok dil öğrenmem lazım. Kaç dil öğrendiğim sormayın ama sistematik olarak akşam yemeğine kadar bilim çalışıyordum. Saat yediden on ikiye kadar dil öğreniyordum. Bu kırk yıl böyle devam etti. Sonra da İslam Bilimleri Tarihçisi oldum.

Enstitüye giderken her gün bir dilim ekmek getiriyorum. Yanına yağsız reçel çıkarıyorum. Yedi dakika içinde yemek işini halledip çalışmaya devam ediyorum. İslam bilim dünyasında bu tip insanlar çoktur. Zaten bilim adamları bu şekilde yaşıyor. Bugün böyle insan yok. Hiç olmazsa ben varım. Zahit bir bilim adamıyım.

“ZARARLI PROFESÖR”DEN ZAHİT’E!
Böyle bir âlim neden ‘zararlı’ olarak nitelendirilir?

1960 Darbesi’nde Sezgin genç bir profesördür. Darbecilerin ‘zararlı akademisyenler’ listesine girmiştir. “147’likler” olarak da bilinen liste sebebiyle akademiden kovulur. Pes eder mi? Ne Mümkün!

Yine yıllar, darbeye yapan bakanlardan biri olan Mehmet Özgübeş’e gider ve “İyi ki beni kovdunuz” der. Şöyle devam eder:

Size karşı muhaliftim. Siz her şeyi yanlış yaptınız, fakat içlerinde sadece bir şeyi doğru yaptınız… Bu da beni bu ülkeden dışarı çıkarmış olmanız. Çıkarmasaydınız bu kadar çok şey öğrenemeyebilirdim.

Müslümanların tarihin seyrine yaptığı katkıyı anlatırken bugünkü ahvale dair eleştiride bulunmayı da ihmal etmedi. İslam dünyasını artık uyanması gerektiğini söyledi. Belki kendi göremeyecek ama o uyanış başladı gibi…

Fuat Sezgin’in izinde olanlar, tarihi yeniden yazarak yarını şekillendirecek.

İnsanlık yoluna gölge yapan duvarları yıkıp, bahçe muhafaza eden ve insan boyunu aşmayan duvarları inşa ederek…


Yine Hocaların Hocası Fuat Sezgin’in sözleriyle tamamlayalım. Müslümanların Amerika’ya Colomb’dan önce gittiğine dair iddiası hatırlatıldığında “doğru” dedi ve şöyle ekledi:

Bunu yazdım, fakat bugüne kadar milletimden tek seda bana gelmedi. Bunun teessürü içindeyim. Ben bunlarla sizi harekete geçirmek istiyorum. Allah size bir hayat vermiş fakat bunu iyi kullanmıyorsunuz. Bunu iyi kullanmanız için heyecanı vermek istiyorum. Kitapta yazılan her şey doğrudur. Gelecek zamanlarda bunların müdafaasını yapmaya kendinizi hazırlayınız.