Portre

Gazze’nin İsmail’i

İsmail Abdusselam Ahmed Heniye, 1963’te o zamanlar Mısır kontrolünde olan Gazze Şeridi’ndeki eş-Şati mülteci kampında dünyaya geldi. Anne babası 1948’deki Büyük Felâket esnasında -şimdiki İsrail sınırlarında kalan- Aşkelon – Askalan yakınlarındaki köylerinden Gazze’ye sığınmışlardı. 

İsmail Heniye, o yıllarda Filistin’de doğan çocukların çoğu gibi Birleşmiş Milletler tarafından işletilen okullarda eğitim gördü. Kamp sakinlerinin iaşe ve ilaçları da keza BM tarafından karşılanıyordu.

Genç İsmail, 1981’de Gazze İslam Üniversitesi’nde Arap Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu. Burada 1985’ten 1986’ya dek Müslüman Kardeşler’i temsil eden öğrenci konseyinin başkanlığını yaptı. Ayrıca İslam Derneği futbol takımında orta saha oyuncusu olarak oynamaktaydı.

Aralık 1987’de İlk İntifada patlak verdiğinde taşlı protesto gösterilerine katılan ilk gençler arasındaydı. O yıl, aynı zamanda Hamas’ın kuruluş tarihiydi. Şeyh Ahmed Yasin öncülüğünde Filistinli Müslüman aydınlar Hamas’ı inşa ettiğinde Heniye örgütün ilk mensuplarından biriydi.

1988’de Ahmed Yasin’le yakından tanışıp çalışma imkânı bulmuştu. Bunun bedelini hapislikle ödeyecekti. 1987’de 18 gün, 1988’de ise altı ay hapis cezası aldı. 1989’da ise İsrail askerî mahkemesi tarafından intifadaya katılma suçlamasıyla üç yıl hapse çarptırıldı.

1992’de serbest bırakılmasının ardından bu defa onu sürgün bekliyordu. Filistin’in farklı beldelerinden, farklı yaş ve mesleklerden İslamî Cihad ve Hamas çizgisindeki 415 İslamcı aktivist, İsrail ile Lübnan arasındaki “sahipsiz topraklar”da ikamete mecbur edildi. Merc’iz Zuhur denen bu yöre Abdülaziz er-Rantisi, Mahmud Zahhar, Aziz Duveyk gibi kıdemli isimlerin parladığı ve Hamas adının dünya medyası tarafından ciddi biçimde ele alındığı bir yer oldu.

 Ahmed Yasin’in özel kalem müdürü

Burada bir yıldan fazla kaldıktan sonra sürgünler dağıtıldı. Ertesi yıl Oslo Anlaşmaları’nın ardından 1993’te Gazze’ye döndü. Döndüğünde İslam Üniversitesi’nin dekanı olarak tayin edildi. 1997’de İsrail zindanlarından bir takasla serbest kalan hareketin manevi lideri Ahmed Yasin’in yazıhanesine vaziyet etmekle görevlendirildi. 1999’dan 2004’e kadar Ahmed Yasin’in özel kalem müdürlüğünü yaptı. Şeyhin sırdaşlığına varan yakınlık onun örgüt içindeki konumunu güçlendirdi. 

Bu yakınlık onun da İsrail’in hedef tahtasına yerleşmesi manasına geliyordu. 2003’te Kudüs’te gerçekleşen bir canlı bomba eyleminin ardından, Hamas liderliğini hedef alan bir hava saldırısında saniyeler evvel binayı boşalttıkları için sadece elinden hafif yaralanarak kurtulabildi. Aralık 2005’e gelindiğinde İsrail’in kara listesinde en yukarılara tırmanmıştı. Artık kendisi doğrudan suikast tertiplerine maruz kalmak durumundaydı.

Aralık 2005’te yapılan ve 25 Ocak 2006’da tekrarlanan Filistin Yasama Konseyi seçimlerinden sonra Heniye’nin Hamas hareketi içindeki mevkii daha da yükseldi. Hamas lideri Halid Meşal’in Şam’da sürgünde bulunmasından dolayı listenin en başında o yer aldı. Seçim sonuçları başta ABD olmak üzere Batılı gözlemcileri şaşkına çevirdi. 

O zaman New York Senatörü olan Hillary Clinton, seçimlerden sonra sızdırılan kayıtlarda şöyle söylüyordu: “Filistin topraklarında bir seçim için baskı yapmamamız gerektiğini düşünüyorum. Bence bu büyük bir hataydı. Ve eğer bir seçim için baskı yapacaksak, o zaman kimin kazanacağını belirlemek için bir şeyler yaptığımızdan emin olmalıydık.”

Savaştaki performansı

Fakat olan olmuştu. Hamas 132 sandalyeden 74’ünü alarak Fetih’e büyük bir darbe indirmişti. Hazırlıksız yakalanan ABD ve İsrail karşı çıksa da Filistin Başkanı Mahmud Abbas 19 Şubat’ta Heniye’yi başbakan olarak atadı. Ne var ki bundan memnun olmayan başta mezkûr ülkeler olmak üzere tüm Batılı ülkeler Filistin Yönetimi’ne malî yardımları askıya aldı. Bu baskının doğurduğu ekonomik kriz Fetih ile Hamas arasındaki ilişkileri tahriklere açık hâle getirdi. 

Doğrusu işin bu raddeye varabileceği Ekim ayından belli olmaya başlamıştı. Fetih güçleri Heniye’nin konvoyuna silahlı saldırıda bulunmuştu. 14 Aralık 2006’da ise Heniye’nin Mısır’dan Gazze’ye girişinin Refah Sınır Kapısı’nda engellenmesi önemli bir dönüm noktası oldu. Sınır kapısı İsrail Savunma Bakanı Amir Peretz’in emriyle kapatılmıştı. Heniye başbakan olarak yaptığı ilk resmî yurtdışı gezisinden dönüyordu ve çantasında maaş ve projeler için 30 milyon dolar civarında nakit vardı. İsrail, Heniye’nin parayı Mısır’a bırakması ve Arap Birliği banka hesabına aktarılmasını şart koştu. Gerginlik Hamas militanlarıyla Filistin Cumhurbaşkanlığı Muhafızları arasında çıkan çatışmayla başka bir biçim aldı. Bu çatışmada Heniye’nin korumalarından biri öldürüldü, en büyük oğlu da yaralandı. Batı Şeria ve Gazze’de işler çığırından çıktı ve çatışmalar dizginlenemedi.

Mayıs 2007’de İsrail’in evine düzenlediği füze saldırısından kurtuldu ama iç savaş Haziran 2007’de artık son haddine varmıştı. Abbas Heniye’yi görevden aldığını açıkladı. Heniye, bu kararı “anayasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle kabul etmedi ve hükümetinin “Filistin halkına karşı olan ulusal sorumluluklarından vazgeçmeyeceğini” söyleyerek elde tutmayı başardığı Gazze’yi yönetmeyi sürdürdü.

Bu fiilî özerk Hamas hükümeti Gazze Şeridi için yeni bir sınav dönemiydi. Çünkü İsrail derhal bir dizi yaptırım ve ambargo kararı aldı. Mısır da aynısını yapmakta gecikmedi. Ocak 2008’de Gazze Şeridi’nden İsrail’e bir dizi roket atılacak olduğunda abluka iyice sıkılaştırıldı.

Şartlar hayli ağır olsa da 2006’da kaçırdıkları İsrailli asker Gilad Şalit’i serbest bırakmak karşılığında Ekim 2011’de binden fazla Filistinli tutsağın özgürlüğüne kavuşmasını sağlaması Hamas için büyük bir zaferdi. Heniye’nin sahada Hamas’ın doğal lideri konumu bu dönemde daha da pekişti ve 2014 yılında patlak veren savaştaki “performansı” da Filistin halkı tarafından başarılı olarak tanımlandı. Gelgelelim halk için de Hamas için de hayat günden güne zorlaşmaya devam etti.

Hamas’ın dünyaya bakan veçhesi

Heniye Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’yle uzlaşma gayesiyle müzakere masasından hiç çekilmedi ve 2014’te Gazze’deki Hamas hükümetinin Fetih ile birlik hükümetine dönüşmesi için görevinden resmen istifa etti. Bu istifaya rağmen Hamas’ın Gazze lideri olarak kaldı. Ta ki Eylül 2016’da eşi ve iki oğluyla birlikte hac farizası için yurdundan ayrılıncaya dek. Bu yolculuk, Halid Meşal’in yerine geçeceği yönündeki duyumları teyit eden bir gelişmeydi ve yeni bir evrenin başlangıcına işaret ediyordu.

Beklenen oldu, Heniye, Meşal’in ikamet ettiği Katar’ın başkenti Doha’ya taşındı. Hareketin bir süredir diplomatik karargâhının bulunduğu Doha, önceki birçok krizde İsrail ile müzakerelerin de yürütüldüğü bir mecraydı. Heniye 6 Mayıs 2017’de İslamî Direniş Hareketi Şura Konseyi tarafından siyasi büro başkanı seçildi. Bu, hareket içindeki en yüksek mevki demekti.

Her ne kadar Gazze’deki kritik hadiseleri uzaktan yönetse de onun bu mevkie gelmesine vesile olanlar ondan kalan görevi sırtlandılar. Hareketin Gazze siyasî kanat sorumlusu -yirmi yılını İsrail zindanlarında bıraktıktan sonra takas anlaşmasıyla özgürlüğüne kavuşan- Yahya Sinvar, askerî kanat olan İzzettin el-Kassam Tugayları’nın komutanı Muhammed Deyf ve sağ kolu Mervan İsa bu isimlerdendi. 

Heniye artık Hamas’ın dünyaya bakan veçhesiydi. Şubat 2020’de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. Batı Şeria’daki Fetih’le irtibatını koruma gayretini elden bırakmadı. 26 Temmuz 2023’te Erdoğan’ın arabuluculuğuyla Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi. Ağustos 2020’de Mahmud Abbas’ı arayarak İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki normalleşme anlaşmasına karşı ortak tavır geliştirdi. 

Hamas Genel Şura Konseyi, her dört yılda bir büyük bir gizlilikle yürüttüğü seçimler için 1 Ağustos’ta toplanarak 2021-2025 dönemi siyasi büro başkanlığını yürütecek isim belirlemek üzere toplandığında Heniye ikinci kez Siyasî Büro Başkanı oldu.

Liderliğindeki önemli temalar

Hamas’ın politik ve diplomatik cephesi ve çehresi olarak Heniye aslında hareket içindeki “en ılımlı ve pragmatik figür”lerden biriydi. Arap rejimlerinin liderleriyle Kassam’ın askerî kanadı arasında dengeli bir duruşu koruyabilmek için hayli esnek ve mutedil olmak gerektiği de açıktı. Onun liderlik üslubundaki en bariz hususlardan biri de Filistinli diğer fraksiyon liderleriyle son derece sıcak ve olumlu bir ilişki tarzına yatkınlığıydı.

İlk yurt dışı ziyaretini Ağustos 2006’da başbakan sıfatıyla İran’a yaptığında “Gaspçı Siyonist hükümeti asla tanımayacağız ve Kudüs’ün kurtuluşuna kadar cihadî hareketimizi sürdüreceğiz” diyordu. Türkiye’nin ve Katar’ın Hamas’ı uluslararası sistem içine çekme çabası neticesinde Aralık 2010’da Gazze’de düzenlediği basın toplantısında “1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan bir Filistin devletini, Filistinli tutukluların serbest bırakılmasını ve mülteciler sorununun çözülmesini kabul ediyoruz” dedi.

Bununla da kalmayıp şayet İsrail Filistinlilere karşı şiddet ve baskı uygulamayı bırakacak olursa kendilerinin de şiddet içeren direniş tarzını terk edebilecekleri vaadinde bulundu. Gelgelelim İsrail’in barış gibi bir plan ve niyeti olmadığından bu sözlerin herhangi bir karşılığının olmadığı netleşti. 22 Mart 2014’te Şeyh Ahmed Yasin suikastının onuncu yıl dönümündeki mitingde hemşerileri nezdinde düşmanlarına ve dünyaya şöyle sesleniyordu: “Gazze’den, tekrar tekrar söylüyorum: İsrail’i tanımayacağız… Gazze ablukası maalesef giderek daha da sıkılaşıyor.”

Onun Arap hissiyatını ve sokağını da nasıl dikkate aldığına dair ibretamiz bir misal olarak Usame Bin Ladin’in 2 Mayıs 2011’de ABD güçleri tarafından bir baskınla vurulmasıyla ilgili tutumunu ele alabiliriz: Fetih baskını işgüzarca överken Heniye beklenmedik biçimde Bin Ladin’i “Arap kutsal savaşçısı” diye tanımlayıverdi ve onun katlini “Amerikan zulmünün devamı ve Müslümanlar ile Arapların kanının dökülmesi” olarak kınadı. Bu tavır, Gazze Şeridi’nde el-Kaide tesirindeki grupları teskin edip aralarındaki ihtilafları uzlaştırma gayesine matuftu. Öte yandan Arap kitlelerin Amerikan karşıtı duygularını hareket lehine kullanma çabası içerdiği şeklinde de yorumlanabilirdi. 

Onun en tartışmalı duruşu ise İran angajmanıydı. İranlı yetkililerle sık sık bir araya gelmesi, devrim kutlamalarında veya bazı resmî merasimlerde Tahran’da boy göstermesi İran rejimi için kıymetli bir meşruiyet malzemesi olarak kullanılıyordu. Bilhassa 2020 Ocak’ındaki Kasım Süleymanî’nin cenazesinde yaptığı hamasî konuşmada onu “Kudüs şehidi!” ilan ederek bu ibareyi üç kez tekrarlaması hafızalarda iz bıraktı. İran’la ilişkisinin dinamikleri ve mahiyeti uzun bir analizi hak etmekle birlikte hareketin hassaten Suriye kanadının kırgınlığına ve sitemine yol açan bu tür tercihleri onun liderliğindeki önemli temalardandı.

“Ailemin 60’a yakın ferdi şehit oldu”

2018’de Amerika Birleşik Devletleri onu “sivillere karşı da dahil olmak üzere silahlı mücadelenin savunucusu” olduğunu söyleyerek küresel teröristler listesine aldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi de 7 Ekim’de 1.200 İsraillinin öldürüldüğü ve yaklaşık 250’sinin rehin alındığı güney İsrail’deki kasabalara ve kibbutzlara düzenlenen Aksa Tufanı saldırılarının planlanmasında yer almakla suçladı. İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu ise “her Hamas lideri ölü bir adam” diyerek tehditler savururken İsrail hükümeti, üst düzey Hamas liderlerinin aslında hedef listesinde olduğunu açıkça belirtti.

Onu öldüremediler fakat neredeyse tüm yakınlarının acısını ona yaşattılar. Heniye’nin 13 çocuğu vardı, bunların üçü 2024’te katledildi. 10 Nisan 2024’te Gazze Şeridi’nde düzenlenen bir hava saldırısında dört torunuyla birlikte kıyıma uğradılar. Ekim 2023’te, aralarında bir erkek kardeşi ve yeğeninin de bulunduğu, ailesinden 14 kişi, aile evine düzenlenen bir hava saldırısında katledilmişti. 25 Haziran 2024’te 80 yaşındaki kız kardeşi de dahil olmak üzere ailesinin 10 üyesini eş-Şati mülteci kampına düzenlenen bir hava saldırısında kaybetti.

Bu kayıp haberlerini aldığında metaneti, tanık olan herkes için unutulmaz bir mertebedeydi. “Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz” ayetini okuduktan sonra şu ifadeleri kullanıyordu: “Çocuklarım Gazze’de kaldılar ve Gazze’yi terk etmediler. Tüm halkımız evlatlarının kanlarıyla büyük bir bedel ödüyor. Ben de onlardan biriyim. İsrail’e yıkımla, katliamla, yok etmeyle alamadığını müzakere masasında da almayacağını söylüyoruz. Oğullarımın kanı Gazze’deki şehit halkımızın kanından daha kıymetli değildir.”

“Ailemin 60’a yakın ferdi savaşta şehit oldu, onlar ve halkımız arasında hiçbir fark yok. Kayıplarımız ne kadar büyük olursa olsun, İsrail’in yaptığı şantaja boyun eğmeyeceğiz, taviz vermeyeceğiz ” Bunlar halkının özgürlüğü için bir liderin ödediği en ağır bedeller karşısında söylenmiş tarihe geçeceği muhakkak destansı ifadelerdi.

Koz

Yakınlarını kurban vermesi yetmedi, sıra kendisine geldi. İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Mesud Pezeşkiyan’ın göreve başlama törenine katılmak üzere Tahran’a gitmeden çok önce suikast tezgâhı kurulmuş olsa gerekti. Törenden sonra Devrim Muhafızları’na ait askerî konuk evinde kalırken 31 Temmuz 2024 gecesinde saat 02’de -tam da onun yatak odası- İsrail füzelerinin hedefi oldu.

Suikast İran istihbaratının üst düzey dahli olmaksızın icrası mümkün olmayan bir bilgiye dayanıyordu. Soru şuydu: Bu Mossad’ın İran istihbaratına sızma başarısının bir sonucu muydu, yoksa doğrudan İran rejimi tarafından müzakere masasında bir koz olarak İsrail’e karşı elden mi çıkartılmıştı?

Bu satırlar yazılırken İsmail Heniye’nin hangi ülkeye defnedileceği, vatan toprağına dönüş hakkı tanınıp tanınmayacağı belirsizliğini korumaktaydı.

Etiket /