Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u ve Trabzon’u fethettikten sonra Bosna Hersek’in fethine yönelmiş ve 1463 yılında hem bu toprakları hem de Bosna insanının gönlünü fethederek Boşnakların İslamlaşmasını da sağlamıştır. Bu sebeple Boşnaklar Fatih Sultan Mehmed’e Ebul Feth Babamız derler. Osmanlı Devleti’nin en değer verdiği milletlerden olan Boşnaklar İslamiyet’i kabul ettikten sonra yeni bir milli kimlik inşa etmişler ve yüzyıllarca huzurlu bir şekilde yaşamışlardır. Osmanlı Devleti güçsüzleşip bölgeden çekilince Fatih Sultan Mehmet öncesi dönemde nasıl ki bir taraftan Katolik Roma’nın diğer taraftan ise Ortodoks Bizans ve Sırpların baskılarına maruz kaldılarsa aynı o döneme dönmüşler, Avrupa’nın ortasında istenmeyen Müslüman bir halk ve Müslüman bir devlet olmuşlardı. Bu şekilde bir asır boyunca yeni saldırılar, soykırımlar, kimliksizleştirme operasyonları ile Boşnaklar için zor bir asır geçip gitmişti.
Yugoslavya Sosyalist Federal Devleti’nden ayrılıp 1991 yılında Bosna Hersek’in bağımsızlığının ilan edilmesi ile başlayan kaos ve saldırılar yerini tüm Bosna toprağının işgaline ve soykırımların acımasızca yaşandığı savaşa bırakmıştı. Bosna topraklarına hakim olmak isteyen Sırplar, Bosnalı Müslümanların “Müslüman Boşnak” kimliğini oluşturmasını istemiyorlardı. Yugoslavya Devleti zamanında Boşnak diye bir millet ve Boşnakça diye bir dil tanınmıyordu. Boşnaklar sadece “Müslümanlar” olarak adlandırılıyor dilleri ise Sırp-Hırvat Dili olarak kabul ediliyordu. Aliya İzetbegoviç önderliğinde başlayan kimlik, dil ve din mücadelesi 1992-95 seneleri arasında Bosnalı Müslüman Boşnaklar için çetin bir savaş ve direnme dönemi olmuştur. Yugoslavya’dan ayrılan ve bağımsızlığını ilan eden genç Bosna Hersek devletinin elinde ne ordusu ne de gerekli teçhizatı olmamasına rağmen Sırplara ve Hırvatlara karşı direnerek hem topraklarını hem milli kimliklerini hem de inançlarını muhafaza etmek için savaştılar.
Bu savaşta en ön safta olanlar yine din adamlarıydı. Osmanlılar, balkanlar bölgesinde İslamiyet’i; İslam’ın güler yüzü dervişler ve tasavvufî kurumlar olan tekkeler vesilesi ile kolaylıkla yaymışlardı. Osmanlı sonrası dönemde de her türlü baskıya rağmen diğer dini kurumlarla birlikte tekkelerde faaliyetlerine devam etmişti. Ve savaş döneminde bu tasavvuf mekteplerinde yetişen dini şahsiyetler halkı cesaretlendirerek bu savaşta ön sıradaki yerlerini almışlardı. Şartların asla eşit olmadığı bu korkunç savaşta ön safta yer alan hem mücahit hem iyi bir Müslüman hem de sevilen ve hâlâ saygı ile anılan bir şeyh olan Şeyh Mehmet Hafızoviç’in hayat hikâsine hep birlikte göz atalım.
Mehmet Hafızoviç, Bosna Savaşı ile adı dünya tarafından çok iyi bilinen, acının ve vahşetin en derin şekilde yaşandığı, soykırımın sembol ismi Srebrenitsa yakınlarındaki Potoçari’de 13 Ocak 1957 senesinde dünyaya geldi. 1978 yılında Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresesi’nden mezun oldu. Sırbistan sınırında Drina Nehri kenarında yer alan Mali Zvornik’te imam-hatip ve muallim olarak görev yaptı. Aynı zamanda Valyevo-Kolubara-Ujiçe bölgesi başimamıydı (bir nevi müftü).
Her şeyden en önemli Mehmed Efendi, insanların gönlüne huzur, güven ve mutluluk veren yüzü gibi olağanüstü bir güzel ahlaka sahip, olağandışı bir insandı. Örnek bir Müslüman ve imamdı. İnsanların özellikle gençlerin gönlünü fethederek komünizm döneminde gençlerin dine yakınlaşmasını sağlıyordu. Hem yaşadığı bölgede hem de Boşnak toplumu içinde genç yaşına rağmen otorite olmuştu. ”Herşey tersine dönüp, yeryüzü ve gökyüzü yer değiştirse bile, ben Müslüman kalmalıyım!” sözü kendine aittir. Ve bu sözü hayatına tatbik edebilen iyi bir mücadele insanı olarak yaşadı.
Askerlik görevini tamamladıktan kısa bir süre sonra, Mali Zvornik’te imam-hatip-muallimlik görevini ifa ederken başlayan Bosna Savaşı’na yakalandı. Bir aydan fazla bir süre Mali Zvornik’te ki cemaati ile zor şartlar altında kaldı. Yaşanan sıkıntılar tahammül edilemez duruma gelip, kendisi ve ailesinin hayatı tehlikeye düştükten sonra, cemaatinden geriye kalan son grup ile beraber Sırbistan üzerinden Macaristan’a ve bir süre sonra Hırvatistan’a geçmeyi başardı. Burada Hırvatistan’da ki muhacirlerin(mültecilerin) Bosna ile irtibatlarını düzenli bir şekilde sağlama noktasında çalıştı.
Gerekli koşullar sağlandıktan sonra Bosna’ya dönüp Bosna-Hersek Ordusu’nda 1. Podrinye Müslüman Tugayı saflarına katıldı. Tugayın içerisinde kısa bir zaman sonra adını Zvornik’te türbesi bulunan ve Müslüman Boşnakların en önemli Mutasavvıf kişiliklerinden alan Şeyh Hasan Kaimi Mücahid birliğini kurdu. Vatan savunmasında aktif olarak bulunan ordu şeyhleri arsına katıldı. Elinde silahı ile cesaretle birliğinin komutanı oldu. 1. Podrinye Müslüman Tugayı moral ve komutan danışmanlığı ve tugayın din danışmanlı görevinde bulundu.
Şeyh Mehmed Hafızoviç 2 Mayıs 1994 Pazartesi günü saat 11:00 sularında, kuzey-doğu Kladanj cephesinde birliğinin emiri olarak savaşın ön cephesinde savaştığı esnada bastığı mayının infilak etmesi sonucu ayağı kopmuş ve o an yüksek sesle tekbir getirip toprağa düştükten sonra ikinci mayının patlaması sonucu 37 yaşında şehit olmuştur. Vefatından sonra Şeyh Hasan Kaimi birliği mücahitleri Mehmed Hafızoviç’in bilinmeyecek hususları her zaman öngördüğünü ve bu şekilde şehit olarak ahirete irtihal edeceğini hissettiğinden bahsetmişlerdir.
1994 yılına kadar Şeyh Hasan Kaimi birliği komutanlığını yapan Mehmed Hafızoviç özellikle gençlere karşı ihtimamlı davranıp 1985-1990 yılları arasında etrafında toplanıp onu dinleyen sayıca birçok genci kötü alışkanlıklardan uzak tutarak doğru yolda iyi bireyler olmaları adına her daim çaba sarfetmiştir.
Bosna Hersek Tasavvuf tarihi açısından önemli bir figür olan Şeyh Mehmed Hafızoviç, genç yaşından itibaren tasavvufa ilgi duymuş birçok sufinin ve şeyhin dizinin dibinde oturarak feyz aldı Bunlarda en önemlisi ve şeyhi Şeyh Mustafa Mujiç (Muyiç)’tir. İnsanlara İslamiyet’i sufizm sayesinde sevdirmişti. Bu gün de Bosna’nın birçok noktasında sevenleri tarafından kurulan tekkeler İslam’ın Bosna’daki kaleleridir.
Yorum ekle