Yazarlar

Türk sinemasında söylenen en iyi şarkılar

1968 yılında Türk sinemasının ufuk açıcı yönetmenlerinden Lütfi Akad, Vesikalı Yarim filmini yapıyordu.

Bir aşkın hüznünü şarkılarda yaşamak, böyle anlatılır ancak. Âşıkların sadece bakışarak anlaştıkları bu filmde kahramanların gönül sesini, belli belirsiz duyulan şarkılar anlatır. Evini, eşini bırakıp gönlünü yasak bir aşka kaptıran ve mutluluğu bırakıp, mutsuz olmayı seçmek zorunda kalanların dramını anlatır bu film.

Halil, evli barklı çoluk çocuk sahibi ve orta halli bir manavdır. Can sıkıntısından başka bir amacı olmadan pavyona takılır arkadaşlarıyla. Bir de bakarsınız Türk müziğinin en güzel şarkılarından biri eşlik ediyor bu seyahate.

Halil bir masaya oturur… Derken Sabiha gelir birden. Sabiha, pavyon da çalışan güzel kadın. Halil için, gelen Sabiha değildir aslında, o bir umut ışığıdır. O, Halil’in zamansız aşkıdır.

Ertesi gün Halil’de değişmeler başlar. Tekrar gider Sabiha’yı görmeye. Halil artık tutulmuştur. Halil artık kurtulamazdır… Sabiha’dan kendine yar olmayacağını bile bile.

Halil evine uğramamaya başlar. Şüphelenen aile fertleri olayı anlarlar. Halil’in babası, Halil’in karısı ve çocukları… Her birinin mahzun ve onurlu duruşu içimize dokunur. Bize en çok dokunan ise hiçbir şey yokmuş gibi davranan, Halil’in, karısının halidir.

Sabiha bilir ki Halil evine dönecektir, Halil bilir ki Sabiha pavyondan kopamayacaktır.

Türlü şeyler geçer başlarından. Hastaneye düşer Sabiha, ne pahasına olursa olsun, Halil’ine kavuşmanın özlemine düşmüştür. Öbür yanda ise “Başımı okşadı babam, kalacak mı?” diyen çocuğunun, masum ve özlemli sesi Halil’in içinden ok gibi geçmektedir. Çocuklar, Halil’in içinden geçmektedir.

Sabiha hastaneden çıkışta manavda çalışmaya devam eden Halil’in çocuklarıyla ilgilenmesini seyreder, bu aslında beklenen sondur. Ve kalbini kıra kıra, ağlaya ağlaya, süzülür gider.

Sabiha’yla birlikte aşk gider. Sevda gider. Bu gidişe gitse gitse Şükran Ay’ın iç burkan o güzel sesi gider.


Yeşilçam’ın emektar yönetmeni Osman Seden 1967 yılında çocuk, anne ve baba üçleminde şekillenen, bir melodrama imza atıyordu. Müzikleriyle ön plana çıkan titiz bir film, Merhamet. Cüneyt Gökçer ve Selda Alkor’un oynadığı bir film. Merhamet, bir Osman Seden filmi.

Nevin Sümer adında, ülke çapında meşhur bir sanatçının kusursuz yorumuyla başlıyor film. Onu, besteleriyle şöhrete ulaştıran meçhul bir bestekârın varlığını öğreniyoruz hemen ardından. Bu meçhul bestekâr Yangın Osman’dır. İsminden belli Yangın Osman, ayrı düştüğü çocuğunun ve karısının aşkıyla harbiden yanıyordur.

Birde kızımız var. Nevin Sümer’in kızı Zeynep. Udi Nurettin Efendi’yle beraber babasının peşinde olan masum ve azimli bir çocuk.

Zeynep sonunda ne yapar eder anne ve babasını bir araya getirir.

Filmin konusu sıradan olsa da müzikleri tek kelimeyle mükemmeldir.

60’lı yılların en sevilen şarkılarından biri, “Mazide kaldı büyük aşkımız” diyen ve ahde vefayı öğütleyen “Hatırlar mısın?” şarkısı daha filmin başında kulağımıza çalınır.

Yine 60’lı yıllardan bugüne kalan, bugün bile çok bilinen ve bir o kadarda sevilen şarkısı “sus sus kimseler duymasın” şarkısı, uzaktan uzağa yaşanan sönmemiş bir aşkın tedirgin ve sadık duygularını anlatır.

Bu güzel şarkıları Sevim Şengül yorumlar. İnsana müzik dinlemenin zevkini hatırlatır, hüzünlendirir, şenlendirir, neşelendirir Sevim Şengül.

Osman Seden 1975 yılında Batsın Bu Dünya filmini yapıyordu. Filmin başrollerini Orhan Gencebay ve Müjde Ar paylaşıyordu. Orhan Gencebay’ın birbirinden güzel şarkılarıyla bezendiği bir filmdi Batsın Bu Dünya.

Kendine özgüdür Orhan Gencebay. Müziği de kendine özgüdür ve bu müzik yaşadığımız toprakların müziğidir. Bu ülke Orhan Gencebay ‘ı gerçekten sevmiştir ve ona “baba” lakabını uygun görmüştür. Orhan Gencebay’ın en az bir parçasını herkes bilir.

Orhan Baba, umut vermiştir, umut arayanlara. Kederi dillendirmiş, gönülleri dinlendirmiştir.

Tüm haksızlıklar ve pişmanlıklar adına Orhan Gencebay bu filmde haykırır: Ağlatıp ta gülene yazıklar olsun…

https://www.youtube.com/watch?v=7612LpWsYXE

1970 yılında usta yönetmen Atıf Yılmaz balık pazarından, sahne ışıklarına uzanan, haytalıktan ya da çakma kibarlıktan sıyrılarak sımsıcak bir aşkı anlatan, Kara Gözlüm filmini yapıyordu.

Türk sinemasının en çok yakışan ikilisi Türkan Şoray ve Kadir İnanır başrolleri paylaşıyordu.

Balıkçı Azize bir balık halinde kâh şarkı söyleyerek kâh balık satarak geçimini kazanan biridir. Onun yakın arkadaşı Kenan, namı diğer chopen müzik okuyan, piyano çalan ama bir gazinoda garsonluk yapan fakir bir bestekârdır.

Kenan yani Chopen, Azize’ye şarkılar yazar ama asla söyleyemez… Âşık olup ta bunu dillendiremeyecek kadar çekingen, gizli defterlerinin arasına sıkıştırdığı umutlarını kendi dünyasında yaşayan Chopen.

Chopen bir gün bütün mahalleyi çalıştığı gazinoya götürür. Bir ara mikrofon Azize’ye uzatılır. Balıkçı güzeli Azize’ye. Azize alır mikrofonu eline ve o billur gibi sesiyle bir şarkı mırıldanır… Gazinonun patronu, “oh bu ses bu ses” diyerek sahneye fırlar. Ve artık Azize şöhretin kapılarını aralamıştır.

Meçhul besteci, arkadaşı aracılığı ile şarkılar göndermektedir Azize’ye. Azize’de her şarkıyı okuduktan sonra “meçhul besteciye bu şarkıları bize armağan ettiği için teşekkür ederim” der. Hesapsız bir aşkın melodileridir onlar. Çekingen ve güzel sözler notalara dökülür ve Belkıs Özener’in nefis sesinde hayat bulur. Hani Belkıs Özener’in sesi de Türkan Şoray’a çok yakışır.

Azize yükselir, Avrupalara Amerika’lara kadar namı duyulur. Hatta, rock hudson’ın oynayacağı ” mihracenin aşkı” adlı bir film de başrol bile teklif ederler.

Fakat, Azize bir şeyleri kaybetmektedir. Yüksekler biraz başını döndürmüştür onun. Kocaman ve pırıltılı umutlar, sanki… sanki biraz değiştirmiştir Azize’yi.

İnişler, çıkışlar, anlamlı bakışlar… Gün gelir, Azize Kenan’ın namı diğer Chopen’in nişanına davet edilir ve Azize’nin rengi değişir. Azize, neler kaybettiğini, artık daha iyi anlamaktadır.

Evet… Her şeye sahip olmak isteyen elindekini de kaybediyor.

Nereye koyalım bu sözleri; bu sözleri nereye koysak ta kalbimizi fazla acıtmasa…

“Sevemedim karagözlüm” derken bizi bizden alır, Belkıs Özener.

“Biz” oradayız.

Etiket /

Ensar Altay

3 yorum

Yorum göndermek için buraya tıklayın

Nazif Tunç için bir cevap yazın Cevabı iptal et

  • Uzun hikayenin sonundaki şarkı da eklenmesi lazım. Ah bu gönül şarkıları. Film kadar değerliydi

  • @⁨Ensar Altay⁩ yazın güzel. Filmlere bu tarafından bakmak dokunaklı ve daha da güzel. Anıları eşeledin, yaralarımızı deştin. O zamanın şarkıları filmlerde okunmak için bestelenmişler sanki. Ne kadar insani, ne kadar toplumsal gerçekçi ve ne kadar dillerde nameleri… Ah bu şarkıların gözü kör olsun.