Yazarlar

Şizofren medya şimdi de “röntgende”!

Bu tanım malumunuz CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’ye ait. İnce 23 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettiği günün sabahında düzenlediği basın toplantısında bu tanımı kullandı. Kimin için? Seçim gecesi sessizliğe çekilince ortaya türlü türlü iddialar, yalanlar atan CHP’liler ve Erdoğan’ın yeniden zafer kazanmasını hazmedemeyenler için. Bu yalanların neler olduğunu az sonra görecekseniz, önce Muharrem İnce bunlar için ne söylemişti ona bakalım.

“Beni kimse tehdit etmedi, tehdit edecek adam da henüz yeryüzüne gelmedi. Yok eşimi kaçırmışlar vs. bunlar birkaç şizofrenin uydurmaları. Bunlar asparagas şeyler bunları bir kapatalım.”

İnce seçim sabahı bu cümleleri kurmuş ve bunu “birkaç şizofrenin uydurması” olarak tanımlamıştı. Peki gerçekten öyle miydi ve kimdi bu “şizofrenler”?

Erdoğan’ın zaferi sonrası CHP’lilerde büyük bir yıkım yaşandı. Aslında onlar bu yıkımlara alışık olmalarına rağmen Demirtaş, Akşener ve Karamollaoğlu’na çok güvenmişler bu üç adayın Erdoğan’ı baraj altına çekeceğini zannetmişlerdi. Hedefleri seçimi ikinci tura götürmek ve orada öldürücü darbeyi vurmaktı. Ama yine olmamıştı ve Erdoğan yüzde 52 oyla ilk turda yeniden Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Seçim sonuçlarının açıklandığı ve artık kritik eşiğe gelindiği anlarda CHP’de yenilgi havası iyiden iyiye başlamıştı. Çaresizlik bir kez daha kapılarına dayanmış ve ne yapacaklarını şaşırmış halde sağa sola saldırıya geçmişlerdi. Muharrem İnce’de ses seda yoktu ve kendisinden bir açıklama henüz yapılmamıştı. Özellikle Twitter’da yalanlar ve komplo teorileri esmeye başladı. Sonradan anlıyoruz ki asıl yalan rüzgarı bu kesimin whatsapp gruplarında esmiş. O gece neler yazılmamıştı ki!  En fazla yazılan şey Muharrem İnce’nin kaçırıldığıydı. Güya Erdoğan aslında seçimi kaybetmiş, İnce ile Meral Akşener’i bilinmeyen bir yere kaçırmışlardı. Şunları da ardı ardına söylüyorlardı. Oylar çalınıyor, CHP’nin oyları çöp bidonlarında yakılıyor, Muharrem İnce’ye geri adım attırmak için eşini kaçırmışlar, tehdit ediyorlar, rakip siyasi liderleri iç savaşla tehdit ettiler, İnce’nin telefonu ele geçirildi, İnce’yi dövdüler, yüzü yara bere içinde olduğu için ekrana çıkamıyor, İnce’nin annesini de dövmüşler, İstanbul ve İzmir’de mobeseler kapatılmış, Fox tv binası basılmış…vs, liste böyle uzayıp gidiyor.

O gece işte böyle onlarca yalanı ortaya attılar ve gecenin ilerleyen saatlerinde ülkede büyük bir siyasi gerginlik çıkardılar. Ta ki Muharrem İnce’nin Fox TV sunucusu İsmail Küçükkaya’ya tek bir mesaj atıp “Adam kazandı” demesine kadar. Bütün o uydurma senaryolar ve yalanlar bir köpük gibi dağılıp gitti. Oysa o gece içlerinde neredeyse ortalığı yakıp yıkacak kadar büyük bir gerilim biriktirmişler ve ülkeyi de germişlerdi. Şimdi tekrar dönelim İnce’nin açıklamasına. “Bunlar birkaç şizofrenin uydurmaları.” Peki gerçekten öyle mi? Birkaç şizofren mi var karşımızda yoksa bir şizofrenler ordusu mu? Ya da bir şizofrenik gelenek mi?

Türkiye çok partili sisteme geçtiği 1945 yılı ve ardından 1950 yılında yapılan seçimlere kadar tek başına CHP tarafından yönetilmişti. Cumhuriyetin kuruluşunda kısa bir dönem çok partili sistem denense de bu proje başarılı olamamış ve memleket CHP’ye teslim edilmişti. 1950 yılında yapılan seçimler CHP için tam bir yıkım olmuştu. İlk kez serbest şekilde sandığa giden millet CHP’yi 27 yıldır bulunduğu yönetim koltuğundan alaşağı etmişti. Seçim gecesi CHP genel merkezindeki bazı şizofrenler “devleti teslim etmeyelim” naraları atıyordu. Bundan sonra yapılan hiçbir serbest seçimde millet CHP’yi tek başına iktidara taşımadı. 1961 yılında yapılan darbe sonrası seçimde millet bir kez daha CHP’yi cezalandırmış ve onu yine tek başına iktidar yapmamış, İsmet İnönü askerlerin zoruyla başbakanlık koltuğuna oturtulmuştu. CHP, hep olağanüstü koşullarda iktidar ortağı olabilmişti. CHP yüz yıllık tarihinde sadece iki serbest seçimden birinci parti olarak çıkmıştır. 1973 ve 1977 seçimlerine baktığımızda Ecevit’in “ortanın solu” söyleminin etkili olduğunu görülür. Milletin ortanın solunu kabul etmesindeki en önemli etken Ecevit’in inançlara karşı olmayan bir politik söylem geliştirmiş olmasıdır. CHP’nin iktidar yüzü görebildiği son seçim 5 Haziran 1977 genel seçimleridir.

Yani CHP 43 yıldır bu ülkede iktidar yüzü görmüyor. İlginç bir durum değil mi? Sürekli ülkenin kurucu partisi olduğunu söyleyen CHP’yi millet 43 yıldır iktidara taşımıyor. İşte yukarıda Muharrem İnce’nin birkaç şizofren dediği kesimin ruh hali böyle ve maalesef CHP bu ülkede iktidar olamadığı sürece bu şizofrenik durum daha da artacak. Olamamışlık, hissiyatı özellikle militan CHP’lilerin ruh halini iyice bozmuş durumda. Zaten şizofreninin tanımı da böyle yapılıyor.

“Şizofren bir bireyin davranışlarını, hareketlerini, gerçeği algılayış şeklini ve düşüncelerini çarpıtarak değiştiren, ailesi ve sosyal çevresi ile ilişkilerini bozan psikiyatrik bir hastalıktır. Ciddi ve kronik bir hastalık olan şizofrenide hastalar gerçeklikle arasındaki bağlantısını yitirerek farklı davranışlar sergilemeye, gerçek olmayan olaylara inanmaya ve kişiliklerini değiştirmeye eğilim gösterir. Hayat boyu süren bir hastalıktır ve bu nedenle sürekli olarak tedavi gerektirir. Doğru tedavi ile şizofreni hastalarında hastalık kontrol altına alınabilir. Bu sayede hastalar sağlıklı bir birey olarak yaşamını sürdürebilir, sosyal ilişkilerinde ve iş hayatlarında başarılı olabilir. Tedavi süreci, yapılan en küçük bir ihmalde hastalığın yeniden nüksünü tetikleyebileceğinden büyük bir özen ve hassasiyet gerektirir. Bu nedenle hastalığı kontrol altında bulunan kişiler de düzenli olarak psikiyatrik muayeneden geçirilmeye devam edilmelidir.”

Şimdi gelelim, bu şizofrenik ruh halinin günümüz yansımalarına. Yukarıdaki tanıma bakıldığında şizofrenlerin en önemli özelliğinin gerçeği çarpıtıp, etraflarıyla olan ilişkilerini bozdukları anlaşılıyor. Her seçimde kaybedip, ağır depresyon geçiren CHP aklının millete “bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam” diyerek kendi iç dünyalarını gerçek zannetmeleri bu büyük şizofrenik durumun somut yansımasıdır. Sürekli olarak vatandaşı aşağılayan, onlara “Hassolar, Mamolar” diyerek alay ettiklerini zanneden bu kafalar, seçimlerde gerçeğin soğuk yüzüyle karşılaştıklarında bu kez ortaya olmadık yalanlar ve komplo teorileri atıyorlar. Çaresizlik onların ruhsal bozukluklarını her geçen gün artırıyor. Düşünün CHP’nin iktidarda olduğunu gören bir kişinin bugün en az 53 yaşında olması lazım ki o günleri ancak hayal meyal hatırlayabilsin. CHP maalesef ki bu milletin gerçeğiyle örtüşmüyor. Millet son 17 yılda ülkeye hizmet eden AK Parti ve liderine gönül bağı kurmuşken, CHP itibar suikasti yaparak bu bağı koparmaya çalışıyor. Bir muhalefet partisine düşen iktidara doğruları göstermek ve yapıcı eleştiriler yöneltmek iken CHP adeta küresel kavgaların ortasında ayakta kalmaya çalışan Türkiye’nin paçasından aşağı doğru çekmeye çalışıyor. Elbette millet bunu görüyor. CHP’nin şizofrenik siyaset anlayışı bütün parti yönetimini kuşatmış durumda.

Bugün bütün dünyayı kuşatan koronavirüs salgınında iktidarı ve muhalefetiyle bu felaketi elbirliğiyle atlatmamız gerekirken bu şizofrenik anlayış tarihi bir yanılgı içinde iktidarı eleştirip puan kapma telaşına giriyor. Mesela CHP’li bir milletvekili ABD’nin önde gelen gazetelerinden Newyork Times’a ülke çapında yapılan testlerin yetersiz olduğunu ve gerçekte çok daha fazla enfekte hasta olabileceğini söylüyor. Ve bakın kendi ülkesini kötülemek için ne tür ifadeler kullanıyor. “Şu an ne yazık ki; İtalya ve ABD olma yolundayız.”

İşte bu kafa şizofreninin ta kendisidir. Türkiye’nin bütün ülkelerden daha erken davranıp virüse karşı harekete geçtiğini bütün dünya yazıp çizerken şizofrenler ve “şizofren medya” adeta bundan rahatsızlık duyarak son derece basit konuları öne çıkarıp iktidarı böyle bir dönemde yıpratmaya çalışıyor. Mesela diyorlar ki, aslında ölümler daha fazla ama saklanıyor. Adeta daha fazla ölüm olmadığı için yanıp tutuşuyorlar. Uğur Dündar mesela şunu söylüyor;  “Bir takım tespitler yapılıyor ama test yapılmadığı için ölüm gerekçesi olarak bu hastalık yazılmıyor. Aslında tabi ki ben Sağlık Bakanlığının topluma deklare ettiği rakamların yüzde yüz doğru olmasını isterim. Ölüm oranlarının giderek düşmesi hepimizin istediği bir sonuç.”

Bir başkası, Fatih Portakal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tekalif-i Milliye kanununu hatırlattığı düzlemde Türk milletinin dayanışma ruhuna atıf yapmasına bile tahammül edememiş ve ortaya bir yalan atarak devletin bankalardaki mevduatlara el koyabileceğini söylemiştir. Devletin milletiyle bütünleştiği hiçbir alanda CHP ve şizofrenik medyası yoktur.

Liste uzayıp gidiyor. Biz Erdoğan’ın açıklamasıyla bitirelim yazımızı.

“Devletimiz milletiyle el ele vererek ülkenin bütün imkanlarını salgın döneminin yol açtığı sıkıntılar ve tehditlerle mücadele için harekete geçirmiştir. Her ne kadar bazı kafalar bu dayanışma kültürünü kavramakta zorlanıyor olsa da hamdolsun milletimiz gerçekleri görmekte ve üzerine düşenleri yerine getirmektedir.”