Yazının Orjinali: https://www.theguardian.com/film/2022/sep/30/nothing-compares-the-film-maker-bringing-sinead-oconnor-to-a-new-generation
Dünya onu 1980’lerde çıkardığı parçalarla tanıdı. 1990’da çıkardığı “Nothing Compares 2 U” şarkısı tüm dünyada tanınmasını sağladı. Şöhret merdivenlerini hızla çıktığı bir dönemde ABD’nin ünlü TV şovu “Saturday Night Live” da Papa II. John Paul’ün fotoğrafını yırtıp atması kariyerinin alabora olmaya başlamasına yol açtı.
2018 yılında İslam’ı kabul ederek Şuheda ismini aldığında yeni bir meydan okumaya da başlayacaktı. Bahsettiğimiz isim vefatı nedeniyle İrlanda başta olmak üzere dünya basınının geniş yer verdiği Sinéad O’Connor.
Sinéad O’Connor denince belki de filmi geriye sarmak ve sanat hayatındaki en büyük kırılmaya dönmek lazım. Korkusuz bir aktivist olarak Papa’nın fotoğrafını yırtıp atması bütün eleştiri oklarının kendisine yönelmesine neden oldu. Bu olay Ekim 1992’de New York’ta Madison Square Garden’da Bob Dylan için düzenlenen törende yuhalandı. Gazetecilerin kayda aldığı bu olay aslında endüstriyel buharlı silindirin hedef haline getirdiği O’Connor’ın albümlerinin yer aldığı CD’ler tahrip edilmişti.
30 yıl sonra ise Times Meydanı’na bakan bir binaya şarkıcının ünlü fotoğrafı (tıraşlı kafası) asılı olarak duruyordu. O’Connor’un bambi gözleri şehre ve yıllarca onu karalayan, alay eden ve yasaklayan ülkeye bakıyor gibiydi.
O’Connor’ın hikayesini anlatan belgeselin yönetmeni Kathryn Ferguson, kendisini anlatırken, “Alevlerden kaçan bir anka kuşu gibi geri döndü.” diyecekti. Bugünlerde kamuya mal olmuş çok sayıda aktivistin olduğu göz önüne alındığında, O’Connor’un bir zamanlar ne kadar yalnız, cesur ve yine de ne kadar şeytanlaştırılmış olduğunu ifade etmek abartılı olmayacak. O’Connor’ın mücadelesi sadece kiliseye ve Papa’ya karşı değildi. İrlanda Cumhuriyeti Ordusuna destek açıklaması, Grammy Ödüllerine karşı çıkması ve ABD milli marşı ile ilgili çıkışı onu farklı kılıyordu.
Ferguson, kimsenin kiliselerdeki cinsel istismar iddialarını dile getirmediği bir dönemde O’Connor’ın konuya değinmesi için “insanların duymak istediği veya duymaya hazır olduğu bir şey değil” ifadelerini kullanıyor.
Nothing Compares belgeseli, O’Connor’ın 1987’den 1993’e kadar olan dönemdeki yükselişini ve devamındaki düşüşünü anlatan, onun fikir dünyasını şekillendiren dini baskının zemininde ve günümüz feminizminin merceğinden anlatan önemli bir hikâye barındırıyor. Doğum kontrolünün hoş karşılanmadığı ve kürtajın yasak olduğu, bölünmüş, şiddet içeren ve dini baskının yoğun olduğu Katolik toplumunda büyümüş olan yönetmen Ferguson ve arkadaşları için O’Connor, Katolik Kilisenin “kötü olduğunu ilan ederek” bunu savunanların sesi olmuştu.
“Revizyonist kadınların tarihleri ile ilgilendim” diyen Ferguson, O’Connor’ın hikayesini çekmesini ise “Pek çok kadın tarihte dipnotlara indirgeniyor veya “trajik kahraman” merceğinden görülüyor. O’Connor’ın yaşadıklarını düşününce buna dayanamazdım. İrlanda’da son yedi yıla kadar, her yerde olduğu gibi alay konusu oluyordu.” diyor.
Nothing Compares, Ferguson’un genç kahramanı olan O’Connor’ı yeniden canlandırıyor; kültür ve politikadaki önemli anlardan tarihi görüntüleri ustaca örüyor, kişisel ev filmleri, rüya sahnesi yeniden canlandırmaları, büyüleyici erken dönem grup provaları ve küresel TV röportajlarını bir arada işliyor. O dönemin tanıkları, O’Connor’ın büyüdüğü İrlanda’nın ortağı anımsatan resmini çiziyor, kilisenin baskılarını, cinsel saldırılarını anlatıyor. O’Connor’ın hayatını kurtaran müzik oldu. O’Connor, “Terapim, sadece çığlık atmak istedim” dediği müzik bir anlamda öfkesini ve savaşçı oluşunu gösteriyordu.
“Nothing Compares 2 U” herşeyi değiştirdi. Şarkı, 1990’da dünya çapında listelerde zirveye ulaştı. Bu olay O’Connor’ın müzik endüstrisinin “yanlış ve yıkıcı materyalist değerlerini” protesto ederek Grammy’leri boykot ederek kutladığı bir başarıdır. 1992’ye gelindiğinde O’Connor, Katolik kilisesini cinsel tacizde bulunmakla suçlayarak Vatikan’ı da kolaylaştırıcı olarak gösterdi. Katıldığı bir canlı yayında Bob Marley’in War isimli şarkısını seslendirdikten sonra, Katolik Kilisesini protesto etmek için kameraya bakıp, “gerçek düşmanla savaşın” demişti. Tüm bu olaylar tartışmasız bir şekilde bir pop sanatçısının tarihteki en punk-rock anı olmaya devam ediyor. O’Connor, ölüm tehditleri aldı, radyo boykotlarına maruz kaldı, NBS ekranlarından ömür boyu yasaklandı, Frank Sinatra ve Joe Pesci gibi isimlerin hedefi haline geldi ve aleyhine büyük bir kampanyaya dönüşen protestoların kurbanı haline geldi.. Bob Dylan’ın 30. yıl dönümü konserinde yuhalandı. Ferguson, “Amerika’nın beyaz adamı onun kim olduğunu kabul edemedi” diye ifade ediyor yaşananları.
İşte bu noktada ABD genelinde gösterime giren Nothing Compares birşeylerin değiştiğini gösteriyor. İrlanda da zaman içerisinde değişime gitti. 2008 yılında Papa’nın pedofil rahiplerle ilgili açıkça kamuoyundan özür dilemesi de bu anlamda bir ilk oldu. O’Connor’ın hikayesi ve mücadelesi bununla da sınırlı kalmadı. 2018 yılında hayatında yepyeni bir sayfa açan O’Connor İslamı kabul ederek Müslüman oldu. Çalkantılı bir yaşamın, direnişin ve mücadelenin ardından Müslüman olan ve Şuheda adını alan O’Connor, sahne ismini ise değiştirmedi. 2021’de New York Times gazetesine konuştuğunda “Yaptığımdan üzgün değilim. Harikaydı” diye anlatacaktı olanları. Geçen yıl 17 yaşındaki oğlu Shane’nin ölümü O’Connor’ı da sarsmıştır. Oğlunun intihar etmesinin ardından yaptığı açıklamada “kimsenin bu örneği takip etmemesini” dilediğini belirten O’Connor, bugün 56 yaşında hayatını kaybetti. O’Connor’ı anlatan Nothing Compares geçen yılın Ekim ayında gösterime girmişti.
Yorum ekle