Yazarlar

Kudüs’te bir gün, Kudüs’te her gündür

Filistinli olmak demek, İslam dünyasının daimi nöbetçilerinden olmak demektir. Doğumdan ölüme kadar, hayatın her anını kapsayan bir nöbet bu! Öyle ki; bir an gözünü kırpmaya gelmez, bir an rehavete kapılmaya gelmez. Her an tetikte, her an pür dikkat, pür rikkat… Mescid-i Aksa’nın nöbetçisidir Filistinli. Peygamber makamları ve kabirlerinin nöbetçisi, bütün İslam dünyası adına. Üstelik hiç […]

Filistinli olmak demek, İslam dünyasının daimi nöbetçilerinden olmak demektir. Doğumdan ölüme kadar, hayatın her anını kapsayan bir nöbet bu! Öyle ki; bir an gözünü kırpmaya gelmez, bir an rehavete kapılmaya gelmez. Her an tetikte, her an pür dikkat, pür rikkat…

Mescid-i Aksa’nın nöbetçisidir Filistinli. Peygamber makamları ve kabirlerinin nöbetçisi, bütün İslam dünyası adına. Üstelik hiç gocunmaz bundan. Hep ben mi savaşacağım? Hep ben mi öleceğim? Hep ben mi sevdiklerimi kaybedeceğim, demez. Sadece der ki; “ben savaşırım, ben ölürüm, namlunun ağzında olurum, yeter ki sen arkamda ol, yeter ki sen beni sev, yeter ki sen beni yalnız bırakma.”

Filistinliysen eğer, peygamberler diyarındasın demektir. Ancak bunun sorumluluğunu da kaldırabilecek kudrete sahip olmalısın. Halilü’r-Rahman Camii’nde namaz kılarken, seni taciz etmek için kapıları yumruklayan ve garip çığlıklar atanları duymamalısın. Ezan vakti gelince, üzerinde bir ton cephane yüklü ve parmağı her an tetikte olan askerden “izin almalı” ve onun keyfine göre vereceği “izinle” ezanını okumalısın. Sonra o gürültüler eşliğinde, adeta duymuyormuşçasına namazını kılmalısın.İçinde Hz. İbrahim’le birlikte dört peygamber kabri, üç de Peygamber hanımı kabrinin bulunduğu Halilü’r-Rahman Camii’ni bu şekilde korumalı ve kollamalısın.

Filistinli olmak, namluları sana doğrultulmuş silahları olan, üstleri cephane yüklü askerlerin arasında yaşamak manasına gelir. Yani her köşeyi döndüğünde onlarla burun buruna gelmek, her ekmek almaya gittiğinde onların arasından geçmek. Onların ortasında cenaze kaldırmak, onların ortasında düğün yapmak. Bazen düğün gecesinde bazen de bir bayram namazı esnasında; öldürülmek, şehid olmak!

Filistinliysen eğer, ailenden en az bir kişi kaşının altında gözü var diye hapse girmiş olabilir. Ya ailenden ya da komşunun ailesinden bir fert şehit düşmüş de olabilir.

Filistinli olmak demek, Türk derken yüzünün gülmesi, Osmanlı derken kalbinin gümbürdemesi, Recep Tayyip Erdoğan derken sesinin titremesi demektir. Kendilerine “bizi sattılar, kendi topraklarını sattılar” diye iftira atanlara aldırmadan, hatta onları da dahil ederek Türk sevdalısı olmaktır.

Bir Türk gördüğünde onunla konuşabilmek, onu ne kadar sevdiğini söyleyebilmek ve ona “tekrar gelin, çünkü siz buradayken biz güvendeyiz, çünkü siz buradayken biz rahatız, çünkü siz buradayken bize dokunmuyorlar, çünkü sizden çekiniyorlar” diyebilmek için gayret etmek demektir.

Türkiye için endişe duyar Filistinli, onunla yatıp onunla kalkar. “Siz yeter ki isteyin, biz sizin askeriniz değil silahınızın ucundaki mermi oluruz, canımız Türkiye’ye feda olsun” diye ikrar eder. “Türkiye, İslam Dünyası’nın son kalesi, Erdoğan ise hepimizin hâmisi. Eğer Türkiye düşerse Mescid-i Aksa’nın hali ne olur?” diye figan eder.

 

Kudüs’te yaşayan bir kadın olmak…

Filistin’de kadın olmak, her an her şeye hazır olmayı gerektirir. Sabah işe gönderdiğin eşinin akşam eve dönemeyebileceğine, doğurduğun erkek evladının 15 yaşından itibaren hiçbir şey yapmasa da ömrünün bir kısmını hapiste geçirebileceği ihtimaline hazır olmaktır. Dünyaya getirdiğin evlatlarının her an yetim kalabileceği şuuruyla yaşamayı; yokluklara, sıkıntılara ve bütün zorluklara hazır olmayı gerektirir.

 

Kudüs’ün çocuğu olmak

Filistinli çocuk olmak, gerektiğinde bir yetişkin kadar olgun olmaktır. Eli silahlı askerlerin kendilerine doğrultulmuş namluları arasında soğukkanlılıkla oynayabilmek demektir.

İster kız ister erkek olsun, savaş oyunları oynar Filistinli çocuk; ip atlama, evcilik, sek sek değil. Spor oyunları, futbol, basket değil; bir duvardan diğerine atlarken düşmeden atlayabilme ve dengede kalmayı öğrenme oyunlarıdır. Çünkü pratik hayatta lazım olacaktır bu oyun ona!

Filistinli çocuk, güçlü olmalı aynı zamanda, bedenen olduğu kadar ruhen de! Hazır olmalı her şeye, her an bir ebeveyn himayesinde olması mümkün değil çünkü. Babası bazen olacaktır başında bazen de olamayacak… Her an çok sevdiklerinden birini, gözünün önünde kaybetme ihtimali yaşayacak. Belki de doğduğu günden itibaren birçok defa maruz kalacak böyle vakalara ve pişecek sonunda.

Genel geçer retorikle, “Dünyanın geleceği olan çocuklar, psikolojilerini korumak ve sağlıklı bireyler olmalarını sağlamak” adına “olumsuz koşullardan uzak tutulurken ya da tutulması gerekirken”, Filistinli çocuk çok defa maruz kalır bunlara. Çok daha fazlasına… Çünkü bu koşullar içinde dünyaya gelip birçok defa şahit olurlar ağır, çok ağır imtihanlara, Kudüs’ü engelsiz sevmenin, yaşamanın imkansız olduğu topraklarda.

Onlar korumaya çalışırlar bizleri, bizim onları koruyamadığımız olumsuzluklardan, küçücük boylarına karşın kocaman kalpleri, inatları, imanları ve hayatları ile. Saklamaya çalışıp da yenildiğimiz gözyaşlarımızı silerler, o küçücük ve güneşten yanarak kararmış elleriyle.

Ne yapacağınızı bilemezsiniz işte o an! Bir yetişkin olarak güçlü olmanız gerekirken, yanında olmak için gittiğiniz küçük çocuğun gözyaşlarınızı silip size “ağlamak yok” dediği an! Ne yapacağınızı bilemezsiniz, sizin zayıflığınız karşısında onun güçlü ve dik duruşuna bakarken.

Ondan artık uzaklaştığınız bir anda, birden bileğinizde size ait olmayan bir bileklik görürsünüz üzerinde FİLİSTİN yazan. Size teselli hediyesidir bu, bir çocuk tarafından ruhunuz duymadan bileğinize takılan.

İşte o zaman anlarsınız Filistin’de çocuk olmanın ne olduğunu.

İşte o zaman anlarsınız Filistinli olmanın ne demek olduğunu.