2011 yılında 42 yıllık Kaddafi rejimine karşı başlayan protestolar kısa sürede aşiretler arasında kanlı bir iç savaşa dönüşüp, Fransa liderliğindeki NATO güçlerinin hava operasyonları, Libya’da yıllar boyu sürecek krizi başlattı. Birkaç yıl sonra zoraki düzenlenen 2014 seçimleri de Libya’nın yaralarına merhem olmadı. Ülkedeki aşiret yapısı, savaş ağaları ve bölgedeki nüfuz mücadelesi içindeki aktörler yüzünden Libya, belini doğrultamayıp biri ülkenin doğusundaki Tobruk’ta, diğeri batı Libya’da yayılan Trablus merkezli, her biri meşruiyetin kendisinde olduğunu iddia eden iki başlı bir yönetim sistemi oluştu.
Bu yapılarda Birleşmiş Milletler’in (BM) çabalarıyla kurulan Trablus merkezli Ulusal Uzlaşı Hükümeti, İtalya, Türkiye ve Katar tarafından destek görürken, Tobruk merkezli idare Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan cenahı tarafından desteklendi.
Aslına bakıldığında bir iç savaş görüntüsü verse de esasen Libya, iki Avrupa Birliği (AB) üyesi devletin yani Fransa ve İtalya’nın Afrika’nın en büyük petrol ve doğalgaz kaynaklarının kontrolü uğruna sahadaki silahlı milis gruplarla yürüttüğü bir savaşa ev sahipliği yapıyor.
İtalya, Almanya’nın ve Birleşmiş Milletler’in (BM) de desteklediği Fayiz es-Serrac’ın Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (GNA) desteklerken, Fransa, Tobruk’ta idareye başkanlık eden Mareşal Halife Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’nun (LNA) tarafında saf tutuyor. Keza Mısır ve Rusya da, Hafter’e destek konusunda oldukça cömert davranıyor.
Aslına bakıldığında Libya’daki siyasal istikrarsızlık ve çatışma hali Fransa’nın Sahra bölgesindeki nüfuzunu tehdit ediyor.
Hem bu çatışmalar ile bölgede hakimiyet alanını artıran El-Kaide başta olmak üzere saha kaçak silah, uyuşturucu ve Avrupa’ya yönelik insan kaçakçılığının merkezi oldu. Libya’da olan hadiseler Burkina Faso, Mali, Çad gibi ülkeleri de girdabına çekip silahlı milis grup üreten bir cennet haline geldi.
Siyasi muamma ve çatışmalara rağmen Fransa burada gözünü diktiği petrol kaynakları, doğalgaz ve uranyum yer altı kaynaklarına sahip olduğu bilinen Sahra alanında İtalya’ya karşı pastadan pay almanın mücadelesini sürdürüyor.
Libya’da İtalya’ya ait ENI petrol şirketi ile Fransa’nın enerji şirketi Total arasındaki rekabetin başkentlere yansımış hali desek konuyu özetlemiş olurum. Mülteci botlarının sürekli ve bitmeyen seferlerine maruz kalan İtalya ise Kaddafi döneminden beri ayrıcalıklar edindiği Libya’da ağırlığını ve nüfuzunu kaybetmek istemiyor. Bu sebeple, kendisi açısından siyasi istikrar gördüğü BM tarafından tanınan Trablus hükümetine açıkça destek veriyor.
KADERİNE AĞLAYAN LİBYA
Sokaklarında yüksek enflasyonun hayata diken batırdığı, alım gücü düşün para birimi, enerji kesintileri, uzun banka kuyrukları ve zaman nereden geleceği belli olmayan şiddet dalgası halkın belini büküyor, insan kaçakçılığı pazarı adeta bakkal, market zincirleri gibi yayılıyor.
Açıkçası hiçbir Libyalı çatışmaların biteceğinden umutlu değil. Gene mevcut Libya’nın askeri ve siyaset manzarasına bakıldığında umutsuzluğu besleyen bir tablo ortaya çıkıyor. Keza General Hafter’in Trablus Havaalanının kontrolünü ele geçirmek için başlattığı ve başarısız olan askeri hamle ile birlikte dikkatler milislerin Libya’daki son kalelerini de kaybetmesiyle başta Trablus olmak üzere ülkenin batısındaki ordunun adımlarına kilitlendi.
Mevcut ortamda her kesim silah gücünü, petrol, enerji alanlarını yani nüfuz bölgelerini muhafaza etmek hatta General Hafter örneğinde olduğu gibi alanını genişletmek ve bölgedeki irili, ufaklı silahlı grupları denetimi alına almak isteyecektir. Olası bir müzakerede birbirlerine güven duymayan rakip silahlı gruplar masaya eli güçlü oturmak isteyecektir.
Hafter, ülkenin doğusundaki şehirlere hakim olarak güçlü görünse de güç dengelerine baktığımızda asıl hedefi Sirte körfeziydi hatta daha aşağıda güney bölgesindeki şehirleri ele geçirme planlarının uzun süredir masasının üstünde olduğu biliyordu. Bu sefer rakipleri Hafter’in hamlesini savuşturmuş olsa General Hafter, Libya siyasetinin önemli merkezlerinden başkent Trablus ve Misrata kentlere hem doğudan hem de güneyden hedef almaya devam edecektir.
Siyasi çözüm olarak bazı başkentler toplantı/görüşme dayatsada Libya’nın kadersizliği bölgesinde Suriye’de olduğu gibi yapıcı bir tavırla konuları ele alan bir Türkiye’nin komşusu olmayışıdır. Şu an Avrupa başkentlerinin tutumları sönük,diplomatik magazin hayatına yönelik girişimlerdir.
Yorum ekle