Yazarlar

Erdoğan’ın yeniden seçilmesi Türkiye Körfez ilişkileri açısından ne anlama geliyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bölgedeki kişisel bağlarının yanı sıra ekonomik ve savunma anlaşmaları ilişkileri güçlendirecek. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs’taki benzeri görülmemiş zaferi, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) yetkilileri tarafından memnuniyetle karşılandı. Bu zafer öyle görünüyor ki sürekliliği sağlayacak ve KİK’in 6 üyesi arasındaki ilişkileri güçlendirecek. 

Katar Emiri Şeyh Tamîm bin Hamad El Sani, üçüncü Cumhurbaşkanlığı için göreve gelen Erdoğan’ı tebrik eden ilk devlet başkanı oldu ve diğer Körfez liderleri de aynı şeyi yaparak Türkiye ile ilişkilerini güçlendirme isteklerini yinelediler. 

20 yıllık iktidarı 5 yıl daha uzayacak olan Erdoğan’ın, KİK üyelerinin Türkiye’nin dış politika gündemindeki öneminin bir yansıması olarak yakında Körfez’i ziyaret etmesi bekleniyor. 

KİK üyeleri, 2028’e kadar Ankara ile ilişkilerinin aynı seviyede seyredeceği fikrine kapılmış olabilirler. Muhtemel gelişmeler ise şöyle;

Türkiye’nin Katar ile olan güçlü ittifakı derinleşmeye devam edecek. Diğer taraftan Ankara’nın Riyad ve Abu Dabi ile yakınlaşması hız kazanırken, Erdoğan da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkilerini genişletmeye çalışıyor. 

Katar Üniversitesi’nde araştırmacı ve Arab News köşe yazarı Sinem Cengiz, El Cezire’ye verdiği demeçte “Türkiye-Körfez ilişkilerinin son yirmi yılda olduğu gibi aktörler çerçevesinde ilerlemesi muhtemel” dedi ve şöyle devam etti

“Bu nedenle, Erdoğan’ın şahsi ilişkileri önümüzdeki görev süresince birçok alanda işbirliğinin devamlılığını sağlayacaktır.”

Erdoğan’ın yeniden seçilmesi, birçok Körfez ülkesini rahatlattı çünkü rakibi Kemal Kılıçdaroğlu, muhtemelen Türkiye’nin KİK’e yönelik dış politikasını onların çıkarlarını baltalayacak şekilde değiştirmiş olacaktı. Özellikle Katar’ın, Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda Ankara ile ilişkilerinin zayıflamasından korkmak için nedenleri söz konusu. 

Sadık Enstitüsü’nden Batu Coşkun, El Cezire’ye “Muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın Körfez başkentleriyle bazı kayıt dışı anlaşmalar yaptığına inanıyordu ve bu nedenle düzenli olarak Körfez’e şüpheyle yaklaşan görüşleri benimsemişti” şeklinde konuştu. 

Ekonomik Denge

Öyle görünüyor ki Ankara, yeni dönemde de Türkiye’nin ticaret ve savunma pazarları için önemli olan zengin KİK ülkeleri ile ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerine önemli ölçüde değer vermeyi sürdürecek. 

Öte yandan Orta Doğu’nun muhtemel en büyük iki ekonomisi BAE-Türkiye ekonomik ilişkileri, her iki ekonominin de büyümesine yardımcı olabilecek büyük miktarda yatırımın kapılarını açma fırsatı sağlayacak. 

Erdoğan’ın bir dönemi daha garantilemesinin ardından, Türkiye ve BAE, ikili ticaretlerini önümüzdeki beş yıl içinde 40 milyar dolara çıkarmayı amaçlayan bir işbirliği anlaşmasını onayladı. BAE’nin dış ticaretten sorumlu devlet bakanı Tani Ahmed El-Zeydi, attığı tweette “Bu anlaşma, uzun süredir devam eden dostluğumuzda yeni bir işbirliği çağını işaret ediyor” açıklamasına yer verdi. 

Anlaşma için müzakereler, 2021’de dönemin BAE Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın Ankara’yı ziyaret etmesiyle başlamış ve yıllarca süren gerilimin ardından ilişkilerin yeniden canlanmasının önünü açmıştı. 

Coşkun, konuya ilişkin “Körfez’den gelen nakit beklentisi, sürekli bir kur kriziyle karşı karşıya olan Ankara için önemli bir teşvik olmaya devam edecek” açıklamasında bulundu.

Cengiz ise “Türkiye, Körfez yatırımcılarının çeşitli sektörlere yatırım yapmaları için kendisini bir finans ve iş merkezi olarak sunuyor” dedi ve şöyle devam etti.

“Türkiye’ye yatırım Suudi Arabistan ve BAE arasında rekabet görebileceğimiz alanlardan biri olacak.”

Körfez ülkeleri için Türkiye ile daha derin ilişkiler, ekonomik çeşitlendirme başlıkları açısından önem taşıyor. Türk şirketleri, eğlenceden turizme ve gıda üretimine kadar pek çok sektörde, KİK ülkelerinin hidrokarbonlara olan bağımlılıklarından kurtulmalarında önemli bir rol oynayabilir.

Türk firmaları, özellikle inşaat sektöründe, uzun süredir Körfez pazarlarına girerek havalimanlarından otoyollara, stadyumlardan yüksek binalara kadar mega projelerin yapımına katkıda bulundu. Yakın zamanda, yaklaşık 80 Türk inşaat şirketini temsil eden bir grup yönetici, Suudi Arabistan’daki 50 milyar dolarlık potansiyel projeler hakkında görüşmek üzere Ankara’da Suudi Aramco ile bir araya geldi.

Buna ek olarak Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 stratejisinin önemli bir ayağı olan savunma sanayi sektörü de var.

Coşkun’a göre Türkiye’nin gelişmekte olan savunma sanayisi Suudi Vizyonu 2030’a entegre edilebilir. Bu, ortak üretim, teknoloji transferi ve eğitim programları şeklinde gerçekleşebilir. Karşılıklı büyük yatırımlara karşın Türk savunma sanayi üretimi Suudi Arabistan’da bir karşılık bulabilir. 

Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri

Türkiye-KİK ilişkilerinde önemli bir diğer konu ise Suriye. Şam, diplomatik çölde geçen 11 yılın ardından geçen ay Arap Birliği’ne tam üyeliğini yeniden kazanırken Ankara da Devlet Başkanı Beşar Esed hükümetiyle masaya oturma eşiğinde. 

Ancak Ankara-Şam normalleşme anlaşmasını zorlaştıran faktörlerden biri, Suriye’nin kuzeyindeki Halk Koruma Birliklerinin (YPG) statüsü. Türkiye, PKK’nın Suriye kanadı  YPG ile ilgili bazı güvenlik garantileri isteyecek. 

Riyad ve Abu Dabi ise, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), YPG tarafından domine edilen birliklerini Suriye devletine entegre etmesi için Esed hükümetini teşvik ediyor. 

Coşkun, bu anlamda başta Abu Dabi olmak üzere Körfez başkentlerinin “Türkiye-Suriye görüşmelerini hızlandırmak için kullanılan mevcut Moskova hattına bir Körfez hattı eklenebileceğini” söylüyor.

Ancak Ankara ile Şam arasında ileride kurulabilecek herhangi bir ilişkinin Türkiye-ABD ittifakını nasıl etkileyeceğine dair önemli sorular var. Washington’un Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki müttefiklerinin Esed’i meşru bir Arap cumhurbaşkanı olarak tanımasını istemediği göz önüne alındığında, Washington, Ankara’nın Suriye hükümetiyle resmi ilişkilerini yeniden başlatmasından hoşlanmayacak. 

Bu bağlamda, Türkiye, Batı’nın perspektifinden Ankara’nın Suriye ile uzlaşmasını daha az tartışmalı hale getirmek için Esed’in imajını zedelemeyen bazı KİK devletlerinden yararlanabilir.

Coşkun, Ankara’nın “Esed’in küresel sahneye dönüşü konusunda bölgesel bir fikir birliğini savunarak, Esed’le normalleşme konusunda ABD’den gelen baskıyı  yumuşatmaya çalışabileceği” açıklamasında bulundu. 

Körfez’le Yakınlaşma ve Yeniden İnşa

Türkiye ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki ülkeler arasındaki ilişkiler 2020’den bu yana büyük bir gelişme gösterdi. Suudi Arabistan ve hatta BAE’nin Türkiye ile arası çok uzun zamandır iyi değildi. Arap Baharı sonrası dönemde Mısır, Libya ve Tunus gibi bir dizi krizle ilgili çıkar çatışmaları ve 2017-2021 Katar ablukası bir tarafta Ankara, diğer tarafta Suudi-BAE ekseni arasında sürtüşmeye neden oldu.

Yine de yaklaşık 2020’den bu yana Türkiye’nin Riyad ve Abu Dabi ile ilişkileri önemli ölçüde iyileşme gösterdi. 

Körfez Uluslararası Forumu İcra Direktörü Dania Thafer, “Erdoğan, yaklaşık 10 yıl önce Arap Baharı başladığında izlediği yolun tersine, şimdi yeni bir dönem başlatıyor” yorumunda bulundu. Thafer değerlendirmesine şöyle devam etti:

“Şimdi, KİK ülkelerine benzer şekilde, Ankara’nın stratejisi, ekonomik kalkınmayı ana zorunluluk olarak gören daha pragmatik bir yaklaşım. 

Son dönemde Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkileri yeniden kurdu ve bu yolda devam edecek. Türkiye muhtemelen hem BAE hem de Suudi Arabistan ve diğer KİK ülkeleri ile ticaret, savunma ve güvenlik alanlarında çeşitli anlaşmalar imzalayacak. 

Siyasi açıdan bakıldığında, Türkiye ile ilişkileri yeniden inşa etmek, İran’ın bölgedeki etkisini dengelemek için iyi bir alternatif.”

Uzmanlar, Erdoğan’ın önümüzdeki beş yılında bu yakınlaşmaların daha da büyük bir ivme kazanmasını sağlamak için her türlü nedenin olduğunu savunuyorlar. Özellikle bu iki KİK üyesine Türkiye’den yapılacak SİHA-İHA satışları, birkaç yıl önce düzelmeye başlayan ilişkileri daha da güçlendirecek. 

Coşkun, “Ankara-Abu Dabi ilişkileri gelişmeye devam edecek gibi görünüyor” dedi ve şöyle devam etti.

“Türkiye-BAE kapsamlı ortaklık anlaşmasının geçtiğimiz günlerde karşılıklı olarak onaylanması bunun açık bir göstergesidir. BAE de geçen yıl önemli miktarda Bayraktar TB-2 İHA alımı yaptı. Muhtemelen Abu Dabi, Türk savunma sanayi ihracatı için önemli bir pazar haline gelecek.

Aynı beklenti Suudi Arabistan için de geçerli, ancak henüz Riyad’a TB-2 satışını görmedik. Katar, BAE ve en son Kuveyt’in ünlü İHA’ları satın almak için anlaşmalar yaptığı göz önüne alındığında, Suudi Arabistan çok muhtemel bir aday gibi görünüyor. Bu yeni dönemde Ankara ile Riyad arasında özellikle savunma sanayii temelinde daha sağlam ilişkiler görülecektir.”

Etiket /