Röportaj

İran’ın 2018’i büyük darbeler almadan atlatması imkânsız

Türkiye’nin etrafı tam bir ateş çemberi. Irak, Gürcistan, Suriye derken İran’da da tehlike sinyalleri göze çarpıyor. Tahran yönetimi dönem dönem sert şekilde protesto ediliyor ama bu defa farklı gibi. Neden böyle olduğunu İRAM’ın (İran Araştırmaları Merkezi) son dönemde dikkat çeken yorumlara imza atan araştırmacısı Mehmet Koç’a sorduk. Röportaj: Taha Erham Keleş İRAN’DA BU DEFA YAŞANANLAR […]
Türkiye’nin etrafı tam bir ateş çemberi. Irak, Gürcistan, Suriye derken İran’da da tehlike sinyalleri göze çarpıyor. Tahran yönetimi dönem dönem sert şekilde protesto ediliyor ama bu defa farklı gibi. Neden böyle olduğunu İRAM’ın (İran Araştırmaları Merkezi) son dönemde dikkat çeken yorumlara imza atan araştırmacısı Mehmet Koç’a sorduk.
Röportaj: Taha Erham Keleş

İRAN’DA BU DEFA YAŞANANLAR FARKLI

İran’da dönem dönem iç karışıklık yaşanıyor. Şu an yaşananların farkı nedir?

Daha önce on yılda bir yaşananlar sosyal veya kitlesel hareketler artık bir yıldan kısa bir sürede meydana geliyor. Örneğin 1999 ve 2009 yılında gerçekleşen ve milyonlarca insanı reform umuduyla sokağa döken protestolar gibi. İran toplumu her on yılda bir yaşadığı sosyolojik dönüşüm sayesinde kabuk değiştirirken 79 devrimi sonrası tesis edilen teokratik düzen kendisini bu değişimle senkronize etmekte güçlük çekiyor. Daha doğrusu devletin böyle bir amacı da yok. Zira toplumun beklentileri yönünde reforma gitmeyi rejimin bekası açısından tehdit olarak algılıyor. Bu yüzden değişim karşısında geri adım atmaktan veya uyum sağlamaktan özenle imtina ediyor. Şimdi yaşanan olayları tetikleyen etkenler çok yönlü. Bir yandan ekonomik kriz diğer yandan çevre ve su sorunları ve bir diğer yandan da ideolojik-siyasi çatışmalar… Tüm bunlar birleşince ortaya şimdiki manzara çıkıyor. 1999 ve 2009 protestolarında sokağa dökülen milyonlarca insan, daha çok büyük şehirlerin devrim sonrası ortaya çıkmış yeni orta sınıfıydı. Ancak bugün yaşananlarda yeni orta sınıftan çok çevre-merkez ilişkisinde mahrum kalan kesimlerin yanı sıra yer yer rejimle ideolojik karşıt pozisyonda olanların birlikte hareket ettiği bir koalisyon var. Kuşkusuz ideolojik kesim gösterileri kendi lehine çevirmesini ve kullanmasını çok iyi bilmekte ve her fırsatta sokağa çıkan kitlelere rejim karşıtı veya rejimin dış politikalarını doğrudan hedef alan sloganları attırabilmektedir. 1999 ve 2009 olayları rejimi ortadan kaldırmak değil değiştirmek ve dönüştürmeye yönelik çabalar iken son dönemde yaşanan gösteriler daha çok rejimi değiştirmeye kanalize ediliyor. Rejimi hâlâ dönüştürebileceğine inan refomcu ve ılımlılardan oluşan koalisyon çevreleri rejimi yıkmaya yönelik bu eylemlere destek vermekten kaçınıyor. Zira rejim değişikliğinin ülkeyi Suriye, Irak veya Venezuela’ya dönüştürmekten endişe duyuyor.

Mehmet Koç

         ABD, İRAN’I ZOR ŞARTLARDA MASAYA OTURTMAK İSTİYOR

ABD’nin yaptırımlarının etkisi nedir?

Öğrencilerin devrim sonrası ABD’nin Tahran Büyükelçiliğini basarak diplomatları rehin almasından günümüze kadar Amerika, çeşitli gerekçelerle İran’a karşı tek taraflı, AB ile çok taraflı veya BM bünyesinde kapsamlı yaptırımlar uyguladı. ABD bu yaptırımlar sayesinde İran’ın gelişimini ve kalkınmasını önemli oranda engelleyebildi. Ancak sadece yaptırımlar yüzünden ülkenin geri kaldığını ileri sürmek yanıltıcı olabilir. Yeni devlet yapısının ortaya çıkardığı rantçı ekonomik düzenin de bunda önemli payı var. Bu iki etken birleşince ülkenin içinde bulunduğu yapısal ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla ABD yaptırımları, İran’ın içerisinde bulunduğu krizi daha da derinleştirebilecek etkiye sahip. Bunun farkında olan Trump ve ekibi, İran’ı en zayıf olduğu noktadan vurmayı amaçlamaktadır. Böylelikle halk ile devleti karşı karşıya getirerek Tahran’ı masaya oturtmak ve istediklerini elde etmeyi amaçlıyorlar.

            İRAN’IN İSLAM ÜLKELERİ NEZDİNDEKİ İMAJI ZEDELENDİ

Suriye’deki tutumu ve İslam ülkeleri arasındaki prestij kaybı İran’ın direncini kırar mı?

Arap Baharı sayesinde ve özellikle nükleer anlaşmanın sağladığı avantajları kullanarak Suriye, Irak, Yemen ve hâlen devam etmekte olan Bahreyn’deki gelişmelerle Ortadoğu’da jeopolitik üstünlük sağlama hedefleri takip eden İran, özellikle Suriye’de yaşananlardan dolayı İslam dünyasında özellikle İran’a sempati duyan siyasal İslamcı çevrelerde hayal kırıklığına neden oldu ve imajı ciddi derecede zedelendi. Ancak bununla birlikte Tahran sahada geçici de olsa birtakım üstünlükler elde etti ve amacı da bu kazanımları korumak olacaktır. Çünkü bütün bu kazanımlar İran’ın ulusal güvenlik doktrininin bir parçasıdır. Ulusal güvenliğini tahkim etmeye çalışan İran hem bölgesel hem küresel düzeyde düşmanlıklar kazandı. Yani güvenliğini güvence altına almaya çalışırken daha büyük bir güvenlik tehdidini tetikledi. Gerek Trump ve gerekse dışişleri bakanı Mike Pompeo’nun İran’la ilgili açıkladığı şartlara bakılırsa üzerinde en çok durdukları hususlardan birinin de İran’ın bölgeyi istikrarsızlaştırıcı çabalarından vazgeçirmeyi amaçladıkları görülüyor. ABD, İran’ın kendisini hedef alan yaptırımların Tahran’ı zor durumda bırakacağını ve bu yüzden enerjisini söz konusu ülkelerdeki proksilerden çok kendi bekası için harcamak zorunda kalacağını ve eninde sonunda bu ülkelerdeki müdahalelerinden vazgeçmek zorunda kalacağını düşünüyor. Ancak İran’ın genel savunma stratejisinin bir parçası olan bu ülkelerdeki varlığından vazgeçmesi mümkün gözükmüyor. Doğrusu İran sadece ülke içerisinde değil, bölge sathında bir mücadeleye girişebilir ki bu da bölgenin daha da istikrarsızlaşmasına neden olacaktır.

            İRAN’DA YAŞANACAK KARIŞIKLIK TÜRKİYE’Yİ DOĞRUDAN ETKİLER

İran’da yaşananlar Türkiye’yi nasıl etkiler?

Çevremizdeki istikrarsızlıklar ve güvensiz ortamın ülkemiz adına yarattığı güvenlik riskleri apaçık ortadadır. Bunlara İran gibi Ortadoğu’nun kilit ülkelerinden birinin eklenmesi Türkiye’yi kontrolü çok güç daha büyük güvenlik riskleriyle karşı karşıya getirebilir. Doğuda Ağrıdan başlayıp güneyde hataya kadar uzanan güney sınırlarımız boyunca geniş bir coğrafyada yaşanacak çatışma ve istikrarsızlık hali bizim açımızdan yüksek güvenlik riski taşıyacaktır.

“Gözlerimizi 24 saat yumarsak bir milyonun üzerinde insan Avrupa’ya akın eder” tehdidi Türkiye’yi de hedef alıyor”

Peki, Türkiye burada ne yapmalı?

Bütün bu yüksek güvenlik risklerinden dolayı Tahran’ın yanlış politikalarının bedelini ödemeye kalkışmamalı ve doğrudan topun ağzına da girmekten sakınmalıyız.

Öte yandan yaşanabilecek bir iç kargaşada ülkemize yönelecek insan selini de göz ardı etmemek gerekir. Suriye’de yaşanan iç savaştan ülkemize sığınmış üç milyonun üzerinden insan var. İran 81 milyonluk nüfusuyla bu anlamda Suriye’den çok daha büyük riskler barındırmaktadır. Türkiye’nin İran sınırına örmekte olduğu duvarın önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Özellikle İran İçişleri Bakanının son açıklamasında “Gözlerimizi 24 saat yumarsak bir milyonun üzerinde insan Avrupa’ya akın eder” tehdidi bizi de doğrudan hedef almaktadır. Zira bütün bu insanlar Türkiye’nin üzerinden geçerek Avrupa’ya ulaşmak zorundadır. Kaldı ki bakanın bahsettiği bir milyon kişi Afganlı mültecilerdir. Yani İranlıları bu hesabında dışında tutmuştur.

            İRAN’DA MÜCADELE EDEN KESİMLERE BİR YENİSİ EKLENDİ

Anladığımız kadarıyla Batılı ülkeler de, İran halkı da reform istiyor. En azından görünen bu… Reform, İran için çıkış mı? Ve İran’da reform mümkün mü?

Reform İran için çıkış idi. 1997’de Muhammed Hatemi reform söylemiyle iktidara geldiğinde rejim bunu bir fırsat olarak görmek yerinde tehdit olarak algıladı. Devrim sonrası tesis edilen ve 1989 anayasa değişiklikleriyle temelleri daha da sağlamlaştırılan dine dayalı otokratik bir düzen inşa edildi. Rejimin bu niteliklerinin ortaya çıkardığı sistem, her türlü yumuşamayı rejimden ödün vermek anlamında yorumladı. 1999 ve 2009 protestoları, reformcuların demokratik yöntemlerle ülkeyi dönüştürmeye yönelik çabalardı. Ancak rejim tarafından sert bir şekilde bastırıldı ve toplumsal, siyasal ve kültürel talepler geri çevrildi. Daha önce reformcular ve muhafazakârlar şeklinde ikiye bölünmüş olan İran toplumu rejim yanlıları, rejim karşıtları ve reformcular olmak üzere bugün üçe bölünmüş durumda. Ancak ülkenin önümüzdeki süreçte zor duruma düşmesi ve rejimin bekası sorunsalı ile karşı karşıya kalmasın durumunda toplum bu kez rejim karşıtları ve rejim yanlıları şeklinde keskin iki kutba ayrılacaktır. İşte tam bu kritik noktada reformcuların tavrı hayati önem kazanacak.

Neden?

Çünkü reformcuların ana gövdesi rejim karşıtlarının safına geçerse devletin bekası için geri dönülmez bir süreç başlayacaktır. Ama söz konusu kitle ülkenin geleceğine talip olarak rejimin yanında yer alırsa hem devlet-toplum bütünlüğünü açısından hem de iç politikadaki siyasi pozisyonlarını tahkim etme fırsatı elde edeceklerdir. Açıkçası gerek Muhammed Hatemi ve gerekse mevcut koalisyon hükûmetinin liderinin son dönem olaylarına ilişkin tutumlarına bakıldığında ikinci şık ön plana çıkmaktadır. Her iki lider de toplumun protesto ve itiraz hakkının saklı olduğu ve devletin bu kitlelerin anayasadan doğan protesto haklarını kullanabilmeleri için yasal izinlerin verilmesini savunurken öte yandan kargaşa çıkaran ve kamu güvenliğini ve mallarına zarar verenlere karşı hiçbir müsamahanın gösterilmemesi gerektiğini altını çizmişlerdir.

Ayetullah Hamenei

İRAN’DA ‘REHBERLİK’ DÜZEYİNDE DE İKTİDAR MÜCADELESİ VAR

Hamaney’in tavrı nedir? O seviyede bir iktidar mücadelesi de var mı?

Devrim Rehberi Hamenei’nin ilerleyen yaşı ve hastalığı herkesin malumudur. Bu yüzden yaşanmakta olan gelişmelerin kendilerini ülke siyasetinden tasfiye edilmelerini neden olacak adımlardan uzak duran reformcular ve ılımlılar devrim rehberliğini ele geçirmenin hesaplarını yapıyor. Zira ülkeyi değiştirmek ve dönüştürmek istiyorlarsa bundan başka çareleri de yok. Devrim Rehberi’nin anayasada geniş ve mutlak yetkilerle donatılmış olması, bu makamı elde ettikleri takdirde alttan yukarıya dönüştürmeye güçlerinin yetmediği düzeni yukarıdan aşağıya doğru değiştirme imkânı sağlayacak. Bu yüzden ülke içerisinde yaşanmakta olanların bu güç ve iktidar mücadelesinden de ayrı okumamak gerekir.

            İRAN’I 2018’DE BÜYÜK OLAYLAR BEKLİYOR

İran’ı yakın gelecekte ne bekliyor?

İran gelinen nokta itibariyle ne ileri gidebilecek ve ne de geri adım atabilecek durumdadır. Birinci aşama yaptırımlar olan altın ve benzeri değerli madenlerin ithalatı, dolarla ticaretin yasaklanması, İran riyalinin ülke sınırları dışında kullanımının yasaklanması gibi yaptırımların devreye gireceği ağustos ayının başlarından sonra İran’daki ekonomik krizin derinleşmesi kaçınılmaz gözüküyor. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinden bu yana döviz kurlarındaki sert dalgalanmalar ve %100’e yakın artışlarla 40.000 Riyalin altındaki dolar 90.000 Riyali görmüş ve kısa süre sonra 72.000-75.000 Riyal bandında seyrederek yeterince piyasayı tedirgin etmiş durumda. Birinci aşama yaptırımların devreye girmesi bu kurdaki dalgalanmayı 100.000 Riyalin üzerine çıkaracağı beklentisi ülke içerisinde de bir hayli yüksek. İnsanlar giderek yarınlarından endişe duymaktadır. İran ve ABD’nin masaya oturmaması ve anlaşamaması durumunda Kasım ayının başlarında devreye girecek olan ikinci aşama yaptırımlar ise ülke ekonomisinin tamamen felç etmeyi amaçlamaktadır. Bunun sonucunda İran, ikinci bir Venezuela’ya dönüşebilir ve her türlü siyasi, toplumsal ve askerî karışıklığın ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Az önce bahsettiğimiz güç ve iktidar mücadelesi de dikkate alınırsa İran’ın iç karışıklığa düşmesi yüksek ihtimal dâhilindedir. Kısacası İran’ın 2018 yılını büyük darbeler almadan atlatması imkânsız gibi.