17 Haziran 2012 tarihinde Mısır’ın demokratik yöntemlerle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi, 7 yıl sonra 17 Haziran 2019 yılında şehadete kavuştu. Mısır Devlet Televizyonu, Mursi’nin mahkeme salonunda yaşamını yitirdiğini iddia ederken, Tunus eski Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki ise El-Cezire televizyonuna yaptığı açıklamada, Mursi’nin işkence altında şehid edildiğini belirtti.
Mısır Nile News Televizyonu da, Mursi’nin cesedinin hastaneye götürüldüğünü ve yapılan otopsi sonrası Mursi’nin kalp krizinden öldüğünü ileri sürdü. Mısır Başsavcısı, Mursi’nin duruşmada konuşma yaptıktan sonra aniden yere düştüğünü, sağlık raporunda; vücudunda herhangi bir yara olmadığı tespitinin yer aldığını söyledi. Söz konusu duruşmada ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı “casuslukla” suçlanacaktı.
Mısır cuntasının medyası, sağlıkçıları ve yargıçları ne tür açıklama yaparlarsa yapsınlar; bilinen bir hakikat var ki, o da Muhammed Mursi’nin son bir kaç yıldır yaptığı her açıklamada 6 yıldır tutulduğu tek hücreli odada öldürülmeye çalışıldığını ve kendisine tedavi için izin verilmediğini belirtmesiydi. En son 17 Haziran 2019’daki mahkemesinden bir ay önce yine çıkarıldığı bir duruşmada ölümle karşı karşıya olduğunu belirtiyor ve tüm dünyaya yardım çağrısında bulunuyordu.
Mursi’nin cezaevindeki koşulları uzun süredir ailesini kaygılandırıyordu. Mısır’ın eski Cumhurbaşkanının en küçük oğlu Abdullah Mursi, Ekim ayında yaptığı açıklamada, hipertansiyon sorunu olan ve diyabet hastası babasının tedavisine izin verilmediğini ve onun tek kişilik bir hücrede tutulduğunu söylemişti. Abdullah Mursi, Amerikan Washington Post gazetesinde yayımlanan bir yazısında da, Mısır yetkililerinin “bunu kasıtlı olarak yaptıklarını” ve “babasının mümkün olan en kısa sürede doğal yollardan ölümünü” istediklerini belirtmişti.
Cuntacıdan en uzun infaz
Kısacası şunu söyleyebiliriz: “Mısır’ın cunta lideri Abdulfettah Sisi, tarihteki en uzun infazı gerçekleştirdi…”
Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, 6 yıl boyunca ziyareti yasaklandı, tedavisine izin verilmedi, ilaçlardan alıkonuldu, avukatlarıyla iletişim kurmasına engel olundu. Dünyadaki tüm tutuklulara tanınan haklardan hiçbirinden istifade edemedi. Binlerce Mısırlıyı öldüren Sisi, böylece Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’yi de şehid etti. Tunus eski Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki de bunlara binaen Katar’ın El-Cezire kanalına yaptığı açıklamada: “Mursi’ye olanların tek açıklaması var. Adam işkence altında öldürüldü…” dedi.
Sadece cuntacı Sisi değil, Batı ve Uluslararası Kurumlar da Mursi’nin katilidir. Çünkü darbeye sessiz kaldılar, binlerce insanın öldürülmesini seyrettiler, idamlara seslerini yükseltmediler ve dünyanın her hangi bir yerinde bir mahkuma tanınan haklardan Mursi’nin 6 yıl boyunca mahrum kalınmasını görmemezlikten geldiler. Türkiye’yi, Endonezya’yı, Malezya’yı, Pakistan’ı en ufak olaydan dolayı eleştiren sözde özgür dünyanın demokrat batılı liderleri, cuntacı katil Sisi’yi, Batı başkentlerinde kırmızı halılarla karşıladılar.
MUHAMMED MURSİ KİMDİR?
Mısır’ın binlerce yıllık tarihinde ilk demokratik serbest seçimlerle ilk kez işbaşına gelen Cumhurbaşkanı Muhumamed Mursi, 8 Ağustos 1951 tarihinde, Mısır’ın kuzeyindeki Şarkiye iline bağlı Eladva köyünde doğdu.
Beş kardeşin en büyüğü olan Mursi, ilk eğitimini orada aldı. Babası çiftçi annesi ise ev hanımıydı. Mühendislik lisansını Kahire Üniversitesi’nde aldı (1975 ve 1978). 30 Kasım 1978 yılında Necla Mahmud ile evlenen Mursi, 4’ü erkek, biri kız 5 çocuk babasıydı. Çocuklarının adları şöyle: Şeyma, Usame, Abdullah, Ahmed ve Ömer.
Mühendislik doktorasını Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde tamamladı (1982). Northridge Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde yardımcı doçent oldu (1982-1985). Ardından eğitim vermek için Mısır’daki Zagazig Üniversitesi’ne geldi. Zagazig Üniversitesi’nde 1985 senesinden 2010 senesine kadar mühendislik fakültesi dekanı olarak görev yaptı. Bunların yanı sıra Libya’daki Trablus Üniversitesi, Kahire Üniversitesi, Zagazig Üniversitesi, Güney Kaliforniya Üniversitesinde çalışmalar yapmış olup “Zemin Sertleşme Çözümleri” alanında onlarca çalışması vardır. Zagazig Üniversitesi’nde eğitim heyetine üye olarak seçilmiştir. Aynı şekilde Nasa’da görev yapmıştır. Metalurji alanındaki tecrübesini burada kazanmış ve çeşitli buluşlarda katkıda bulunmuştur.
Düşünce bakımından yakın olduğu Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketi içerisinde siyasete atıldı. Mursi, 2000 ve 2005 yılları arasında milletvekili oldu. Müslüman Kardeşler’in yasal olarak seçime katılmaları mümkün olmadığından parlamentoya bağımsız siyasetçi olarak girdi. Tam 5 yıl Mısır Halk Meclisi üyeliği yaptı. 2011 Mısır Devrimi’ne muhalif bir lider olarak destek verdi ve 30 Nisan 2011 tarihinde Müslüman Kardeşler’in kurduğu, Özgürlük ve Adalet Partisi’nin başkanı seçildi.
Tartışmalardan ve sığlıktan uzakta bir adam
2012 Mısır Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde Müslüman Kardeşler’in aday gösterdiği Hayrat Şatır’ın adaylığı düşünce, yerine Muhammed Mursi seçildi. Sağlam bir İslamcıydı, Kur’an-ı Kerim hafızıydı ve 2012 tarihinde altmış yaşına basmıştı. İrşad bürosunun üyesiydi. İhvan tarafından Özgürlük ve Adalet Partisi genel başkanı olarak seçilince, irşad bürosu üyeliğinden istifa etti. Olgun düşüncelere sahip mütevazı biriydi. Tartışmalardan ve vakit kaybından başka bir işe yaramayan tartışmalardan uzak dururdu. Dine bağlılığı güçlüydü ve ‘Selefi sığlığından’ uzaktı. Üniversite’de çalışmayı tercih etmişti. Çünkü mesleği hem amaçlarına, hem de karakterine uygundu. Konuşma üslubu birikimini yansıtırdı. Bilgilerin belli bir düzen ve objektiflikte dinleyenlere ulaşması için çabalayan bir konuşmacı gibi davranırdı.
Seçim sürecinin kırılma noktaları
Mursi, yoğun bir seçim kampanyası yürüttü. İlk tur, en çok oy alan birinci ve ikinci olan Muhammed Mursi ve Ahmed Şefik arasında ikinci tur seçimlere gidilmesini gerektirecek şekilde sonuçlandı. Ahmed Şefik bir çok Mısırlının gözünde Mübarek döneminin bir kopyasıydı. “Arap Baharı”na karşıydı, Mübarek’in inatçı bir destekçisiydi. İnsanları cezp edecek biri değildi. Hatta alay etmek için “Bluvert” diyorlardı, çok kere mavi “Bluvert” giydiği için. Fakat Askeri Meclisin desteği, Mısır “Derin Devleti”nin gücü, Kıpti Kilisesinin arkasında durması ve kampanya boyunca yapılan yoğun propagandaya rağmen Mursi’nin bu en güçlü rakibi seçimlerden sonra artık hiçbir kıymeti olmayan bir adam haline gelmişti.
Mursi ve Şefik on üç aday içinde ikinci tura kalmışlardı. Her bir aday etrafında yoğun bir kamu oyu ilgisi vardı. Bunlara an yakın aday ise üçüncü olan Abdulmun’im Ebu’l Futuh’tu. Bağımsız aday olmak için İhvan-ı Müslimin cemaatinden ayrılmıştı. Çünkü İhvan kendileri adına aday olmasını reddetmişti. Diğer bir aday da solcu, Nasırcı eğilimleri olan Hamdin Sabahi, bir diğeri Mübarek zamanında Mısır dışişleri bakanı olan Amr Musa’ydı. Halkın tercihi keskin çizgilerle belirginleşmiş değildi. Ama diktatörlük yerine demokratik bir toplumu arzuladığı söylenebilirdi. Seçimden önce yapılan kamuoyu yoklamaları toplumun İslam ve Asker arasında ikiye bölündüğünü gösteriyordu. Nitekim bunun sağlam bir planlama ile kotarıldığı sonraki günlerde anlaşıldı. Arap aleminin merkezi etrafında oluşan geleneksel hikmet, yirmi birinci yüzyılda dağılmış gibi oldu. Kamuoyu yoklamalarının bu şekilde yansıtılması üzerine Kıpti kilisesi Ahmed Şefik’i desteklediğini duyurdu.
Mursi, oyların %26’sını aldı. Selefiler bölündü. Bir kısmı Mursi’yi destekledi. Ahmed Şefik ise sanki hayaletlerin desteğini almıştı. Yetmiş yaşındaki bu adam seçmenlerin %24’ünün oyunu almıştı. Mısır’da devrimi bir gün olsun desteklemeyen, orduda ve poliste çalışanların oylarını almıştı. Halbuki ordu ve poliste görevli kimselerin oy kullanmaları yasaktı. Ama binlerce asker bu yasağı çiğneyerek oy kullandı. Diğer bazıları da emir ve talimatlara uyarak seçmenlerin devletin desteklediği kişiye oy vermeleri için “yardımcı” oldu. Ama Şefik’in sevenleri de vardı. Özellikle orta sınıfa mensup kimseler. Bunlar bütün kamu hizmetlerini kıskacına alan ve kötü olan ekonomiyi daha kötüye götüren kargaşa ortamından usanmışlardı. Yapması gereken bir şey de Hıristiyan azınlığına oylarına oynamaktı. Her gün bir vesileyle onlarla buluşuyor ve İslamcı Müslüman Kardeşler hakkında uydurduğu dehşet verici hikayeleri anlatıyordu. Bir de Şefik kararlı, cesur bir asker olarak bazı kimselere cazip de geliyordu. Sokağın güvenliğini sağlayabilirdi. Doğal olarak bu Mübarek veya Sedat ya da Nasır dönemine geri dönmek anlamına gelirdi. İsimler bizzat suçlanmıyorlardı, bilakis temsil ettikleri yönetim tarzlarıyla itham ediliyorlardı. Bir seçim hamlesi esnasında Ahmed Şefik, Müslüman Kardeşlere yönelik sert tavrını ortaya koydu. Bu da insanların aklına emniyet kuvvetlerinin İhvan mensuplarını tutukladıkları, takip ettikleri günleri, özellikle seçimlerden önceki günleri getirdi.
“Seçimleri kazanan kazanmış olmayacaktı”
Mısır’da Cumhurbaşkanlığı için yapılan bu ilk demokratik seçimle gündeme gelen bu yüzleşme Mübarek döneminin birebir kopyası olan biri ile İhvan-ı Müslimin’e mensup birini seçmek şeklinde sonuçlanacaktı ve bu tercih hayatlarında köklü değişikliğe yol açacaktı. Savaş gerçekten çetindi. Şefik yanlısı eski rejim yanlıları İhvan’ın iktidara gelmesine asla müsaade etmeyeceklerini söylüyorlardı. Başlangıçta tercih gayet açıktı. Ya siyah ya beyaz. Ama çok geçmeden çözümü zor bir bulmaca halini aldı. Mısırlıların ifadesiyle diyecek olursak: Seçimleri kazanan kazanmış olmayacaktı. Çünkü başkan olan dünyanın kızgın makamına oturmuş olacak. Mısır’ın içinden, sınırlarının dışından ve uluslar arası arenadan baskılar her gün biraz daha artacaktı. Toplum, İslamcılar ile onlardan kuşku duyanlar ve korkanlar arasında bölünecekti. Bu keskin bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak amacıyla Muhammed Mursi, rakiplerinin küçümsemek için taktıkları “yedek aday” veya “Stepne” gibi lakaplara rağmen İhvan’ın geleneksel tavrı çerçevesinde faaliyetlerini yürüttü ve seçimlerin birinci turunda varlığını güçlü bir şekilde ortaya koydu. Böylece İhvan’ı istemeyenlerin kendisine oy vereceklerini umarak İhvan’dan ayrılan diğer aday Abdulmun’im Ebu’l Futuh’u geride bıraktı. Bundan sonra destekleyenlerinin sayısı her gün biraz daha arttı. Çünkü diğer adayların sert üsluplarına karşın son derece sakin bir üsluba sahipti. Mursi’ye duyulan güven katlanarak arttı. Seçimi nihai olarak kazanmış gibiydi. Bu saatten sonra tabanını genişletmesi, halk desteğini arttırması gerekiyordu. Herkes için çalışacağını vaat etti. Askerler için de. Düşüncelerini paylaştı ve Mısır’da İslami bir yönetimden korkanlara hoşgörüyü esas alan düşüncelerini iletti. Ve lideri olarak bulunduğu Özgürlük ve Adalet Partisi’nin kurucu heyetinde çok sayıda Kıpti Hıristiyan ve kadının da yer aldığını belirtiyordu.
Muhammed Mursi, Hıristiyanların (nüfusları Mısır toplam nüfusun %10’undan biraz azdır) kendi döneminde Müslümanların sahip oldukları hakların aynısından yararlanacaklarını söyledi. Yine “Başkanlık Kurumu” adını verdiği yapıda iki Kıpti danışmana yer vereceğini belirtti. Yeni Kiliselerin yapılmasına ve Hıristiyanlara ait siyasal partilerin kurulmasına engel olmayacağını da ifade etti. Diyordu ki: Mısır Kıptileri, kanunun içerdiği hakların tümünden yararlanacaklar. Bunların en önemlisi de inanç ve ibadet özgürlüğüdür. İslam, camileri korumamızı emrettiği gibi kiliseleri de korumamızı emretmektedir.
Yusuf Neda’nın görüşlerine en çok benzeyen husus da Mursi’nin şu sözleriydi: “Kadınların hakları korunacaktır. Kadınlar kendilerine uygun kıyafeti seçme hakkına sahip olacaklardır. Onlara başta peçe ve başörtüsü olmak üzere özel bir giysi dayatılmayacaktır.”
Güney California Üniversitesinde doktora sahibi Muhammed Mursi siyasal bir hükümet olarak çalışma vaadinde bulunuyordu: “Ben ülkeyi başkanlık konseyi aracılığıyla yöneteceğim. Bir daha bu ülkede tek kişilik yönetim olmayacak.”
Parlamentodaki siyasal partilerle bir koalisyon hükümeti kuracağını söyledi. Sonra altmış seneden beridir Mısır’ı yöneten askerlere yakınlaştı. Sokaklarda ayaklanan ve Tahrir meydanındaki dehşete şahit olan devrimci gençler Askeri Meclisin üyelerinin tutuklanmasını ve idam edilmelerini istiyorlardı. Fakat Müslüman Kardeşlerin adayı sürekli bir çaba ile barışın hakim olmasını istiyor ve şöyle diyordu: Orduyu sevmeyen bir tek Mısırlı bulamazsınız. Ordu devrimin korunması hususunda görkemli bir rol oynadı. Bazı yanlışlıklar var, evet, ama olumlu adımlar da var. Bunlardan biri hiç kuşkusuz polis ve silahlı kuvvetler himayesinde gerçekleşen seçimlerdir. Kurulacak hükümetin başbakanının Müslüman Kardeşlerin siyasi ortağı Özgürlük ve Adalet partisinden olmasının bir zorunluluk olmadığını da belirtiyordu.
DARBENİN AYAK SESLERİ
17 Haziran’da yapılan ikinci turda da %51.73 oy alarak, 5. Cumhurbaşkanı oldu. Böylece Muhammed Mursi, Mısır’ın seçimle başa gelen ilk Cumhurbaşkanı oldu. Seçim sürecindeki önemli bir nokta ise 17 Haziran 2012 tarihinde yapılacak ikinci tur öncesi Mursi’nin Cumhurbaşkanı olma ihtimaline karşı Yüksek Askeri Konsey tarafından Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kısıtlayan maddeleri anayasaya eklemesi oldu. Bu yeni maddeler ile Cumhurbaşkanı’nın subayları ve başsavcıyı ataması engellendi. 14 Haziran 2012 Perşembe gecesi başkanlık seçimlerinin ikinci turu yapılırken ordunun aldığı kararlar, aslında yirmi birinci yüzyıl tarzında bir darbe taktiğiydi.
Seçilmesinin ardından ilk yeminini kendisini coşku ile karşılayan halkın önünde Tahrir meydanında yapan Mursi, halka sokağın sesinin önemli olduğunu ifade etti. Mursi, daha sonra Anayasa mahkemesi önünde yemin ederek resmi görevine başladı. Eski Sulama Bakanı Hişam Kandil’i Başbakan olarak atadı. İktidarının daha ilk günlerinde yine iş başında olan Yüksek Askeri Konsey, Mursi’ye 100 gün projesini dayattı. Konsey, bu proje ile Mursi’nin ülkenin içinde bulunduğu güvenlik, temizlik, trafik, yakıt sorunlarını 100 gün içerisinde çözmesi gerektiğini söyledi.
Cunta çok profesyonel bir şekilde muhalefet arasındaki birliği bozucu eylemlerde bulunuyordu. Muhalefet birbirine girdi. Böylece ordu gelişmelere ve sürece hakim oldu ve sürece ilişkin planı da kendisi çizdi. Çünkü Mübarek’in adamları kesin olarak meydanı terk etmemişlerdi. Askeri Meclis, oyununu oynarken Solcular, Liberaller, İslamcılar ve Tahrir devrimcileri dağınık bir görünüm veriyor, birbirlerine güvenmiyorlardı. En büyük muhalefet grubu olduğu için de Müslüman Kardeşler diğer gruplardan daha fazla zarar gördü. Çünkü ordu propaganda aygıtının doğrudan hedefiydi. Mısır’ın kirli medyasında hemen her gün Mursi ve Müslüman Kardeşler aleyhine yalan haberler yayımlanıyordu. Tam bir sessiz tiyatro (pandomim) oynanıyordu.
Mursi, yönetimi ele almasıyla birlikte siyasi hayatı yargı ve bürokrasinin dışına çıkarmayı hedefledi. İktidarı süresince çeşitli meydan okumalarla karşı karşıya kalan Mursi, devrik lider Hüsnü Mübarek’in kalıntılarını kaldırmak için mücadele ederek radikal kararlar aldı. Daha fazla siyasi katılım ve işbirliği için tüm çevrelere diyalog çağrısında bulundu. Birçok konuda yargı engeline takılan Mursi için Mübarek taraftarları protesto gösterileri düzenledi. Başlarda bazı muhafazakar gruplar ile laik, liberal sol kesimler arasında bir anlaşmazlık çıktı. Görevinin ilk yılından itibaren Mursi için itibarsızlaştırma çalışmaları başlatıldı. Tahrir Meydanı Mursi’yi istemeyen bazı grupların gösterilerine sahne oldu. Mursi, 2012 Ağustos’una gelindiğinde Yüksek Askeri Konseyi Başkanı Tantavi’nin emekli olmasına karar verdi. Yeni anayasa taslağı yazmakla görevli kurucu meclisin çalışmalarını tamamlamasıyla 1 Aralık 2012’de Anayasa Referandumuna gidileceği, ve referandumun 15-22 Aralık tarihlerinde iki aşamalı olarak yapılacağı bildirildi. Karar üzerine farklı gruplar tarafından karşılıklı gösteriler düzenlendi. Referandum, ilk aşamada yüzde 57 ikinci aşamada ise yüzde 64 oy oranında “evet” ile kabul edildi. 2013 yılında Mursi’ye karşı alınan tavır daha da keskinleşti. Mübarek’in devrilme sürecine ev sahipliği yapan Tahrir Meydanı bu kez Nisan 2013’de Mursi karşıtlarının gösteri alanı oldu. 30 Haziran 2013 tarihindeki muhaliflerin kitlesel protestoları darbeye ulaşan yolun son adımı oldu.
Mısır için bir ilk : Millet iradesi Tahrir’de
1 Temmuz 2013’de Mısır ordusu, 48 saat içerisinde ülkedeki siyasi krizin çözümlenmesi gerektiğini, aksi takdirde yönetime el koyacaklarını ilan etti. Mursi bu uyarının ardından tarihe geçen o konuşmasını yaptı. 3 Temmuz günü daha önce bizzat Mursi tarafından atanan Mısır Genel Kurmay Başkanı Abdülfettah es-Sisi beraberinde askeri yetkililer, Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib, Kıpti Patriği Tavadros, ile Selefi Nur Partisi temsilcisi Muahmmaed Abdulaziz ve Muhammed Baradey, Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin düşürüldüğünü açıkladı. 25 Ocak 2011 günü büyük ümitlerle başlanan dönüşüm süreci 3 Temmuz 2013 günü gerçekleştirilen askeri darbe ile sona erdi. Darbe beraberinde, Mursi ve Müslüman Kardeşler yöneticilerine önce seyahat yasağı getirildi.
Mursi ise darbeyi kabul etmediğini açıkladı ve yandaşlarına direnmelerini söyledi. Mursi; “Şu anda Cumhurbaşkanıyım, aynı zamanda ordunun komutanıyım” dedi. Mursi, göreve geldiği ilk günden itibaren seçimle geldiğini ve ancak seçimle gideceğini ifade etmişti. Mursi’nin önce gözaltına alındığı ve ev hapsinde tutulacağı belirtildi. Ve gözaltında tutulduğu yer 6 ay kamuoyundan saklandı. Askerin yönetime el koymasının ardından bazı televizyon kanallarının yayını durduruldu. Güvenlik güçleri, çeşitli yerlere düzenlediği operasyonlarda binlerce kişiyi gözaltına aldı. Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı için kullanılan oylarına, özgürlüklerine ve geleceklerine sahip çıkmak isteyen Mısır halkı tarihe geçen sivil direniş için Rabia Meydanı’nı doldurdu. Darbe karşıtları Giza’da Nahda Meydanı’nı doldururken, Kahire’de Rabia Meydanı sivil direnişin sembolü haline geldi.
Esma Biltaci ve ilaçları verilmediği şehit olan liderler
Mısır cuntası, 11 Ağustos’ta sivil direnişçilere ültimatom verdi ve bir an önce meydanları boşaltmalarını istedi. Protestocuların uyarıya rağmen dağılmaması üzerine 14 Ağustos günü asker, zor kullanmaya başladı. Mursi yanlısı göstericilerin çadırlarını yakan cunta, yerleşimlerini de yıkıp geçti. Rabia Meydanı’nda birçok insanı katleden Mısır Ordusu, kefenlenmiş cesetleri de buldozerlerle ezip ateşe verdi. Ülke genelinde olağanüstü hal ilan edildi. Rabia ve Nahda meydanında binlerce insan, sözde özgür dünyanın gözleri önünde canlı yayında katledildi. Cuntacılar tarafından şehid edilen, Müslüman Kardeşler mensuplarının önde gelen isimlerinden üst düzey yönetici Muhammed Biltaci’nin kızı Esma Biltaci direnişin sembolü haline geldi.
Mısır cuntası tarafından hakkında 6 düzmece dava açılan Muhammed Mursi, 16 Mayıs 2015 günü mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldı. 16 Haziran 2015 günü hakkında açılan “casusluk” davasından müebbet hapse mahkum olurken, “cezaevi baskınları” davasında ise mahkeme idam kararını onadı. Mursi hakkında verilen idam kararı 2016 yılında, Yüksek Mahkeme tarafından iptal edildi. 4’ü karara bağlanan Mursi’nin davalarından 2 dava ise devam ediyordu. Mısır mahkemeleri sadece Mursi için değil, Müslüman Kardeşler’in tüm liderleri için idam ve müebbet hapis cezaları getirdi. Cunta, bugüne değin aralarında gençlerin de bulunduğu onlarca kişiyi idam etti.
Birçok yaşlı ihvan lideri tedavi imkanının yanı sıra ilaçları verilmediği için kötü hapishane şartlarında hayatını kaybetti.
Yorum ekle