Afrika’nın Kültürel Mirası Sömürgeci Avrupalılar Tarafından Çalındı
Kölelik 1850’lerde sona ermekte iken, Avrupa, Afrika kıtasına yönelik bir başka şiddetli plan hazırlıyordu. Bu şiddetli plan (1884 – 1885) Berlin konferansından sonra ciddi bir şekilde hayata geçirildi. Bu konferansta Afrikalılar yoktu ve yerel Afrikalıların davada söz sahibi olmasını sağlamak için herhangi bir Avrupalı bulunmuyordu. Berlin Konferansında Afrika yerel halkları ve kültürel gruplar dikkate alınmadan konferansa katılan sömürgeci güçler tarafından bölündü. Sömürgecilik daha da şiddetli bir şekilde vandalizm, cinayet, işkence, yağmalama, tecavüz, ölüm ve yıkım düzeni olarak geldi. Sömürgecilik Afrika kıtasında birçok Afrika siyasi varlığın örgütlenmesini ve ekonomik üretimini bozduğu gibi kültürel yabancılaşma, istila ve oryantasyon biçimlerini de getirdi.
Afrika kıtasının iç bölümlerinin keşfi ise 18. yüzyılın sonunda ciddi bir şekilde başladı ve 1835 yıllarında Avrupalılar kuzeybatı Afrika’nın çoğunun haritasını çıkardı. Buna rağmen 1870’lerin başına kadar Avrupa ülkeleri Afrika kıtasının kıyıya yakın bölgelerin sadece yüzde 10’unu kontrol ediyordu. Berlin Konferansı’nın ardından Avrupalıların çoğu kıyı bölgelerinde kalmaya devam ederken, misyonerler Hıristiyanlığı yaymak amacıyla iç bölgelere yönelmeye başladı. 1900’e gelindiğinde, daha fazla Avrupalı, kauçuk, hurma yağı, altın, bakır ve elmas gibi hammaddeleri çıkarmak için Afrika kıtasına girmeye başladı. Bütün bunlarla birlikte 1885-1960 yılları arasında istila edilen yerlerde askerler tarafından bir savaş ganimeti olarak ele geçirilen, tüccarlar tarafından makul olmayan bir maliyetle satın alınan, gezginler veya kaşifler tarafından yasadışı olarak ticareti yapılan, çalınan, yağmalanan birçok sanat nesnesi Afrika topraklarından alınarak Avrupa’ya götürüldü. Avrupalı sömürgeciler, sadece Afrikalı milletlerin paha biçilmez tarihi sanat eserlerini ve tören objelerini değil, insan kalıntıları, doğal tarih örnekleri, arşivler, ses kayıtları ve fotoğraflar gibi maddi olmayan kültürel miras dahil olmak üzere birçok mirası Afrika’dan binlerce kilometre uzaklara Avrupa’ya taşıdılar.
Afrika’nın kültürel mirasının yüzde 90 ila 95’i Afrika dışında büyük Batı müzelerinde sergileniyor. Fransa müzelerinde tahminen 90.000 Afrika sanat eseri yer alırken, bunların yaklaşık 70.000’i Paris’teki Quai Branly müzesinde bulunuyor. Fransa değerli çalıntı Afrika sanat eserlerine sahip tek Avrupa ülkesi değildir. British Museum, Avrupa’daki en değerli Benin bronz koleksiyonuna sahiptir. Çeşitli İngiliz müzeleri, Benin, Etiyopya, Nijerya ve diğer Afrika ülkelerinden binlerce nesneyi barındırıyor. Almanya’nın Berlin Devlet müzeleri de geniş bir Benin hazineleri koleksiyona ev sahipliği yapmaktadır.
Afrika ülkeleri Avrupa’daki tarihi eserlerinin iadesini istiyor
Yağmacılar için, Afrika’nın eserleri estetik ve parasal değerden başka bir önem taşımaz, ancak onlar Afrika´ya aittir, Afrika’nın tarihini, kültürlerini ve varlığını ve duygularını taşımaktadır. Bu eserler geçmiş Afrika toplumlarını oluşturan aileler, klanlar, köylerin tarihi belgeleridir. Bu eserlerin ait oldukları topraklardan götürülmesiyle şimdi Afrika ülkelerinin elinde sömürge öncesi tarihine ait nerdeyse yok denecek kadar kanıt kalmıştır.
Afrika milletlerinin birçok tarihi eseri Avrupa ve Amerika´da Müzeler, Üniversiteler ve Galeriler de sergilenmekte ve özel kişilerin mülkiyetinde muhafaza edilmektedir. Afrika ülkeleri haklı olarak bu eserlerin kendilerine iade edilmesine yönelik işbirliği çabalarını sürdürmektedir. Afrika’nın batısı ve kuzeyinde, 1524’te başlattığı sömürgecilik faaliyetleriyle 20’den fazla ülkede hakimiyet kuran Fransa’nın elinde, 46 bini 1885-1960 tarihlerinde götürülmüş sahra altı Afrika’ya ait yaklaşık 90 bin tarihi eser bulunuyor. Eserlerin büyük bölümü başkent Paris başta olmak üzere birçok kentteki müzelerde sergileniyor. Ayrıca Almanya’da, birçok müzede başka Afrika kültürel mirası bulunmaktadır. Bunlar sadece nesnelerden oluşmamakta aynı zamanda insan iskeletleri de yer almaktadır. Dünyadaki en büyük antropolojik koleksiyona sahip olduğu ve Berlin’de 8000’den fazla kemik, kafatası ve iskelet bulunduğu iddia ediliyor.
İngilizler, Afrika´nın kültürel hazinelerinin yağmalanmasında en utanç verici ülkelerden biridir ve İngiltere müzeleri Afrika’dan çalınan sanat eserlerinin adeta bir parçası haline gelmiştir. 100 yılı aşkın bir süre önce Benin İmparatorluğundan İngiliz askerleri tarafından yağmalanan en değerli koleksiyon Londra´da İngiliz Müzesi´nde ve diğerleri Avrupa genelinde müzelerde sergilenen Afrika ülkelerine ait 1000´den fazla bronz sanat eseri bulunmaktadır.
Sanatsal hazinelerin Afrika kıtasından yağmalanması ve ardından kaybolması iki zarar verici sonuç doğurdu. Ulusal ve kişisel kimlik kaybı, kültürel miras; ve sanatsal turizm yoluyla Afrika ekonomilerine eksi yönde etki etti. 2011’de, İngiltere’yi ziyaret eden 10 milyona yakın kişi dikkate alındığında, eserlerin Afrika ülkelerine iade edilmesi, sanat ve kültür endüstrisi ile ilgili olan ekonomiye katkıda bulunması kaçınılmazdır.
Birçok Afrika ülkesi, 1960 yılında ülke bağımsızlığını kazandığından bu yana bu sanat eserlerinin iade edilmesini istemektedir. Fakat Afrika ülkelerinin bu haklı talepleri karşısında Avrupa ülkelerinin iadelerde isteksiz olma nedenleri arasında iklim kontrolü, eğitimli personel yetersizliği, güvenlik sorunları Afrikalıların bu eserleri koruyacak müzelerinin olmadığı ve kaybolma riski bulunduğunu iddia etmeleridir. Bu iddianın temelsiz olduğu ve sanat eserlerinin iade edilmesi durumunda bu eserlerin sergilenebileceği Sahra Altı Afrika’da 500’den fazla müze bulunuyor. Ayrıca Batı’nın iddia ettiği durumlar için sorumluluk alması ve Afrika müzelerine ve çalışanlarına daha fazla yatırım yapması gerekiyor. Son yıllarda heyecan verici derecede Afrika genelinde yeni müzeler kullanıma açıldı. 2018 yılında Senegal’de açılan Siyahi Medeniyetler Müzesi ve Pretoria Üniversitesi’ndeki Javett Sanat Merkezi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti Ulusal Tarih Müzesi ve Lagos’taki JK Randle Yoruba Kültür ve Tarih Merkezi için yeni projeler planlanmakta ve Benin şehrinde Benin Kraliyet Müzesi’nin 2021 yılında açılışının yapılması düşünülmektedir.
Sanat eserlerinin iadesini zorlaştıracak başka bir durum ise, İngiliz ve Fransız müze yasalarına göre “bir kurumun çok sınırlı durumlar haricinde koleksiyonundaki nesneleri elden çıkarmasını yasaklar” şeklinde değerlendirmesidir.
Kasım 2017’de Batı Afrika’ya yapılan bir ziyarette Macron, Afrika mirasının kıtaya kalıcı veya geçici olarak iade edilmesinin görev süresinde “öncelik” olacağını söyledi. Macron, “Afrika’nın mirası yalnızca Avrupa özel koleksiyonlarında ve müzelerinde olamaz.” söylemi Fransız müzelerindeki eserlerin eski Afrika kolonilerinden “rızası olmadan” alınmış koleksiyonların Afrika’ya tam olarak iade edilmesi açısından umut verici bir adım olarak görülebilir. Şu anda iade edilecek parçalar hakkında hiçbir ayrıntı mevcut değildir. Şimdiye kadar eserlerin bir kısmı bina ve sergi tasarımı benzeri bazı şartlar ve koşullar altında ödünç olarak veya tamamen iade edildi. Avrupa müzelerinde yer alan ve Afrika’nın sömürge öncesi kültürel mirasının iade edilmesi durumunda Afrika kıtasındaki milyonlarca insan için kendilerine ait olan kültürel mirasa erişilemez olmaktan çıkacaktır.
Eserlerin İade Edilmesinde ilk adım el Haci Ömer Tall’ın Kılıcı
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un görevlendirdiği Fransız sanat tarihçisi Benedicte Savoy ve Senegalli iktisatçı Felwine Sarr’ın sömürge döneminde yağmalanan Afrika ülkelerine ait sanat eserlerin Sahra Altı Afrika ülkelerine iade edilmesi için yasa değişikliğine gidilmesi tavsiyesinde bulunduğu rapor 2018 yılında tamamlanmıştı. Söz konusu rapor, Fransız müzelerinde sergilenen Afrika sanat eserleri – zengin oyma tahtlar, kraliyet krallığına açılan kapılar, manevi anlamı olan ahşap heykeller – Afrika’ya iade edilmesi umutlarını artırdı. Rapor, kültürel mirasının yüzde 90’ının yabancı elinde olduğunu ve Afrika’ya kültürel hazineleri geri gönderme çağrısının temelini atıyor. Rapor onaylandığı takdirde, uzun süredir devam eden eserleri menşe ülkelerine geri vermeleri için sömürgeci diğer sömürge dışı güçler üzerinde baskı oluşturabilecek radikal bir politika değişikliğine yol açacak. Rapor aynı zamanda Macron’un Fransa’nın Afrika ile olan sıkıntılı ilişkileri konusunda yeni bir sayfa açması olarak da görülmektedir.
Dönemin Senegal Kültür Bakanı Abdou Latif Coulibaly, Fransa ve diğer ülkelerde Senegal’e ait sanat eserlerin “ait oldukları yere geri dönmeli” diyerek eserlerin iadesini talep etmişti. İadeye ilişkin hazırlanan raporun yazarlarından Senegalli Felwine Sarr, derhal iade edilmesi gereken nesneler arasında el Haci Ömer Tall’ın kılıcı listenin başında yer aldığını 2006 ve 2007 yılında Senegal’e ödünç olarak verilen eserlerin daimi iadesini Senegal hükümetinin talep ettiğini söyledi. Benzer bir talep de 2016 yılında Benin Cumhurbaşkanı Patrice Talon tarafından, ülkeye ait tarihi eserlerin iadesi için Fransız makamlarına resmi olarak iletilmişti. Avrupa koleksiyonlarındaki en çekişmeli varlıklar, Avrupa müzelerinde incelenmek ve sergilenmek üzere Afrika’dan alınmış kişilerin fiziksel kalıntılarıdır. 2018 yılında Alman hükümeti Namibya soykırımının kurbanlarının kafataslarını iade etmişti. Tanzanya’da, Mangi Meli’nin torunları, 1900 yılında sömürge karşıtı bir mücadele sonrası Alman sömürge hükümeti tarafından idam edildikten sonra bedeni kesilerek başı Almanya’ya götürülen atalarının kafatasının iadesini bekliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen yıllarda sömürge döneminden kalma Afrika menşeli tarihi eserleri iade edeceğini, ilk olarak Benin’den kaçırılan 26 eserin iadesinin sağlanacağını duyurmuştu. Bu ay içerisinde Fransa Başbakanı Edouard Philippe, Fransız hükümetinin Afrika kültürel mirasının iadesine olan bağlılığını göstermesini amaçlayan sembolik bir hareket olan Dakar’daki bir törende Fransızlara karşı sömürge karşıtı bir mücadeleye önderlik eden saygın batı Afrika liderinden ve Senegal’in önde gelen dini rehberlerinden el Haci Ömer Tall’a ait olan kılıcı Senegal’in Başkanı Macky Sall’a vermişti.
Fransız kanunu müze koleksiyonlarındaki eserlerin kalıcı olarak iadesini yasakladığından el Haci Ömer Tall’a ait kılıç beş yıl boyunca Siyahi Medeniyetler Müzesi’nde sergilenecek. Kılıcın şu an için iadesi tam gerçekleşmese de kılıcın el Haci Ömer Tall’ın torunlarının varlığında iadesi gelecekteki iadeler için “ilk adım” olarak görülüyor. Bir sonraki aşama ise Fransız milletvekillerinin bu ve diğer eserlerin kalıcı olarak iade edip etmeme konusunda oy kullanması olacak. Afrika’dan getirilen on binlerce eseri sergileyen Fransız müzeleri ise söz konusu yasa değişikline karşı çıkıyor.
Batı Afrika’da Sömürgeciliğe Karşı Bir Kahraman: el Haci Ömer Tall
1870’ler ve 1900 yılları arasında Afrika kıtası, Avrupa emperyalist saldırganlığı, diplomatik baskılar, askeri istilalar ve nihayetinde işgal ve sömürgecilikle karşı karşıya kaldı. Yirminci yüzyılın başlarında, Etiyopya ve Liberya dışında Afrika kıtasının büyük çoğunluğu Avrupa güçleri tarafından sömürgeleştirildi. Afrika toplumları, ülkelerini kolonileştirme ve yabancı egemenliği dayatma girişimlerine karşı çeşitli direniş biçimleri uyguladı.
Sömürgeci Avrupalı devletlerin Afrika’ya ilgisi, ekonomik, politik ve sosyal olmak üzere üç ana faktör çerçevesinde gelişti. 19. yüzyılda köle ticaretinde kar payının düşmesi, sonrasında köleliğin kaldırılması ve Avrupa kapitalist Sanayi Devrimi’nin genişlemesiyle birlikte sömürge fikri olgunlaşmaya başladı. Kapitalist sanayileşmenin zorunlulukları – hammadde kaynaklarına olan talep, pazar arayışı ve kârlı yatırım teşebbüsleri dahil olmak üzere – Afrika’nın bölünmesini ve nihayetinde işgalini neticelendirdi. Bu nedenle, Avrupa’nın Afrika kıtasına yönelik sömürge ilgisinin birincil nedeni ekonomikti.
Avrupa’nın kolonyal sistemi ve on dokuzuncu yüzyılın sonlarındaki baskıları Afrika’da siyasi ve diplomatik tepkilere ve nihayetinde askeri direnişlere neden oldu. Bu direnişlerden biri de Senegal’in manevi ve siyasi liderlerinden el Haci Ömer Tall’ın sömürgeci Fransızlara karşı sergilediği büyük mücadeledir. Senegalliler arasında Ömer Tall olarak bilinen El Haci Ömer Futi Bin Said “Tokolor fatihi” olarak tarihe geçen önemli bir liderdi. Senegallilerin sömürgeci Batı’ya karşı sert bir mücadele ve rekabetin sebebi olarak gördüğü ve bağlı oldukları Ticani hareketinin öncüleri arasında yer alıyordu. Afrika Müslümanlarının hayatlarını derinden etkileyen 19. Yüzyılın büyük devrimcileri arasında kabul edilen el Haci Ömer Tall, Ticani doktrininin Batı Afrika’da yayılmasında öncü alimlerden sayılıyordu. Hakkında en dikkat çekici şey, İslam dinini Tokolor sınırlarının ötesine yaymaya yönelik ateşli inancıydı. İslam karşıtı olduğu düşündüğü batı ideolojileri konusundaki fikri, Ticani taraftarları arasında güven inşa etmesine yardım etti. Batı Afrika’daki Müslümanların ekonomik durumunu ve Müslümanların yaşam standardını yükseltmek için yoğun çaba sarf etti.
El Haci Ömer Tall 1797 yılında Batı Afrika ülkelerinden Senegal’de Tekrûr (Tukulôr) kavminin yaşadığı Senegal Nehri üzerindeki Futa Toro’da Podor kasabası yakınlarındaki Halvar köyünde dünyaya geldi. Babası Senegal’deki ünlü Pir Sanikor İslam Üniversitesinde okudu. El Haci Ömer Tall öğretmen olan babası Said Osman’dan Kur’an, Arapça ve dini çalışmaları öğrendi. Aynı zamanda Futa Toro’daki Cerno Lamin Saxo, Amar Saydi, Yero Buso ve Horefonde gibi ünlü alimlerden ders aldı. Futa dışında ilim arayışındaki ilk ziyareti, Moritanya’daki Tagant kasabasıydı. Futa Callon’a (bugünkü Gine) yaptığı ziyaretinde ise Idaw Ali Mevdudi Fal’ın öğrencisi Ticaniyye tarikatı halifesi Abdülkerîm b. Ahmed en-Nagel’e intisap etmesi Ticaniyye hareketi tarihindeki en önemli olaylar arasında yer aldı.
1826 yılında 23 yaşında olan el Haci Ömer Tall, o zamanlar sıradışı bir başarı olan Mekke’ye karayolu ile hac ziyareti yaptı. Dindarlığı ve bilgisiyle hac yolculuğu sırasında seyahat ettiği ülkelerde büyük ilgi gördü. Nijerya’da Sokoto Emiri Muhammed Bello’nun kızı ile evlenen el Haci Ömer Tall 1827’de Mekke’ye ulaştığında önemli bir şahsiyet haline gelmişti. Kudüs ziyareti sırasında Mısır’da Kavalalı İbrahim Paşa ile görüştü. El Haci Ömer Tall’ın hac seyahati ve Mekke’de kaldığı süre, hayatındaki dönüm noktası oldu. 1829 yılında üçüncü defa hacca gittiğinde dinsel çalışmalarının tamamlayarak Ticaniyya tarikatı öncülüğünde Şeyh Muhammed el-Gali tarafından Batı Sudan halifesi tayin edildi ve Batı Afrika’da irşat faaliyetleriyle görevlendirildi. Bu vesileyle el Haci Ömer Tall, Sudan’ın tamamındaki siyasal kariyerini kolaylaştıracak olan yönetici hiyerarşiye erişebildi.
1835-1838 arasındaki dönüş yolculuğunda el Haci Ömer Tall, Borno’yu ve Sokoto’yu ziyaret etti. Burada askeri konularda tecrübe kazandı ve savaş taktikleri öğrendi. Sokoto’dan 1837’de ayrıldıktan sonra, Kadiriyya mensubu olan yönetici aile tarafından pek dostane karşılanmayacak olan Macina’ya gitti. El Haci Ömer, 1838 yılında Futta Calon’a giderken bir kısım emirlerin kışkırtmasıyla Segu’nun putperest Bambara kralı tarafından yakalanarak hapse atıldı. Ancak kısa bir süre sonra kralın kız kardeşinin tavsiyesi neticesinde serbest bırakıldı. Sonraki on yıl boyunca el Haci Ömer, önemli sayıda sadık destekçi edindiği Futa Calon’da irşat faaliyetlerine devam etti.
Gerçekten de, taraftarları o kadar çok sayıda, iyi silahlanmış ve iyi finanse edilmişti ki el Haci Ömer Tall’ın gücü, Futta Calon’un geleneksel yöneticileri için ciddi bir tehdit haline gelmişti. Bu nedenle, 1849’da Ömer, Nijer Nehri’nin kıyılarında bulunan Dingiray kasabasına taşınmak zorunda kaldı. Burada irşat faaliyetlerine devam edip aynı zamanda öğrencilerine hukuk, hadis ve tasavvuf öğretisine devam etti. Batı Afrika’nın dört bir yanında gelen alimler gibi, çoğu ezilen ve köle kesiminden olan kişiler Ömer’in yerleşimine sığındılar. Büyüyen etkisine rağmen, bölgedeki Müslüman olmayan liderler 1851’de yerleşimine saldırdılar. Bir yıl sonra fiili cihadı başlatma konusunda Hz. Muhammed ve Şeyh Ahmed Ticani’den manevi işaret aldığını söyleyerek ilk olarak sadece Müslüman olmayan devletlere karşı bir dizi küçük cihat başlattı. Onun askeri cihadı, bölgesel olarak genişlemenin ilk zaferini ve bir İslam devletinin oluşumunu işaret ediyordu.
1852’de el Haci Ömer Tall, kuvvetlerini İslam’ı kabul etmeyen herkese, daha sonra da öğretilerini kabul etmeyen Müslümanlara karşı savaş ilan etmek için yeterince güçlü olduğuna inandı. 1852’de (Şu anda kuzey Gine) Nijer ve Tinbüktü’ya kadar uzanan toprakları fethetti ve Batı Sudan’a kadar Batı’ya egemen olan birleşik bir Tokolar imparatorluğu kurdu. Fransızlarla ilk karşılaşması ise, Fransızların Senegal Valisi Cesar Faidherbe komutasındaki çeteler ve askerlerin Futa Toro’ya doğru ilerlemeleri karşısında, yerli idareciler ve el Haci Ömer Tall Fransızlar’a karşı mücadele etmeye başladılar.
Orta Sudan ile Atlas Okyanusu arasında kalan, ticaret kervanlarının geçtiği bölgedeki Karta’yı ele geçirip bir İslam devleti kurması ve 1854’te el Haci Ömer Tall’ın, Futa Toro’yu seferber etmesi, Fransız ticari ve askeri hegemonyası ile doğrudan çatışmaya yol açtı. El Haci Ömer Tall’ın her geçen gün artan varlığı, hem sömürgelerin geleceği, hem de Hıristiyan misyonerlerinin faaliyetleri açısından Fransa tarafından tehlikeli olarak görülmeye başlandı. 1856’da Fransız sömürge valisi, Tukulor devletinin genişlemesini kontrol etmek amacıyla Senegal vadisi boyunca ve Medine’ye kaleler inşa etmeye başladı. Bölgenin Fransızlar tarafından işgal edilmiş olması Futa Toro ve Senegal’in büyük çoğunluğunda tepkiye neden olmuştu.
Fransızlarla el Haci Ömer Tall’ın ordusu arasında en keskin çatışma 1857 yılında şu an ki Mali’nin en doğusunda yer alan Medine’de meydana geldi. Burada el Haci Ömer Tall’ın komutasındaki ordu tarafından Fransız kalesi kuşatıldı. Bu hamle karşısında, Saint Lous ve diğer Fransız Batı Afrika kolonilerini savunmak ve kuşatmayı hafifletmek amacıyla Senegal valisi Faidherbe’nin emrindeki silahlı kuvvetler yardıma geldi. 1855-60 yılları arasında Ömer’in liderliğindeki askerlerle Fransızlar arasında birçok çatışma yaşandı. Vali Faidherbe, Paris’ten asker, silah ve para konusunda büyük destek aldı. El Haci Ömer Tall, bu çatışma süresi boyunca 1855’te nehrin ağzındaki Fransız sömürge merkezi Saint-Louis Müslümanlarına, Avrupalılarla işbirliğine karşı uyarısını bir mektupta yapıp onları mücadeleye teşvik etti. Fransızlar da Senegal nehri boyunca ileri karakollar kurdular ve el Haci Ömer Tall’ın muhaliflerine destek verdiler. Fransız Valisinin 1857’den itibaren St. Louis’de Müslümanların dini kurumlarına müdahale etmeye başlamasıyla Fransızlar’ı destekleyen bölgenin Müslüman idarecilerinden bir kısmı el- Haci Ömer Tall’ın tarafına geçti.
1862’de el Haci Ömer Tall, Müslüman Massina’nın merkezi Hamdalahi’ye saldırarak kendisini Emir olarak tayin etti. Fakat zafer elde etmesine rağmen el Haci Ömer Tall, bu saldırıdan dolayı Müslümanların ağır eleştirilerine maruz kaldı. 1863 yılında el Haci Ömer Tall Tinbüktü şehrini ele geçirdi, ancak sonrasında göçebe Tuaregler, Moorlular ve Fulaniler tarafından saldırıya uğrayan ordusunun mağlup edilmesi sonucu kuşatma altındaki Hamdalahi şehrine geri çekilmek zorunda kaldı. Hamdalahi 1863’te kuşatma altındayken Tukulor’un diğer bölgelerinde birkaç isyan patlak verdi ve el-Haci Ömer Tall, oğlu Ahmed’i Segu’da bırakarak isyanı bastırmak üzere ordularının başına geçti. Sekiz ay kadar devam eden bu karışıklıklar sırasında ordusu ağır kayıplar verdi. 1864’te isyan büyüyünce kendisi kaçarak Degembere’de bir mağaraya sığındı, ancak mağara barutla havaya uçurulunca el Haci Ömer Tall yanarak öldü. Ölümünden sonra, Tukulor İmparatorluğu, el Haci Ömer Tall’ın oğulları arasındaki rekabet ve iç ayaklanmaların devam etmesi nedeniyle hızla parçalandı. Ardışık yöneticiler, el Haci Ömer Tall tarafından kurulan otoriteyi devam ettirmek istedi ancak hiçbiri İmparatorluğun kısa ömürlü ihtişamını geri getiremedi. 1880’de, çoğunlukla Afrikalı muhaliflerden meydana gelen Afrika birliklerini kullanan Fransızlar, Senegal ile Nijer Nehri arasındaki bir zamanlar Tukulor İmparatorluğu’nun bir parçası olan tüm topraklarını ele geçirdi.
El-Haci Ömer Tall’ın elde ettiği başarının ardında halkın Fransızlar’a karşı duyduğu hoşnutsuzluğun payı olmakla birlikte esas olarak Ticaniyye tarikatından kaynaklanan cihat ruhuyla birlikte egemen olan güçlü bir askeri ve siyasi güç olduğu söylenebilir. El Haci Ömer Tall, Senegal, Gine ve Mali’de önemli bir kahraman olmaya devam etse de, mirası ülkeye göre değişiyor. Pek çok Senegalli’nin onu Fransız karşıtı direnişin bir kahramanı olarak hatırlarken, bazı Mali kaynakları onu Batı Afrika’yı zayıflatarak Fransızların önünü açan bir istilacı olarak nitelendirmektedir. Ancak El Haci Ömer Tall Batı Afrika’da bugüne kadar görülen en büyük manevi ve siyasi liderden biri olarak kabul edilmektedir. Fransız sömürgeci işgaline direnme mirası, Batı Afrika’da yaşamın her kesiminden günümüze kadar ilham kaynağı olmuştur.
Hz. Muhammed’in yaşamını ve karakterini ayrıntılandıran kitaplara ve şiirlere yoğun bir ilgi duyan aynı zamanda keramet sahibi bir evliya olduğuna inanılan el-Haci Ömer Tall’ın çok sağlam bir kişiliği vardı. Öyle ki engin bir bilgiye sahip olmasından dolayı alimler kendisiyle içtihat noktaları hakkında görüşmek için ziyaret ederlerdi.
El-Haci Ömer Tall, yoğun mücadelelerle geçen hayatı boyunca aynı zamanda birçok eser telif edebilen ender bir şahsiyet olmasıyla birlikte eserleri 19. yüzyılın en önemli eserleri olarak kabul edilmektedir. Bölgenin tamamıyla Fransa tarafından sömürgeleştirilmesi sonucunda, El Haci Ömer’in Ticaniyye tarikatının adabını ve fıkhi meselelerini ihtiva eden eserleri dahil olmak üzere bir çok değerli sanat eserleri Fransızlar tarafından götürülerek Fransız müzelerinde sergilenmeye başlandı.
Yorum ekle