“Organize İşler Sazan Sarmalı” filminin vizyondayken internet ortamına taşınmasına tepki gösteren yapımcı Ertuğrul Fındık, dijital platform kurma işinde Türkiye’nin yine bir treni kaçırdığı yorumunu yaparak, “Türkiye yine ‘boş zaman sosyolojisi’ni es geçiyor. Bu platformlar hala yeterince büyük değiller. Dijital platformların yerli alternatiflerinin üretilmesini, var olanlarının desteklenmesini ve büyütülmesini öneriyorum. Bu yabancı platformların birkaç yıl içinde abone sayısı 3-4 milyona ulaştığında sektöre geçmiş olsun. Kendi ürettiğimiz içerikleri izlemek için Amerikalıya para vermek zorunda kalırız.” dedi.
Yılmaz Erdoğan‘ın yazıp yönettiği, serinin ikinci filmi olan ve 1 Şubat’ta sinemalarda gösterime giren “Organize İşler Sazan Sarmalı”, hala vizyonda olmasına rağmen çevrimiçi film platformu olan Netflix’te gösterilmeye başlandı.
Sektör temsilcileri, Türk sinemasına zarar vereceği gerekçesiyle bu duruma tepki gösterirken, filmin yapım şirketi BKM’den ise söz konusu anlaşmanın Türk sinemasını daha iyi yerlere taşıyacağı belirtilen bir açıklama yapıldı.
Filmin vizyondayken internet ortamına taşınmasını ve etkisi her geçen gün artan dijital platformları AA muhabirine değerlendiren Yapımcı Ertuğrul Fındık, ilgili yapım şirketiyle birlikte Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar gibi isimlerin de sinemada bilet fiyatı tartışmalarında filmlerini vizyona sokmadığını hatırlattı.
“Daha ne istiyorsun sevgili yapımcı?”
Fındık, bu açıklamadan birkaç hafta sonra aynı şirketin farklı filmlerinin vizyona girdiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
“Mezkur şirket, sinemacılarla artık anlaştığı bilgisini yayarak -ki zaten filmleri sinemalarda oynuyordu- 1 Şubat’ta bu senenin en çok gişe yapacak filmi olarak gördükleri ‘Organize İşler Sazan Sarmalı’nı vizyona soktu. Sektördeki insanlar zaten filmin vizyonundan itibaren dördüncü haftasında Netflix’te yer alacağını biliyordu. Bu anlaşmayı filmi vizyona sokmadan yapmıştı ilgili yapım firması ama vizyonun ikinci haftasında henüz salonlar doluyken bunu yapması hem o filmi sinemada izlemiş insanlara hem de ilgili filme bin 400 salon açarak teveccüh gösteren sinemacılara atılmış büyük bir kazık.”
Filmin sadece Netflix’te vizyona sokulması seçeneğinin de bulunduğunu aktaran Fındık, “Bu seçeneği hem Şahan Gökbakar hem de Cem Yılmaz değerlendirse sektör çalkalanırdı. Devrim derdik, artısını eksisini tartışırdık ama filmi önce vizyona sokup, 2,5 milyon izlendikten sonra -ki beklenen seyircinin çok altında kaldı bu arada- henüz salonlar doluyken, henüz sinemalarda film oynuyorken böyle bir şeyin yapılması gerçek ‘Sazan Sarmalı’nı gösterdi bize.” diye konuştu.
Ertuğrul Fındık, bu film için sinemacıların özel şartları kabul ettiğini vurgulayarak, “Kampanya yapmıyorlar, bilet fiyatı 16 liralara çıktı bu filme özel olarak. Dağıtımcı bin 400 salon ayırdı, rekor bir salon sayısı. Şahan Gökbakar filmini çekti vizyondan, alan açtı filme ve 2,5 milyon insan da bilet alıp gitti. Daha ne istiyorsun sevgili yapımcı? Bütün bileşenler sana eyvallah dedi, sen tutup herkese böyle gol atıyorsun. Bu bir eğlence şımarıklığı. Gizli tekel olup hiçbir kurala eyvallah dememek bu. ‘Kural koyucu benim.’ demek.” ifadelerini kullandı.
“Kendi ürettiğimiz içerikleri izlemek için Amerikalıya para vermek zorunda kalırız”
Bu tutumun yayılıp başka filmlerin de aynı platformlarda gösterime girebileceği değerlendirmesinde bulunan yapımcı, şöyle devam etti:
“Bu dünyanın genel akışı. ‘Roma’ filmi sadece internette vizyona girdi. Bunda sektörün dönüşmesi anlamında bir sorun görürüm, eğer görürsem. Ne yapımcı ne de gösteren firmaya laf edebilirim. Alan razı satan razı ama Türkiye’deki örnekte, büyük beyaz perde sevdalısı görünüp, sinemanın hamisi görüntüsü verip, sinemacılara ‘Yapımcıları öldürüyorsunuz.’ diye nutuklar atıp, devletin bu konudaki muhataplarından biri olarak saygınlık kazanıp sonra sektördeki herkesi öldürmeye yönelik hareket yapmak bambaşka bir şey. ‘Sinemacılar yapımcıları öldürüyor’muş. O sinemacıların öldürdüğü yapımcı sen değilsin, kusura bakma. İsmail Güneş’in ‘Kervan’ filmine bakın, Semih Kaplanoğlu’nun ‘Buğday’ filmine bakın. Siyasi bir şey de değil bu. Onur Saylak’ın ‘Daha’ filmine bakın, Ay Yapım’ın filmi. Bu filmlere 60 salon verilmiyor. Peki sen ne yaptın? Kendi filminin korsanını kendin dağıttın piyasaya. Türkçesi bu. Bunu yaparak da sinemacıları öldürdün.”
Fındık, dijital platform kurma işinde Türkiye’nin yine bir treni kaçırdığı yorumunu yaparak, “Türkiye yine ‘boş zaman sosyolojisi’ni es geçiyor. Bu platformlar hala yeterince büyük değiller. Toplasak 250 bin abonesi vardır yoktur. Ancak ilgili örnekte olduğu gibi Türk işbirlikçileriyle Türkiye’de de -tüm dünyada olduğu gibi- eğlence sektörünü domine etmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin format, özgün içerik ya da dizi film ihracatı 500 milyon dolar civarında. Bu değeri şu anda yabancı dijital platformlar ele geçirmek üzere. Dijital platformların yerli alternatiflerinin üretilmesini, var olanlarının desteklenmesini ve büyütülmesini öneriyorum. Bu yabancı platformların birkaç yıl içinde abone sayısı 3-4 milyona ulaştığında sektöre geçmiş olsun. Bir Amerikalı senaristin dizinin dibinde senaryo yazar senaristlerimiz, Amerikalı danışmanlar eşliğinde çekebilir yönetmenlerimiz. Oyuncularımız ‘bütün dünyaya açılmak’ yalanıyla köle gibi çalışırlar bu platformlar için. Biz de kendi ürettiğimiz içerikleri izlemek için Amerikalıya para vermek zorunda kalırız.” şeklinde konuştu.
“Zamanımızın ve geleceğin sihirli fitnecileri artık buralar”
Yapımcı Nazif Tunç da bilet alıp “Organize İşler Sazan Sarmalı” filmini sinemada seyreden milyonlarca seyircinin aldatıldığını savundu.
Bu durumun etik olmadığının altını çizen Tunç, “En azından filmin salonlarda kırkı çıksaydı. Film ‘torrent’e düşmüş gibi, korsana düşmüş gibi oldu. Bir de meselenin başka bir yönü var elbet. En az 190 ülkede yayılan çevrimiçi film ve dizi oynatma mecralarının önlenemez yükselişi. Zamanımızın ve geleceğin her şeyini va’z edecek Harut ile Marut’u, sihirli fitnecileri artık buralar.” dedi.
Tunç, bu konuda duygusal davranmak isteğinin kapıya dayanan gerçeği değiştirmediğine dikkati çekerek, şunları söyledi:
“Dijital dünya, dijital bir Hollywood versiyonu ile karşı karşıyayız. Bu günden sonra sinema sektörümüz için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Birkaç gün önce tekel olarak görünen salon işletmecileri için, Anadolu’daki tek tek sinema salonu sahipleri için, ulusal televizyonlar için, en önemlisi seyirci için yeni bir durumdur bu. Bu günden sonra filmi seyirciyle buluşturma yöntemleri değiştiği gibi, yapımcıların filme bütçe bulma yöntemlerinin arasına çevrimiçi film oynatma mecraları da girdi artık. Kabul edelim etmeyelim, seyircinin film seyretme kültürü, alışkanlıkları değişiyor.”
“Dijital salgına karşı tedbirlerini alsınlar”
Tartışmaların filmi yayınlayan mecra için milyar dolarlık reklam olduğu yorumunu yapan Nazif Tunç, “Bir taşla iki kuş vurdular. Sinema seyircisine vizyonun en yeni filmini beleşe seyrettirdiğini haber vermiş oldu. Abone sayısını da ikiye katladı. Bundan sonra filmin sinemalara girmesini kim bekler? Ekrana düşmesini bekleyecektir. Arkası gelir. Türkiye’de ne kadar ana akım sinemacı varsa daha filmlerini yapmadan malum mecra tarafından duygusal olarak da ikna edileceklerdir.” şeklinde konuştu.
Nazif Tunç, sinema salonlarının boş kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna vurgu yaparak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Konunun kaybedeni tekel olarak ejderhaya dönüşen sinema salonu sahibi gruplardır. Gişe gelirlerinden aldıkları aslan payları elbet düşecektir. Bu gidişle, bir zamanlar sinema biletinden daha pahalı mısır satan bu gruplar seyirci sinemaya gelsin diye bedavaya mısır ve gazoz dağıtacaklar gibi geliyor bana. Onlar için çetin ve zor zamanlar kapıda. Film seyretme mecraları her geçen gün artıyor. Alternatifsiz değiller, şapkayı önlerine koyup düşünecekler. Yeter ki balın olsun sineğin her yerden gelebileceğini gördük. Yol yakınken, sinema filmini sinema salonunda izleme hepimiz için törensi alışkanlık, sanatsal bir etkinlikken bu önlenemez dijital salgına karşı tedbirlerini alsınlar.”
Yorum ekle