Atölye

Bakış açısı, gördüğünüz şeyi belirleyen birincil kriterdir

Erem Şentürk – Diriliş Postası Genel Yayın Yönetmeni
Medya Sanat Merkezi – Dijital Medya Okulu

Bütün medyanın altında yatan ana fikir, kağıdın ölçüsü. Eskiden gazeteler kağıt formatındaydı. Hatta kağıttan biraz daha küçüktü. Avrupa kralları gazetelerden vergi alacağını duyurdu. Vergiyi de sayfa sayısına göre hesaplayacaklarını belirtti. Gazetelerin sahipleri de az vergi ödemek için dört sayfayı bir kağıda basıp dörtte bir vergi ödemek için günümüzdeki formata geldiler. Patronlar daha az vergi ödesin diye geçmişte başlanan formata devam ediyoruz. Bütün mesele daha az vergi ödemek ve daha fazla para kazanmak. Bu nedenle medyanın ana fikri: her şey parayla ilgilidir. Medya daha fazla para kazanmak üzerinde durur. Onun üzerinde var olur, onun üzerinde devam eder, o yolun üzerinde ölür. Medyanın çıkışı, devam edişi, ölüşünde hiçbir vaka yoktur ki para dışında başka sebep olsun. Her şey para içindir, bütün dizayn para üzerine kurulur.

Bin yıllık terimler

Kitle gazetesi, basın meslek ahlak ilkesi, internette tık kralı bu tür terimlerin en yenisi bin yıllıktır. Kimse bunlar yeniymiş gibi numara yapmasın… İnternet medyası, dijital medya dahil buna. Altta çalışan prensipler, insanla beraber aynılar.

Yeni medya, dijital medya, interaktif, tıklanma bütün bu yeniymiş gibi anlatılan numaraların tarihte bire bir aynısını bulabiliriz. Yapılmış hataların bire bir aynısını görebiliriz. Bulunan çözümlerin de bire bir aynısını görebiliriz.

Hareketli insanların, mobil insanların, tabletim elimde hareket ediyorum ama hala online durumdayım bu sayede okuyabilirim gibi işleri hızlandıran beş adamdan biri Steve Jobs. Bunu da büyük ekran telefonla yaptı.

Tableti anlatırken kurduğu cümle, “Musa’dan sonra dünya bir tableti bu kadar çok konuşacak.” (Çünkü konu Musa a.s’dan beri devam eden bir konu.)

Büyük ekran telefonları anlatmaya başlarken kurduğu cümle, “Ortaçağdan beri peşinde olduğumuz teşhirin çaresini buldum.”

A4’ün 29.7*21 olmasına kim karar veriyor? Sanatçılar mı karar veriyor? Estetik kaygılarla mı ortaya çıkmıştır? Hiç alakası yok, bu da parayla ilgili. Bu şekilde boyutlanınca daha karlı oluyor, daha fazla satılıyor.

Erem Şentürk

Neden Sinema 24 kare ve televizyon 25 kare?

Sinema 24 kare, televizyon 25 kare. Niye sinema 24 kare? İnsan hareketleri daha ahenkli olduğu için mi? Sinemanın 24 kare olma sebebi para ve tekniktir. Eskiden sesi optik olarak döşüyorlardı. Sesi kısa veya uzun döşeyince sesin bozulduğunu anlıyorlar. 24 karede sesin düzgün olduğunu anlıyorlar ve sinemanın 24 kare olması kararlaştırılıyor. Niye televizyon 25 kare? Şehrin ceyranı 50 hertz… Biz 220 Volt, 50 hertz bir ülkeyiz. Bu da saniyede 25 kare var oluyor, 25 kare yok oluyor demek. Dolayısıyla saniyede 25 kare resim projeksiyon etmeye mecburuz. Amerika’da 60 hertz’dir. O yüzden yayınları NTSC’dir. Görüntüler 30 kare üzerine kurulur. Konu, şehir ceyranıyla beraber hareket edip araya adaptör koymamak. Bu da parayla alakalıdır. Sanat, estetik gibi şeyler yoktur.

Bütün para üzerine dönen çarkta medya halka haber vermek ister. Özgürlük, her şeyden haberin olacak, kimse seni kandıramayacak, arkadan dönen olayları söyleyeceğim, kim kime ne dedi haberin olacak, toplumsal hafıza olacağım, her şeyi kaydettiğim için geriye dönüp araştırma yapabileceksin hikayesini anlatıyor medya. O hikayenin aralarına reklamlar koyup sana bir şeyler satıyorlar.

Dünyadaki bütün formlar bir ahlaktan türer

Dünyadaki bütün formlar bir ahlaktan türer. Ahlak, disiplinler bütünüdür. (Bu, ahlaksızdaki ahlak değil.) O form hayattaki yolculuğunda hareket ederken hangi ahlaktan türediyse o ahlakı taşır. Bu, çok net sosyolojik hakikattir. Bu hakikat üzerine elimize büyük ekran telefon aldığımızda onun ahlakını, disiplinler bütününü, kabul etmiş ve hayata geçirmiş olursun. Burada insanlar ikiye ayrılır; Bilerek yapanlar ve bilmeyerek yapanlar. Üçüncü insan yoktur, muhakkak yaparız. O ahlaktan muhakkak etkileniyoruz. Bilerek yapanlar ve bilmeyerek yapanlar. Bu iki profil çağlar içinde hep vardır ama isimleri değişiktir. İlk işimiz; Bu çağda bunların nasıl tanımlandığını tespit ediyor olmalıyız ve tespit doğrultusunda haberi sunuyor olmalıyız. Bu tespiti yapmazsak profili tanımayız.

Bir form hangi ahlaktan türediyse o ahlaktan etkilenir

Erkekler-kadınlar, orta sınıf-genç sınıf buna benzeyenler çalışmayan profillerdir. Bunları reklamcılar kolay fiyat çıkarmak için kategorize etmiştir. Pratikte karşılığı yoktur, gerçek hayatta karşılığı yoktur. Her çağda bunların ismi değişiyor. İlk işimiz; Bu çağda bu insanları nasıl tanımlıyoruz ve ne ad veriyoruz. Daha sonra gelen form hangi ahlaktan türediyse o ahlaktan etkileniyor. Elimize telefon aldığımız andan itibaren, kendimi teşhir etme ahlakından türediği için, kendini teşhir etmeyi normalleştirir. Çünkü onunla beraber yan ürünleri ve teşhirleri de gelir İnstagram, Twitter, Facebook… Aldığımız telefon beraberinde kendi ahlakını da bize getiriyor. İstediğimiz kadar kabul etmeyelim ama o çarka girmişizdir. Artık o ahlak disiplinin içindeyizdir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra her şey kategorize edilmeye başlanıyor. Devreye Kant’ın aklı giriyor. Bu, her şeyi bölüp tek düze indirme aklıdır. İhtisas alanı, icraat alanı, uzmanlık alanı gibi bir sürü alana bölüp mahvettiler. Sadece matematik yapan, matematikçi; sadece kimya yapan, kimyacı gibi şeyler ortaya çıkardılar. Kategorik eğitim, her şeyi kategorize etme hastalığı ortaya çıktı. Çünkü bu şekilde iyi para kazanıyorlar. Kategorizasyon oldu mu sermaye, kapitalizm kendini koruyabiliyor ve herkes köle oluyor.

Kurallar sabit ise tutarlısın, aynı şeyi tekrar ediyorsan akıl hastasısın

Kendimiz için, mesleğimiz için bir formdan alıp çerçeve değerlerde anlaşmış olmamız gerekli. Tutarlı olmak, hep aynı şeyi tekrar etmek değildir; hep aynı kurallara sabit kalıp o kurallardan ictihad edebilmektir. Hep aynı şeyi tekrar etmenin adı, akıl hastalığıdır. Tutarlı olmak, hep beraber ittifak halde olduğumuz çerçeve değerlere sabit kalıp o değerlerden ictihad ile iyi-kötü, kabul-redlerin kararını vermektir. Kurallar sabit ise tutarlısın. Aynı şeyi tekrar ediyorsan akıl hastasısın. Bizim problemimiz, aynı şeyi tekrar ediyoruz takıntılı akıl hastaları gibi, kuralların kayıp durmasıdır.

Hep aynı şeyi söylüyorsa hiç gelişmemiştir, hiç ilerlememiştir, hiç değişmemiştir, ahmağın biridir. Ama sürekli aynı ittifak edilmiş çerçeve kurallardan referans varsa gazetecidir. Hangi kurallara göre çalışacaksın? Basın ahlak meslek ilkeleri ne mi göre çalışacaksın?

Rahatlıkla terörün propagandasını yapabiliyoruz

“Şurada patlama oldu.” dediniz, görüntüleri de verdiniz, fotoğrafı çeken kişinin ismini de yazdın, ilk bilgiyi de sen girdin.

Ne yaptığından haberin var mı acaba? Terör örgütü bomba patlattı, fiziki patlama var. Gazeteci bombayı patlattı ve fiziki patlamanın on kat büyüklüğünde etkisi oluştu. O fotoğrafı niye koyuyorsunuz, o kanlı fotoğrafları niye veriyorsunuz, o örgütün ismini niye yazıyorsunuz, terör örgütünün yaptığı şeyin karşılığını niye veriyorsunuz? Adamın propagandasını niye yapıyorsunuz, bir daha patlattığında yine karşılık göreceği mesajını niye veriyorsunuz?

Çünkü bağlı olduğu çerçeve kurallarda sıkıntı var. Bir kurala bağlı değil. İbn-i Havkal, “Fenalığı ayrıntılarıyla izah ederek mücadele etmeyin” diyor.  Ayrıntısıyla izah ettiğiniz her fenalık normalleşecektir. Ayrıca, “Fenalığı meydanda yayarsanız, başkalarına da bu fenalığı yap senden konuşulsun mesajını verir.” Fenalığı meydanda yayan medyadır.

Kötülük diye bir şey yoktur. Kötülük, iyiliğin olmama halidir.

Dünyanın bu tarafındaki insanlar, Müslüman alimler, “kötülük diye bir şey yok, kötülük varlık değildir, kötülüğe varlık muamelesi yaparsanız kötülük kendisini meşrulaştıracak açıklamalar yapar ve meşrulaşmaya başlar. Kötülük, iyiliğin olmama halidir.” Daha en başında kuralı koyuyorlar, kötü ve iyiyi nasıl ayırt edeceğini öğretiyorlar. Kötülük diye bir şey yoktur. Kötülük, iyiliğin olmama halidir.

On birinci yüzyılda Muaz iyilik ve kötülüğü şöyle tarif ediyor, “Karanlık yoktur, ışık vardır. Karanlık, ışığın olmama halidir.” Işığı ölçebilirsiniz, derecelendirebilirsiniz. Çünkü varlıktır. Karanlığı ölçemezsiniz, derecelendiremezsiniz. Çünkü varlık değildir. Hesaplar, ışığın varlığı ve yokluğu üzerinden gider. Ölçü, ışıktadır. İyilik ve kötülük meselesi de böyledir. Kötülük diye bir şey yoktur. Kötülük, iyiliğin olmama halidir. Hesaplar iyilik üzerinden yürür. İyilik ve kötülüğü eşit kabul edip hesaplamaya başladıktan itibaren kötülüğe değer vermiş oluyorsun. Onu pozitif varlık kabul etmiş oluyorsun. İbn-i Havkal, “Öyle hesap yapmayın. Her varlık, şeytanın kendisini meşrulaştırması için bir fırsat yakalar.”

Terör vakası var ama oradaki fenalık o vakayı gerçekleştiren akıldır, terör haberi yaparken o aklı var kabul etmemeliyiz. Buna göre terör haberi yazdığımızda terörist, onun idarecisi, onun sermayecisi, onun teorisyeni yapılanın boşa gittiğini öğrenir. Bütün mesele, yaptığı kötülüğü boşa çıkarmaktır. Kötüyü boşa çıkartın. O zaman onu yapmaya devam etmeyecek.

13.yüzyılda başka bir alim, “Kötülüğü boşa çıkartırsanız, kötülüğü yapmaz ama başka bir kötülük bulur. Kendinden söz ettirmek için başka yollar arar.” Bazı devlet aklına işlemiş bir kuraldır bu, bazı suçları olduğu gibi bırakabiliyor. Örneğin kahvede ve her yerde konuşulan şu konuşma vardır, “Bir mahalle var, bütün uyuşturucular orada, devlet uyuşturucuyla mücadele etmiyor, mücadele etse gider hepsini alır, yerini biliyor.” Bütün dünyada devletler bunu kasten yapar. İstediği zaman dağıtır ama bu seferde etrafa yayılır, kontrol kaybedilir.

Bakış açısı, gördüğünüz şeyi belirleyen birincil kriterdir

Bakış açısı gördüğünüz şeyi belirleyen birincil kriterdir. Bir görünen vardır. Bu görünenler de ikiye ayrılır. Görünen, gerçek ve hakikat olmak üzere ikiye ayrılır. Görünene geldiğin andan itibaren ilk lazım olan bakış açısıdır. Baktığın yer, bakış açısı, gördüğün şeyi belirleyen bir numaralı kriterdir. Bakış açısından sonra ise bilgi gelir. Bakış açısı bilgiden daha önemlidir. Çok söylenen bir laf, “Latin alfabesine geçtik dedemizin mezar taşını bile okuyamıyoruz.” Bu lafla ne dendiğini biliyorum ama okusaydın bir şey anlamayacaktın. Çünkü son yüzyılda en büyük değişiklik bakış açında yaşandı. Bilgi eksikliği, telafi edilebilir bir eksikliktir. Ama bakış açısı değiştiğinde kanunları bile yanlış yorumlanır. Örneğin, Osmanlı’da mezarların etrafındaki duvar yüksekliği dokuz yaşındaki erkek çocuğunun kaşı ile alnı arasında olacak, 1876’ya kadar yürürlükte olan bir kanun var.  Böyle bir kanun bugün olsaydı, “arşın veya metre ile ölç, dokuz yaşındaki erkek çocuğu ne kadar saçma” diyecektik. Bilmek ve bakış açısı… Bakış açısı sıkıntılı, son yüzyılın sana dayattığı bakış açısından baktığın için.  Bu sosyolojiyle alakalı bir kanun, çevre düzenlemesiyle ilgili bir kanun değildir. Çocuklar mezarlıkları görmesin ve psikolojileri bozulmasın diyedir. Ayrıca çocuklar akılvari yaşa gelip gözleri mezar taşlarını gördükleri zaman ölüm var bilsinler diyedir. İşte bakış açısı gördüğümüz her şeyi belirler. Daha sonra bilgi gelir. Ama bilmekte gerekir. Bilgiden sonra referans gelir yani nereye dayandığın. Sonra ise hakem gelir.

Bakış açısı

Bilgi

Referans

Hakem

Bu dört şey bizi görünene vardırır. Sonra da “bu hakikat mi gerçek mi?” sorusuna cevap için tartışma başlar.

Bir şey var olabilmek zıttına muhtaçtır

Her şeyin iki boyutu vardır. Varlık ve mevzubahis. Bir şey var olabilir ama mevzubahis olmayabilir. Yerçekimi evrenin en başından beri vardı ama mevzubahis olmadığı dönemler de vardı. Bir şey var olabilmek ve mevzubahis olabilmek için zıttına muhtaçtır. Beyaz, gerçektir ama var olabilmek ve mevzubahis olabilmek için siyaha muhtaçtır. Aynı şekilde siyah da beyaza muhtaçtır. Gerçekliğin acizliği vardır. Bu dünyaya aittir ve gerçek dönüşebilir, değişebilir. Bu sahte olduğu ve tutarsız olduğu anlamına gelmez. Hakikat ise zıttına muhtaç olmadan vardır. Örneğin, Müslüman olabilmek için Hristiyanlığa ihtiyaç yoktur. Allah’ın varlığı için başka varlığa ihtiyacı yoktur. Bunlar hakikattir. Hakikatin zıtlığa muhtaçlığı yoktur. Gerçek ise var olabilmek, mevzubahis olabilmek, değerli-değersiz olabilmek için zıttına ihtiyacı vardır.

Hakikat, değişmez; gerçek, değişebilir.

Görünen, hakikat ve gerçek olarak ayrılabilir. Bunlardan hangisini referans aldığınız hayatınızın tutarlılığı ve konforuyla ilgilidir. Hakikati referans alarak hareket eden her düşünce sabit konforlu olarak devam edecektir. Hakikat, değişmeyecektir; gerçek, değişebilir.  Bugünün yasakları, yarının teşvik edilen serbestleri olabilir.

Dijital medyada çalışanlar, görüneni şekillendirme işinin bir parçasıdır.

“Suriye’de Doğu Guta’ya kimyasal silah saldırısı yapıldı” vakası var.

Kimyasal silah saldırısı, tanımlanır.

Suriye’de olduğu yazılır.

Ne zaman olduğu yazılır.

Kimin yaptığı yazılır. (Burada bir sürü ihtimal olur)

Bu vakanın ne zaman olduğu tartışmaya açık bir bilgi değildir, delili vardır.

Suriye’de olduğu da tartışmaya açık bir bilgi değildir, delili vardır.

Kimyasal silah saldırısının tanımı da tartışmaya açık bir bilgi değildir, delili vardır.

Kimin yaptığı kısmına gelindiği an pozisyon başlıyor. “Esed yaptı” dediğin an pozisyonun belli olur. Esed mi Esad mı? ABD yaptı, Rusya yaptı, Baas yaptı, İran yaptı diyerek farklı politik duruşlar gösterebilirsin.  DAEŞ yaptı, IŞİD yaptı diyebilirsin. DAEŞ diyen adamla IŞİD diyen adam farklıdır. Tüm örgütler kendi dilinde söylenir PKK vs. Dünyanın hiçbir örgütüne kendi adının olduğu dilin dışında harf kısaltması kullanılamaz. Dünyada ilk defa DAEŞ için Türkçe kısaltma kullanıldı. Hem de alfabesinde “Ş” harfi olmayan İngilizler tarafından. Normal hayatta “Ş” harfini kullanmayan adamlar bir örgüte Türkçe isim verebilmek adına Türkçe’yi söktüler. Sebebi ise Türkiye’yi DAEŞÇİ yapabilmekti. İşte orada ayrılırsınız IŞİD veya DAEŞ dediğinizden andan itibaren.

Görüneni oluşturup haberi yazdıktan sonra bu bilgilerin sırasını değiştirerek bile birbiriyle çelişen onlarca görünen elde edebilirsin. Bunu bir defa sen böyle yaptın diye hep böyle mi yürür bu?

Hayır, sen onu öyle yaptın diye piyasa dönüşmez.

Gazeteci bilerek veya bilmeyerek tabi olduğu, parasını kazandığı, var olduğu ideolojik grup gibi şeylerin talep ettiğini yapar. Kurumun hangi kümeye argüman üretme işi yaptığına karar vermiş olması gerekir. Siz de onu bilerek hareket ediyor olmalısınız. Her kurum, sosyal bir kümeye argüman üretir. Ürettiğiniz iş o argümana uygun olmalı yoksa ipe çekilirsiniz. Yaptığın iş sonrası şucu veya bucu mu oldun diye Twitter’da boğulabilirsin. Mecbursun haberi o kümeye uygun yapmaya. Mecbursun… Zaten o kümeye uygun insanlar o kurumda çalışırlar ya da zamanla düşünceleri kuruma uygun şekilde değişir.

Bu kadar katı ve kesinleşmiş kuralların döndüğü tezgahı bir şey yıktı geçti. Kurumsal disiplinden muaf olmak…

Günümüzün hızına uygun şekilde haberi yapan, bunu bir kurallar dairesi içinde yapan dijital gazetecilik inşası yapılmalı

Haberin bir saati vardı. En başlarda, Sabah gazeteleri beklemek zorundaydın. Televizyonda akşam haberlerini beklemek zorundaydın. Şimdi öyle değil.   İnternet, Twitter’a girdiğin andan itibaren her şeye ulaşabiliyoruz. Önceden de sınırlıydı. Bilgisayarın başına gitmek gerekirdi. Artık o da yok. Her şey elinin altında. Galiba beş-altı yıl sonra deriye de yapışabilecek… Kurumsal disiplinler param parça olup gitti.

Gazeteci haberi alıp işliyor. Üzerine uğraşıyor, uzman görüşü alıyor, şahitleri konuşturuyor, fotoğraf çekiyor. Bunlarla akşama kadar uğraşıyor. Akşam da gazetesine koyuyor. Ama o haberin içinde Twitter’da çok tepiniyorlar. Haberin içinden bir cümle alıyorlar ve herkes Twitter’da yazıyor. Haberde o kadar çok tepinildi ki anlamı kalmadı yapılanın. Böyle olunca gazeteci akşam gazeteyi yayına vermeden önce o haberi atlamak zorunda kalabiliyor. Bu şekilde Twitter gazeteciyi tepinen adam durumuna düşürüyor. Ya da gazeteci o haberin farklı yönlerini alıyor.

Dijital medya, gazetecilikte ciddi bir ihtiyaçtır. Günümüzün hızına uygun şekilde haberi yapan, bunu bir kurallar dairesi içinde yapan dijital gazetecilik inşası yapılmalı. İki yol var. Dijital medyayı bırakıp cahillik yapılabilir ya da dijital medyayı yapacak kadroyu bir an önce hayata geçirmek. Bir kurallar dairesinde, bir bakış açısı belirlenmiş ve önceden belirlenmiş bir bakış açısıyla mobil dünyanın hızıyla işleri yapmak lazım. Hem araştıracağız, hem doğruyu bulacağız, hem de çok hızlı olacağız. Bunu mümkün kılacağız.

Dijital medyadaki okuyucu kitleyi sakinleştirerek ve kendinize bağlı tutarak haberi verebilirsiniz

Yeni bir şey yok. İslam tarihi içinde ne yapmanız gerektiği vakalarla vardır. Örneğin; “Kademe kuralı, önemli bir kuraldır.” Dijital medyadaki okuyucu kitleyi sakinleştirerek ve kendinize bağlı tutarak haberi verebilirsiniz. Bir yöntem geliştirebilirsiniz. Bu sizin diliniz ve usulünüz olabilir. Bunun bir benzeri Türk ve yabancı medyada var. Haberlerde yazan, ”Ayrıntılar birazdan” cümlesi kademe kuralının en düşük hali. Okuyucusuna, “Dur! Benim haberim var, sana bunu hazırlıyorum” der. “Ayrıntılar birazdan” yazmaktaki amaç mobil okuyucuya ayrıntıların kendisinde olduğunu ve kendisini takibe devam etmesi gerektiğini ima ediyor. Bu, kademe kuralının en hafif halidir. Bir vakayı tüme varım veya tümden gelim anlatabilirsiniz. “Ayrıntılar birazdan” tümden gelimdir. “Sultanahmet’te patlama oldu, ayrıtılar birazdan” benim haberim var, ölü olduğundan da haberim var, hatta ayrıntıları da bende ama bunları birazdan sana vereceğim demektir. Bunun sistemini geliştirirseniz bir haberi verme sırasında tümden gelirseniz, parçalara bölersiniz. “15 ölü var ayrıntılar birazdan”, biraz sonra “Bakanlık şöyle açıklama yaptı, ayrıntılar birazdan” yaza yaza kademelendirip verdiğinizde hem mobil dünyanın ihtiyacı olan hızı vermiş hem de okuyucuyu sakin tutmuş olacaksınız.

Medyada asıl değerli olan izlenme sayısı değildir. Asıl değerli olan bilinirlik ve güvenirliktir.

Elinizdeki telefonla okuma işi haber ve bilgiye her an ulaşılma işi, dünyanın bilgi ve insan ilişkisi içinde yapılabilecek en kötü şeyi yaptı. En değersiz bilgiye ulaşma sabır ve sebat olmadan. Dersi derste dinlemek farklı, kulaklığı takıp yolda veya farklı yerde dersi dinlemek farklı.

Emeksiz bilginin okuyucuda, bizde, her kişide etkisi vardır. Bütün haberi verdiğimizde estetik kurallara dikkat etmeliyiz, telefondan okuyacağına dikkat etmelisin, yazdığın başlık telefonda uzun görünecek, kısaltabilir misin başlığı, fotoğrafı niye yatay kullanmak gerektiğini bilmelisin, ilgili habere atlatmayı bilmelisin gibi şeyler bu işin parçasıdır. O yüzden haberi yapan adamla haberi satan adam arasında ayrımın başlaması gerekir. İnsanların da bu işin neresinde duracağına karar vermesi gerekir.

Medyada asıl değerli olan şey izlenme sayısı değildir. Asıl değerli olan bilinirlik, güvenirlik ve saygınlıktır. Dijital medya her şeyi erittiği gibi bunu da eritiyor. Dijital medyada kendinizi ondan koruyun. Dijital medya, halı yangını gibidir. Bir ucundan başlayan yangının nereye gideceğini bilemezsin. Ama çok çabuk söner. Burada şahsınıza yapacağınız yatırım, bilinirliğinize yapacağınız yatırım, saygınlığınıza yapacağınız yatırım reytingden daha kıymetlidir. Bu kıymet, kelimenin bütün anlamlarıyla kıymettir.

Haberi yapan adam mı yoksa satan adam mı olacağınıza karar vermeniz gerekli

Gazete kağıtları para yüzünden tasarlanmıştı. Reklamlar nereye koyulacağı gazetenin tasarlanmasını belirler. Dijital medyanın da şeklini ve şemalini belirleyen reklamlardır. Hiç kimse kafasına göre şekilleri planlamaz. Bir sürü reklam çeşidi var banner, video içi, kuyu içi, dikey gibi. Reklamcı ilk olarak kendi reklamının yerleştirilmesini ister, daha sonra ise gazeteci haberleri yerleştirir. Web sitelerindeki sliderlar reklamcıların tasarımıdır. Aralara reklam koymak için sliderı tasarladılar.

Müşterinin kim olduğu doğru tanımlanmalı. Haberi yapan adam mı yoksa satan adam mı olacağınıza karar vermeniz gerekli. Kararı verdikten sonra ürettiğin haberin sana ait olduğunu, çok fazla tıkın lazım olduğunu ama saygınlığın daha uzun süre kar ettirdiğini unutmamak lazım. Namusluluğun, adam olmanın daha uzun süre kar ettirdiğini, para olarak ve duygusal olarak bile daha fazla kar ettirdiğini ayrıca bunları sağlayabilmek için de referans kurallar çerçevesinde ittifak etmemiz gerektiğini, bu ittifak ettiğimiz kurallar kime aitse onlar tarafından yönetildiğimizi bilmeliyiz. Kimin tarafından yönetiliyorsak o kişi tarafından para kazandığımızı bilmeliyiz.

Bereket, her şeyde iyidir kazanılan parada ve reytingde… Siyasi partide oyun bile bereketi var. Sayısal olarak çok oy alırsın hükümet kuramayabilirsin, geçmişte daha az oy almıştırsın en büyük hükümeti kurarsın. Sayının çok olması her zaman işe yarar olduğu anlamına gelmez. Bereketi sağlamanın yolu da sabit olmaktır. Sebat, dünyanın bütün inatlarını kırar; gayret, dünyanın bütün netice hesaplarını bozar. İşin sırrı gayrettir. Dijital medya ve hayat için de bunlar geçerlidir. Bizim sorumluluğumuz gayret etmek. “Gayret bizden, netice Allah’tan” bu sözü hal diline indirmeliyiz.

Gazetecilerdeki en yaygın hata: emek vermek ve oyalanmanın karıştırılmasıdır

İnsanın iki dili vardır. Hal dili ve söz dili. Söz dili, yalancı bir dildir. Hal dili, dürüsttür. Hal dilinin amelleri dürüsttür. Söz dilinden hal diline indiğinde gazetecilik yap veya yapma, sadece youtube kanalı aç, sadece twit at, sadece blog yaz, ne yapıyorsan yap. Sebat edersen, en büyük silah; Gayret edersen, Allah netice takdir eder. Gazetecilerdeki yaygın hata emek vermek ve oyalanmanın karıştırılmasıdır. Oyalanıp emek verdiğinizi zannederseniz beş yıl sonra kendi kendinize, “O kadar emek verdik bir şey olamadık, torpil yok, tanıdık olsa iyi olurdu” diyerek konuşan adamlara dönüşürsünüz. Muhtemelen oyalanmışısınız,  emek vermemişisinizdir. Hiçbir emek boşa çıkmaz. Emek boşa çıktıysa oyalanmışısınızdır. Emek vermek ve oyalanmayı nasıl ayırt edeceğiz? Niyetsiz başlanan her şey oyalanmaktır. Başında niyet etmeliyiz, ne yaptığımızın farkında olmalıyız, sebat emeli ve gayret etmeliyiz. Bunları hallettikten sonra gerisi olur. Ne yaptığımızın farkında olmalıyız. Şuur, bir numaralı kuraldır. Emek vermek ve oyalanmayı ayırt eden şey, başlarken niyet etmektir.