Atölye

Belgesel filmin kitabına giriş yazdık!

Derviş Zaim – Yönetmen
Medya Sanat Merkezi – Belgesel Okulu

Her yönetmen belgesel veya kurmaca olsun maddi ve manevi sınırlar içerisinde hareket eder. Maddi sınırlar paradır. Bazı zamanlar paran olur yine de çekim yapamazsın. Çünkü teknoloji gelişmemiştir veya senin elinde olan şeyler teknolojik olarak yeterli değildir. Bunlardan dolayı yapamazsın. Örneğin, çok derin sulara inemiyoruz. Sadece belirli koşullarda inebiliyoruz. O yüzden orada ne olduğunu insanlık bilmiyor. Bu, parayla olacak bir iş değil. Bu, teknik meselenin gelişmesiyle alakalıdır. Manevi koşullar malumdur. Her yönetmen belirli manevi koşullar içerisinde çalışır, kendisi farkında olmasa da o koşullarla çalışır.

Klasik film yönetmeni 9 kategorinin farkında olmak zorundadır. Bu 9 kategoriye sahip olan, ödevini iyi yapan adam kurmacada başarılı olabilir.

1-Senaryoyu iyi bilmek zorundadır.

2-Temayı bilmek zorundadır.

3-Her karakterin neyi istediğini bilmek zorundadır.

4-Ana kahramana bir tarih geliştirmek zorundadır.

5-Her sahneyi dramatik vurgulara göre parçalamalıdır.

6-Hikaye için görsel sitil belirlemek zorundadır.

7-Tonu ve ritmi belirlemelidir.

8-Yer planları ve hikaye tahtası hazırlamadır.

9-Bir çekim listesi hazırlamalıdır.

Bunların bir kısmı Belgesel Film yapan bir insan için gerekli değildir ama belgesel için gerekli olan şeyler vardır.

-Senaryoyu iyi bilmek zorundadır. Senaryoyu kuş bakışı olarak, makro ölçekte bilmeli.“Belgeselde önceden senaryo hazır olması gerekir mi?” sorusu burada karşımıza çıkıyor. Senaryo önceden hazır olması gerekmiyor. Ancak yapmak istediğiniz şeyi, elde etme ihtimaliniz olan şeyi bilmenizde yarar vardır. Eğer benim karakterim şu kararı verirse acaba senaryo nereye yönelir. Bazen senaryoyu A’dan Z’ye bilirsiniz. Tarihi şahsiyetlerle ilgili yazılan hikayede böyle bir durum sizi bekleyebilir, yeni bir perspektifle yazılmış olsa bile. Örneğin, Kanuni ile alakalı çok bilinmedik bir belge çıkar ve senaryo buna göre yönlenir. Bunu yapmaya çalışan yönetmen senaryoyu iyi bilmelidir. Ancak Suriye’de bir çocuğu çekiyorsunuz. O çocuğun başına neler geleceğini bilemezsiniz. Onlarla birlikte yaşıyorsunuz, o gün ne yaşıyorlarsa onu çekiyorsunuz. Üç gün sonra o ailenin nereye gideceğini bilemezsiniz. Bu ailenin başlarına kötü bir şey gelebilir. Kötü şeylerden kurtula da bilirler. “Eğer şu olursa benim senaryom nereye gidebilir? O ailede bir sürü insan olabilir. O ailede kime yoğunluk vermem lazım? Eğer ona ağırlık verirsem ötekilerden ne kaybedebilirim?”  Yönetmen bu ve buna benzer sorular soracak ki senaryonun nereye gittiğini netleştirebilsin.

-Temayı bilmek zorundadır. Temayı bilmek, yürümeye çalıştığınız yolda insanlığa ve hayata dair temel şey murat ediliyor.  Yönetmen için senaryoyu bilmekten daha önemlidir belki. Tema, pusulanız ve kutup yıldızınızdır. Suriye’de bombardıman altında bir aile var. Aileyle alakalı bir şeyler çekiyorsunuz. Neyin nereye gideceği belli değil. Bu durumda belgeselinizi bir araya getirecek kimyasal bağ, temadır. Temaya güveneceksiniz. Temanız kurgu masasında malzemeleri bir araya getirip yapıştıracak. Çoğu belgesel iyi bir girişle başlar, ondan sonra çöker. İlk on dakikadaki tadı yakalayamazsınız. Sebebi, adam malzemeler tarafından baştan çıkarılmıştır, neyin önemli olduğuna dair fikri yoktur. Bu durumda seni kurtaracak şey, temayı bilmek ve sistematikleştirmektir.

-Her karakterin neyi istediğini bilmek zorundadır. Uzun veya kısa metraj kurmaca film için geçerlidir. Her karakterin ne istediğini bilmek belgesel yapan için önemli olmayabilir. Ama belgeselini çektiğiniz kişilerin muradını, onların kendisi yapan şeylerin neler olduğunu bilirseniz onları temsil edersiniz. Netlik kazandırır bu size. Çatışmayla bir filmin dramasın, belgesel olsun veya kurmaca olsun, kurabilirsiniz. Çatışmanın olmadığı bir yerde seyirci izlemez. Belgeselin de asıl zorluğu budur. Uzun metraj filmin, kurmacanın aksine, bir belgeselde lokomotiflerin gitmesini sağlayacak şey zıtlıktır. Belgeselde zıtlığı kurmak zordur. O zıtlığı kurdunuz diyelim, bu sefer de sürdürmek zordur. Bir çatışma, zıtlık bulup seyircinin ilgisini sabitlemenin en net yoludur. Her karakterin ne isteğini bilmek bu çatışmayla ilişkilidir. Bu çatışma çerçevesinde bilinmesi gereken bir şeydir.

-Ana kahramana bir tarih geliştirmek zorundadır. Örneğin, karakterleriniz İstanbul’da kenar semtte yaşayan insanlar. Bunların filanca meseleye nasıl yaklaştıklarını üç-beş sene boyunca çekeceksiniz. Onların geçmişini bilmek durumundasınız. Araştıracaksınız. O size çatışmaya ilişkili olarak ipuçları verecektir.

-Her sahneyi dramatik vurgulara göre parçalamalıdır. Uzun metrajlı veya kurmaca filmde değişim anları olur. Değişim anları şudur,  her saniyenin ana amacı ve alt amaçları, küçük amaçları vardır. O küçük amaçlar birleşir ve kancayla ana amaca bağlanır. Belgeselde böyle bir şey çok zordur. Bunun yolu çatışma anlarını orkestra etmektir. Böylelikle, uzun metrajlı filmde seyirci dramatik vurguların birbirine benzer biçimde aynı yapıyla karşı karşıya olduğunu anlayacak ve sıkılmadan izleyecek.

-Hikaye için görsel sitil belirlemek zorundadır. Belgeselde seçtiğiniz sitil belgeselde size ne vereceğini, nereye kadar vereceğini ve nasıl vereceğini de belirler. Farklı görsel sitilleri analiz etmeniz, onların filminize ne katacağını düşünmüş olmanız iyi olacaktır. Yani, filmime bir üst ses katsam mı? Canlandırma yapmalı mıyım? Canlandırma yerine ne kullanabilirim? Canlandırma yaptığım zaman finansal kaynak bulabilir miyim? Bu ve buna benzer sorular sizin sitilinizi belirleyecektir. Sitili belirleyen sorulardan sonra da kendimize şunu sormak gerek, “Bu sitil bana ne sağlar, en uygun sitilim bu mu?” İnsanlar konuşsunlar sonra onların gündelik hayatından görüntüler alalım. Yoksa, o insanlar kameraya hiç konuşmasınlar, kamera yokmuş gibi hareket etsinler ve biz bu şekilde mi bilgiyi elde edelim? Bunların ikisi de birbirinden çok farklı şeylerdir. Birisinde kamera ve yönetmenin varlığı net biçimde ortaya çıkar. Diğerinde yönetmenin ve kameranın varlığı daha az hissedilir, daha az yönetmen müdahalesi var gibi hissedilir bunda. Daha az yönetmen müdahalesi varmış gibi hissedildiğinden seyirci açısından daha kıymetli olabiliyor. Yani daha inandırıcı olabiliyor.

-Tonu ve ritmi belirlemelidir. Bu, meselenizle de ilintili bir şeydir. Ton, gerçeklik ve inandırıcılık kavramları tarafından belirlenen bir kavramdır. Ritim, bir sahnede ne kadar kaldığımız, sahnenin uzunluğu, bir mekanda ne kadar kaldığımız, o mekanların çekildiği planlarıyla ilintilidir. Bunların kurguda nasıl bir araya getirildiğiyle ilintilidir. Bu da o filmi değerli, değersiz, keyifli veya sıkıcı kılar.

-Yer planları ve hikaye tahtası hazırlamadır. Bazen bu mümkün olamayabilir. Hatta gereksiz olabilir

-Bir çekim listesi hazırlamalıdır.  Senaryo varsa çekim listesi hazırlanmalıdır. Abdulhmait’in son otuz gününü çekeceksin, son otuz gününün senaryosu çok net ve canlandırmalar da var içinde. O zaman çekim listesi çıkarabilirsin.

Röportaj ve Röportaj Teknikleri

Konuşan kafalara fazla bel bağlamayın. Etkileyici bir iş yapmak istiyorsanız konuşan kafalara fazla bel bağlamamanız gerekir. Konuşan kafalar en sıkıcı şey olduğu gibi en eğlenceli şey de olabilir. Konuşan kafalar yapılması gereken en kolay şey gibi görünebilir ama öteki taraftan en zor şeydir. Bir adam konuşacak ve biz bu adamı can kulağı ile dinleyeceğiz. Bu, çok zordur. İyi hazırlanmış bir doğal kafa bütünüyle doğal gözükür. Son derece net, ne dediğini bilen, argümanlarını geliştirebilen adamla karşı karşıyayız diye düşünürüz. Aslında her röportajın bir performans olduğunu aklımıza getirmeliyiz. Her iyi yapılmış röportaj, bir performanstır. Röportajın kötü gittiği zamanlarda iyi gibi görünen şeylerin aslında yapay olduğunu montaj masasında fark edebilirsiniz. Röportajdaki en önemli unsur birinci elden yorum elde etmektir. Şahsi fikirler, deneyimler, anekdotlar…  Adam şahsen ne hissediyorsa, başına ne geldiyse, ne yaşadıysa bunları size anlatmalıdır. Bunları röportajdan çekip çıkarmalısınız. Röportaj yapılan insana herkesin az çok bildiği hususlarda sorular yöneltirseniz sıkıcı ve bilinen şeyleri tekrarlayan insan haline gelebilir. Eğer herkesin bildiği soruları mutlaka deşmeniz gerekiyorsa onları röportajın başına almalısınız.

Röportajda en önemli husus birinci elden bilgi almaktır. Röportajı yaptığınız kişinin aktaracak hikayelerinin bulunması şarttır. Buna göre kişiyi seçeceksiniz. Herkesi değil, enteresan hikayesi olan adamı seçmekle iş başlar. Çünkü seyircinin en fazla hatırladığı şey hikayelerdir. Eğer röportaj yapılacak insanın hikayeleri yoksa yanlış seçim yaptınız demektir.

Çekim Öncesi Prova

Çekim yapmadan önce röportaj yapılacak kişiyle ne konuşacağınızı onunla da konuşun. Eğer mümkünse kısa bir röportaj yapın. Onunla röportaj yapmadan önce gidin çay ve kahve için anlamında röportaj yapın. Eğer yanınızda röportajcı veya uzman çalıştırsanız bile bu provaya siz gidin. Çünkü programın geri kalanının sitilini en iyi siz biliyorsunuzdur. Adamla konuşurken sizin varlığınıza bu yüzden ihtiyaç vardır. Ayrıca, siz orada bulunursanız her kafadan ses çıkmasını engellemiş olursunuz. Röportajı yapılan karşısında kimi ciddiye alacağını bilmiş olur, ona göre adım atar. Çekim öncesi prova aslında prova değildir. Eğer röportajda soracağınız tüm soruları çekim öncesinde adama sorarsanız röportaj için hata yaparsınız. Çünkü adam daha önceden bildiği şeyleri söylemeye başlar. Bu da gazı alınmış bir röportaja dönüşür. Röportajı yapılan adam aslında kendi kendini tekrarladığının farkındadır. Bu durum sizin atmosfer yaratmanızı engeller. Dolayısıyla, çekim öncesi provanın kısa olmasında yarar vardır.

Provada şunları yapabilirsiniz

1-Konuşmak istediğiniz alanın haritasını çıkarın.

2- Röportaj içerisinde konuyu kaydırabileceğiniz alanalar varsa onları adama söyleyin.

3-Konuyu kaydırmak istemediğiniz alanları belirleyin. Girmeyeceğiniz konular.

4-Röportaj yapacağınız kişinin önerilerine açık olun.

5-Kaçak güreşiyorsa mindere çekeceksiniz. Nasıl mı? Bırakın adam her şeyi anlatsın, gazını alsın, kendini koruyormuş izlenimine kapılsın. Ondan sonra sorun.

Çekim öncesi prova yapılmadıysa ne olacak?

1-Röportajcı konuşma yapacağı adama en uygun yaklaşımın hangisi olacağını bilemediği için sorularının çoğu düz olabilir.

2-Konuşmacı kendinden ne beklendiğini bilmediği için en iyi performansı veremeyebilir.

Soru sorma nasıl olmalı?

1-Savcı soruşturması yapar gibi çapraz sorularla sıkıştırmanız gerekmeyebilir.

2-Konuşmacıya yanıt vermesi gereken yerler konusunda kılavuzluk edin.

3-Hangi alanlarda konuşması gerektiğini sezdirin.

4-Kaçamak cevap veremeyeceği şekilde soru yöneltilebilir.

Eğer soruları yeterince yol gösterici olabilecek biçimde hazırlamadıysanız başınıza ne gelir?

Konuşmacı kendinden ne talep edildiğini bilemediği için kötü performans verir. Hâlbuki yol gösterecek şekilde soruları hazırladıysanız konuşmacı kendinden ne talep edildiğini anlar ve ona göre cevabını verir.

En kötü sorular, konuşmacının “evet, hayır, katılıyorum” gibi cevaplar verdiği sorulardır. Kıssa yanıtlar veya “evet”, hayır” şeklinde yanıtlar doğuran soruların provalarda atılacağını söyleyebiliriz. Bu soruların röportajın başında olması faydalı olacaktır. Sonra yorumlara, şahsi deneyimlere sıra gelmeli. Kendinizi evde televizyon başında farz edin ve seyircinin sorabileceği soruları varsayın. Sıradan insan neyi merak eder?  Bunu düşünmeye çalışın.  Bu konu hakkında geniş araştırma yapmışsanız çok basit soruların hangileri olduğunu unutabilirsiniz. Bazen uzmanlığın gol yedirdiği anlardır bunlar.

Soruları nasıl soracağınız hususu soruları nasıl kullanmak istediğinize bağlıdır. Eğer soruları dışarıda bırakmak, sadece yanıtları kullanmak istiyorsanız soru sormaktan kaçının. Onun yerine “Bana anlatmanı rica edeceğim” kalıbını kullanabilirsiniz. Bu tip kalıp kullanmanın avantajı konuşmacıyı “evet” veya “hayır” diye kestirip atmaktan uzaklaştırmasıdır. Birde başı, ortası, sonu olan cümleler kurulmasına zemin hazırlayacağı için işinize yarayacaktır. Çünkü röportaj üç saat olabilir ama siz on dakikasını kullanacaksınız. O yüzden başı, ortası, sonu olan cümleler kullanması lazım adamın.

Eğer cevaplar yanıt yeterince açık değilse konuşmacıyı durdurun, konu çerçevesinden ayrılmadan durdurun. Konuşmacıya sizin önerdiğiniz cümleleri başlayarak konuşmaya başlamasını söyleyebilirsiniz. Bu işi gerçekten yapmanız gereken anlarda yapın, sık sık yapmayın. Sık sık yaparsanız bundan gocunmaya başlar ve istediği gibi konuşmamaya başlar. Çok kritik anlarda, saçmalamaya başladığı anlarda bunu yapın.

Eğer sorularınızı röportaj anında soracaksanız sesçiyi haberdar edin. İlk soruyu tam cümle olarak kağıda yazın, ondan sonrakileri, hatırlatma olacak biçimde, bir iki kelimelik sorular olarak yazabilirsiniz. Bu tutum daha doğal sorular sormanızı sağlayacaktır. Bu teknik sayesinde konuşmacıların soruları önceden talep etme durumunu da hafifletmiş olursunuz. Israr etmeleri halinde kısa başlıklar verebilirsiniz.

Konuşmacıya karşı çok nazik olmayın, sakıngan olmayın. Çünkü insanlar bir şeyi savunmak durumunda kaldıkları zaman performansları artar ve konuşmalarına canlılık gelir.

Durmaktan çekinmeyin. Eğer performansı beğenmediyseniz röportajı durdurabilirsiniz. Konuşmacılar genellikle röportajın başında gergin olurlar. Birkaç plan sonrası ara verirseniz ve sonradan yeniden başlarsanız heyecanları yatışır, daha sakin konuşmaya başlarlar. Bunu iyi yapabilmek için kamerayı durdurmanız gerekebilir. Kameranın durdurulduğunu görürlerse daha rahat olurlar. Öteki anlarda kamerayı durdurmanız gerekmeyebilir. Mesela, aynı anda birden fazla kişiyle röportaj yapacaksanız kamerayı durdurmanız gerekmeyebilir.

Konuşmacıyı kameraya yakın tutun. Bu, altın kuraldır. Gerek stüdyoda gerek mekanda röportaj yapıyorsanız konuşmacıyı kamerayı cepheden alacak şekilde yerleştirin. Çünkü insanlar konuşurken birbirlerinin yüzüne bakarlar, eğer konuşmacı cepheden alınırsa seyircinin yüzüyle karşı karşıya kaldığı izlenimi doğar. Profilden almayın. Konuşmacıyı gözden görmek zorundasınız. Gözler, ifadenin kaynağıdır. Siz cepheden alacaksınız, seyirci gözlerini görmek ister konuşmacının. Onlar bir adamanın samimiyetinin, sahiciliğinin kaynağıdır. Dolayısıyla iki gözü görebileceğimiz açı esas alınmalıdır. Profilden alınan planlar tatmin edici değildir. Çünkü izleyicinin alacağı enformasyonu sınırlar. Uzun röportajlarda kısa süre profil planı kullanabilirsiniz, uzatmamak koşuluyla.

Tek kamerayla çektin, ikinci kameran yok. İkinci kamera olsaydı kendini de çekecektin. İkinci kameran olmadığı için ne yapabilirsiniz?

Tek kamerayla röportaj yapacaksanız, spiker ve konuşmacı yan yana duruyor, spiker kameraya cepheden bakıyor sonra konuşmacıya dönüp soru soruyor. Konuşmacıyı tespit için kamera hafif yana dönebilir ve zoom yapabilir, onu profilden alabilir. Bu, tek kamerayla çekim yaptığınız durumlarda geçerlidir.

Röportajı yalın tutun. Mekândaysanız fazla kamera hareketinden kaçının. Tek kameranız varsa kurguda zorluk yaşarsınız.

Gözler çerçevenin, yukarıdan bakıldığında,  1/3 ‘ne düşebilir. Böyle olursa seyirciye daha doğal gelebilir. Burnunu orta çizgiye getirin. Böylelikle adamın önünde hacim kalır.

Uzağı kesme planları yapalım mı?

Her zaman uzağı kesme planları yapın. Adamla konuştun, gidip başka yerde kuşları, bulutları filan çekebilirsin. Çünkü bir yeri başka bir yere bağlayacağın ara planlara ihtiyacın olabilir. O ara planlarda bunlardır. Kepi, köpek, uçan martı gibi şeyler çekebilirsin bu planlar için.  Bu planlar seni kurtarır.

Uzağı kesme planları bazen ilgiyi başka bir tarafa çeker. Zorda kaldığında bu planları kullanmalıyız. Ya da bunu stil haline getirdiysen kullan. Çok iyi bir yöntem değildir ama kurtarıcıdır. Bu planlar, konuşmacının planlarıyla (açı, göz çizgisi) bakımından uygun olması lazımdır.

Eğer kameraman ölçek değiştirirse uzağı kesme planının ölçeğini de değiştirmelisiniz. Mümkün olduğunca aynı biçimde çekerseniz iyi edersiniz. Fakat aynı duyguları, tadı tekrarlamak zordur.  O yüzden bir sesçi onları ikinci bir cihaza kaydederse röportajı yapan insan sesini dinler ve onları tekrarlamaya gayret eder.

Onaylama çekimleri yapın. Baş sallama, gülümseme, kaş kaldırma, sabit durma gibi çekimler yapın. Bu onaylama, dinleme, gülümseme planları olmasın sadece. Komik olur. İfadesiz olan planlar da olsun. Aksi taktirde adamı kesme yaparsın, spiker hep gülüyor, hep onaylıyor durumda olur. Bazı yerlerde nötr olması gerekiyor.

Uzağı kesme plan çekmenin dezavantajlarından biri de kameranın ve ışıkların pozisyonlarını değiştirme gerekliliği nedeniyle zaman almasıdır.  Bunu hızlı yapmanın yolu, spikeri konuşmacının yerine oturtmak ve konuşmacının sandalyesinin pozisyonunu biraz değiştirmektir. Bu sayede fon farklı olacaktır. Işıkta küçük değişiklikler yaparak zamandan kazanabilirsiniz. Seyirci böyle yaparsanız kandırıldığının farkında olmaz. Eskiden uzağı kesme planlarını farklı kasede çekerlerdi daha kolay bulmak için. Ama artık buna gerek yok.

Röportajları önce kurgulayın sonra araya uzağı kesme planı ekleyin. Adam iki saat konuştu, beş dakikaya düşür ve hiçbir şey koyma araya. Ondan sonra araya gerekli yerleri koy kurguda.

Kağıt üzerindeki safha

Not alırken soruların yerlerini yazın time code olarak. Soruların yanına birde kabaca cevapları işaretleyebilirsin. Sonra uzağı kesme planlarının neler olduğunu, elinizde neler bulunduğunu hatırlayın. Bunları kağıt üzerinde kurgulayın. Kurguya başlamadan önce kağıt üzerinde ödevinizi yapın. Bunu yapan kişi azdır.

Montajcı ilk kaba kurguyu yaptığı zaman uzağı kesme planları olmayacağı için cam cutlar ortaya çıkacaktır. Uzağı kesme planları ilk montajda olsa bile sonradan bunları değiştirmeniz gerekebilir. Yani plan değişikliğine gitmek Uzağı kesme planlarını da değiştireceğiniz anlamına gelebilir. O yüzden her şeyi bitirip en son uzağı kesme planlarını koymak en akıllıcadır.

Konuşmacı iyi bir konuşma yeteneğine sahip değilse, saçmalıyorsa, kafasını toplayamıyorsa, zihni bulanıksa siz de o sırada insert görüntü kullanmak istiyorsanız aradaki duraklamaları atabilirsiniz. Bazı yönetmeler bu duraklamaların atılmasına karşı çıkarlar, çünkü yönetmenler “bu o adamın kendisini, adamın durumunu, adamın ruh durumunu gösteriyor, atmayın bunları” derler.       Bazen ağlama, konuşamama, duraklama anı da çok önemli bir ana dönüşebilir. Her duraklamayı atmanız gerekmeyebilir. Onlar çok değerli anlar olabilirler. Çünkü bunlar konuşmacının ruh durumunu ve karakterini gösterebilirler. Böyle potansiyelleri vardır.

Röportaj teknikleri, çatışmaları daha da bilemeye yarayacak tekniklerdir. Çünkü televizyonlarda ve bazı yerlerde ortaya çıkan belgeseller izlenemez belgeseller. Saçmalıyorlar, patinaj yapmaya başlıyorlar. Çünkü zamansızlıktan, beceriksizlikten, ön araştırma yapılmadığından oluyor. Röportaj tekniğini bilememekten, meselenin ne olduğuna dair kafa bulanıklığından kaynaklanıyor. Eğer çatışma ilkesiyle oluşturulmuş belgeseliniz yoksa o belgeselin izlenmesi için bir neden yoktur.

Sinemada, belgeselde, kurmacada en büyük kural, “Göster, anlatma”. Göster ama anlatma. Röportaj tekniği anlatmaktır. Anlatmayıp gösterebiliyorsan en büyük, pozitif manada, meziyetlerden birini göstermişisindir. Böyle belgesellerde konunun iyi olmasından ziyade oraya hangi mantık ve perspektifle yaklaştığın önemlidir. Bakış açısını gösterebilecek sabır ve beceriye de sahip olmak gerekir. Mesela, Çeçenya’ya gidip Çeçenlerin arasında senelerce yaşayabilecek cesarete, paraya, güce sahip misin? İnsanların güvenini kazanmak, onların arasında ekibinle yaşayabilecek zamana ve ilişkilere sahip olmak gerek. Ayrıca bunu devam ettirebilmek, bunu zamana yayabilmek kolay şey değildir “Göster, anlatma” yöntemi herkesi etkileyebilir ve dürüst belgesel anlamına gelir. Böyle yaptığın zaman, “Ben slogan atmıyorum, her şeyi gösteriyorum sana” diyorsundur. Örneğin, Suriye belgesellerinde bırakın mesele kendini göstersin.

İyi belgesel yapmak kolay değildir. Kötü belgesel yapmak kolaydır. Kamplardan bir bayanı, çocuğu veya adamı oturtursun ağla dersin, ağlar. Araya da duygusal bir müziği dayarsın.  Birkaç tane de görüntü koyarsın. Örneğin, ellerinde kumanyaları ile yemek yiyor çocuklar, kampın içerisinde imkansızlıklar içinde koşuşturuyorlar. Alın size belgesel…  Bu, belgesel olmuyor. Bunların raf ömrü çok kısa.

Belgeselde müzik önemli ama her yerde kullanılması veya kullanılmaması tartışma konusudur.  Örneğin, müziği koyarsın ve yakışır oraya. Meseleyi müzik götürür. Fakat müziği koyarsın müdahale olur. Müziği koymak, dış sesi koymak bazıları için şunu ifade ediyor: Orada bir şey olup bitmiş, sen niye müdahale ediyorsun, dışarıdan ekstra bir şeyi niye oraya ekliyorsun? Bozma onun büyüsünü, zaten görsel olarak anlatmışsın, dışarıdan müziği oraya koymanın anlamı var mı? Sen orada bir alem kurmuşsun, orayı başka şeyle şişirmenin anlamı var mı?