Atölye

Tarih ve sahip olduğumuz kaynaklar bize ciddi bir sorumluluk yüklüyor

Süleyman Tezgel – TRT Belgesel Koordinatörü
Medya Sanat Merkezi – Belgesel Okulu

Türkiye dizi sektöründe ikinci büyük güç. Dizi sektöründe Amerika’dan sonra en büyük ihracatçıyız. Yüz ülkeye dizi ihraç ediyoruz. Latin Amerika, Avrasya, Afrika’da ise Türkiye bir numaralı aktörtür. İki yıl önce Uruguay Televizyonu, “İlk önce bize Türk dizileri çok pahalı gelmişti, sonra yüz elli dakika üçe bölünce ucuz geldi. Sonrasında gündüz saatlerine Türk dizilerini koyduk. Diziler o kadar ilgi çekti prime time’a koyduk.” Uruguay’da prime time tamamen Türk dizilerinden oluşuyor.

İzleyici, hikayeleri kaliteli anlatırsanız yerli yapımları önceliyor

Neden dizilerden bahsettim? Belgesellerimiz sıkıcı, belgesellerimiz izlenmiyor, belgesellerimiz izleyiciyi yakalayamıyor. Tamamen yerli yapımları izleyen Türk izleyicisi, belgesele gelince Amerikan belgesel kanallarının etkisinde kalıyor. Çünkü bu izleyici dünyada en iyi ikinci sıradaki dizileri izliyor. Bu izleyici Discovery Channel ve National Geographic izliyor. Bu izleyici Netflix izliyor. Bu izleyicinin öyle yüksek görsel kalite beklentisi var ki o beklentiyi karşılamalısınız veya izleyici alternatiflere gider. İzleyici, hikayeleri kaliteli anlatırsanız yerli yapımları önceliyor. Ana kanalların ana saatleri Türk yapımlarıyla geçerken bunun sebebi Amerikalılardan daha iyi prodüksiyon yapmamız değildir. Biz, Amerikalılardan daha iyi hikaye anlatıyoruz. Özellikle Latin Amerika, Afrika, Avrasya ve Balkanlar duygusal toplumlar. Duygusal toplumlar, hikayelerde duyguyu arıyorlar. Biz de duygusal toplumuz. O yüzden hikaye anlattığımız zaman duygusal anlattığımız için bizi yapımlarımız Amerikalıları geçiyor. Biz belgeselde dönüşüm yaptığımız taktirde insanlar Amerikan belgesel kanallarını değil, bizi izleyecekler. Yakın coğrafya da bizi izleyecek.

Süleyman Tezgel
Süleyman Tezgel

Gerçek dünyayı çekiyorsunuz ve bu dünyayı nasıl yorumlayacağınız size bağlı

Belgeselcilik, çok haz verir. Diriliş çok izlenebilir ama Engin Altan Düzyatan çekimler bittikten sonra röpteşambırını giyip oturabilir. Biz, gerçek olayları ve gerçek hikayeleri anlatıyoruz. Çekim yaptığımız yerler de setler değil. Gerçek dünyayı çekiyorsunuz ve bu dünyayı nasıl yorumlayacağınız size bağlı. Bir Batılı gittiğinde göreceği şey farklıdır. Aynı çarşıda Türk yönetmenin göreceği şey diğerlerinden farklıdır. Onun anlatacağı hikaye farklıdır, sizin anlatacağınız hikaye farklıdır. Ya dünyayı siz göreceksiniz veya başkalarının gördüğü dünyayı göreceksiniz ve o şekilde tanıyacaksınız. Şu an dünyanın her tarafında Türk ekipleri var. Bu yeni yapılanmamızla TRT Belgesel dünya çapında tanınan bir kanal olacak.

Belgesele çok ciddi para aktarılmadı. Dolayısıyla yeteneği olan insanlar dizi sektörüne yönlendi. Artık belgeselde de insanlara para veriyoruz. Para vermemiz daha çok para kazanmamızla ilgili değil, daha iyi kameraman, daha iyi kurgu, daha iyi ekiplerle çalıştırmamızla ilgidir. 2015 Nisan’ında bir çıkış yaptık. Çok küçük bir bütçeyle deneme yaparak daha popüler bir anlatım dili bulmaya çalıştık. Dokuz aylık kısa çalışmanın ardından bir dönüşüm yaptık. Bu bir denemeydi. Bu deneme sonucunda birkaç ayda izlenme oranlarında büyük bir yükselmeye denk geldik. Bu deneme sonucunda yaş ortalamasında da ciddi bir düşüş yaşadık.

Belgesel, masada bitirilmeli

Ekran yüzleriniz olmak zorunda. Bu ekran yüzleri, başarımızın temel sebebidir. Biz önceden “Allah ne verdiyse” şeklinde çalışıyorduk. Bu şekilde çalışırsanız Allah bazen verir, bazen vermez. Batılı tarzdaysak belgesel masada bitirilmeli. Yaptığımız son belgesel çekiminde adamın başına altı tane aks mutlaka gelmiştir. Planlıdır, gidip orada çekilmez. Bu aksların her birinde ortalama üçer sekans vardır. Bizim her projemizin masa başında; nasıl çekileceği, ne yapılacağı, kaç macera olacağı, her maceranın ne kadar süreceği, kaç tane ana macera ve kaç tane yan macera olacağı belirlenir.

Belgesel kanalları bir şey öğrenmek için izlenmiyor

Artık insanlar belgesel kanalından bir şey öğrenmek için izlemiyor. Hiçbir şey öğretmeye çalışmayın insanlara. Çünkü insanlar her türlü bilgiye birkaç saniye içerisinde ulaşabilir. Tarihin en demokratik şekilde bilgiye ulaşmasıdır. Kimse eğitim görmek için deve sırtında aylarca gitmiyor. Bir asgari ücretlinin cebinde de bu var. O zaman kimseye bilgi vermiyorsanız artık hikaye anlatın. Hikaye anlatırken merak, gerilim, heyecan, beklenen final örgüsünü oluşturmaya çalışın. Mesela, “Aile olmak” diye bir işimiz var. Dünyanın her tarafında aileyi bir arada tutma mücadelesini gösteren insanlar var. Bunu bir yerlerde duyabilirsiniz ama Moritanya’daki Ümeyye’nin ailesini bir arada tutma mücadelesini sadece bizde görürsünüz. “Ucuz Hayatlar” diye bir belgesel çektik. Normalde hayatı istatistik olan insanların artık geride bıraktığı hayatlar olduğunu gösteren bir belgeseldi. Bu belgeselin ilk bölümünde; Amerikalılar, Kunduz’daki bir hastaneyi bombalar. Sonra yapılan araştırmalarda oranın sivillere ait hastane olduğu söylenmiş ama bu göz ardı edilmiş. Örneğin, kırk altı kişi öldü. Bu ölenlerden Ahmet’in geride bıraktığı hayatı kim biliyordur? Bu belgeselciler bilir… Hikaye buradan başlıyor. Bizim belgesel ekibimiz hayatı çekerken kaç defa ağladılar.

Tarih ve sahip olduğumuz kaynaklar bize ciddi bir sorumluluk yüklüyor

Biz, bu hikayeleri anlatmak için varız. Bu insanlar o kadar çaresiz, bu hikayeleri anlatacak teknik alt yapıya İslam ülkeleri arasında sadece Türkiye sahip. İslam ülkelerin düşünürsek ne teknik alt yapı var ne de insani alt yapı var. Katar ve Arabistan zengin diyebilirsiniz ama onlar kültür üretmiyor, onlar kültürü İngilizlere ürettiriyor… Bu hikayeleri siz anlatmazsanız kimse anlatmayacak. Ahmet’in geride bıraktığı hayattan kimse haberdar olmayacak. Ümmiye’nin ailesi için yapacağın mücadelenden kimsenin haberi olmayacak. O açıdan tarih ve sahip olduğumuz kaynaklar bize ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Yapı sorununun altından kalkarsınız veya dünyayı başkalarının gözünden izlemeye devam edersiniz…

Eskiden belgesel kanalları bilgi verirdi. 2010 yılından itibaren bilgiye kolay ulaşıldığından belgesel kanalları hikaye anlatımına dönüştü. Discovery Channel, bu dönüşümü başlattı. Ardından diğer kanallar da takip etti. Bu dönüşüm belgesel kanallarına yeni bir diriliş getirdi. Discovery Channel, 220 ülkede yayında. National Geographic, 175 ülkede yayında. Büyük bir yayılımın içine girdiler. Bizim hedefimiz, kendi etki coğrafyamızda bu yayılımı sağlamak.

Tarih kitabını dünyanın neresinde okusanız okuyun bütün aksiyonlar bu coğrafyadan geçmiştir

Seri yapımları mutlaka oluşturmamız gerekiyor. Ekran kahramanlarınızı oluşturmanız şart. Sadece hikaye anlatarak izlenir olamazsınız. Tarih kitabını dünyanın neresinde okusanız okuyun bütün aksiyonlar bu coğrafyadan geçmiştir. Asurlar, Babürler, Sümerliler… İnanılmaz bir kültürün üzerinde oturuyoruz. Bu size anlatacak daha çok hikaye veriyor. Amerika’da, tarihi olmayan bir ülkede, History Channel var. Böyle bir coğrafyanın üzerindeyken sizin ciddi bir kaynağınız var. Bu kaynaktan faydalanmalısınız.

Belgesellerde kimse konuşan kafa istemiyor. Konuşan kafaları artık unutun. Kimse bir şey anlatmasın, bir şeyler yazsınlar ve yaşasınlar. Siz yaşantıya şahit olun. Duyguyu anlatma yönünde çok güçlüyüz. Bir Batılı yaşantısında, ailesinde hiçbir duygusal ortam görmemiş. Adam duygusal bir hayat yaşamayınca hikaye anlattığında da duyguyu veremiyor. Duyguyu verdiğinde de çok yapay oluyor. Bu, tıpkı bizim Batılı gibi olmaya çalıştığımızda komik olmamız gibidir. Duygusal yönümüz çok güçlü. Bu, genlerimizden gelen bir durumdur. Kendinizi olduğunuz gibi bırakın kendinizi, duygusalsınız zaten, özel bir çaba harcamanıza gerek yok. Bu durum coğrafyalara ulaşmamıza ciddi katkı sağlıyor.

Maceraya çok önem veriyoruz. Kanal ayakta kalmak için seri üretim yapmak zorundadır. Daha çok konu bulmak zorundadır. “Büyük mücadele” diye bir işimiz var. Günde bir dolar geliri olan ve bu gelirin altında olan bir milyardan fazla kişi var. Bu insanlar nasıl yaşıyor, nasıl kazanıyor bunu belgeselde hikaye görüyorsunuz. Bu on üç bölümlük bir belgeseldir. Bazen yedi bölüm gider. Seri yapılar her zaman belgesel kanallarının tercih ettiği bir şeydir.

Mesajlarınızı ana hikayenin içerisine sübliminal olarak saklayın

Belgesel kanallarının size ihtiyacı var. Hem üretici olarak hem izleyici olarak size ihtiyacı var. Çünkü mevcut belgesellerdeki üreticilerin hiçbiriyle biz çalışamıyoruz, kendi ekiplerimizi oluşturuyoruz. Çünkü mevcut belgeselciler, “konuşan kafalar sıkıcı olayları anlatsın, farkındalık yaratalım ve dünyayı kurtaralım” derler. Dünyayı kurtarmanıza gerek yok, farkındalık yaratmak için çok zıplamanıza da gerek yok. İzlenmeyen programın oluşturacağı hiçbir farkındalık yoktur. Mesajlarınızı sübliminal verin. Amerikalılar, bizi kendilerine nasıl benzettiler? Farklı propagandist bir dil kullanmadılar. Sübliminal bir şekilde mesajlarını verdiler ve o mesajlar bize ulaştı. Biz de mesajlarımızı ana hikayenin içerisine sübliminal olarak saklarız. Bizim bir projemizde; kadının çocuğu hastalanıyor, ölmek üzere. “Kabil’deki tek çocuk hastanesine gidiyor” diyor. TİKA’nın hastanesi filan demiyor. Sadece içeri girerken kapıda, “TİKA Hastanesi” yazıyor. Uzun uzun övmeyin. Bu, sizi üçüncü dünya ülkesi yapar. Etki coğrafyamızda yaş ortalaması oldukça düşük. O yüzden yaklaşımınız ve işleyişiniz genç olmak zorunda. Genç bir nüfusa hitap ettiğinizi her zaman bilin. Avrupa’ya gittiğinizde daha hantal belgeseller yapabilirsiniz. İzleyicinizin çok fazla enerji kaldıracak hali yok zaten.

Tarih belgesellerini artık merak ve heyecan içinde anlatıyoruz. Sezar ile Galyalılar’ın savaşını anlatan belgeselimiz var. Biz uluslararası bir kanalız. Bu bölüm bunu anlatırız, diğer bölüm Malazgirt’i anlatırız. Mesajları araya vermemiz gerekiyor.

Herkes yeni dünyaya, gençlere uymak zorunda

Belgesel kanallarını ağırlıklı erkekler izler. TRT Belgesel, Allah ne verdiyse yayınlamıyor. Belli kırılımları var. Bu kırılımlar içerisinde üretim yapıyor. Bizim akademisyenler uygulamalı bilim yapacak durumda değil. Kağıt üzerinde çalışmaya, kağıt üzerinde üretmeye alışmışlar. Artık daha uygulamaya dayalı bir şeyler almaya çalışıyoruz. Herkes yeni dünyaya, gençlere uymak zorunda. Ya uyacaklar veya silinecekler. Atık dünya eski dünya değil. Medeniyetin beşiği olan coğrafyada yaşadığımızı unutmayalım. Şu anda haberleri izlediğinizde dünyadaki aksiyonun yüzde yetmişi bu coğrafyada dönüyor.

Çekimlerinizin, çekim tarzlarınızın çok çok iyi olması gerekiyor. Bu, sizin profesyonelliğinizi gösterir. Ama çekimleriniz çok iyi diye de sizi izlemeyecektir. Çekimlerinizi mutlaka hikaye ile desteklemeniz gerekecektir.

Neye ihtiyacımız var?

Yaratıcılık. Şu an piyasada en çok para eden şey fikirdir. Fikir üretirken de bir taz vardır, “İlk aklınıza gelen fikir, daha önceden başkasının da aklına gelmiştir. Bu açıdan kötü bir fikirdir. İkinci ve üçüncü gelen fikir de kötüdür ama dördüncü fikirle ilgili düşünülür.” Fikirlerin çoğunu biz veriyoruz, gelen zeka dolu fikirler hemen hemen hiç yok. İnsanların aklına gelen fikirler; tükenmekte olan meslekler, başarışı olan Türkler, kadınların başarı mücadelesi… Bunları artık aşalım.

Yetenekleri keşfetme. Kimisi çok iyi çerçeve yapar. Yeteneğinizi fark ederseniz yeteneğiniz üzerine yoğunlaşın. Çok iyi gören görüntü yönetmenlerine ihtiyacımız var. Senaryo ve hikaye yazarına ihtiyacımız var. Şu an sektörde dokuz-on tane senaryo yazan adam var. Herkes onların peşinde dolaşıyor. Bunların sayısını arttırırsanız çok iyi olur. Bu hem yeni oyuncular katar hem siz sektörde tutunmuş olursunuz. Dünyada ve Türkiye’de yapılamayacak hiçbir şey yok. Sadece fikir sıkıntısı var. İyi fikir her zaman satar.

Etiket /