Portre Yazarlar

Yusuf Akçura ve Üç Tarz-ı Siyaset

Kazan’da 1876 yılında dünyaya gelen Yusuf Akçura babası Hasan Akçurin’in vefatı üzerine, annesi Bîbî Kamer Bânû ile 1883’de İstanbul’a göç etmiştir. İstanbul ve Kazan arasında geçen rüştiye yıllarından sonra 1892 tarihinde Harbiye’ye başlamıştır. Başarılı bir öğrenci olarak erkânıharp bölümünde yer alsa da Jön Türkler’le ilgisi bulunduğu gerekçesiyle tekrar tevkif edildi. Trablusgarp’a gönderildiği vakit serbest bırakılan Yusuf Akçura Harbiye Kalemi’nde öğretmenlik yapıp sonrasında Tunus’a daha sonra ise Paris’ kaçtı. 1899 yılında Paris’te Sorbonne’da hukuk ve siyaset okumaya başladı. Burada Sadri Maksudi, Ahmed Rıza gibi isimlerle tanışarak Şûrâ-yı Ümmet gazetesinde makaleler kaleme aldı. Paris’teki eğitimini tamamlayıp bir süreliğine Kazan’a dönen Akçura, burada bu çalışmaya da konu olan kıymetli eseri “Üç Tarz-ı Siyâset” makalesini kaleme aldı ve yayımlanmak üzere Kahire’de çıkan Türk gazetesine gönderdi. Kazan’da geçirdiği yıllar süresince “Rusya Müslümanları” adlı siyasî harekette yer aldı. Siyasi faaliyetlerinin yanında Kazan Muhbiri isimli gazeteyi çıkardı. 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da bulunan Yusuf Akçura Türk Yurdu Cemiyeti’nin yayın organı olan Türk Yurdu dergisinde oldukça önemli yazılar kaleme aldı.[1]

Cumhuriyet’in ilânından sonra Atatürk tarafından tanınan bir isim olarak İstanbul mebusluğu, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruculuğu, İstanbul Üniversitesi’nde Yakınçağ siyasî tarihi profesörü gibi görevler yerine getirse de, “Türk Milliyetçiliği” düşüncesinin felsefi ve siyasi düzlemde literatürünü oluşturan kişi olarak hak ettiği itibarı yaşantısında ve ölümünden sonra göremedi.  1935’te vefat eden Yusuf Akçura’nın Avrupa’da Siyasî ve İçtimaî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar,  Siyâset ve İktisat Hakkında Birkaç Hitabe ve Makale, Eski Şûrâ-yı Ümmet’te Çıkan MakalelerimdenSaltanatı Müessesâtı Târihine Dair Bir Tecrübe, Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarının Şimdiki Vaziyeti ve Emelleri gibi eserleri bulunmaktadır.

Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset”i

Osmanlı Devleti’nin son döneminde, 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarına denk gelen zamanda, devletin esas alacağı düşünce ve yolun belirlenmesi hakkında oldukça yoğun ve faal bir süreç yaşanıyordu. İttihat ve Terakki İstanbul’u bu yıllarda devleti içinde bulunduğu halden kurtarmayı hedefleyen yeni düşüncelere ev sahipliği yapıyordu.  İslamcılık, Osmanlılık ve Türkçülük gibi önemli ideolojileri burada savunan kişiler arasında Osmanlı topraklarında yaşayan düşünürlerle birlikte, Çarlık Rusya’da doğmuş Türk kökenli entelektüeller de bulunuyordu. Özellikle Türkçülük felsefesinin ve Türk milliyetçiliğinin kurucu ve savunucuları arasında Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve İsmail Gasprinskiy gibi Rusya doğumlu Türkler önemli bir rol oynamıştır.  Gerek kendi cemaatleri arasında “yeni nizam/usul-i cedid”i yaygınlaştırmaları gerekse bu yeni ideolojileri savunmak ve anlatmak için kaleme aldıkları makaleler ve eserler Türk düşünce tarihi için mihenk taşları mahiyetini görmüştür.  Söz konusu isimlerden birisi olan Yusuf Akçura’nın 1904 yılında Kazan’da kaleme alıp Kahire’deki Türk Gazetesine yolladığı “Üç Tarz-ı Siyaset”i,  bu bağlamda oluşan yeni politikaları tanıtma ve açıklamada öncü bir eser olarak niteliğindedir.

Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset”i  tez karakteri taşıyan mühim bir makaledir.  Akçura, Mısır’da Abdülhamid yönetimine muhalif duran Türk Gazetesinde yayınladığı bu makalede Türk düşün tarihindeki üç temel politikayı açıklamış ve bunların olumlu ve olumsuz yanlarını objektif bir şekilde açıklamaya çalışmıştır. Müellifin üzerinde durduğu politikalar sırasıyla:

  • İçerisinde farklı cemaatlerin bulunduğu bir Osmanlı ulusu meydana getirmek
  • İslam dinini gereğince tüm Müslümanları ihtiva eden bir devlet mekanizması oluşturmak
  • Etnisiteye dayalı Türk ulusalcılığını oluşturmaktır.

Akçura bu politikalara Osmanlılık, İslamcılık ve Türkçülük adlarını verip, her birini dönemin şartları içinde değerlendirerek müsbet ve menfi taraflarını izah etmektedir.

Akçura ilk olarak Osmanlılık’a değinerek, bunun yeni anlamda bir Osmanlı tebaası oluşturmak olduğunu belirtmiştir. Bu yeni olan sistemde Osmanlı Devleti’nde yaşayan tüm halkların ırk, din ve mezhep farkı gözetilmeden eşit muamele görmesi öngörülmektedir. Bilindiği üzere Osmanlı toplumu temelde,  Müslüman ve gayrimüslim olmak üzere iki sınıftan oluşan bir yapılanmaya sahiptir. Devlet yönetiminde bu dinsel çeşitliliği idare etmek için İslam dininin zimmi hukuku ve muamelatı kabul görmüştür. Osmanlılık düşüncesi ile, İslam dininin zimmi hukukundan kaynaklanan muamelat değişecek ve herhangi bir mezhebe ait olan vatandaş, farklı bir mezhepten olan vatandaşla aynı sorumluluk ve yükümlülükleri yerine getirip kanun önünde aynı haklara sahip olacaktır. Bu doğrultuda, Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu topraklar farklı milletlere Amerika’da olduğu gibi “vatan” haline gelecektir.  Yusuf Akçura, Osmanlılık politikasının,  III. Selim döneminden itibaren yapılan tüm reform ve yenilik hareketleri ile aynı amaca, daha açık ifadeyle Osmanlı Devleti’ni parçalanmaktan kurtarmak ve toprak bütünlüğünü korumak amacına hizmet ettiği görüşündedir.  Bu nedenle, fikir düzeyinde Osmanlılık politikası, müellife göre oldukça faydalı olabilir. Fakat Akçura, Osmanlılık fikrinin devlet ve toprak bütünlüğünü koruması gibi olumlu özelliklerinden bahsettikten sonra, dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak bu politikanın uygulanmasının çok mümkün olmadığını belirtmektedir.  20. yüzyılın başında, birçok millette ve devlette görüldüğü gibi Osmanlı tebaası içinde de ayrılık hareketleri çoktan başlamıştır. Özellikle Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı toprakları içinde bulunan farklı milletlerin birbirlerine kenetlenip, devlete sadık olacağını düşünmek gerçekleşmesi pek de mümkün olmayan bir durum haline gelmiştir. Tüm bunlarla birlikte, Osmanlılık fikrine dini ve siyasi nedenlerle Avrupa devletleri, mezhepsel ve politik ekonomi nedenleri ile de Rusya karşı gelecektir. Söz konusu olumlu ve olumsuz yanları açıkladıktan sonra Akçura Osmanlılık düşüncesi için “ Zannımca artık Osmanlı milleti meydana getirmekle uğraşmak boş bir yorgunluktur.”[2] demiştir.

Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” içinde açıkladığı ikinci politika olan İslamcılık, dünyadaki farklı coğrafyalarda yaşayan Müslümanların bir siyasi yapılanma altında toplanmasıdır. Akçura bu düşüncenin oldukça geç dönemde ortaya çıkmış Avrupa merkezli bir fikir olduğunu savunmaktadır.  Özellikle II. Abdülhamid döneminde yaygın bir politika olarak benimsenmeye çalışılan İslamcılık, gerek toplumsal hayatta gerekse de devletin iç ve dış siyasetinde oldukça yer kaplamıştır.  Müellif,  Osmanlı Devleti’nin köklerini oluşturan İslami unsurları azametli bulmasından, Müslümanların halife yönetiminde güçlü olabileceğinden, Arapça’nın din/ilim dili olarak birleştirici bir güç olmasından ve dünyadaki Müslüman nüfusun çokluğundan dolayı bu politikanın olumlu olabileceğine vurgu yapmıştır. Ancak bununla birlikte,  Tanzimat süresince yapılan hukuksal reform ve yeniliklerden sonra tebeanın kanun önünde eşit olmasının ortadan kalkması Osmanlı’nın ihtiva ettiği diğer milletler arasında çatışmaya neden olabilecektir. Diğer yandan müellif, Rusya ve bazı Avrupa devletleri gibi büyük Müslüman nüfusa sahip olan devletler bu durumu ciddi bir tehlike olarak göreceğinden bahsetmektedir.

“Üç Tarz-ı Siyaset”in son bölümü ve politikası olan Türkçülük, Akçura tarafından “tevhid-i etrak (Türklerin birleşmesi)”, “Türk milleti siyasiyesi”[3] olarak da adlandırılmaktadır.  Dönemin aydınları ilk olarak Osmanlılık daha sonra İslamcılık düşüncesine başvursa da istenilen sonuçlar alınamayınca, Türkçülük politikası daha da güçlü bir seviyeye gelmiştir. Bu durumun oluşmasında, Osmanlı’nın 19. yüzyıl başlarında giderek artan toprak kayıpları önemli bir paya sahip olmuştur. Bununla birlikte Akçura’ya göre, Türklerin uzun yüzyıllar boyunca varlıklarını sürdürmüş olmaları ve Osmanlılık ve İslamcılığın potansiyel politikalar olamayacağının belirgin olmaya başlaması Türk milletlerinin bir araya geleceği bir teşkilatlanmayı daha çok öne çıkarmıştır.  Akçura, Türkçülük politikasının uygulanmasında Osmanlı Devleti’ndeki Türkler arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi, bir açıdan asimile olmuş halkların Türkleştirilmesi, ulus devlet düşüncesinin henüz sirayet etmemiş toplulukların Türkleştirilmesi ve Asya’da yer alan diğer Türk topluluklarının Osmanlı ile birleştirilmesi gibi aşamaların etkili olabileceğini açıklamıştır. Bu süreçlerle birlikte, Türk milliyetçiliği fikri henüz tohum olarak bulunan bir coğrafyada hızla yayılabilecektir.  Müellif, Osmanlı topraklarında, Asya’da ve Doğu Avrupa’da yayılmış olacak Türkçülüğün güçlü bir siyasal milliyet meydana getirebileceğini savunmaktadır. Yusuf Akçura, diğer iki politikayı açıklarken yaptığı gibi burada da Türkçülük politikasının olumsuz özelliklerini belirtmiştir. Müellife göre, Osmanlı Devleti içinde yer alıp Türkleştirilmesi mümkün olmayan bazı topluluklar-Ermeniler ve Araplar gibi-, Osmanlı’dan ayrılmak isteyeceklerdir. Aynı doğrultuda, Rusya gibi Türk nüfusa sahip olan devletler bu duruma karşı gelecektir.

“Üç Tarz-ı Siyaset” Üzerine Bazı Düşünceler

Yukarıda öz olarak bahsetmeye çalıştığımız Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset”i devlet ve kimlik arasındaki ilişki hakkındaydı. Akçura yazısını Kahire’deki Türk gazetesine gönderdikten sonra yazı, Osmanlı topraklarında oldukça etki bırakmış ve okunmuştur.  Bazı kesimler Akçura’yı “Türkçülüğün babası” olarak nitelerken yazısına da çoğunlukla “Türkçü bir manifesto”olarak adlandırmışlardır. [4] Bu düşüncenin, gerçeğin bir abartısı olduğu aşikardır. Çünkü Akçura, bu makalede Türkçülüğü heyecanlı bir şekilde dile getirerek, diğer iki politikadan üstün bir şekilde açıklamamıştır. Bununla birlikte, yazı Türkçülük politikasını halka aşılamaya çalışmak için insanlara seslenen bir manifesto özelliğinden de oldukça uzaktır. Yukarıda “Üç Tarz-ı Siyaset”i oluşturan üç politikayı açıklarken Akçura’nın her birinin olumlu ve olumsuz özelliklerini sırasıyla açıkça belirttiğini söylemiştik. Müellif, bu doğrultuda Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüğün tanıtımı yapıldıktan sonra avantaj ve sakıncalarını açıklamakla yetinip herhangi birini empoze etmeden nesnel bir noktada durmaktadır. Yusuf Akçura’nın söz konusu şekilde ele alınması, kendisinin Türkçülüğü diğer kimlik biçimlerinden nisbeten daha uygulanabilir görmesi dolayısıyla tek cümle ile yetindiği tavsiyesinin aşırı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.

“Üç Tarz-ı Siyaset”in en önemli hususu zannımızca, Akçura’nın Türkçülüğü daha uygulanabilir görmesinden kaynaklı değil, henüz erken bir dönemde Osmanlı halkı için belli bir kimlik biçiminin elzem olduğu yönündeki düşünceleridir.[5]Yazısında açıkladığı üç kimlik politikası (Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük) da Akçura’ya göre birbiriyle karşılaştırılabilecek derecede önemli ve kendi içinde tutarlı düşüncelerdi. Makalenin temel noktasını, yeni bir devlet inşa etme yolunda, daha fazla insanın, mezhebin, cemaatin ve ırkın sadık bir şekilde dahil olabileceği bir yapılanma ortaya çıkarmadaki argüman oluşturmaktadır.

Zamanını iyi okuyabilen ve yaşayabilen entelektüel bir şahsiyet olan Akçura bir kimlik yaratımı hususundaki ihtiyacı karşılayabilecek üç kimlik arasında en uygulanabilir olarak gördüğü Türkçülüğün dönemin şartlarına daha iyi adapte olabileceğine ve diğerlerinden üstün geleceğini düşünmektedir. Bununla birlikte Akçura, Türkçülüğün bir kolektif kimlik olarak toplum tarafından benimsenmesinde İslam’ın önemli bir rolü olduğunu belirtmektedir.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Yusuf Akçura’nın öngördüğü milliyetçiliğin, dönemin şartlarına ve ihtiyaçlarına uzak olup yüceltilen bir politika olmadığı açıktır. Akçura, günümüzde anlaşıldığı gibi bir gerçek dışı bir Türk milliyetçiliği idealini yüceltmiyor, yalnızca Osmanlı Devleti’nin belli ve kendi içinde tutarlı bir toplumsal kimlik ile tanımlanmasının gerekliliğini vurguluyordu. Bu nedenle Akçura’nın yukarıda belirttiğimiz tüm avantajlar ve sakıncalar hususundaki görüşleri, dönemin ihtiyaçlarını iyi anlayabilen bir entelektüelin gözünden yapılmış somut hesaplar ve çıkarların bir sonucudur.

Kaynakça

Akçura, Yusuf. Üç Tarz-ı Siyaset. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976.

Meyer, James. İmparatorluklar Arası Türkler. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,2021

Yüce, Nuri. TDV İslam Ansiklopedisi. Ankara: TDV İslam Araştırmaları Merkezi, 1989.

 

[1] Nuri Yüce, TDV İslam Ansiklopedisi (Ankara: TDV İslam Araştırmaları Merkezi, 1989), “Yusuf Akçura” maddesi.

[2] Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976).

[3] a.g.e.

[4] James Meyer, İmparatorluklar Arası Türkler (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,2021), 146.

[5] a.g.e. 147.