Yazarlar

Sezai Karakoç ve Kudüs ve Gazze

Bir dava adamının, Sezai Karakoç’un sonsuzluk âlemine yürüdüğü gündü o tarih.
Kudüs’ü, Mescid-i Aksâ’yı edebiyatımıza dâhil edendi. Yaşadığı müddetçe müslümanların birliğini, beraberliğini, birlikte hareket etmeleri gerektiğini vurguladı. Akidemizin ana unsuru tevhidi, hayatın bütün alanlarında olmazsa olmaz görüyordu. Tevhid siyasette, ticarette, iktisatta, kültürde, edebiyatta da vazgeçilmez olandı ona göre.


Tevhidi yitirdiğimiz için bu haldeydik. 7 Ekim sonrasında yaşananlar, merhum üstadımızın ne kadar haklı olduğunu, yeniden çok acı ve çok açık bir şekilde gösterdi.
Biz ondan Kudüs’ün bir “tanrı şehri” olduğunu öğrenmiştik (Gün Doğmadan, syf. 627):
“Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir.
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.”


Hızır’dan ilhamla şöyle demişti (Gün Doğmadan, syf. 261):
“Dâvud da gelmişti
Yankılanmıştı
Gür bir demir sesiyle
Mescid-i Aksâ’da
Ayak sesi
Eyyûb da gelmişti
Kudüs iyileşmişti”


Yetiş yetiş diye yakardığı, yalvardığı Gül Muştusu’nda şöyle inlemişti (Gün Doğmadan, syf. 403-404):
“Seni sevenin ismiyle yetiş bize
Yetiştir bize
Günahlarımızı kül edecek ateş harmanını
Verim yağmuru insin ülkemize
Mekke’ye Medine’ye Şam’a
Kudüs’e Bağdat’a İstanbul’a
Semerkand’a Taşkent’e Diyarbekir’e
Yetiş Peygamber imdadı yetiş
Yetiş Allah’ın izniyle”

Evet, bugün yine bir 16 Kasım. 7 Ekim’den şu âna kadar acının, kederinin, hüznün, yalnızlığın, terk edilmişliğin, çaresizliğin dibini buldu insanlık. Dünya, tarihte böylesine bir cinayet ve katliama şahit olmamıştı. Bu kadar göz önünde, bu kadar vahşice, bu kadar hoyratça, bu kadar umarsızca hukuk dışı, ahlak dışı, insanlık dışı bir hadise yaşanmamıştı. Devletlerin suskunluğu, tepkisizliği, edilgenliği herkesi çileden çıkaracak düzeyde ve nitelikte. Umuyoruz ki, halkların tepkisi ve direnci, devletleri ve hükümetleri harekete geçirir, bu kâbus, bu karabasan sona erer. Evet, umuduz var. Sezai Karakoç’un bize öğrettiği temel konulardan biri, umudu yitirmemektir. Ne demişti Yitik Cennet’te (s. 38): “Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun inananlar için bir Nuh’un Gemisi vardır.”

Filistin’in, Kudüs’ün, Mescid-i Aksâ’nın, Gazze’nin yaşadıkları bugüne mahsus bir şey değildir. Yakın tarihimizde Filistin topraklarında meydana gelen en acı hadise, Mescid-i Aksâ’nın, Kıble Mescidi’nin 21 Ağustos 1969 tarihinde Avustralya asıllı siyonist Denis Michael Rohan tarafından yakılmasıdır. Sezai Karakoç, bu elim hadise üzerine, imzasız olarak Diriliş dergisinde (sayı: 1, Ekim 1969, syf. 47-49) yayımlanan “Ey Yahudi” isimli bir şiir kaleme almıştır. Bu şiir, tarihî bir perspektifle İslam inancının, nebevî ahlakın tezahürüdür.

“Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey yahudi”

diye başlayan şiirde Karakoç, Gazze’yi de anar:

“Kudüs’ü aldıktan sonra

Gazzede yapmadığın işkence bırakmadıktan sonra

Demek Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey yahudi

Utanmazlığını en son uca çıkardın”

der.

Şiirde bir mısra, iki kez tekrar edilir:

“Hakettiğin cezayı en şiddetli bir şekilde çekeceksin ey yahudi”

Gazzeli kardeşlerimizi hunharca katleden, hayvanların bir insana asla yapamayacağı şeyleri yapanların ve bunları destekleyenlerin en kısa zamanda hak ettikleri cezaları çekmelerini, cân-ı gönülden niyaz ediyorum. Üstadımız Sezai Karakoç’u bir kez daha rahmetle, hürmetle, minnetle anıyorum.