Saddam Hüseyin’in yönetiminin 2003’te yıkılmasının ardından Irak, dördüncü kez 12 Mayıs tarihinde parlamento seçimlerine gidiyor. Ülkede durum gergin, seçmenlerin de kafası karışık. Seçim tarihine az bir zaman kala Başbakan Haydar İbadi liderliğindeki ‘Zafer Koalisyonu’ndaki adayların özel hayatları ile ilgili görüntüleri içeren videoların yayınlanması, restleşmeler, suikast girişimleri, milletvekili adaylarına ait poster ve afişlerin yırtılması, bombalı saldırılar siyasi bölünmeyi ülkede körüklüyor. Her ne kadar seçimlerin güvenliği, güvenirliği ve tarafsızlığını korumak için gerekli önlemler alacağını duyurulsa da DAEŞ’in tüm adaylara ve seçime yönelik saldırı tehditleri de akıldan çıkmıyor.
Mayıs ayında yapılması planlanan seçimlere katılmaya hak kazanan ve Sorumluluk ve Adalet Yüksek Milli Komisyonu’ndan geçen [Kapatılan ve mal varlıklarına el konulan BAAS Partisi bağlantısı bulunmayan] 7200 adaydan 328’inin parlamentoya girmesi bekleniyor.
IRAKLI GURBETÇİLER SEÇİME İLGİSİZ
Başta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, hileye ve seçmen kartları da dahil olmak üzere oy satın alma işlemlerinin olduğunu iddia ederek ciddi boyutlara ulaştığını söylüyor. Irak Yüksek Seçim Komisyonu ise tam bu esnada seçmen listesinde bulunan 600.000 kişinin isminin silindiğini açıkladı. Silinen isimlerin “ölmüş” ya da “ismi birden fazla kez yazılmış” kişilere ait olduğu söylendi. Irak’ta 24 milyon 333 bin seçmen olduğu, ancak bunlardan yalnızca 9 milyonunun yani dörtte üçünün biyometrik sisteme kayıt yaptırarak seçmen kimliği aldıkları biliniyor. Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği Üyesi Said Hamdi Kakeyi, Anadolu Ajansına yaptığı açıklamada yurt dışındaki seçmenlerin ilgisinin az olduğuna vurgu yaparak “2014’teki seçimlerde yurt dışında 420 bin gurbetçi oy kullanmıştı. Bu seçimler için yurt dışında 13 ülkede seçim merkezleri açtık ancak buralara başvurular çok az düzeyde. İnternet üzerinden açtığımız başvurularda da şu ana kadar sadece 35 bin seçmen başvuru gerçekleştirdi. Türkiye’de de aralarında gurbetçilerin ve sığınmacıların olduğu yaklaşık 300 bin vatandaşımız bulunuyor. Bu yüzden orada birden fazla seçim merkezi açtık” dedi.
Irak’ta çeşitli güvenlik birimlerinde çalışan görevliler 10 Mayıs’ta, gurbetçiler 11 Mayıs’ta oyunu kullanacak. İlk sonuçlar, sandıkların kapanmasından 24 saat sonra açıklanacak. Kesin sonuçlar ise 2 hafta sonra ilan edilecek.
SEÇİM SAHNESİNDE “YURT”,”VATAN”,”TEK IRAK” SLOGANLARI
12 Mayıs’ta yapılması planlanan Irak parlamento seçimleri aslında 2005’ten itibaren düzenlenen seçimlerin en karmakarışık ve sürprizlere gebe olanı. Son seçimlere kadar hüküm süren eski mezhepçi ve ulusal koalisyonların çoğu dağılmış ve söylem olarak “Tek Irak”,”vatan”,”yurt” kelimelerinin sıkça geçtiği söylemler ile milliyetçi bir siyasi hava hakim Irak’ta. Bölenmelerden önce Şiiler, Ulusal Koalisyon çatısı altında toplanırken, Kürtler kendilerini temsil eden Kürdistan Koalisyonu çatısı altında bir araya gelmişlerdi. Yine Sünniler, Sünni Koalisyonu adı altında birleşmişlerdi. 12 Mayıs’ta seçime giden Irak’ta siyasi rekabette tablo şu şekilde ortaya çıkıyor:
Nasr Listesi – Lideri Haydar El-İbadi,
Fetih Listesi – Lideri Hadi El-Amiri,
Kanun Devlet Koalisyonu – Lideri Nuri El-Maliki,
El-Hikme Listesi – Lideri Ammar El-Hekim,
ve Sairun Listesi – Lideri Mukteda El-Sadr
Seçimlerde rekabetin mevcut Irak Başbakanı Haydar El-Abadi’nin kurduğu Nasr Listesi ve İran destekli Haşd-i Şaabi bünyesindeki Şii milis grupların siyasi kanadını temsilen Fetih Listesi arasında olacağı kulislerde yüksek sesle dillendirilen bir konu. Haydar İbadi listesinin tek başına iktidar olacağını söylese de başka bir liste ile koalisyon yapması büyük bir olasılık. Diğer taraftan üç listenin de birbirlerine yakın oranda milletvekili koltuğuna sahip olacakları öngörülüyor.
DAEŞ’İN HAYALETİ IRAK SEÇİM SAHNESİNDE
Her ne kadar DAEŞ gibi bir deneyimi yaşamış ve yaşamakta olan bir Irak olsa da DAEŞ’in beslendiği damarların siyasi boyutta anlaşılamadığı da görülüyor. Zira mezhepçi politikaların yarattığı tüm problemlere rağmen Irak’taki siyasi iktidar içerisinde mezhepçi devlet politikasını devam ettirmeye kararlı olanlar var.
Özellikle İran destekli Şii milis güçlerin Musul’da halka karşı işlediği katliam, savaş suçlarını soruşturma sözü vermesine rağmen Başbakan İbadi’nin bu konuyu tüm çağrılara rağmen ‘halının altına’ süpürmek istediği anlaşılıyor. Uluslararası kamuoyunun tüm ısrar ve taleplerine rağmen Irak Başbakanı Haydar İbadi, daha ileri bir adım atarak 8 Mart 2018’de Haşd-i Şabi milis gücünü resmi olarak Irak silahlı kuvvetlerine dahil edip, maaş, sosyal haklar ve tazminat bakımından eşit seviyeye getirdi.
BAĞDAT’IN MİLİSLERE “VEFA BORCU”
Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı Falih el-Feyyad, Haşd-i Şabi yasasını uygulamaya koymak için ve “akıttıkları kanlara vefa borcu” olarak söz konusu talimatın İbadi tarafından verildiğini belirtmişti. Irak’ta genel seçimler öncesi verilen bu talimat ülkede de kaygı yarattı. Örneğin halk arasında “Haşd-i Şabi yasası” olarak bilinen kanunun 4. maddesinde, “Haşd-i Şabi’ye bağlı gruplar, kanun gereği Irak’ın karşı karşıya bulunabileceği güvenlik ve terör tehdidini ortadan kaldırmak, şehirlerin terör gruplarından geri alınması ve güvenliğinin sağlanması, terör grupları ve onlarla dayanışma içerisinde olanları ortadan kaldırmak için gerekli kuvveti kullanır.” ifadesi oldukça tartışıldı. Bu grupların İbadi-Esad mutabakatı ve İran desteğiyle Suriye topraklarında harekat düzenledikleri de biliniyor. Gene Irak Hava Kuvvetleri’nin Suriye topraklarında IŞİD’e hava harekatı yapması da aynı zamanda iç kamuoyunda İbadi’nin yer verdiği ve kullandığı bir konu. Kaygı yaratan konu Haşd-i Şabi çatısı altında Sünni sivillere karşı insan hakları ihlallerinde bulunduğu bilinen Haşd-i Şabi, Bedir Tugayları, Asaib Ehl-i Hak ve Ketaib Hizbullah el-Irak gibi milis güçlerin bulunması.
IRAK ORDUSU, HALKIN ORDUSU MU?
Bu hamle ile Başbakan İbadi, halkın ‘ulusal ordusu’ kimliğini yok etme riskine rağmen Irak’ın güvenlik kurumlarını siyasallaştırıp, dönüştürdü.
Daha önceki üç yılda IŞİD’in ilk filizlenmeye başladığı dönemlerde ‘Sünni kentlere Şii baskısı’ bu kez şehirlerde halk göç ettiğinden/ettirildiğinden Irak Ordusu, Sünni bölgelerde ulusal değil de mezhepçi bir askeri varlık olarak görülüp memnuniyetsizlik meydana getirecektir.
Burada en ilginç olan nokta Haşd-i Şabi milislerinin Irak’ta ABD askeri ve siyasi varlığını reddedip hatta tehdit edip gene IŞİD ile olan savaşlarda ABD yanında savaşıp hava bombardımanı desteği almaları.
Bir anlamda ABD Suriye’de İran destekli milis güçleri tehdit olarak görürken, Irak’ta bu milislere sesini çıkarmadı ve aksine askeri destek verdi. Kendi açıklamalarına bakıldığında ABD’nin halen Irak’ta bulunma amacı, Irak Silahlı Kuvvetleri’ni eğitmektir. Ordu bünyesinde bulunan bu milis güçler ile aralarına nasıl bir mesafe koyabildiği ciddi bir soru olarak karşımıza çıkıyor.
İran tarafından maddi olarak desteklenen bu Şii milis gruplarının hem Irak ordusu bünyesinde yer alıp hem de Tahran’ın talimatlarını uyguladıkları da bilindiği için karşımıza başka bir soru daha çıkıyor.
Tahran açısından bu milis gruplarının feshedilmesini ve ordu ile bağlarının kopartılmasını istemek “bölgeye yönelik bir komplo ve terörün geri gelmesi” anlamını taşıyor. Oysa Irak’ta ordu bünyesinde bulunan ve ülke içinde ‘görev’ yapması gereken IŞİD ile çatışan bu milis güçler ülkede dışında da Suriye’de rejim muhalifi gruplar ile de çatışıyor. Hem de düzenli olarak Afganistan, Pakistan, Yemen, Pakistan’dan uçaklarla Suriye ve Irak’a taşınarak.
Irak’ın aşiret yapısı hatta ülkede Kürtlerin ve Sünnilerin yoğun nüfuzunun olduğu bölgeler gibi Irak’ın güneyinde, başkentte de Şii bölgeler var.
Haşd-i Şaabi’nin Irak ordusuna ilhak edilmesi, Irak’ı fiili olarak bölmeye başlamanın ilk adımı gibi görünüyor. Irak Başbakanı İbadi’nin aldığı bu karar İran’ın Lübnan’da Hizbullah gibi devletin tüm kademelerine sinecek, yayılacak askeri/ekonomik bir yapıyı Irak’ta da tesis etmesine olanak tanıyan bir adım.
Rıdvan Seyid [Al-İttihad gazetesi]: “ABD çıktıktan sonra Bağdat ve diğer kentlerde yaşam çekilmez hale gelmişti. Sünni ve Şii Iraklılar, ülkelerini, yaşamlarını parçalamak konusunda kararlılar. İranlılar ise Irak’a hakimiyetten bahsediyorlar ki bu hakimiyet, istikrar ya da normal bir yaşam anlamına gelmiyor.”
Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan, farklı kimlikleri yaşamda ve siyasette buluşturma çağrısı yapan, sosyal barışı savunan siyasi partileri ve grupları, siyasetçileri reddeden siyasi liderler olduğu sürece Irak’ın istikrara kavuşması ne kadar mümkün?
Yorum ekle