Yazarlar

İnce muhalefet neden kaybetti?

MUHALEFET KAYBETTİ, YİNE KAYBEDECEK Türkiye’de 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte başlayan gelenek bozulmadı ve Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti arka arkaya 13. seçimden kazanarak çıktı. Büyük bir zafer daha elde etti. Milli irade bir kez daha sandık aracılığı ile mesajını verdi. Açıkçası sandıktan çıkan sonuçlar herkes için bir ders niteliğindeydi. Bütün partiler ve adaylar […]

MUHALEFET KAYBETTİ, YİNE KAYBEDECEK

Türkiye’de 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte başlayan gelenek bozulmadı ve Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti arka arkaya 13. seçimden kazanarak çıktı. Büyük bir zafer daha elde etti. Milli irade bir kez daha sandık aracılığı ile mesajını verdi. Açıkçası sandıktan çıkan sonuçlar herkes için bir ders niteliğindeydi. Bütün partiler ve adaylar için ev ödevi verdi seçmen. Kimin ne ölçüde bu ev ödevini yerine getirebileceğini zaman gösterecek. Fakat şimdiden belli olmaya başlayan tabloya göre CHP ve onun çevresinde şekillenen marjinal sol ile lümpenler yine eski tas eski hamam diyecek gibi görünüyor. Çünkü bütün dünyanın kendi etraflarında döndüğüne yönelik bir saplantı içindeler. Türkiye’den ve seçmenin neden Erdoğan’ı seçtiğine dair rasyonel gerekçelerden haberleri yok. Görmek ve duymak da istemiyorlar zaten. Bu yüzden aynı daire içinde dönüp duruyorlar. CHP öncülüğündeki ittifakın 24 Haziran seçimlerini kaybetme gerekçeleri iyi irdelenmediği sürece toplum ile CHP arasında sağlıklı bir iletişimin kurulabilme ihtimali çok zor.

Erdoğan ile İnce Arasında 11 Milyon Oy Farkı Var

Kesin olmayan sonuçlara göre yüzde 87 gibi rekor bir katılımla 24 Haziran’da yapılan seçimde toplum yüzde 52,6 oy oranıyla Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçti. Bu tabloya göre Erdoğan 16 Nisan 2017’de yapılan referandumun gerektirdiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin veya Türk Tipi Başkanlık Sistemi’nin birinci başkanı olarak tarihe geçti. Erdoğan güçlü ve etkin bir Yürütme için toplumdan onay almış oldu.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın yarıştığı beş aday arasında en fazla oyu CHP’nin adayı olan Muharrem İnce yüzde 30,6 oranıyla elde etti. Erdoğan 26 milyon civarında oy alırken İnce 15 milyon civarında oy alabildi. Dolayısıyla arada 11 milyon fark bulunuyor. Diğer adaylardan İyi Parti genel başkanı Meral Akşener yüzde 7,3 Saadet Partisi genel başkanı Temel Karamollaoğlu yüzde 0,9 ve HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş yüzde 8,4 oy aldı. Vatan Partisi’nin adayı Doğu Perinçek ise 0,20 oranında kaldı. Seçim kampanyası boyunca yarışın Erdoğan ve İnce arasında geçeceği bekleniyordu. Fakat kamuoyu araştırmalarına göre özellikle Akşener ve Demirtaş’ın beklentilerin oldukça altında kaldığı görülüyor.

CHP Öncülüğündeki İttifak Kaybetti

Seçmenin TBMM seçimlerindeki tercihi de farklı olmadı. Erdoğan’ın liderliğinde kurulan Cumhur İttifakı yüzde 53,7 oy oranıyla toplamda 344 milletvekili alarak Parlamentoda çoğunluğu elde etti. Cumhur İttifakını oluşturan AK Parti yüzde 42,6 oy oranıyla 295 milletvekilini, MHP yüzde 11,1 oy oranıyla 49 milletvekilini TBMM’ye gönderdi. Ayrıca İttifak’ı destekleyen Büyük Birlik Partisi genel başkanı Mustafa Destici de AK Parti listelerinden TBMM’ye girmiş oldu. Seçmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde 600 üyeden oluşacak olan Parlamentoda AK Parti’ye de 300’ün üzerinde milletvekili vermeyerek yasama çalışmalarında ittifakın devam etmesi yönünde irade gösterdi.

Öte yandan TBMM seçimleri için Cumhur İttifakı’nın karşısında CHP öncülüğünde kurulan Millet İttifakı toplamda yüzde 33,9 oranıyla ancak 189 milletvekiline ulaşabildi. İttifak içindeki dağılıma bakıldığında CHP yüzde 22,6 oyla 146, İyi Parti yüzde 10 oranıyla 43 milletvekili çıkarttı. İttifakın diğer üyesi Saadet Partisi ise hiçbir ilden milletvekili çıkartmadı.

Fakat CHP listelerinden aday gösterilen üç SP üyesi vekil olarak TBMM’ye girmiş oldu. Resmi olarak hiçbir İttifaka dahil olmayan Halkların Demokrasi Partisi ise yüzde 11,6 oranıyla 67 milletvekili elde etti. HDP oyları analiz edildiğinde Kürtlerin yoğun yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde belirgin bir düşüş olduğu görülüyor. Buna rağmen İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirlerde oylarının artmasıyla HDP’nin yüzde 10’luk seçim barajını aşmış olması, seçim öncesinde CHP tarafından HDP’ye stratejik oy desteği verileceği yönündeki açıklamaları da doğrulamış oluyor. Ayrıca CHP genel başkan yardımcısı Özgür Özel’in açıklamalarında yer alan eğer Muharrem İnce Cumhurbaşkanı seçilirse yardımcılarından birinin Selahattin Demirtaş olabileceği mealindeki ifadeleri ve HDP milletvekili Ayhan Bilgen’in seçimler ikinci tura kalırsa Erdoğan’ın karşısında İnce’yi destekleyecekleri yönündeki açıklamaları iki parti arasındaki seçim ilişkisini göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca yeni dönemde AK Parti, MHP, BBP, CHP, SP, HDP ve İyi Parti’nin TBMM’de temsil edilecek olması toplumsal temsilin yansıması ve demokrasi açısından pozitif bir tablo oluşturuyor. Bu tabloya bakıldığında Erdoğan’ın açık bir zafer kazandığı net şekilde görülüyor. Onlarca gerekçe sayılabilir fakat Erdoğan’ın zaferi kazandığı gece balkon konuşması yaparken “Milletimizin sandıkta partimize verdiği mesajı da aldık. Önümüzdeki dönem, milletimizin karşısına tüm bu eksikliklerimizi tamamlayarak çıkacağımızdan emin olunuz” ifadelerini kullanması aslında başarının arkasındaki esas özü oluşturuyor.

CHP İttifakının Kaybetme Gerekçeleri

CHP öncülüğündeki muhalefet seçimi hem Cumhurbaşkanlığında hem de TBMM seçimlerinde kaybetti. Bunun pek çok nedeni bulunuyor. Hepsini değil ama burada birkaçını belirtmekte fayda var.

Bunların başında kampanya sürecinde korku siyasetinin takip edilmesi geliyor. CHP’nin başkan adayı Muharrem İnce olabildiğince stratejik bir dil kullanarak muhafazakar-dindar seçmeni ürkütmemeye çalışmış olsa da CHP seçmeninden bazıları ve CHP’ye yakın duran belirli bir okur-yazar çevresi dindar-muhafazakar seçmenin eski endişelerini ortaya çıkartacak bir söyleme sahipti. Özellikle sosyal medya paylaşımlarında belirginleşen klasik eski CHP tarzı paylaşımlar toplumda AK Parti öncesi Türkiye’ye geri mi dönülüyor endişesini beraberinde getirdi. İzmir mitingi sonrası içki içilmesi esnasında topluca yapılan küfürler bu anlamda derin etki oluşturmuş olabilir.

İkincisi yıkım siyasetinin kampanya söylemine egemen olmasıdır. Başta Muharrem İnce olmak üzere İyi Parti’nin adayı Meral Akşener ve Saadet Partisi’nin adayı Temel Karamollaoğlu’nun vaatleri yeni bir şeyler yapmak üzerine değil var olanı tehdit eder nitelikteydi. Mesela İnce’nin yerli otomobile, nükleer santrale, kanal İstanbul’a karşı çıkması; Akşener’in MİT, TİKA, AFAD ve TRT gibi kurumları hedefine koyması ve Karamollaoğlu’nun hızlı tren, Çanakkale 1915 köprüsü, milli İHA-SİHA gibi prestij projeleri hedef alması toplum tarafından negatif bir söylem olarak algılanmış gibi görünüyor.

Dolayısıyla CHP öncülüğündeki İttifak geleceğe yönelik bir şey söylemek yerine ayakları yere basmayan popülist bir yaklaşımı tercih etmiştir. Bol keseden vaatlerde bulunarak herkese para dağıtacağız mantığı ile hareket edilmesi seçmen tarafından satın alınmamıştır.

Üçüncüsü CHP ile HDP arasındaki yakınlaşmanın CHP tabanının bir kısmında rahatsızlık uyandırmış olmasıdır. CHP-HDP yakınlaşması toplumun genelinde bir rahatsızlık uyandırmışken bunun belirli bir oranda CHP seçmenine de yansıdığı söylenebilir. İnce’nin seçim kampanyasına hapisteki Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ederek başlaması CHP’li olmayan seçmen açısından bir kırılma noktasıdır. CHP’den giden stratejik oylar ile HDP’nin barajı geçmesi ve çok tartışmalı bazı isimlerin vekil olmasından dolayı bundan sonraki süreçte de bu bağlamda eleştiriler CHP’ye yönelecektir.

Dördüncüsü CHP beyannamesinde ve genel olarak kampanya söyleminde terörle mücadele konusunda yeterli yerin ayrılmamasıdır. 230 küsur sayfalık seçim beyannamesinde PKK ve FETÖ ile mücadeleden bahsedilmemiştir. Ayrıca 15 Temmuz darbe girişimi yerine 20 Temmuz ifadesi kullanılarak FETÖ militanları tarafından kullanılan söylem tekrar edilmiştir. İnce’nin FETÖ ve PKK ile mücadelede ön cephede yer alan İsmail Metin Temel’i hedef koyarak onun apoletlerini sökeceğim türünden sert ifadeler kullanmasının da salt CHP’li olmayan seçmende negatif bir algı oluşturduğu söylenebilir.

Beşinci faktör siyasi ideolojileri açısından birbirlerine hiç benzemeyen partilerin bir araya gelmesiyle seçmende kuşku oluşmasıdır. Seçmen birbirlerine parti programları, sosyolojik tabanları, ideolojileri ve geçmişteki ilişkileri bakımından yakın olmayan partilerin bir araya gelerek böylesine radikal bir muhalefet söyleminde buluşmasını daha çok negatif yönde ve kazanımlarına karşıt bir bağlamda değerlendirmiştir.

Toplumun Aşağılanması Devam Ediyor

Altıncı ve belki de diğer tüm maddeleri kapsayan faktör ise CHP’de yer alan fanatik bir kesimin toplumun diğer kesimlerine yönelik hem aşağılayıcı bakış açısı hem de onların değer verdiği liderleri Erdoğan’a yönelik seçim öncesinde yönelttikleri küfürlerdir. CHP’de sayıca az olmasına rağmen sesi çok fazla çıkan bu sol marjinal ve lümpen kesim sürekli bir şekilde Erdoğan’a oy verenleri tahkir edecek söylem üretiyor. Çeşitli sıfatlarla her seferinde aşağıladıkları toplum kesimlerinin Erdoğan’a makarna, kek, kömür ve ekmek için oy verdiğini zanneden bu lümpen kesimin bu alışkanlığından vazgeçmesi zor gibi görünüyor. her seçim döneminde toplum tarafından tedavi edilseler de maalesef ara dönemlerde eski hastalıkları yeniden depreşiyor. Bunun en büyük nedeni ise bu lümpenlerin ve kendini okur-yazar zanneden marjinal solcuların ülkenin ve milletin değerlerine, tarihi birikimine, kültürel tutumuna ve en önemlisi yaşam biçimine olabildiğince yabancılaşmış olmalarıdır. Sanem Altan’ın twitterdan paylaştığı mesajında yer alan ifadeler bu açıdan hem ibret vericidir hem de bulunduğu iklim açısından önemli bir tespittir. Altan şu ifadeleri kullanıyor twitter mesajında: “Sorum şu; Ben ve benim gibi düşünenler nerede yaşıyoruz ki, bu kadar yanılabiliyoruz!!! Adam bu kadar kazandıysa gerçekten, hiç bilemediğimiz bir ‘öteki’ dünya var bu ülkede yani ve bizler Bu kadar mı bi haberiz bundan ve bu kadar umutlanabiliyoruz! Sanırım çk şaşkın ve kızgınım.

Bir gazeteci olmasına rağmen Altan’ın gazeteciliğin birinci kuralı olan yaşadığın toplumu tanımalısın ilkesinden habersizce mesleğini icra ediyor olması da ayıca bir paradoksa işaret ediyor. Fakat CHP etrafında kümelenen dar yapıların gerçekliğini ve hakikatten ne kadar uzak olduklarını göstermesi açısından dikkate değer. Daha kötüsü CHP milletvekili Mahmut Tanal başta olmak üzere bazı isimler seçim sonuçlarıyla yenilginin kesinleşmesinden sonra yine toplumu “müstahaksınız” türünden ifadelerle suçlamaya ve aşağılamaya başlaması CHP’deki sorunun oldukça kalınlaştığını ve geçici çözümlerle aşılamayacağını gösteriyor. CHP önce kendisini esir alan zincirleri kırmak zorunda. O perde kaldırılmadan toplumla sahih bir ilişki kurulması çok zor. Bu gerçek iletişim kurulamayınca seçim öncesinde kendi dar çevresinde edindiği izlenimi “seçimin sonucu” gibi algılayan bir kitle ortaya çıkıyor. Öyle ki 24 Haziran sonrasında bu kitle seçmenin sandığa yansıyan iradesini kabullenemediği için “darbe yapıldı, İnce’nin eşi kaçırıldı, İnce silahla tehdit edildi, oylar çalındı, uçucu mühür kullanıldı” gibi akıl almaz iddialarını sosyal medyada paylaşarak kendilerince bir tatmin mekanizması geliştirme yoluna gitti. İnce bile bunlar için “şizofrenler” ifadesini kullanmak zorunda kaldı.

Son tahlilde CHP yukarıda saydığım nedenler başta olmak üzere toplumla arasındaki belirli temel sorunları çözemediği için salt seçim sürecindeki vaatlerle seçmende güven duygusu oluşturamıyor. Oluşturamaz. 24 Haziran bu yüzden CHP ve İttifakı için tam bir yenilgidir. Bu şekilde devam edilirse aynı yenilgilerin gelmesi kaçınılmazdır.