Son yıllarda dini bazı mevzuları mizah ile anlatan bir ekibin oyunları Anadolu’yu karış karış dolaşıyor. Hatta artık yurt dışına açıldılar. Avrupa’nın birçok bölgesinde sahne alıyorlar.
Tiyatro Külliyen, neden manevi mevzulardan komedi oyunu çıkarıyor?
350’den fazla sahne alma başarısının sırrı ne?
Bundan sonraki planları neler?
Tiyatrocu Osman Doğan ile bunları ve daha fazlasını konuştuk.
Mücerret okumalar…
NOT: Sohbetin büyük kısmının gülmek sebebiyle yarım kaldığını öngörerek okuyunuz.
Tiyatro Külliyen’den bahseder misiniz?
Hayır.
Siz kimsiniz?
Tiyatro Külliyen 2008’de kurulan bir ekip. Ayşe hanım (Şahinboy Doğan) ve Osman beyin (ben oluyorum) birlikte kurduğu… Yurtiçi ve yurtdışında oyunlar sahneleyen oyunculuk üzerine eğitimler veren, atölyeler yapan bir oluşum. Aynı zamanda bu alanda kazandığı parayı yine bu alana yatırarak batmaya çalışan bir ekip. Kulis Tiyatro diye bir dergi de çıkarıyor aynı zamanda, böyle bir ekip.
Ekibi nasıl kurdunuz?
Esasen önceden tiyatro ile uğraşan, gönüllü olarak tiyatro yapan biriydim. Aslında Ayşe hanımın gazıyla kurmuş bulunduk. “Şimdi deneyelim, yoksa ilerde dert olur bize, keşke zamanında tiyatro yapsaydık, demeyelim” mottosuyla kurulmuş ve o şekilde yoluna devam eden bir ekip. Aslında tiyatro ekibi ikiye ayrılıyor; Tiyatro Külliyen ve Kulis Tiyatro… Tiyatro Külliyen’i ben idare ediyorum. Kulis Tiyatro’yu Ayşe hanım. Konservatuar mezunu ve alaylılardan oluşan bir ekip. Ama aynı zamanda çeşitli kuru larda oyunculuk eğitimleri veren bir ekibiz.
MANEVİ MEVZULARI MİZAH İLE ANLATMAYA ÇALIŞIYORUZ
Sizi diğer tiyatro gruplarından ayıran özellikler nelerdir?
Bizi diğer kurumlardan ayıran bir şey yok. Aynıyız. Aynı vergiyi veriyoruz. Yüzde 18 KDV ile çalışıyoruz.
Bizi diğer tiyatro ekiplerinden ayıran birinci unsur; biz manevi bir mevzuyu mizah ile anlatmaya çalışıyoruz. Bu ciddi bir fark. Yaptığımız işlerin de muadili yok diyebilirim. Bu şekilde oyun çıkaran bir ekip yok. Namaz gibi, Kur’an-ı Kerim gibi, iman gibi konuları mizahla yoğurup verme yönüyle farklıyız. İkinci olarak, tiyatro alanında bir yayın çıkaran bir tiyatro ekibiyiz. Bunun muadili var mı? Bir tane var, bildiğim kadarıyla.
Bu alandaki maddi, manevi kazanımı yine bu alana yatırıyoruz. Aslında teknik olarak mantıklı bir iş yapmıyoruz. Çünkü bunu duygusal olarak yapan, buna gönül veren bir ekibiz. Bu bir fark olabilir belki. İş yapma şeklimiz, risk almamız, bunu yurt içi ve yurt dışına yayma gayretimiz de bu alanda fark sayılabilecek kalemler.
DİNDARDAN DA SEKÜLERDEN DE TEPKİ ALIYORUZ
Dini referanslı konusu olan komedi oyunları sahneliyorsunuz? Tepki alıyor musunuz?
Aslında iki taraftan da alıyoruz. Hem mütedeyin kesimden hem de tırnak içerisinde “diğer” kesimden. Çünkü ikisinde de aynı tepki ile karşılaşıyoruz. Biri “Din mi anlatılır? Ne işi var dinin sahnede?” diye tepki verirken, diğer taraftaki “Niye dini bir konuyu mizah ile anlatıyorsunuz?” tepkisi veriyor. Tabi çok şükür bunlar gelen izleyicilerin yüzde üçünü, beşini oluşturuyor. İkna edebildiğimizi edebiliyoruz. Aslında oyunun sonuna kadar kaldıklarında iki taraf de ikna oluyor. Fakat önyargı ile gelen kişilere çok fazla aslında derdimizi anlatamadık. Ama bizim iddiamız her dünya görüşündeki insanın çok rahatlıkla izlediği, rencide edilmediği veya o hassasiyetlerin yok sayılmadığı oyunlar yapmak.
MÜTEDEYYİN İNSANLAR ÖNCE ŞOKE OLUYOR
Özellikle mütedeyyin kesim nasıl karşılıyor?
Mütedeyyin kesim öncelikle bir şok ile karşılaşıyor. Yani namazı anlatıyorsunuz, Kur’an-ı Kerim’i anlatıyorsunuz ve insanları güldürüyorsunuz… Aslında duyduklarında ürperiyorlar. Ama onun bir tadını aldıklarında değişiyor. Yani biz öncesinde Kur’an’ı Kerim’de bir şey anlatırken veya namaz ile ilgili bir şey anlatırken, izleyiciyi o ana hazırlarken önce bir yoğuruyoruz, kendimizi sevdiriyoruz, onları güldürüyoruz, onlara bir alt yapı oluşturduktan sonra anlatacağmız ağır bir konuyu çok daha kolay anlatabiliyoruz. Çünkü özü itibari ile aslında ağır konular. Bunu anlatmak için de bir hazırlık süreci gerekiyor. Bir de bunu tiyatro sahnesinde anlatıyorsun… Onun kodlarına uygun hareket etmen gerekiyor. Buna dikkat ediyoruz.
OYUNLARIMIZI SİNEMAYA TAŞIMAK İÇİN YAPIMCI BEKLİYORUZ
Bunda sonraki projeleriniz nelerdir?
Aslında yaptığımız işleri sinemaya, beyaz perdeye taşımak istiyoruz. Bu eskiden Yeşilçam’da da süregelen bir alışkanlık. Ekimden, mayısa kadar devam edip haziranda da filmini çekmişler. Biz neden yapmayalım, diyoruz. Aslında aynı oyunu 344 defa oynadık. Artık oyun kemikleşti. Yani bunu başka bir oyuncu da oynadığında güzel bir sinema filmi çıkaracağına inanıyoruz. Çünkü bam telinden yakalayan bir oyun. Yaptığımız oyunlar bu matematiğe, bu koda çok dikkat eden oyunlar. İzleyicinin dikkatinin dağılmayacağı, algının hep yüksek olduğu mizahın hep üstte olduğu, yoğun bir şekilde verildiği oyunlar. Bu da Türk izleyicisini yakalayacağını ümit ettiğimiz bir üslup. Bunun beyaz perdede aynı şekilde karşılık göreceğine inanıyoruz. Tabi bir yapımcı bekliyoruz. Yana yakıla… Bunun ne kadar kıymetli bir şey olduğunu görüp gelecek bir yapımcı. Ve binlerce yapımcı bekliyoruz. Ve aynı zamanda bunu bir okul haline çevirme arzusundayız. Bir mekanla kalıcı hale gelmeli. Bunun bir adresi olması gerektiğine inanıyoruz. Bunun için bir durak olması lazım. Sahne bu yüzden ciddi bir ihtiyaç. Tabi ciddi de bir gider. Şu anki imkanlarla maalesef karşılayamıyoruz. Bu yüzden arayış içerisindeyiz. Onu da yakın zamanda çözeceğimize inanıyoruz.
YURT DIŞINDA CİDDİ POTANSİYEL VAR
Az önce yurtdışı planlarınız olduğunu söylediniz. Biraz açar mısınız?
Ciddi bir potansiyel var. Oradaki dördüncü nesil artık. İlk nesil anlatılır işte; önce temel ihtiyaçları karşılamak için gittiler. Barınma, yaşam… Şu anda kültürel ihtiyaçlar ön planda. Yani orada kısa filmler çeken, festivaller yapan bir Türk nesli var. Gençlik var özellikle. Onları izleyen bir kitle var. Yani bir ülke kadar Türk yaşıyor. Sadece Almanya’da İsviçre kadar insan yaşıyor. Bu insanların ciddi ihtiyacı var. Aslında bu ihtiyaca binaen adım attık. Her gittiğimiz yerde bunun somut karşılığını görünce, insanların da böyle bir beklentisi olduğunu görünce biz de bir adım atalım dedik. Bazen Nasrettin hoca, Timur hikayesi gibi yalnız da kalabiliyorsunuz. İnsanların bir ihtiyacı var ama… Bu ihtiyaç evet. Fakat bizde taşın altına elimizi sokalım. Sürecini bu yıl göreceğiz. Biz bir adım attık. İnşallah aynı şekilde o ihtiyacı, ihtiyaç olarak bilip taşın altına elini sokacak insanlarla da, kişilerle de, kurumlarla da karşılaşırız diye ümit ediyorum.
Taşın altına elini sokacaklardan beklentiniz ne?
Karar vericilerin tiyatroyu, sinemayı bizim olmazsa olmazımız olarak kabul ettiklerini görmek… Veya o tarz insanların karar verme noktasında aktif olduğunu görmek… Bizi umutlandıracak. Ve biz kendi kitlemizi oluşturacağız. Ümit ve arzusundayız. Çünkü bir potansiyel var. Örneğin Miili Görüş şu an 16.’sını yaptı, Altın Hilal Kısa Film festivali… Kanada’dan, Avusturalya’ya ve Avrupa’nın birçok şehrinde gençler çalışmalar yapıyor. Bunun diğer STK’larda da var karşılığı. Profesyonel bir elle Türkiye’den ehil insanların desteğiyle olması gerektiğini düşünüyorum. Belki biz bu anlamda köprü vazifesi görürüz diye çıktık yola.
TİYATRO BİR ZÜMRENİN ELİNDE GÖRÜLDÜ
Kulis Tiyatro Dergisi’nden biraz daha bahsedelim… Çok az tiyatro dergisi var. Zor herhalde… Neden böyle bir işe girdiniz?
Tiyatro anlamında çıkan 5 yayın organı var. Biri kapandı gerçi… Şimdi 4’e düştü. Fakat görsel anlamda, içerik anlamda ve genel kültür, sanat alıcısına ulaşma amacıyla çıkan tek yayın diyebiliriz Kulis Tiyatro’ya… Çünkü diğer yayınlar biraz da tiyatrocuların takip ettiği yayınlar. Ama bizim kullandığımız dil, üslup bizim okuyucumuzu, bir konser dinleyicisini de yakalayabiliyor. Sadece tiyatro izleyicisini ya da tiyatro takipçisini değil. Bu anlamda böyle bir boşluk olduğunu düşünüyoruz. O yüzden düşündüğümüz için böyle bir alana girdik. Ve geneli kucaklıyacak bir dile ihtiyaç olduğunu düşündük. Maalesef tiyatro belli bir zümrenin tekelinde hep oldu. Bunun sıkıntısını çokça yaşadık ve biz tek bir zümreye değil, genele hitap eden yayın çıkarıyoruz. Ve çıkan yayın da arşivlik olsun istedik. O anlamda görseli ile içeriği ile çözünürlülüğü ile kalitesi ile şık bir şey ortaya koyalım, güzel bir tasarım yapalım, güzel okuyuculara ulaşalım dedik.
Tiyatro yapmanın zorluklarından biraz bahsedelim?
Çok zor.
Nedir onlar? Nasıl düzenlemeye başlıyorsunuz?
Aslında tiyatro, vergisinden insan ilişkisine kadar baştan sona inanılmaz zorluklar barındıran bir alan. Çünkü bir kere ekonominin tavan yaptığı bir alandasınız. İnsanlar sizin çok kazandığınızı düşünüyor. Devlet bile bunu böyle düşünüyor. Aldığımız 1000 TL’nin 1000 TL’sinin de kar olduğunu düşünen bir sistem var. Fakat her gideri gösteremiyoruz. Faturalandıramadığımız için de hepsi gelir olarak görünüyor. Devlet nezdinde biz eğlence sektöründeyiz. Oyuncu anlamında insanlar bir şekilde “nasıl meşhur oluruz, nasıl yüzümüzde flaşlar patlar” derdindeler. Aslında burada genç oyuncu bulmak zor. Yeni oyuncu bulmak zor. Çünkü herkesin ilk hedefi sinema, dizi. Ve bu alanda parlayıp belli bir olgunluğa gelen oyuncu artık bunu bir sıçrama tahtası olarak görüyor tiyatroyu…
Sürekli seyahat halindesiniz. Evli insanlar sabit bir hayat yaşamak istiyor. Yine bir oyuncu kaybediyorsunuz. Siz ailenizden uzaktasınız, insanlar dinlendiği zaman siz çalışıyorsunuz. Bu sefer sosyal hayatınız tamamen işi tiyatro olan insanlarla devam etmek mecburiyetinde.
EN BÜYÜK ZORLUK İZLEYİCİ!
Esasen yaşadığımız en büyük zorluk izleyici kitlemizin belki yüzde ellisi ilk kez bir tiyatro oyunu seyrediyor. En son orta okulda okuyan öğretmen bir ödev için göndermiş. Çünkü ben her gittiğim yerde bunu soruyorum? Bir eczaneden, bir marketten alışveriş yaparken de soruyorum. En son ne zaman bir tiyatro oyununa gittiniz? Bu ciddi bir sorun bizim için. Diğer bütün sorunlar aşılabilir. Aslında 2010’dan beri, -biraz da popüler kültürün etkisiyle- insanlarda merak duygusu oluştu. İzleyici sayısında bir artış var. Yeni gelen nesilden çok daha ümitliyiz. Biz başlarken orta okulda olan çocuklar şu an evliler. Onların çocukları oluyor. Ve büyüyorlar. Onların büyümelerini biraz bekliyoruz. Onlar büyüdükçe daha çok izleyicilerimiz olacak diye umut ediyoruz. Babaları izledi çünkü.
TİYATROYA KARŞI ÖNYARGI VAR
Tiyatroya karşı önyargı da var, özellikle komedi oyunlarında… Komedi yapıyoruz dediğimizde. “O zaman ahlaksızsınız, çünkü küfür, müstehcenlik vardır” deniyor. Yok yapmıyoruz, dini bir yönü var diyoruz. “O zaman sıkıcısınızdır” deniyor. Yok sıkmıyoruz da diyoruz. İkisini bir arada yapıyoruz. “Ooo o zaman size hiç gelinmez” diyorlar. Yani çok geriden geliyoruz. Bu koşuyu daha hızlı tamamlayabilirsek akranlarımızla, çağdaşlarımızla, yaşıtlarımızla daha hızlı ve iyi rekabet edeceğiz diye ümit ediyoruz. Biletlerimiz son dört yıldır 20 TL. Başladığımızda biletlerimiz 6 dolardı. Şu an 3 dolara kadar düştü diyebilirim. Bu ve bunun gibi çok zorluğumuz var.
DÜNYANIN EN KEYİFLİ İŞİNİ YAPIYORUZ
Ama dünyanın en keyifli işini yapıyoruz. Bugün burdasınız, yarın Malatya’da, ertesi gün Konya’da, sonra Stuttgart’da, sonra İsviçre’de olabiliyorsunuz. Farklı insanlar tanıyorsunuz. Farklı insalara dokunuyorsunuz. Oyununuzdan sonra bir insanın kendisindeki ruh değişimini anlatınca ya da “bizim oğlan sizin oyunuzdan sonra namaza başladı, biliyor musunuz” gibi bir eleştiri aldığımızda dünyalar bizim oluyor. O zaman yaşadığımız zorluk gözümüze gelmiyor.
DÜNYAYA YENİDEN GELSEM TİYATROCU OLURDUM
Muhasebecimiz, “Bu kadar koşturuyorsun, zorlanıyorsun ama gelirleriniz düşük. Neden bu işin bu kadar peşindesiniz?” diye sormuştu yakın zamanda. Dedim, mesela sen bir beyanname hazırladığında kimse seni alkışlamıyor. Ama bizi alkışlıyorlar. Bizim mesaimiz alkışla başlıyor. Alkışta ciddi bir gaz var. O gaz zaten yüzde ellisini kaplıyor. Yüzde elli de işte ittire kaktıra götürüyoruz. Bir daha dünyaya gelsem, bir daha tiyatrocu olmak isterdim tabi ki. Zorluklar var. Ama mutluyuz bu zorluklardan.
Bu seyirci sorununu aşmak için ne yapılması gerekir? Türkiye’de kültür, sanat alanında gerekli adımların atılmadığı, özellikle son 15 yılda her alanda ciddi bir gelişme olmasına rağmen bu alanda ya boşluk olduğu ya da umulan seviyeye gelinmediği söyleniyor. Tiyatro alanında bu hususta neler yapılmalı?
Tiyatroda da aslında benzer sorunlar var. Devletin ciddi destekleri var, yok değil. Kültür Bakanlığı’nın her yıl tiyatro ekiplerine verdiği, daha doğrusu belli tiyatro ekiplerine senaryolarının karşılığı uygun bulduğu ekiplere destek var. Fakat bu tür destekler değil de daha kalıcı şeyler gerekli… Mesela Almanya’da ciddi bir gelir seviyesine çıkmadığı sürece vergi alınmıyor tiyatrodan. Ve kişinin, kurumun beyanı ile hareket ediliyor. Çünkü biliyor. Yani alanda kazanılan paranın o alanda ciddi bir karşılığı olmadığını biliyor. Fakat bizde maalesef bu biraz daha farklı işliyor. Salonların kiralanması, burada gerçekten ciddi rakamlar isteniyor.
“DON’T TOUCH ONLY WATCH” OLMUYOR
Peki sinema, dizi dediniz az önce. Aslında birçok dizide oynadınız. Ama diziyi düşünmüyor musunuz?
Aslında dini hassasiyetlerimizden kaynaklı maalesef çok fazla dizi ortamına giremiyoruz. Denedim birkaç defa. Dokunmak, “Dont touch only the watch” deyince olmuyor. Yönetmen illa ki karakter olarak o senin eşin dediğinde yapacak bir şey kalmıyor. Yani yapmak istemiyorsun bu işin doğasına ters. Birinden vazgeçmek zorundasın. Çünkü ikisi bir arada kesinlikle gitmiyor. Şimdi turne var, gel diyecekler gidemeyeceğiz. Bu anlamda tiyatro kontrol edilebilir ve daha makul geldiği için de tiyatroyu tercih ettik. Ama tabi ki gönlümüzde yatan aslan bir dizide, bir sinemada oynamak.
Yorum ekle