Röportaj

Bülent Ata Soruyor, Senarist Uğur Uzunok Cevaplıyor…

Bu işe nasıl bulaştınız? Şiir yazıyordum, edebiyat fakültesi öğrencisiydim, bir derginin yayın yönetmenliğini yapıyordum ve parasızdım. Kalemimden başkaca para kazanacak bir ziynetim de yoktu. Senaryo yazımı konusundaki teknik meseleleri okuyarak bir miktar hallettim. Sonra çeşitli yapımcılarla temasa geçtim. 19 yaşında falanım. Trt’ye bir roman uyarlamasının senaryosunu yolladım. Bülent Ata beğenmiş. Tanıştık. O işi yapamadık ama […]
Bülent Ata

Bu işe nasıl bulaştınız?

Şiir yazıyordum, edebiyat fakültesi öğrencisiydim, bir derginin yayın yönetmenliğini yapıyordum ve parasızdım. Kalemimden başkaca para kazanacak bir ziynetim de yoktu. Senaryo yazımı konusundaki teknik meseleleri okuyarak bir miktar hallettim. Sonra çeşitli yapımcılarla temasa geçtim. 19 yaşında falanım. Trt’ye bir roman uyarlamasının senaryosunu yolladım. Bülent Ata beğenmiş. Tanıştık. O işi yapamadık ama Korkma isminde bir Mehmet Akif Ersoy dökü draması yaptık. Sonrasında Osman Sınav ile bir müddet mesai, ardından Kurtlar Vadisi Pusu senaristliği, peşinden bir sürü iş. Bütün bu maceralarda hocalığımı yapan, bana bir sürü şey öğreten güzel insanlarla tanıştım. Şiirin çilesinden, senaryo yazarlığının kalem işçiliğine kaçtım.

 

Günlük rutininiz nedir?

İki sezondur Payitaht Abdülhamid dizisinin senaryosunu yazıyorum. Bir dizi yazarken gerçekten tüm hayatınız rutine biniyor. Ben rutinimi pek tavsiye etmem. Ama anlatayım. Sabahın ilk ışıklarından sonra uyurum. Makul bir öğle saatinde kalkarım. Sonra yazmak mesleğinin gerektirdiği tüm şeyler. Mesai başlar, o gün bölüm hikayesi kuruyorsam biraz çetin geçer. Notlar alarak çalışırım. Hikaye kurulur ya da kurulmaz ama ben kış ise bir sinema biletinin, tiyatro davetinin ölçülü sakinlik davetine icabet ederim; yaz ise mevsim, gezerim. Sonrasında sabahın ilk ışıklarına kadar tekrar yazmak üzere otururum. Ara ara film izler, kitap okur sabahın ilk ışıklarınının yaklaştığını fark edince arabaya atlarım. Eve gidene kadar bir Sait Faik öyküsünün ya da bir şiirin sesini açarım. Güzel okuyanlar var…

Uğur Uzunok

Sizi neler besler, neler coşkulandırır?

Beslenme kaynaklarım çeşitli. Duygusal olarak soruyorsanız obeziteye varacak kadar acım, mecburi diyet yapacak kadar sevincim var. Mesleğimle alakalı beslenme ise film ve kitaplar. Bazen resimle ilgilenirim. David Friedrich, Peter Bruguel, Van der Poel resimleri imaj kazandırır insana. Hala senaryo üzerine yazılmış teknik metinleri ara ara okurum. Eee müzik de ruhun gıdası.

 

Keşke ben hayata geçirseydim dediğiniz yapım var mı? Varsa nedir ve neden?

Gıpta ettiğim çok iş var. Eğer gıbta ediyorsam zaten iyi yapılmış bir iştir. “Keşke” demek başarısızlığın ilanıdır. Bu yüzden dememeye çalışırım.

 

Son bir yapım hakkınız olsa onu hangi projeyle taçlandırmak istersiniz?

Divan şiirinden türeyen nehir filmler yapmak isterim. Hadi yapalım.

 

Hikaye anlatıcılığının geleceğini nerede görüyorsunuz? Hangi ekran sizi daha çok heyecanlandırıyor? Belgesel, sinema, Tv dizileri..

Herkesin bir dakikalığına bile meşhur olmak istediği dünyada, hikayecilik bencilliği keşfetmeli. İnsan özel olmak istiyor. Özel bir doğum günü, özel bir evlilik, bana özel bir ayakkabı… Kendimizi büyütüyoruz. Ama dünya küçük bir yer. O kadar büyürsen sığamazsın. Bütün bu tespitlere rağmen hikayecilik muhatabını merkeze alan, ona deneyimleme şansı tanıyan bir alana doğru gidiyor. Şu an ölümü deneyimleme şansı verilse ama neticede ölünmese, herkes bir dener. Hikayecilik de bu deneyimleme evrenine kayıyor. Pek izah edemedim. Ama öyle şeyler. Dijital platformlarda üretilen işler sanırım herkesi heyecanlandırıyor.

Döne döne okuduğunuz kitap, izlediğiniz film, dinlediğiniz müzikler…

Ömer Kavur filmlerini ara ara izlerim. Akrebin Yolculuğu, Gizli Yüz… Film bittikten sonra da devam eden bir anlatısı var gibi. Baba serisi… Bertolucci… Pek bilinmese de Nae Caranfil filmleri… Angelopoulos  filmleri… Bir de Bosna Savaşının hemen sonrasında çekilen Kusursuz Çember döne döne izlediklerimden. Mustafa Kutlu öykülerini tekrar tekrar okurum. Sevdiğim her şarkıyı bitap düşecek kadar tekrar dinlediğim için müzik konusunda isim belirtmeyeyim.

Yayında, vizyonda kendi işinizden başka beğendiğiniz işler var mı?

Bir televizyon dizisi yazarı olarak pek fazla diğer işlere bakamıyorum. Vizyona çıkan hemen hemen her yerli filmi izlemeye çalışıyorum.

 

Uzun bir projeye girişirken kurmak istediğiniz rüya takım?

Güzel soru… Uzun bir işe girişsem çalışmak istediğim aktörleri şöyle sıralayabilirim. Komik Naşid, Muhsin Ertuğrul, Muammer Karaca, Cüneyt Gökçer, Münir Özkul. Müzikleri Münir Nurettin yapar, filmi Lütfi Akad çeker.

Yapamadıklarınız? Neleri, ne zaman, neden yapamadınız?

Yapamadıklarım çok. Ama bir gün yapacağıma inandığım işler hepsi. Bir Suriye filmi yazmıştım: Cennete Nasıl Giderim? Bir de sıkı bir aşk hikayesi: Fena Halde Fani… İkisi de hala yapılabilir.

 

Unutmadığınız replik?

“Tanrı karşılaştığın her insana senin bulman için huzur ya da hüzün saklamıştır. Zor şu ki ya ikisini de aynı insanda bulursan” bu Twitter’da daha fazla beğeni alsın diye altına Dostoyevski diye yazdığım ve “Tanrı” kelimesini ona daha çok yakıştırdığım, benim bir sözüm. Henüz hiç bir filmde kullanılmadı.

Mezar taşınızda ne yazsın istersiniz?

Öldükten sonra dünyaya müdahale edemeyeceğimi düşünüyorum. O yüzden “El fatiha” yazsa yeter, en azından makul bir arzu.