Bu işe nasıl bulaştınız?
Ben bu işe aileden bulaşığım. 🙂 Dedem babaannem, babam, annem hepsi
sanatla ilgilenen sanatla yaşayan insanlardı. Evimizde her tür müzik
aleti vardı. Babam oyunculuğa çok meraklıydı ki gençken yapmış zaten.
Annem ilköğretimden beri koroda yer almış halen de koroda aktif olarak
şarkı söylemekte, dedem de tıpkı babam gibi keman ve ud hocalığı
yapmış, Babaannem de ileri derecede ud çalabilen bir hanım. Kısacası
ailecek sahne tozu seven insanlarız. Ben de her çocuk gibi Perran
Kutman, Ayşen Gruda, Zeki Alasya-Metin Akpınar, Levent Kırca
taklitleri yaparak geçirdim çocukluğumu. Kandemir Konduk öyküleriyle
büyüdük biz. Onun parodileri, yaşam ve mizah anlayışıyla. Kısacası
bütün yaşamım algımı bu konuda destekleyerek geçti. Hala da öyle.
Günlük rutininiz nedir?
Günlük belli olan tek rutinim Yunuscan’la sabah kahvemizi içmektir.
Mutlaka o vardır ama onun dışında belli hiç bir rutinim yok. Bütün gün
işimize göre belirlenir. Yapacağımız iş hayatımızı şekillendirir. Daha
sakin bir dönemse mutlaka sabahları kısa bir kondüsyon çalışmam
vardır. Her oyuncunun ölene dek bedensel kondüsyon çalışması yapması
gereklidir. Ama yoğun bir dönemse onu yapamayabiliyorum yoğunluk geçer
geçmez tekrar.:) Ha bir de düzenli Queen dinlerim her gün en az en
berbat günde bir şarkı hiç değilse…
Sizi neler besler, neler coşkulandırır?
Hayatın her an’ı her görüntüsü, her tutkusu beni heyecanlandırır ve
besler. İşimi yaparken insana ait her tür duygu heyecanlandırıcıdır.
Çevremdeki insanlarda ‘duygu’ görebilmek beni gerçekten çok
heyecanlandırıyor. Sadece güzel diye bilinen duygular değil, öfke,
kızgınlık, kıskançlık, kapris, ego patlaması, utanma, mesela yüzü
kızarabilen insanları çook seviyorum ben. Hala utanabilen insan
görebilmek altın bulmak gibi. Beni bunlar heyecanlandırıyor. E tabii
ki insanlarda duygu yükleyebilen ve açığa çıkarabilen tek gerçeklik de
sanattır. Off.. Çok iddialı gibi görünen bir söz ama çok daha uzun bir
sohbette gerekçeleriyle sizi ikna edebilirim. 🙂 Demek ki neymiş beni
heyecanlandıran ve besleyen en önemli şey yaşama ve hissetme
sanatıymış, ben anlattıklarımdan bunu çıkartıyorum 🙂
Keşke ben hayata geçirseydim dediğiniz yapım var mı? Varsa nedir ve neden?
Olmaz mı, çok. Müzikalleri ben yapmalıyım. Bütün eğitimim ve yaşam
pratiğim bunun üzerine geçti. Yapılan bütün müzikalleri yapmalıydım
ama yapım dediğiniz zaman işin içine bambaşka iletişim biçimleri
girdiği için çok da keşkelenmiyorum. Yapabilirdim ama başkası yapmış,
o yapım benim hakkımdı, gibi bir durum yok 🙂 Ben olsam daha iyisini
yapabilir miydim üzerine geçer hep aklımdan cevabım da hep bellidir.
Evet yapabilirdim.:)
Son bir yapım hakkınız olsa onu hangi projeyle taçlandırmak istersiniz?
Yapımdan kastınız proje mi bilemedim şimdi ben yapımcı değilim ama
proje üretmek üzerine ise bu soru; “kadın” üzerine çalışmak isterim.
Kadın sorunu benim için iki ucu yaldızlı değnek. Nereye gideceği
belirsiz bir muamma. Kadın ikinci tür olarak görünürken bu yeri
sağlayan ve sağlamlaştıran türün de kadın olması benim açımdan çok
önemli bir sorgulama. Kadın üzerine bir proje yapmak isterim yaparım
da daha zamanım ve öğreneceğim milyarlarca şeyim var bunu yapabilmek
için.
Hikaye anlatıcılığının geleceğini nerede görüyorsunuz? Hangi ekran sizi daha çok heyecanlandırıyor? Belgesel, sinema, Tv dizileri..
Sanat kocaman bir hikaye yazmak ve anlatmak işidir. Hikaye
anlatıcılığı sanatın her dalında var bence. Resim evet öykü anlatır,
fotoğraf, bale, dans, tiyatro elbette, sinema, müzik, hat, minyatür,
tasarım, mimari ve daha hepsi öykü anlatıcısıdırlar. Bu yüzden insan
türünün duygulanım özelliğini sürmesini istiyorsak, son dönemin en
büyük sorunu olan robotlaşmanın, aynılaşmanın, kimlik
parçalanmalarının önüne geçmek istiyorsak hikaye anlatımının da
değerini ortaya koymak gerekir. ‘Hikaye anlatıcılığı ruhun aşısıdır’
bana göre. Sorunuzun ikinci bölümüne geçecek olursam beni ekran
macerasının tümü heyecanlandırıyor. Ekran ayrı bir anlatım biçimi ve
seviyorum. Sinema ve Belgesel tabii ki favorilerim.
Döne döne okuduğunuz kitap, izlediğiniz film, dinlediğiniz müzikler….
Shibumi, döne döne okurum. Wilhelm Reich’ın kitapları, senaryo
yazım tekniği kitaplarım, sürekli elimdedir. Tabii Shakespeare nefes
alma tekniğidir benim için Shakespeare okumak.
Hair izlerim döne döne, müzikallerin hemen hepsini ara ara izlerim,
Harry Potter serisi , Sherlock ve Supernatural hiç bıkmadan döne döne
izlerim. Elbette South Park ve de Miyazaki
Müziğe gelince Queen benim için ayrı bir evren biliyorsunuz. Freddie
Mercury’nin dehası ayrı bir yerdedir. Klasik müzik seviyorum, Bach,
Beethoven doğal olarak ve Mozart. Yunuscan’ın bestelerini döne döne
dinlerim. Onun çaldığı müziği coverlarını sürekli dinlerim. Evde
piyano hocası varsa piyano besteleri dinlemek de aslında bir yaşam
rutini ve rengi haline geliyor ne güzel…
Yayında, vizyonda kendi işinizden başka beğendiğiniz işler var mı?
Var tabii ki iyi filmler de yapılıyor bizde.
Uzun bir projeye girişirken kurmak istediğiniz rüya takım?
Herkes gibi işinin uzmanı insanlar isterim. Reytingi iyi bu
izleyici getirir diye bakmam kimseye sadece uzmanlık isterim. Benim
için rüya takımı gerçekten işinin ehli kişilerin bir projede
buluşmasıdır ki şimdiye kadar buna hiç rastlamadım maalesef. Bir birim
çürük çıkar. Işık iyi olsa reji patlak çıkıyor, reji iyi olsa ses
patlıyor, hepsi iyiyken oyunculuk yapamayan herkesle çalışmak ayrı bir
cehennem.
Yapamadıklarınız? Neleri, ne zaman, neden yapamadınız?
Yapamadıklarım sistem sorunudur. Sistemin izin verdiği ölçüde
kendimi gerçekleştirebiliyorum. Daha da izin olursa dahasını yapacağım.
Unutmadığınız replik?
Hiç bir şey rastlantı sonucu meydana gelmez, yaşamımız bizim
tercihlerimizden oluşur.
Mezar taşınızda ne yazsın istersiniz?
Bu nasıl bir soru böyle? 🙂
Yorum ekle