Portre

Târifi dâva, tâbiri insan, terkîbi ahlâk olan adam: Nurettin Topçu

İslâm olmanın isyanla, isyan etmenin ahlakla mümkün olacağını anlatan bir dava adamı… ‘Ahlak’, ‘dava’, ‘Türkiye’ denince akla gelen, gönle düşen ilk isimlerden biri… Nurettin Topçu, bundan 43 yıl önce aramızdan ayrıldı. Fikirleri ise Türkiye’nin istikametini belirlemeye devam ediyor. Nurettin Topçu, dünyaya geldiğinde 1909 senesidir.  İstanbul’da başlayan hayatı sınırları aşarak kalplerde ve zihinlerde tohum salana kadar […]

İslâm olmanın isyanla, isyan etmenin ahlakla mümkün olacağını anlatan bir dava adamı…

‘Ahlak’, ‘dava’, ‘Türkiye’ denince akla gelen, gönle düşen ilk isimlerden biri…

Nurettin Topçu, bundan 43 yıl önce aramızdan ayrıldı. Fikirleri ise Türkiye’nin istikametini belirlemeye devam ediyor.

Nurettin Topçu, dünyaya geldiğinde 1909 senesidir.  İstanbul’da başlayan hayatı sınırları aşarak kalplerde ve zihinlerde tohum salana kadar çok çalıştı.

Lise eğitimini İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamlayan Topçu, 1928 senesinde kazandığı bursla Fransa’ya gitti. Avrupa’nın göbeğinde aldığı eğitim, Topçu’nun yerliliğini ve milliliğini perçinledi. Tam da Cumhuriyet’in kuruluş dönemine denk gelen bu süreçte Nurettin Topçu, Batı’ya öykünmenin tehlikelerini fark etti. Yazılarında da bunu dile getirdi.


“Zavallı halkımız, varını yoğunu, eskiden büyücü hocaya verdiği gibi, şimdi de büyüleyici Avrupa eşyasına veriyor.” – Yarınki Türkiye

Fransa’da tamamladığı eğitim sonrası 1934’te Türkiye’ye dönen Nurettin Topçu, öğretmenlik yaptı. Sürekli yazdı, yazdırdı. 1939’da İzmir’de bulunurken Hareket Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Ve tohumlar saçıldı.

GURBETTE DEĞİL, MEMLEKETTE SÜRGÜN

Ceremesini de çekti. Dergide yayınlanan “Çalgıcılar yine toplandı” başlıklı yazıdan ötürü sürgün edildi. Bu dönem sürekli mahkemelerle cedelleşti.

Yeniden İstanbul’a döndükten sonra toplumun her kesiminden isimlerle hemhal oldu.

Çocukluk arkadaşı Sırrı Bey vasıtayısla devrin manevi büyüklerinden Hasib Efendi ve Abdülaziz Efendi ile tanışan Topçu, bu kişilerden hayatı boyu sürecek etkiler aldı. Nakşîbendi şeyhî Abdûlaziz Bekkine Efendi’ye intisab etti. Celâl Ökten’den de İslâmî ilimler eğitimi aldı.

Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneği’nde faaliyetlerini devam ettirdi. 1974’te yaş haddinden emekli olduktan sonra 1975’te rahatsızlandı. Pankreas kanseri teşhisi konuldu. Ve 10 Temmuz 1975’te Hakk’a yürüdü. Nurettin Topçu, ilmi hayatının büyük kısmını geçirdiği İstanbul’da, Topkapı’daki Kozlu Kabristan’da medfundur.

Ahlak, Dava ve İsyan adamı Nurettin Topçu’nun mutlaka okumanız gereken 14 eseri

AHLAK İLE İSYAN!

Son 200 yıldır Batı ile Doğu arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir köprü ve sarsıntı süreci yaşatan Türkiye’nin davasının, ahlakının, isyanının adını koyan isimlerden oldu Topçu.

Özellikle İsyan Ahlakı, Kültür ve Medeniyet, Yarınki Türkiye eserleri derin izler bıraktı.

Kendimiz dışında nereye koştuysak, gurbette kaldık” derken, hayatıyla da bunu ispat etti. Gurbetteyken memleket etti kendine yaşadığı yeri.

Nurettin Topçu, “İsyan Ahlakı” anlamına gelen “Confirmisme et Revolte” isimli doktora çalışmasından dolayı Sorbonne Üniversitesinden ödül kazanır: Bir altın saat, Amerika ve Kuzey Amerika’ya seyahat… Fekat bu ödüllerin hiçbirini kabul etmez. Bir tek şey ister. Üniversitenin giriş ve çıkış kulelerinde 24 saat ay yıldızlı bayrak dalgalanacaktır. Gurbeti kendine memleket eden adamdır çünkü o… Üniversite yönetimi şaşırsa da kabul eder. Türk bayrağı, Fransa’nın göbeğinde böylece dalgalanır.

Uzun seneler sürgün yaşadı, davalarla boğuştu. Ülkesiyle değil, zihniyetle kavgalıydı. Ve gün geldi ülke yönetiminde bir şeyler değişti. Topçu artık sürgün değil, mükafat adamıydı. Vefatından 42 sene sonra da olsa, 2017’de, “Vefa” alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü kararlaştırıldı.

“Ruh” dedi Topçu… “İsyan evet ama ahlakla” dedi… Toplum içinde ahlak çerçevesinde nizamın söz konusu olabileceğinin altını çizdi. Kadim geleneğimize de modern iddialara da hâkimdi. İtirazları temelli, tespitleri yerinde, çözüm önerileri yılları aşardı.

Türkiye’nin Maarif Davası eserinde, “Yarım ilim ve yarım ahlak her felaketi getirebilir” derken de, Yarınki Türkiye’de “İnsanlar, hakikate ulaştıran imana sahip olmadıkları için hukuk sistemlerini icad ettiler; din yerine mecburiyeti koydular” derken de iyinin tarifini yaptı. Ve neticede “İyilik senin yanında kötülük yapılamamasıdır” tespitini Ahlak Nizamı’nda neşretti.

Noktayı da burada koydu. Mu acaba?

Hayır. Nokta yoktu Nurettin Topçu için. Noktalanan hiçbir şey yaşamazdı çünkü. Medeniyet devam edendir. Toplum, devam ettirendir. İnsan, devam eden her şeyi ahlakla yapandır.

Ve Nurettin Topçu’yu memleketimizle ve medeniyetimizle her daim yaşatacak notlarla tamamlayalım…

Var Olmak”tan şu satırlar, çok şeyi, pek çok şeyi anlatıyor:

Âlem, üç şeyin mecmuundan ibarettir: Varlık, düşünce ve hareket.

Bunların hepsini kendinde toplayan insan, üç şeyin peşinde olmak için yaratılmıştır: Hakikatın, hayrın ve güzelliğin.

İnsan ruhunda bu üç şeye götüren üç yeti vardır: Zeka, duygu ve irade.

Zeka üç yerde kullanılır: Kazanmada, hilede, ilimde.

Duygunun üç dünyası vardır: Sanat, rüya ve sevda.

İrade, üç âleme sığınma kudretidir: Hemcinsine, kendi samimiyetine ve Allah’a.

Bu üç yetinin birlikte ve ahenkli olarak barındığı kalp, üç şeyin mahfazasıdır: Aşkın, ümidin ve imanın.

Üç şeyi sevmeyen ruh, ölü odaları gibi karanlıktır: Çocuğu, tabiatı ve zalimle kavîden başkasına itaati.

Üç kişiye acıyınız: Zenginlikten sonra fakir düşene, şerefli iken zelîl olana, cahiller arasında kalan âlime.

Üç nesneden her yerde kaçmalıyız: Yersiz şiddetten, açlık bırakmayan tatminden, kendimize çevrilmeyen tehditten.

Üç kişiden korkunuz: Merhametsizden, müraîden, mürtekipten.

Üç musibetten uzaklaşınız: Zulümden, zelzeleden, ‘bilirim’ iddiasında olan cahilden.

Üç kişiye el uzatınız: Hastaya, garibe, muhitinde anlaşılmayan bedbahta (bu yüzden kalabalığın arasında yalnız yaşayana.)

Üç türlü davranış kaba ve sahtedir: Kendini belli eden sanat, nümayişçi ahlak, kendine güvenen dindarlık.

Üç şey saadetin sırrıdır: Tevazu, kanaat ve ölümün eşiğinde sık sık dinlenme zevki.

Dünya üç şeyle Cennet olur: Elden, dilden ve gönülden vermekle; Allah’ın kullarını ta’n etmeyip affetmekle; zalime zulmetmeyip hidayet yolunu göstermekle.

Üç kişi karanlıkta kalmıştır: Aşkından çok talâkatını kullanan, imanını iddia yapan, aklın meyvesinden lezzet almayan.

Üç hâkimin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin, ölümün.

Üç yerde insan kendini tanır: Tövbede, zalimin kahrı altında, son nefesinde.

Hayatın manası üç yerde hakkıyla anlaşılır: Aşk ile birleşen ümitte, vecd ile yapılan ibadette, yeri yurdu unutturan seyahatte.

Gözyaşının üç yerde lezzetine doyulmaz: Vuslatta, mağfirette, merhamette.

Üç yerde insan Allah ile sohbettedir: Kalabalıktan incinmeyen yalnızlıkta, bir ümitsizin yüzünü ümitle güldürdüğü yerde, zalimin zulmü kendinden şükür taşırdığı anda.

İnsanlar içinde kendini bilenler şu üç kişidir: Rüzgârı bile incitmeyenler, kendi adlarını söylemekten utananlar, Allah’ın emaneti olan insanlara katı katı gözlerle bakmayanlar.

Üç türlü insan Allah’tan uzaktır: Rahatlarını hesaplayarak hizmetten kaçanlar (hizmet ehli olmayanlar), duygulu olduklarını ileri sürüp de sefalet sahnelerinden uzak duranlar, sefil ruhlarda feyz arayanlar.

Üç türlü insan Allah’ı göreceğinden müjdelenmiştir: Saf kalpler, gecenin karanlığında güneşi bulanlar, ölümü, hayatta iken, bütün hareketleriyle birleştirmiş olanlar.

Üç şeyin hududunda durmasını bilmelidir: İsteklerin, aklın, hayatın.

Üç şeyden ayrılınca diğer üç şeye geçmede acele etmelidir: İnsanlardan ayrılınca ibadete, hareketten çıkınca huzura, dünyaya vedalaşınca uhraya.