Portre: Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Salman (MBS) ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed (MBZ)
Yazan: Ahmed Fathi
Çeviren: Mehmet Alaca
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri liderleri, MBS ve MBZ’nin, çifte portresi neden çizilir? Çünkü iki Muhammed’in kaderi birbiriyle çok ilişkili. Çünkü onlar birçok Arap’ın gözünde “Körfez zamanı”nın ete kemiğe bürünmüş halleri. Çünkü onlar hem Arap milliyetçiliği hem de bölge siyasetinin yıkıntıları arasında belirli bir “yeni-otoriterlik” projesini ortaya koyuyorlar. Körfez monarşilerine aşina bir akademisyene, takma adı altında, bütün bu gelişmelerin iç yüzünü anlamak için sorduk. (Michel Duclos, Özel Danışman, bu dizinin editörü)
Suudi Arabistanlı Muhammed bin Salman (MBS) ve Emirlik’ten Muhammed bin Zayed (MBZ) ortak bir paydada buluşuyor: Her ikisi de yalnızca Veliaht Prens olmalarına rağmen ülkelerini yönetiyorlar. Diğer benzerlikler portrelerinin birleştirilişini haklı çıkarıyor: Otokratik eğilimleri, iktidar hayalleri ve nihayetinde belirli bir siyaset ve toplum fikri. Bu son noktada, iki Muhammed’den daha yaşlı olan MBZ’nin genç MBS’yi etkilediği ortada.
Muhammed bin Zayed: Körfez’in Kılıcı
Körfez’in diğer Arap ülkeleri gibi, Birleşik Arap Emirlikleri de yerleşik veraset kurallarının yokluğundan mustarip. Bu nedenle güç mücadeleleri yapısal. Örneğin, çok sayıda Suudi rakibin aksine, Federasyonun kurucusu Şeyh Zayed’in soyundan olanlara sınırlı sayıda kişi karşı çıkıyor. “Ulusun Babası”nın 2004 yılındaki ölümünden beri Şeyh Halife bin Zayed, Abu Dabi’nin Emiri ve Federasyon Başkanı oldu. 2014’te Şeyh Halife felç geçirdiğinden, Zayed’in diğer oğlu Muhammed ülke yönetimini devraldı. Bununla birlikte, veliaht prensin kendi emirliği olan Abu Dabi’deki Yönetim Konseyi’nde (hükümet) ikinci adam olmak dışında herhangi bir federal sorumluluğu bulunmamakta. Yine de o iktidar ve şöhret için bastırılamaz bir arzuya sahip gibi görünüyor.
Prensin iktidar anlayışının, 19 oğluna karşı oldukça sert bir anlayışa sahip olan ve hatta oğullarından birini uyuşturucu kullanımından hapse attıran ve oldukça ataerkil bir figür olan babası tarafından şekillendirildiğine kuşku yok. Ulusun Babası’nın koruyucu figürü her gece geçtiğimiz yıl Nisan ayında kurulan ve şehrin üzerinde gezinen bir ışık spektrumu gibi Khalifa sarayına giden kavşaktaki o tuhaf anma töreninde kendini gösteriyor. Zayed’in en sevdiği oğlu olduğu konusunda kendinden oldukça emin olan MBZ’nin nihai umudu, eğer babasını aşmak değilse de en azından onunla eşdeğer bir konuma gelebilmek. Prens MBZ, babasının taht sıralaması konusundaki arzusuna saygı duyması gerektiğini düşünüyor: bu yüzden, 57 yaşında bunu yapma yetkisi olmasına rağmen, Şeyh Khalifa’yi resmi görevlerinden uzaklaştırmadı.
MBZ kendini, tıpkı yalınayak babası gibi, destansı bir karakter olarak görüyor
MBZ’nin Şeyh Halife’yi neden yalnız bıraktığını açıklayan başka bir neden de muhtemelen Emir Halife’nin oğulları olan Sultan ve Muhammed’in aleyhine, oğlu Halid için Abu Dabi Veliaht Prenslik konumunu korumak istemesidir. Bu durum aynı zamanda onun anne tarafından hırslı beş küçük (erkek) kardeşi olan Hamdan, Hazza, Tahnoun, Mansur ve Abdullah’ı da etkisizleştirmiş olacak. Şimdilik oğlu Halid’in kendini ispatlaması için işi zamana bırakıyor.
İkincisinin doğum tarihi halka açıklanmadı, ama görünüşe göre Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi (32) ile aynı yaşta olmalı. Bu MBZ’nin koçluğunun nedenlerinden biri olabilir. Sandhurst’deki eğitiminin ardından rekor denebilecek kadar kısa bir sürede general olarak atanan Halid, 2016 Şubat’ında kariyerinin başladığı kurum olan ülkenin ulusal güvenliğinin başına geçti. Daha şimdiden babasıyla kıyaslanmaya başlandı.
MBZ kendini, tıpkı yalınayak babası gibi, destansı bir karakter olarak görüyor, zira babası kardeşi Shakhbut’u kendi arzusuyla devletin başına geçmekten elimine etmiş ve akranları tarafından dinlenen bir bilge adam olmuştu. MBZ de benzer şekilde, iktidar yarışında iki büyük üvey erkek kardeşi Khalifa ve Sultan’ı diskalifiye etmek zorunda kaldı.
Masallardakine benzer bir şekilde, Abu Dabi’nin kahramanı olağanüstü nitelikleri ve değerli işbirlikçileri -ki bunların başında Fatımilerin annesi ve Zayed’in reddetmediği tek eşi olan kendi annesi Fatıma geliyor- sayesinde birbirini izleyen engelleri aşmayı başardı. Fatima’nın hayatta kaldığı süre boyunca Fatımilerin uyum içinde yaşamaları sağlanmış gibi görünüyordu. Asla görünür olmamasına ve yüzünün halk tarafından bilinmemesine rağmen, oğulları üzerinde güçlü bir etkisi olan “Arapların Annesi” sevgili en büyük oğlu sayesinde halk tarafından tapılırcasına sevildi.
MBZ, babasının aksine, yakın işbirlikçilerini sadece artık araya mesafe koymaya çalıştığı büyük kabilelerden seçmedi. Herhangi bir zamanda görevden alınmasında sakınca olmayan ve her şeyini ona borçlu olan bir grup teknokrat işbirlikçiyi devletin günlük yönetimi için iş başına getirdi. Yatay dayanışma hattı kurmalarını engellemek için onları böldü ve birbirlerine karşı rekabete itti. Bu görevlilerin birçoğu, bizzat kendi kişiliğine bağlı olan kurumların başında bulunmakta; bu durum da, bakanların sorumluluklarını yalnızca icra işlevlerine indirgemektedir. Bölgedeki ailelerin güç mücadelelerinin şiddet dolu uzun tarihi, MBZ’nin çevresini güvenceye almaya neden öncelik verdiğini açıklıyor.
MBZ’yi askeri kariyere doğru iten hırsı mıydı? Gücünün ana bileşenlerinden biri, hatta belki de ilki, ordudur. Sandhurst’da eğitim alan MBZ’nin ordu ile ilgili hassasiyeti hem adamlarını etkilemesine hem de yabancı aktörlerin saygısını kazanmasına yardımcı oluyor. Yıllar boyunca, hiç kimseye benzemeyen bir müşteri tabanı oluşturdu: aşırı derecede gelişmiş olan Emirlik ordusu, aktif erkek nüfusun en az %6’sını istihdam ediyor.
Büyük bir askeri üsse benzeyecek bir ülke hayali
Ordu ülkenin petrol fakiri kuzey eyaletlerinde (Sharjah, Ajman, Umm Al-Quwain, Ras al-Khaimah and Fujairah) kaynak dağıtımının açık ara en önemli kaynağı olduğu için, ordu mensuplarının büyük çoğunluğu bu bölgeden ve tamamıyla MBZ’ye mecbur vaziyette. MBZ, garnizonlarını yerel veya kabile bağlarını ulusa olan bağlılık ile değiştirmek amacıyla Abu Dabi ve Dubai’den topladı. Böyle gevşek ve endogamik olan bir federasyonda bir ordu inşa etmeyi başarmak, MBZ’nin eşsiz bir prestij ve aura elde ettiği kayda değer bir başarıydı. Babasının yarım bıraktığı, bölünmüş bir ulusu bir araya getirerek bir devlet kurma amacını tamamlaması kendiyle gurur duymasını sağlıyor.
Babasından miras aldığı disipline olan tutkusu, onu Bedevi anarşisi ile çelişen geniş bir askeri üsse benzeyecek bir ülke hayal etmeye sevk ediyor. Dubai’de olduğu gibi bir şehir teknisyeni düzenine hitap ettiği göz önüne alındığında, şahinle avlanmaya düşkün olduğu için MBZ’yi bir Bedevi olarak ele almak yanlış bir yorumlama olurdu. Dünyanın en şehirleşmiş ülkelerinden birinde çağdışı kalmayı düşünen babasının Bedevi destanıyla olan bağını koparmak istiyor. O, askerî eğitimin içerdiği çabalara boyun eğme konusunda isteksiz olan KİK (Körfez İş Birliği Konseyi) ülkelerindeki halkları askerlik hizmetiyle tanıştıran ilk lider. Muhteşem askeri manevralar yapan bir amatör olan MBZ, eleştirmenlerinin sınırdaki megalomani olarak nitelendirdiği güç gösterisinde bulunma arzusunu tatmin ediyor. Federasyonun doğumunda (1971’de Körfez’deki üç Emirlik adasının işgali) ortaya çıkan İran tehdidi, paradoksal olarak en iyi varlığı; çünkü bu, ordunun ekipmanına öncelik vermesini meşrulaştırıyor.
Bununla birlikte, MBZ’nin en büyük engeli, petrol sektörü ve mali eklerinin Khalifa ve onun destekçileri tarafından tekelleştirilmesi ve bu hayati kaynağa erişimini engellenmesiydi. Ofset programı (Arapça’da Mubadala) sayesinde MBZ, mali özerkliğini inşa ettiği özel amaçlı bir organizasyon tarafından yönetilen bir mali kanal kurdu ve bu sayede bir grup bağımsız oyuncu olan “Mubadala çocukları”nı oluşturdu. MBZ’nin iktidara yükselişinin ne kadar zorlu olduğunu, ihtiyaç duyduğu azmin ve önderlik etmesi gereken ekonomik, mali ve politik iktidar salonlarındaki karanlık savaşlarına bakarak görebiliyoruz.
Her halükârda, MBZ’nin ülkenin ve toplumun Praetorian vizyonundan, dışsal tehlikeyle ilgili var olan bir paranoyadan ve özellikle de dindar olduğu zaman, tüm muhalefetin üstesinden gelme isteğinden fazlasıyla etkilendiği açıktır
Son olarak, ABD ile ittifak, MBZ’nin iktidarının temel dayanağı. Emirlik, önemli Amerikan güvenlik yatırımlarını çekmek için iki yırtıcı komşunun sahip olduğu zorluklardan yararlanabildi. Bu kararlılık, Trump’ın başkanlığı altında, özellikle MBZ’nin Jared Kushner ile olan kişisel bağları sayesinde suç ortaklığına dönüştü. Emirlikler tartışmalı olarak ABD’nin dünyadaki en iyi müttefiki haline geldi.
Şimdi bu güç ele geçirildi ve tekelleşti, MBZ onunla ne yapmayı planlıyor? Bu konuda hiç konuşmadı. Federasyonun içinde olduğu gibi Abu Dabi’de en yüksek mevkilere yükselme hedefini henüz tam olarak yerine getiremediği düşünüldüğünde, henüz ülkenin başı olarak kendini tamamıyla meşru hissetmiyor, bu da onu despotlaşmaya değilse bile daha fazla otoriter olmaya itiyor. Eğer bu duruma Freudcu bir yorum yapılacak olsaydı, bu sürecin MBZ’nin babasının figürü tarafından işkence edilen bir süper egosundan kaynaklandığı söylenebilirdi.
Her halükârda, MBZ’nin ülkenin ve toplumun Praetorian vizyonundan, dışsal tehlikeyle ilgili var olan bir paranoyadan ve özellikle de dindar olduğu zaman, tüm muhalefetin üstesinden gelme isteğinden fazlasıyla etkilendiği açıktır. Eğer Emirlikler bazen Hint Okyanusu’ndaki tarihi Ummanlı selefinin kaderini takip etme yeteneğine sahip bir deniz gücü devleti (talassokrasi) gibi görünüyorsa da bu gelişimin bir bölgesel güvenlik stratejisinin ön aşaması olarak ya da bir tür politik ve ekonomik emperyalizm olarak görülmemesi gerekir. Savaş lideri MBZ, iktidarının niteliklerini daha ziyade başkalarını caydırmak için kullanmayı hedeflese de aynı zamanda vatandaşlarını harekete geçirmeyi amaçlar. Bu açıdan, hiçbir şey askeri deneyimin üstesinden gelemez. BAE’nin son derece maliyetli dışa yayılmasının altında yatan derin rasyonalite, MBZ’nin saygı için korkutma arzusunda saklıdır. Bunu yaparken, popülerliğini yitirme riskini göze alıyor. Mevkidaşlarının, ABD’den Çin’e, Hindistan’a ve Rusya’ya kadar dünyanın en büyük ülkelerinin liderleri olduğu göz önüne alındığında, az nüfuslu bir emirliğin Veliaht Prens tarafından hissedilen coşkuyu ölçülü tutmak önemlidir.
Bu açıdan, Emirlik ordusu Suudilere üstünlük gösterisi yapmayı değilse bile Suudi-Emirlik silah kardeşliği içerisinde kendi imkân ve kabiliyetlerini göstermek için yukarıda anlatılan her şeyi yapıyor. Tarihe bağlı olarak yarımadadaki Suudi hegemonyası– BAE’nin ‘eşitler arasında birinci’ konumunda olduğu- KİK ülkelerinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmakta.’ MBZ’nin stratejik hedefi, Yemen ve Katar gibi sorunlulara saldırmak da dahil olmak üzere, bu tehdidi caydırmaktır. Bu strateji, Suudi ordusunun zayıflığını bilen biri için oldukça anlam kazanmaktadır. Bu durum aynı zamanda, KİK’nin gücünün sınırlarını da vurgular. Dostluk mesajlarının ardında, Abu Dabi ve Riyad’ın şahinleri, tecrübeli MBZ için belki de acemi MBS’nin deneyimsizliğinden faydalanabildiği geçici bir avantajla birbirlerine saygı duyuyorlar.
MBZ ve MBS arasındaki benzerlikler, ikincisi ilkinin oğlu olacak yaşta olsa bile, oldukça dikkat çekici. MBZ ile benzer şekilde babasının gözdesi olan MBS de daha meşru üvey erkek kardeşleriyle karşı karşıya gelmek ve muhteşem eylemleriyle kendini kanıtlamak zorunda kaldı. O da güç kullanma konusunda otokratik. MBZ’nin yoluna atıfta bulunmadan, MBS’nin Yemen’deki rolü ve mutlak monarşiye doğru sürüklenişi anlaşılamaz.
Muhammed bin Selman veya leoparın uyanışı
Riyad’ın Salman bin Abdulaziz’in Ocak 2015’teki tahta çıkışından bu yana oynanan siyasi oyunlar, ülkede bir kargaşa ortaya çıkardı. Kral, kötü giden sağlığından dolayı isleri aceleye getirdi ve kendi hükmederken oğlu Muhammed’in yönetmesine izin verdi. MBS iki ayrı soy kolundan gelen iki ayrı veliaht prensi art arda taht arayışında devre dışı bırakarak taht iddiasından geri adım atmalarını sağladı. Rekor bir zamanda, artık resmi sıfatıyla ilgisi kalmayacak derecede Arabistan’ı “Saudisizleştirdi”. Ülke fiili olarak bir ‘Selmanistan’ hanedanı haline geldi. Bu süreç karmaşık manevralar üzerinden ve ondan daha yaşlı olan ve zor ilişkileri olan üvey kardeşlerinin menfaatleri pahasına tamamlandı. Burada da MBS’nin tam ve eksiksiz bir varis olarak devlete sahip olma sürecinin tam anlamıyla gerçekleşmesi için uzun ömürlü Kralın bu dünyadan göç edip gitmesi bekleniyor. Selman, hem veliaht prens oğlunun sistemde yarattığı şokların etkisini hafifletmek açısından, hem de aynı zamanda yeni bir Veliaht Prensin atanmasıyla ortaya çıkabilecek hassas sorunları ertelemek açısından hala yararlı bir aktör. MBS tahta çıktığında, şu anda gündemde olan herhangi bir kararı ileri tarihlere erteleyebilirdi.
Ülkenin genç patronu kendini Krallığın yeni kurucusu olarak görüyor. Onun rol modeli, 26 yaşında Riyad’ı alan büyükbabası Abdulaziz. MBS’nin yükselişi 2009’da daha 24 yaşındayken, daha sonra Riyad valisi olan babasının kendisini özel danışmanı olarak atadığı sırada başladı. MBS’nin iktidara yükselişindeki bir diğer önemli etken ise, güçlü kişiliği ile tanınan Selman’ın üçüncü ve son karısı olan annesi Fahda’nın (Suud ailesinden olmayan) en büyük ve en sevdiği oğlu olması. Aklı ve iktidar konusundaki iştah MBS için önemli avantajlar olsa da deneyimsizlikten kaynaklanan fevri karakterinden muzdarip durumda.
Aklı ve iktidar konusundaki iştah MBS için önemli avantajlar olsa da deneyimsizlikten kaynaklanan fevri karakterinden muzdarip durumda.
MBS, mevcut iktidar sistemini yok ederek ve şu an için başarılı bir şekilde ilerleyen radikal bir de-Vahabizm programı başlatarak herkesi şaşırttı. Yeteneği ile, Abdülvahhab’ın kurucu sözleşmesi olan ve siyaseti siyasilere bırakma emrini verdiği Vahhabi öğretisini terk etti. Bu buyruğa, yönetmeyi planladığı toplumu da ekledi. Onun düşmanlığı Vahhabiliğe yönelik değil; daha çok 1979 İran Devrimi’nden sonra Arap dünyasında özellikle de kadınların rolüne ilişkin toplumsal sonuçlar doğuran yükselen siyasal İslam dalgasına yönelik. MBS’nin Arabistan’ın geleceği için kurguladığı “2030 vizyonu”, piyasa ekonomisine örtük bir inançtan başka herhangi bir ideolojiden iz taşımıyor gibi görünüyor. Tam olarak bu politik anlayışın da işaret ettiği gibi, ki mevcut durum bile başlı başına her şeyi anlatıyor, MBS’nin ülkesi içim tasarladığı ‘metamorfoz’ toplumun çekirdek meseleleriyle ilgili çok da anlamlı bir değişiklik yaratmayabilir. Bu söz konusu gelecek vaadi herhangi bir entelektüel, ahlaki veya dini amaç taşımıyor. İleri sürülen saf materyalist stratejinin Suudi Arabistan’ın Vahhabi meşalesini ve on yıllardır geliştirdiği pan-İslam ideolojisini terk etmesine değip değmeyeceği merak konusu.
Başarısız olmadığı takdirde, MBS devlet ve cami arasındaki ilişkiyi yok eder ya da azından gerebilirse bir sonraki aşamada ne yapacak? Bir zamanlar uysal bir monarşi olan Suudi Arabistan günümüzde otoriter bir güç haline geliyor. Peki din adamlarının tiranlığından otokrasinin kollarına düşmek için mi vazgeçilecek? Eşit oranda yetkiye sunan sistem aslında bir kişinin gücüne yol açıyor. Çoğunlukla denge sağlayan güç, hatta politik bir sistem bile yok. Diğer vatandaşlarının büyük memnuniyetsizliğine rağmen genellikle yabancılara danışmayı tercih etmesi MBS’nin güvensizliğinin seviyesini göstermek için iyi bir örnek. Bir ulus oluşturarak devletin gücünü pekiştirmek ve yeni özgür Arabistan hayalini gerçekleştirmek istiyor. Gelecek bize, iktidarını konsolide eden MBS’nin diğer Arap diktatörlerinin uğursuz galerisine katılıp katılamayacağını söyleyecek.
MBS, sistemin kendi etrafında yeniden yaratılmasını sağlayacak ve siyasi sistemin olası başka bir açılımını önleyecek otoriter bir “Çin tarzı” modernleşmeye öncülük etmeyi amaçlıyor.
Kadına cesaretle araba kullanma hakkı vermesine rağmen, ülkede güvenmediği kitleye ödün vermeme konusunda fazlasıyla dikkatli davranıyor. MBS rekor bir sürede benzeri görülmemiş bir uzmanlık alanını devraldı ve ülkenin idari ataletini yakından tanıyan herkesi şaşırtan bir reform başlattı MBS, sistemin kendi etrafında yeniden yaratılmasını sağlayacak ve siyasi sistemin olası başka bir açılımını önleyecek otoriter bir “Çin tarzı” modernleşmeye öncülük etmeyi amaçlıyor. Riyad leoparı, her şeyin aynı kalması için her şeyin değişmesi gerektiğini anladı.
MBS, tıpkı tek danışmanı, hatta rol modeli gibi görünen MBZ gibi, mutlak iktidara olan iştahını saklamadan bu devrimi yönetiyor. Despot etrafındaki saraylılar tarafından pek aydınlatılmıyor. Emirlik’teki Mubadala gibi, kuramsal olarak gençliği teşvik etmeyi amaçlayan ama gerçekte hedefi tamamen adanmış, her an geri çekilebilen ve mevcut yapılarla rekabet edebilecek genç teknokratları yetiştirmek olan Misk Vakfı’nı kurdu. Dolayısıyla, MBS halk tabanından destek bulan geleneksel soyluları, yolsuzlukla mücadele bahanesiyle değiştirmeyi planlıyor.
MBS uluslararası düzeyde, şimdiye kadar içe kapanıklığından imajından çok az endişe duymuş bir ülke için küresel bir tanınma arayışında; çünkü o ülkesinin dini merkezciliği konusunda saplantılı biri. Onun “vizyonu”, onlarca yıldır karakterize edilen ılımlılık ve düşük profile sahip Suudi Arabistan’la çelişiyor. Veliaht Prensin saygı konusundaki muazzam arzusu etle tırnak gibi ayrılmaz boyutta. Yukarıdan aşağıya doğru bir kültür devriminin savunucusu olan MBS, gelenek tarafından boğulmuş gençlik adına konuşmayı amaçlıyor. Arabistan’da ciddi seviyede olan nesiller arası çatışmanın tabusunu kırıyor ve güncel gelişmeleri anlamaya başlıyor. Ülkenin karşılaştığı sorunların çoğundan habersiz bir nüfusun zihniyetini değiştirmek istiyor ve kendisi bu sorunları vurgulamakta tereddüt etmiyor.
Yeni bir Arap otokrat dalgası mı?
İki Muhammed, MBZ’nin önde gelen bir rol model olduğu yeni bir Arap otokrat dalgasını temsil ediyor. Onlardan önce gelen diktatörlerin aksine, onların otoriterlik modelleri ne anti-emperyalizm, ne de iç muhalefet ile mücadeleden beslendi. Birleşik Arap Emirlikleri, tam tersine, ardından Suudi Arabistan’ı da getiren İngiliz emperyalizminin bir ürünü.
Popülistlerden ayrı olarak bu otokratlar, ideolojik, dinsel ya da kimlik temelli anlatılar aracılığıyla, iktidarlarını haklı çıkarma gereği duymazlar. Bunlar, tanım gereği siyaseti tekelleştiren ve böylece bu alanda toplumun söz sahibi olmadığını düşünen soylu ailelerden geliyor. Bu yeni despotlar Arap Baharıyla ilan edilen sivil topluma ve vatandaşlık anlayışının ortaya çıkmasına özellikle alerji duyarlar.
Tüm güçleriyle toplumu haklardan ziyade ayrıcalıklar tanıdıkları ‘yurttaşlardan’ ve sessiz olmalarını istedikleri ‘yabancılardan’ müteşekkil boyun eğen bir yapı haline getirmeye çabalıyorlar. Herhangi bir kültürel ya da politik boyutu olmayan, teknik ve ekonomik çözümler sunmayı amaçladıkları sorunlarla yüzleşiyorlar. Kendi kendini kanıtlayan bir ulusal güce tapınmasına izin vererek, bu yeni liderler aslında pek de oryantal değiller. Çünkü küreselleşmeyle büyülenen bu isimler, Cemal Abdulnasır ya da Saddam’dan daha çok aslında Xi Jinping ya da Putin’e benzerler. İktidar hayalleri, bir noktada, hem hedonistik olan hem de önemli bir kültürel metamorfoza maruz kalan nüfuslarının itirazları ile çarpışacak mıdır?
İllüstrasyon: David MARTIN
Orijinali için: https://www.institutmontaigne.org/en/blog/portraits-mohammed-bin-salman-mbs-and-mohammed-bin-zayed-mbz-crown-prince-saudi-arabia-and-chairman
Yorum ekle