‘Coğrafyanın kader olduğu’na iman etmekle birlikte, bir coğrafyanın dayattığı bohemi veya kaosu sorgulamak da bir o kadar önemlidir. Bu bazen savrulma, bazen de arama ile gerçekleşebilir. Her ikisi için de gerekli olan tek şey ‘fikir’dir.
Rasim Özdenören, fikrin, “insanın kendini adamaya niyet ettiği şey” olduğundan bahisle, “Böyle olunca insan o fikrin etrafında ya da o fikri merkez alarak etrafında döner, dönenir” der. Somut bir şeye tekabül etmeyebilir fikir dediğimiz şey. Bazen muğlaktır. Ama aslolan aramaktır. Hayatın en ‘tamam’ halinde bile bir arayışa zorlayabilir insanı. Bazen önce savurur, sonra arayış nehrinin kenarına getirip bırakır.
İrlandalı şarkıcı (kent ozanı) Sinead Marie Bernadette O’Connor (8 Aralık 1966, Dublin-26 Temmuz 2023, Londra), vefat ettiğinde çoğu kimse onun 2018 yılında Müslüman olup ‘Şüheda Sadakat’ adını alıp, hayatını bir Müslüman olarak tamamladığıyla -pek- ilgilenmedi.
Savrulma ve idrak arayışı
ABD’nin en ünlü balerinlerinden biri iken ‘huzur’u seçen ‘Rabia’ Christine Brodbeck, “Fakr’a Övgü” kitabının bir yerinde, “Eğer insan, hayatındaki belli şeyleri değiştirmek istiyorsa, öncelikle kendi yetersizliklerini idrak etmeli, durumundan huzursuz olmalı ve bunun için bir şeyler yapmak istemelidir. Salihlerin dediği gibi, en büyük mesele meselenin kendisi değil, onun nereden kaynaklandığını bilmemektir. Bir başka ifadeyle arayış içinde olmak için gerçek durumumuzu idrak etmeli ve bu duruma göre gerekli olan önlemleri almalıyız.” der.
Ünlü şarkıcının trajik hayatı bir savrulma ve idrak arayışının ete-kemiğe bürünmüş halidir. Ailesi daha doğar doğmaz omuzlarına büyük bir yük bırakmıştır. Adını İngiltere’ye karşı giriştiği bağımsızlık savaşıyla bilinen İrlanda Cumhurbaşkanının eşinden ilhamla O’Connor koymuşlardır. Bu da yetmemiş anne-baba o henüz çocuk iken boşanarak ikinci büyük yükü bırakmışlardır omuzuna. Bununla da kalmamış, koyu bir Katolik olan anne, duvarı Papa’nın fotoğraflarıyla dolu bir odaya hapsetmiştir. Annesinden gördüğü fiziksel ve psikolojik şiddetle geçen çocukluk yıllarının ardından henüz 13 yaşında iken babasıyla yaşamaya başlamış ancak bu süreç de onun iyileşmesini sağlamamıştır. Henüz 15 yaşında iken bir suç makinesine dönüşmüş, hırsızlık suçlamasıyla Magdalene Rehabilitasyon Merkezi’ne yerleştirilmiş, burada da dini telkinler ve baskılar sonucunda -neredeyse- akıl sağlığını yitirme noktasına gelmiştir.
Kendisi sonraki yıllarda ıslahevinde geçen yıllarından ‘sevgiyle’ söz etmektedir. Yazarlığını burada geliştirme şansı bulduğunu, sanatın duygusal buhranlarına çözüm olacağını bu yıllarda keşfettiğini ifade etmiştir.
Kötü idi ama anne idi…
Eğitim hayatı da çok kötü geçmiştir sanatçının; okulunu tamamlayamamış, kendini şarkıcılığa vermiştir. O yılların ünlü seslerinden Barbara Streisand’ın “Evergreen” şarkısıyla dikkatleri çekince Tua Nua adlı müzik topluluğuna kabul edilmiştir.
Yıl 1983… Babası kızının yeteneklerinin farkına varmış ve elinden tutarak onu Newtown adlı okula kaydettirmiştir.
Gerçek öykü bundan sonra başlamıştır biraz da…
Burada bütün enerjisini müziğe verdi. Bir müzik dergisinin yönlendirmesiyle kendi müzik grubu olan Ton Ton Macoute’i kurdu fakat talihsizlikler yakasını bırakmıyordu. Çocukluğunu kararttığı için öfkeli olduğu annesi Marie iki yıl sonra, 1985’te feci bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Bu kaza hayatında önemli dönüm noktalarından biri oldu ve Londra’ya kaçarak kendini kurtarma planları yaptı. Sonunda düşündüğü şey gerçek oldu, Londra’ya giderek burada John Reynolds ile evlendi. Şansı açılmış, Bob Dylan, Bono, Marco Peroni gibi sanatçılarla çalışma imkanı bulmuştu.
En büyük pişmanlığı Prince
1987 yılında ilk albümü “The Lion and the Cobra”yı çıkardı. Geniş kitlelerle bu albüm sayesinde tanıştı. Fakat istediği tam olarak bu değildi. Gönlünde büyük bir aslan yatıyordu. O yıllarda bütün dünyayı kasıp kavuran Prince ile tanışmaktı. Her istediğini elde eden genç şarkıcı 1990 yılında bu arzusuna da kavuştu ve sözlerini Prince’in yazdığı “Nothing Compares 2 U” şarkısını besteledi. “I Do Not Kant What I Haven’t Got” albümünün hit parçası olan bu şarkı onun bir yanardağ gibi patlamasını sağladı. Bütün müzik listelerinde birinci sıraya yükseldi. Dönemin en büyük sanatçılarını geride bıraktı. Konserler verdi. Adı geçen şarkı ile 10 ödüle aday gösterildi. Sesi ve tarzı taklit edilmeye başlanmıştı.Televizyonlar röportaj için peşinden koşuyordu fakat sanatçının içinde giderek bir ur gibi büyüyen protest magma patlamak üzereydi. O kadar büyük bir hayranlık beslediği Prince aslında beklediği kişi değildi. Tıpkı annesi gibi o da kendisine işkence ediyor, kötü davranıyor ve hatta emeğini sömürüyordu.
Kendine has tarzı, dazlak kafası, sahne duruşu, siyah ve salaş kıyafetleri, söylemleri ile rahatsız edici bir üslup geliştiriyordu müzik piyasasına göre…
Örneğin, Grammy Ödülü verilmişti kendisine ama ödülü reddetmişti. Açıktan açığa ABD ve kiliseye karşı cesur bir duruş ortaya koydu. Her fırsatta savaş karşıtı açıklamalar yaparak sanat dünyasını şaşırttı. Farklı zamanlarda farklı insanların hedefi olmayı göze aldı.
Sen benim Papam değilsin!
Düzenin yozlaşması ve dayatılan emperyalist kültüre karşı duruşunun finalini, 1992’de, Papa II. Jean Paul’ün Roma Katolik Kilisesi’ndeki cinsel taciz iddialarına sessiz kalmasını protesto ederek yaptı. O gün, ABD’nin en ünlü kanallarından NBC’nin canlı yayın konuğu idi. Sessiz ve sakin bir ses tonuyla hikayesini anlatırken yanında getirdiği Papa’nın fotoğrafını canlı yayın sırasında “Gerçek düşmana karşı savaşın” feryadı ile parçalara ayırdı. Bu olayın ardında veto üstüne veto yiyordu artık ve hatta NBC ömür boyu yasaklı listesine yazmıştı adını…
Bu hadiseden bir ay sonra TIME dergisine verdiği röportajda, neden böyle bir protesto eylemi yaptığını kendi uğradığı cinsel istismarı da itiraf ederek anlatmış olsa da fayda etmedi:
“Elbette adamın kendisiyle bir derdim yok. Onun bulunduğu ofis ve temsil ettiği kuruluşun sembolüyle bir derdim var. İrlanda’da, halkımızın Avrupa’daki en yüksek çocuk istismarı olaylarını gördüğünü biliyoruz. Bu, İrlandalı insanların kendi tarihleriyle bağlantıda olmamalarından ve okullarda yıllardır rahiplerin çocukların başını okşayıp, cinsel istismarda bulunmalarıyla doğrudan alakalı. İrlanda halkının kontrolü kilise tarafından ele alındı (…) Cinsel ve fiziksel olarak. Psikolojik olarak. Ruhsal olarak. Duygusal olarak. Sözel olarak. Her gün çürüklerle, apselerle, şalvarlarla ve yüzüm yara bere içinde okula gidiyordum. Ve kimse tek kelime bile söylemiyordu ya da bir şey yapmıyordu. Doğal olarak tüm bu olaylar beni çok öfkelendirdi ve bunun sebeplerini öğrenmek zorunda kaldım.”
Çöküşün dramatik başlangıcı
Bu ‘savrulma’, gerçek ‘arayış’ın da ayak sesi olmuştu. Örneğin, oyuncu Miley Cyrus’un kadınlarla ilgili sözlerini sert sözlerle eleştirirken kadın hakları konusunda daha cesur açıklamalar yapmaya başladı. Saçını neden kazıttığını soranlara “güzelliğin gelip geçici ölçütlerle belirlenemeyeceğini ve kadınların bu tarz metalaştırmalara yakıştırılmaması gerektiğini” söyleyerek cevap veriyordu.
Eşinden ayrılmış, Prince’le evlenme hayalleri kurarken, hayran olduğu bu adamdan hayatının darbesini yiyeceğini hesaba katmamıştı. Acılarla örülü hayatına yeni acıların yükleneceğini bilmiyordu elbette. 2003 yılında sürpriz bir kararla İsveçli ikinci eşiyle nikah masasına oturdu. Evliliğinden bir yıl önce çıkardığı ve Kelt müzik tınılarını bolca kullandığı “Sean-Nos Nua” albümü ile derin bir hayal kırıklığı yaşadı. Yine sürpriz bir karar aldı ve müziği bıraktığını açıkladı. Bu sözünü ancak iki yıl tutabildi, 2005’te tekrar sahnelere döndü.
Vefatına kadar 10 albüme imza atan sanatçı artık hırslarını bir kenara bırakmıştı. Ne istediğini biliyordu. 4 çocuğu olmuştu. Yine sahnelere çıkıyor, albümler yapıyordu ama ruhu durulmuştu sanki biraz…
Bu büyük savrulma onu büyük arayışa, arayış ise dinginliğe getirip teslim etmişti. 19 Ekim 2018 yılına geldiğimizde O’Connor, sadece müzik piyasalarını değil bütün dünyayı şoke eden bir açıklama yaptı: “Ben, Müslüman oldum!”
‘İnancımla gurur duyuyorum’
Baskıcı Katolik bir anne, hayatını çalmış Prince, baskıcı kilise ve çevreye rağmen bu trajik yolculuğunu huzurlu bir limanda bitirme kararı aldığını bütün dünyaya şu sözlerle ilan etti:
“Müslüman olduğum için gurur duyuyorum. Bu, her akıllı ilahiyatçının doğal olarak varacağı bir sonuç. Tüm kutsal yazıtlar bizi İslam’a götürüyor. İslam tüm diğer kutsal kitapları gereksiz kılıyor. Müslüman olduktan sonra kendimi gerçek evimde gibi hissettim. Kur’an okurken aslında doğduğumdan beri Müslüman olduğumu anladım. Çünkü İslam bana istediğim konforu verdi. Bulamadığım alanı açtı. Allah diyor ki, insanlar sadece kendisine ibadet etmeli. Oysa Tanrı yerine rahiplere ibadet ediyorlar. İslam, dünyada en kötülenen din çünkü size paraya tapmamanızı, çalmamanızı, kardeşlerinize iyi davranmanızı, nazik olmanızı sağlayacak gerçekleri içeriyor.”
Adının bundan böyle “Şüheda Davitt” olduğunu ilan etti tüm dünyaya ancak 2019’da bir tashih yaparak “Şüheda Sadakat” olarak yeniden güncelledi. Kırmızı tesettür kıyafeti ile sahneye çıktı. Kaç kişi olduğuna bakmadan ama bu kez büyük bir ruh dinginliği ile söyledi şarkılarını.
Kimse onu incitemeyecek
Ta ki, 2022’de, 17 yaşındaki oğlu Shane kendi iradesiyle hayatına son verinceye kadar…
Nice acılardan, yıkımlardan, kederlerden zırhlı bir iradeyle geçmeyi başaran sanatçı çelik bir duvara çarpmıştı. Oğlunun sarsıcı ölümü üzerine paylaştığı mesajında “O zamandan beri ölümsüz bir gece yaratığı olarak yaşıyorum. O benim hayatımın anlamı, ruhumun ışığıydı” ifadelerini kullanarak yaşadığı tarifsiz acıyı bütün dünyaya duyurdu.
Müzikseverler, Kelt gırtlağının eşsiz sesi ve “gürültülü vedaların insanı” Şüheda Sadakat için ‘doğal’ vefatının hemen ardından, -haklı olarak- “artık kimsenin onu incitmeyeceği bir yerde” tespitini boşuna yapmadı.
Doğdu, sarsıldı, savruldu, aradı ve buldu…
Tıpkı Mevlana’nın şu sözünü rehber edinmişçesine:
“Senin içine bir cevher, bir arayış, bir özlem yerleştirdik ve onu gözetiyoruz. Kaybolmasına izin vermeyiz hatta onu kesinlikle bir yere ulaştırırız.”
***
O’Connor’u dünya sanatçısı yapan “Nothing Compares 2 U” şarkısının Türkçe sözleri
hiçbir şey seninle kıyaslanamaz
15 gün 7 saat oldu
aşkını uzaklaştırdığından beri
her gece dışarı çıkıyorum ve bütün gün uyuyorum
aşkını uzaklaştırdığından beri
gittiğinden beri istediğim her şeyi yapabilirim
seçtiğim herhangi birini görebilirim
akşam yemeğini sıra dışı bir restoranda yiyebilirim
ama hiçbir şey
hiçbir şey bu hüznü uzaklaştıramaz
çünkü hiçbir şey kıyaslanamaz
hiçbir şey seninle kıyaslanmaz
sen burada olmadığında burası çok yalnız
şarkısı olmayan bir kuş gibi
hiçbir şey bu yalnız gözyaşlarının akmasını durduramaz
söyle bebeğim ben nerede yanlış yaptım
gördüğüm her erkeği kollarıma alabilirdim
ama onlar bana sadece seni hatırlattılar
doktora gittim ve tahmin et bana ne dedi
tahmin et bana ne dedi
kızım eğlenmeyi denesen daha iyi olur
ne yapacağın önemli değil
ama o bir aptal
çünkü hiçbir şey kıyaslanamaz
hiçbir şey seninle kıyaslamaz
ektiğin bütün çiçekler
arka bahçede
sen gidince hepsi öldü
biliyorum seninle yaşamak bazen çok zor
ama başka bir deneme şansı vermeyi arzuluyorum
hiçbir şey kıyaslanamaz
hiçbir şey seninle kıyaslamaz
hiçbir şey kıyaslanamaz
hiçbir şey seninle kıyaslamaz
hiçbir şey kıyaslanamaz
hiçbir şey seninle kıyaslamaz
Yorum ekle