Atölye

Bir Pentagon Ürünü: SPIN Control

Bugüne kadar birçok önemli etkinlik gerçekleştiren Medya Sanat Merkezi, yaz sezonunda organize ettiği Yaz Sezonu Film Okumaları programına bu hafta gazeteci-yazar Nedret Ersanel katıldı. Koordinatörlüğünü ve moderatörlüğünü gazeteci Recep Yeter’in gerçekleştirdiği programda bu hafta “Wag the Dog” filmi izlendi. Nedret Ersanel, Recep Yeter ve katılımcıların sorularını cevaplandırdı.

Bu önemli organizasyonun tam deşifresini sunuyoruz.

İyi (Mücerret) okumalar.

Recep Yeter:

Dünya siyasetinde hepimizin tanıklık ettiği, Türkiye ve yakın coğrafyamız için de geçerli, izlediğini gerçek olduğunu zannettiklerimiz ile olanlar arasında büyük farklılıklar olabiliyor. Amerika içerisindeki başkanlık seçimleri için konuşulan ve gösterilenlerin aslında bizim coğrafyamız üzerinde kurdukları oyunlarla ilgili. Clinton’ın yaşadığı hikaye, o zaman vizyona giren bir film, oraya da göndermede bulunduğundan bahsediliyordu ama buradaki kurgunun ve bize gösterilenin aslında bizim coğrafyamızda çokça karşılığı var. Yakın dönemde Körfez Savaşı’nda nükleer tartışmalarına tanıklık ettik. 11 Eylül ile alakalı hala benzer tartışmalar devam ediyor. Canlı yayında izledik. Ama canlı yayında izlediğimiz şey filmdeki gibi gerçek miydi?

İktidara taşınan figürlere öykünme

Önemli noktalardan bir tanesi, İktidar ve İktidara eklemlenen yapılar, başkanın adamı olarak ifade edilen kişiler. Beni etkileyen sahnelerden birisi de yapımcının Oval Ofis’te sekreterlere yaptığı konuşmada geçen şu cümleydi, “Ben aslında buraya hiç yabancılık çekmedim hayatım boyunca, sadece farklı bir yol tercih ettim. Burada da olabilirdim.” Bu cümlede orada iktidara taşınan figürlerin yerinde hep onlara öykünme ve onların parçası olma durumunu görüyoruz. Diğer taraftan da yapılan propaganda çalışmalarıyla aslında oranın bir parçası olmaya çalışma ve o gücün parçası olmaya çalışma çabasını da görüyoruz. “Başkanın Adamları” derken, bunu tek başına Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak okumamak lazım. Müdürün adamları, genel müdürün adamları, yayın müdürünün adamları… Yani her yerde bir adamlık furyası var. Dolayısıyla bunu her zaman, her koşulda kullanmaya müsait bir sektör olduğunu söyleyebiliriz. Bu, işin görünen tarafları. Asıl hikayesini Nedret Ersanel anlatsın.

Bir Amerikan mesleği: Sinema eleştirisi

Nedret Ersanel:

Amerika’da sinema üzerine eleştiri yapma mesleği var ve çok önemlidir. New York Times editörü çok iyi film hakkında kötü diyerek bir sütun yazı yazsın filmin şansı olmaz. Bizde de şöyle bir alışkanlık var; Filmler hakkında birçok dergide yazıyorlar, kritik etmeye çalışıyorlar ama yazdıkları şey aslında filmin özeti. Birkaç bir şey eklerler. Bizde film eleştirisi, film kritiği denilen şey filmin özetidir. Filmi size tekrardan anlatırlar. Ekledikleri ekstralar şunlardır; Künyesine ilişkin bilinmedik şeyler söylerler. Özellikle beğendiğiniz oyuncu filan varsa bu kişi üzerine size bilgi verir. Ama bu bakımdan kritiğin hiçbir anlamı yoktur, boşa emektir, bir faydası olmaz. Buradaki, Medya Sanat Merkezi, gibi kültürel öbeklerde verimliliğin çok iyi olması gerektiğini düşünüyorum.

Neden kitap okumalıyız ve film izlemeliyiz?

Türkiye’de iki tane sorun var. Kitap okumak çok tavsiye edilir, film izlemek çok tavsiye edilir. Ama ne? Neyi seyredeceksiniz, neyi okuyacaksınız? Bu ülkede ortalama üç milyon civarı gazete satılıyor. Geri kalan yetmiş dokuz milyon kişi gazeteyi okumaz. Bir gazete alıp okuduğunuzda yetmiş dokuz milyon kişiye fark atmış olursunuz. İkinci, üçüncü gazeteyi okuduğunuzda veya kitap okuduğunuzda toplumun genel ortalamasına ciddi oranda fark atmaya başlarsınız. Birikim günlük hayatta ve işinizde zaman yerine oturmaya başlar, siz farkında değilsinizdir.

Ne kadar kitap okumalısınız veya ne kadar film izlemelisiniz? En minimum rakamı söyleyeyim; Yılda 100 film, bu çağda daha da yukarı çıkmanız gerekiyor.  Yılda 25 kitap, günde otuz sayfa okuyacaksınız. Günde otuz sayfa okumayla yılda on bin sayfa okumuş olacaksınız. Eğer siz bunun yarısını bile yapsanız, yapmayın, kendi branşınızla veya toplumun geneliyle birikim ve kültür açısından inanılmaz fark oluşur. Bu durum sizin başarınıza yansıyacaktır.

Sinema ve kitap nasıl seçilecek? “Bana kitap tavsiye eder misiniz?” dediğinizde size otuz yıllık birikimim üzerine kitap tavsiye ederim ve siz onu üçüncü sayfada atarsınız. Okuyup bir yere gelmişimdir, bunun değerli olduğuna dair fikir geliştirmişimdir, onu size tavsiye ederim. Bu, yanlıştır. Üniversiteden mezun olmuş, üniversiteye yeni girmiş, lise talebesi bir çocuğa bu kitaplar hiçbir şey ifade etmez. Bu süreç, peyder pey gelişecektir.

Wag the Dog filmi özel bir türe aittir. Bu özel türe “politik sinema” diyebiliriz. Bu, esasen sinema türlerinden biri değildir. Mizah diyebilirsiniz bu filme, ciddi komedi unsurları barındırır. Mesleği gazetecilik, iletişim, sinema, televizyon veya merakı olan kişiler için liste oluşturdum. Herkesin seyretmesi gerekiyor ama genel kültürle ilgili değildir. “Moby Dick”i okumalısınız, mecburidir, okuyacaksınız. Karakter oluşturmanın nasıl olacağını en iyi gösteren eserlerden birisidir. Bu alanda üretilen filmlerde Amerika’ya bağımlıyız. Sadece biz bağımlı değiliz, bütün dünya bağımlıdır.  Amerikan filmleri, asıl filmleri oluşturuyor.

Film listesini sıralıyım:

Primary Colors

JFK

The Killing Fields

Quiet Amerikan

The Manchurian Candidate

Charlie Wilson’s War

The Pelican Brief

Başkanın Bütün Adamları

Good Night and Good Luck

Three Days Of the Condor

Doctor Strange

13.gün

Dördüncü Protokol

The Siege

A Night with Stalin

Boris Godunov

Burnt by the Sun

Trotsky Series (Dizi)

Bu öbeği izlediğinizde, Amerikan filmlerinden ve Çin filmlerinden, bu alan tamamlanmış olacak. Bir iki eksiği vardır. Onları da üzerine eklediğinizde “Bu alanı ben biliyorum.” diyebilirsiniz. Bu alana politik sinema diyebiliriz.

Recep Yeter:

Politik sinemanın kullandığı sinema argümanının da arka planını bize gösteren sinema-medya öbeği takip ediyor.

Nedret Ersanel:

Bunların tamamı medya ile ilgilidir. Yüzde 80’i içinde gazeteci ve gazeteci bakışı olan filmlerdir. Başka şeyler de eklenebilir. Genelde büyük gazetelerin öyküleri anlatır Nixon olayında olduğu gibi. O konuda dünya sinemasında ne varsa yüzde 90’ını tamamlamış oluyorsunuz. Ben de atlamış olabilirim, o yüzden yüzde 90’ı söylüyorum. Bu filmleri bir hafta seyretseniz külliyatı tamamlanmış olur. Şimdi gelelim “Wag the Dog”a. Biz bunu şu şekilde çevirdik.

Irak Savaşı, Monica Levinsky skandalını örtmek için uyduruldu.

Monica Lewinsky vakası, Irak vakasının hemen öncesindedir. Doğal olarak bu film yayınlandığında,  Amerika’da popüler olduğundan, Monica Lewinsky skandalıyla birleştirildi. Bu film, biraz da bu öyküyü anlatıyor. Monica Levinsky skandalını örtmek için uydurulan bir savaştı, Irak savaşı. Faturasını biz ödedik, bu bölge ödedi. Ama o savaşta bir milyon insan öldü. Ama bu kurgu yapılıyor, bu aklınızda dursun.

Bir Pentagon Ürünü: SPIN Control

Şimdi bir kavramdan bahsedeceğiz. Bu kavram, gazetecilik, basın-yayın, sinema gibi bütünsel olarak tamamında kullanılır. Bu filmde de bu anlatılıyor, asıl anlattığı şey budur. İngilizcesi bu, Türkçesinin çeşitli denemeler olmuş, biz de deneyebiliriz. “SPIN Control” bunu yapan kişilere de “SPIN Doktor” diyorlar.  Türkçede bunu yorumlarken, bazı makalelerde gördüm, “SPIN” kelimesi “döndürmek, çevirmek” anlamına gelir. Öyle değil. Bu bir kısaltmadır. “Significant Progress in the News” (SPIN) haberleri kendi meşrebinize göre değiştirmek, yorumlamak anlamına geliyor. Betül Mardin hanım bir deneme yapmış, çeviriyi son derece kötü buldum. Ama sizin aklınızda bulunsun. Bunun ismi “Topaç Doktoru”. Yani meramı anlatıyor mu? Tam emin değilim. Benim önerim, “Eğilim büken” daha zor gibi duruyor. Ama “Eğilim büken” toplumdaki bir eğilimi farklı bir tarafa büken, politik müdahaledir. Ve bunun halkla ilişkilerde, PR ilişkilerinde, iletişimde bir karşılığı yok. Bu, gayri ahlaki kabul ediliyor. Etik açıdan sorunlu bir şeydir.

Recep Yeter:

Toplum mühendisliği olarak olabilir.

Nedret Ersanel:

Spesifik olduğu için öyle diyor. Ama tamamını değiştirmiyor. Yani, toplum mühendisliğinde belli bir ideolojiye de evirilmek isteyebilirsiniz. Ama belli bir olaya yönelik olduğu için sadece o olayı örtmek değiştirmek… Olay çok kötü patladı, baktınız değiştiremiyorsunuz. Onu kendinize yontacak hale getirmeye çalışmaktır. Bu, önemli bir kavramdır. 80’lerin ortasında, soğuk savaşın sonlarına doğru icat edilmiştir, bir Pentagon ürünüdür, Amerikan Savunma Bakanlığı’nın.

Şimdi bir de kitap tavsiye edeyim size, bu elinizde bulunsun. Yabancı dil bilmeniz gerek yok. Sözlükler, yabancı dil gerektirmez.  William Safire’in “Political Dictionary” diye bir sözlüğü var. Onu getirtebilirsiniz. Ucuz da bir şeydir, 10 dolara filandır. Bu, her zaman elinizin altında durmalı. Bu alanda çalışan herkes alıp bakmalı. Bir paragraf zaten İngilizcesi, onu anlarsınız zaten. Lise İngilizcesi bunun için kafidir. Çok çözücüdür. Bizde böyle bir şey yok, böyle bir şey üretilmedi. Bizde politik sözlük dediğiniz, “Hangi parti ne zaman iktidara geldi, ne zaman iktidardan düştü, hangi koalisyonda hangi partiler var?”  İşte bu kelimeyi aradığınızda “SPIN Control, SPIN Doktor” kelimesini aradığınızda onun karşılığı var. Bunun da elinizin altında durmasında faydadır.

Dünyada ve Türkiye’de SPIN Control Furyası

Bu işin bizde örnekleri var. Bize de baya yutturdukları şey var. 2 örnek vardı; Bir tanesini zaten anlattık. Onu tekrar anlatmaya gerek yok. Yaşadık zaten. Irak savaşı… Diğeri ise domuz gribidir. Bir hastalık üretildi, domuz gribi bir üretim hastalığıdır. O dönemde bir furya halinde dünyada patladı ve Türkiye’ye sirayet etti. Ama bugün hem Amerika raporları hem de Avrupa Birliği raporları gösteriyor ki bu hastalık tamamen üretilmiş bir şey. Kayıt altına alındığı için söyleyebiliriz. Domuz gribi örneği vermemin sebebi; Bir, bizde bir pratiğini yaşamış olma ihtimaliniz var.  Belki daha genç olabilirsiniz. Ama fiilen yaşandı. Gazetelerde, televizyonlarda, hastanelerde bunlar yaşandı hem de toplumun tamamına korku verecek şekilde. Bu şeylerden de biraz şüphelenirim. Kene vakası, barajlarda sular bitti, kuş gribi… Bunlar biraz şüpheli. Neden şimdi yoklar?  5-6 yıl önce komşu kadının bana kızdığını biliyorum. “Neden bahçeyi çok suladınız, barajlarda su kalmadı.” Eğer öyleyse bugün nasıl bu kadar çok barajlarımızda su var? Bilmiyoruz. Ama o dönemde böyle bir furya vardı. “Barajlar boşalıyor, barajlar boşalıyor.” O da belli bir kaynaktan geliyordu. Onu da 15 Temmuz’dan sonra anlamış olduk.

Recep Yeter:

Özellikle son dönemde Türkiye’de imza içerikli siteler açıldı, İmza kampanyaları…. Bu sitelerin tamamı neredeyse yurtdışı kaynaklı fonlanan siteler. Bunların içerisinde ilaç firmalarının belli hastalık gruplarını taşıyan insanlar adına hazırlanmış, firma çalışanları tarafından kampanyaları yapılmıştır. Benzer şeyler yapılmaya da devam ediyor.

Nedret Ersanel:

Domuz gribinde, raporlarda firmalara kadar kapalı vermişler. O raporlarda hangi firmalar olduğunu tek tek yazılmış. Hangi firmalar tarafından finanse edildiği raporlarda var. Bunlar büyük ekonomik güce sahipler.

Şunu da söyleyeyim. Fiilen devlet yönetiminde bu işte görevli insanlar var. Bu, gayri ahlaki bir iştir. Bunu da tarif olarak söylüyoruz. Bizim ahlaki duruşumuza göre “kötü” demiyoruz. Bunlar politik yürütmede olması gereken şeyler olarak kabul ediliyor. Sonuçta kamuoyunu kandırıyorsunuz. Hatta ikna ederek kandırıyorsunuz. O kadar ikna ediyorsunuz ki sonra doğrusunu söylemiş olsanız bile kamuoyu size “yok” diyor. Sizin yapmış olduğu şeye karşı çıkıyorlar. İngiltere eski Başbakanı Peter Mendelsund, bu kökten gelen bir kişidir.  Bu işi yapıp oraya kadar yükselmiş birisi. Türkiye’de de var. Onların isimlerini vermeyelim, görevde olanlar var çünkü.

SPIN Control, insanda güvensizlik hissi yaratır.

Şimdi film hakkında bahsedelim. Mesela müzikler konusundan bahsedelim. Ayakkabıların atıldığı sahnelerin arkasında müzik var. Bu, komple bir iş. Bu film “SPIN Control”…  SPIN Control’ü anlatan bu filmde bir SPIN Control düzeyinde hazırlanmış. Müziğinden örnek vermemin sebebi şu; çok bildiğimiz bir şey de ondan. Müzikleri yapan kişi, Mark Knopfler. Mark Knopfler’ı bir kuşak Türkiye’de deli gibi dinledi. Dire Straits diye bir grup var. Onların parçaları Türkiye’de çok seyredildi, çok izlenildi. “Brother in arms” “money for nothing”. Money for nothing şarkısı olduğu gibi Türkiye’de MTV’nin kullanımını, internetin kullanımını popüler kültür haline getiren bir şeydi.

Bu filmlerde başka bir sonuç ise güvensizlik hissi yaratmasıdır. SPIN Control insanlarda güvensizlik hissi yaratır. Çünkü en sonunda bir devlette dayanacağınız nokta devletin kendisidir. Günlük hayatınızda sizi ilgilendiren şeylerle baş etme yeteneğiz vardır. Baş edemediğiniz yerlerde ailenizle ve çevrenizle paylaşırsınız. Ama vatanınıza, devletininiz, milletinize dair bir tehdit geldiğinde yüzünüzü devletinize çevirirsiniz.  Eğer devletiniz baş edemiyorsa ve böyle bir yön tercih ediyorsa “SPIN Control” tercih ediyorsa bunun arkası çıktığı zaman devletinizle aranızda ya da yaşanan olayla aranızda bir güvensizlik oluşur. Çünkü bastığınız şey sizi tartmıyor demektir. Amerika’nın bu tür filmlere sarılmasının sebebi bunun üzerinedir. Söylediğim filmlerin tamamında bu öykü vardır. Aslında bir dünyada yaşanıyordur fakat yaşadığınız dünya gerçek değildir hissi verir size. Kısmen de öyledir.

SPIN Control meşru bir şey midir?

Recep Yeter:

Meşru mudur?

Nedet Ersanel:

Değil. Biz söylüyoruz sadece. Bu işi yapıp yakalananı görmedik. Meşru değildir, gayri ahlakidir, etik olarak kabul edilmez. İçinde bir kategorisi de yoktur.

Recep Yeter:

Devletin devamlılığının tehlikeye girdiği durumlarda devlet güvenlik refleksi olarak… Bu filmde siyasi bir figür olarak yapıldığını görüyoruz.  Filmde bir iktidar gücünün devamı olarak görülüyor. Ama bunun arka planında komple bir devlet aklıyla gerçekleştirildiğinde meşruiyet kazanır mı?

SPIN Doktor, gerçeği sahteye çevirdi ve bambaşka bir hale getirdi

Nedet Ersanel:

Kazanamaz. Bu öykü, politik kurtarım olarak yapılıyor. Başkanı biz nasıl seçimleri atlatırız? Bunun çok yakın örnekleri Türkiye’de yaşanıyor. Ama devlete geldiğinde Başkan’ı bile aradan çıkartabilecek sonuçlar yaşanabilir. Onun için etik kabul edilmiyor. Esasında bu SPIN Control’ün saydığımız branşlarda bir yeri yok. Baktığınız zaman kitaplar var, filmler var ama bunun kuralları olmadığı için hiçbir zaman kabul edilmiyor. Etik değil zaten. Birine yalan söylüyorsunuz ama ideal formu bu olmasına rağmen bunun üzerinde durmamızın bir anlamı yok. Çünkü bu dünyanın her yerinde oluyor. En iyi Amerikalılar yaptığı için en iyi Amerikalılar çekiyor. Dünya içinde yapıyorlar, kendi iktidarları içinde yapıyorlar, politik karakterler içinde yapıyorlar. Bugüne kadar gördüğümüz örnekler hep politik karakterler üzerinedir. Mesela Nixon skandalı ve Watergate skandalı, Vietnam belgeleri de öyledir. Yüz binlerce sayfa gerçek belge vardı, yutturdular. Amerika Savunma Bakanlığı’nın yüz binlerce sayfa gerçek, çok gizli damgaları altında yüzde yüz doğru belgeleri ve o yönetimdeki kişiler tarafından söylenmiş olmasına rağmen mahkemelerde bir işe yaramadı.“SPIN Doktor” onu çevirdi, yönetti ve bambaşka bir hale getirdi. Nixon’da çok önemlidir. Çünkü o dönemdeki Oval Oda’daki bütün konuşmalar, halen öyle olduğu söylenir ama bilmemiz mümkün değil, kayıt altına alınıyordu ve kayıtlardan bazıları sızdı. Artık mahrem bir şey yok. O konuşmalar sızdı. O konuşmalara rağmen Nixon kurtaramadı. İstifa etmek zorunda kaldı.  Özellikle seçim kampanyalarını yöneten kişilerin, reklamcıların, PR uzmanlarının ne yazık ki sadece belli bir politik krizi atlatmak için değil günlük hayatımızda da bunu yapmaya başladıklarını anlıyoruz.

Kurguyu gerçek olarak inandırmak

Ne yazık ki bunların büyük kısmı yaşamsal faaliyetlerle de ilgili olabiliyor. Mesela ilaç sektörü, besinlerle ilgili olanlar, enerji sektörü… Bunların tamamına gazeteci kimliğiyle bakanlar bile, bilgiyi beş altı yerden doğrulatmalarına rağmen, ellerindeki bilginin yanlış olduğu sonradan ortaya çıkıyor. Çünkü onlarda artık ilgi kurmaya başladılar.  Buradaki kurguyu yutturabiliyorsunuz ve bir işbirliği var. Bir öykü yaratıyorsunuz, yalnız bu kurgu öykünün devlet tarafından desteklenmesi gerekiyor. En basit örneği; birilerinin çıkıp cenaze töreni yapacak. O emri kim verecek? O emir veriliyor, ordu törene katılıyor, onun bir parçası haline geliyor. En ilkel halini söylüyorum yoksa bütün sistem çalışıyor. Bugün de herhangi bir ülkede seçim kampanyalarında ya da o krizin atlatılmasında başkanlık kampanyasını yöneten ekip başkandan, “bize bu lazım” dediğinde o yerine getiriliyor. Hatta iş daha da ileri götürüldü… Bir krizin oluşması varsayıldığında ya da bir fikrin topluma empoze edilmesi gerektiği konusunda bir düşünce oluştuğunda onun tarihinden çok daha önce bunun altlığı yapılmaya başlanıyor. Eğer bir topluma ilaç satacaksanız ilk önce bir kaygı oluşturmanız gerekiyor.

Recep Yeter:

Dar bir süreçte çok fazla örneklerini gördük.

Amerikan başkanları suç işleyebilir yeter ki özür dilesin

Nedret Ersanel:

Biz kötü örnekleri gördüğümüz için bu eğlenceli gibi geliyor. Hatta onun içinde yer almak bile hoş olabilir. Nasıl bir şey yapalım da seçimi kazanalım?

Kaybedilmiş bir seçim var. Monica Lewinsky ilk seçim skandalı mıydı? Evet, tekrardan seçildi. Normal şartlar altında o tür rezillikten sonra tekrardan seçilebilir mi? Savcı, başkanı karşısına aldı; “Sadece uygun formda söyleyin” artık bir şey kalmamış, bütün deliller ortada. Orada başkan, onun hukuk danışmanlarının önerdiği iki cümle kurdu. Başkan kurtardı ve ikinci kere seçildi. Amerikalıların kendi huyları var. Suç işlemekte bir sorunları yok, Amerikan başkanları suç işleyebilir. Toplumda ön çıkan politik, kültürel, askeri figürler suç işleyebilirler. Amerikan kamuoyu tek bir şey istiyor, “Özür dile”. Özün dilerseniz sorun yok. “Irak’ı bombaladım maalesef bir milyon kişi öldü, Özür dilerim.” Sorun yok. “Amerika’nın ve sizin çıkarlarınız için yaptım.”

Alfred Hitchcock yöntemi

Filmde koro halinde müzik bölümü sekansı vardı.”We are the world” müziğiydi. We are the world’ün dünyada hangi amaçla ortaya çıkarıldığını ve nasıl kullanıldığını hatırlarsanız, bu gerçek bir olaydır. Bunun gerçek öyküsü palavraydı ama hep birlikte söyledik. İklim değişikliği üzerine de çok büyük tartışmalar vardı. Çünkü burada da çok büyük pasta var. Amerikan başkan yardımcılarından birinin yürüttüğü bir şeydi. Hala tartışılır ve biz sadece şunu görürüz, “Kutuplarda eriyen buzlar üzerinde nereye basacağını bilemeyen bir kutup ayısı” aynısını Irak’ta petrole bulanmış Karabatak’ta görmüştük. Burada da kedi. Aslında bu “Alfred Alfred Hitchcock yöntemi”dir. Orada küçük bir kızın hayatı tehlikededir. Her defasında o figürü kullanır. Siz o kız adına endişelenirsiniz, annesi veya babası adına değil. Onlarda tehlikededir ama kız çocuğu adına kaygılanırsınız, onları kullanırlar. Anlıyoruz ki kaygılandığımız şeyler aynı.

Recep Yeter:

Suriye meselesinde sahile vuran Aylan bebek hadisesi…

SPIN Control kimdeyse olayların kontörlü de ondadır

Nedret Ersanel:

O gerçek mesela. O zaman batı tarafı sarsıldı. Burada insanlar ölüyor, söylüyoruz. Onlarda diyor ki, “Biz de üzülüyoruz. Nasıl yardımcı olabiliriz?” hala yardım etmiyorlar. Ama “Aylan bebek” bir anda değiştirdi. Oranın medyasını dönüştürdüğünüzde otomatik olarak SPIN Control sizin elinize geçiyor. Bunun en başarılı örneklerinden biri de “Kaşıkçı cinayeti”dir. Orada da SPIN Control Türkiye’nin elindedir. Amerika’nın en büyük gazetelerinden birisi kendi gazetesine tam sayfa ilan verecek kadar, gazete kendi gazetesine tam sayfa ilan verdi. Kaşıkçı cinayeti, Amerika’nın sorumlu olduğu ve Türkiye’nin haklı olduğudur. Demek ki bu işte ele geçirdiğiniz zaman onlarda işin çarkını kontrol etmeği kaçırıyorlar.

Dünya kamuoyunu etkileme yöntemleri

Bu yeni bir şey mi? 80’lerden günümüze kadar iki örnek var. Birincisi; bu tür örnekler. İkincisi; küresel değişime neden olabilecek kadar bu işin yapıldığı örnek. Irak Savaşı’nda Amerika Dışişleri Bakanı’nın Birleşmiş Milletler’de elinde bir kimyasal silah şişesini göstererek bunu kullanıyordu. Sonra da bir takım grafikler gösterdiler. Arabalar vardı, içlerinde bir takım denemeler yapılıyordu. Bugüne geldiğimizde tamamının yalan olduğu ortaya çıktı. Doğrusu yoktu, ama küresel kamuoylarını etkileyerek bu küresel politikayı değiştirdi. “Bu adam hakikaten bunu yapıyor mu?” dedirttirdi. Bu bölgede tecrübeye sahip ülkeler bu numaraya düşmediler. Çünkü bin defa başlarına gelmişti, bu yaşanmış bir şeydi. Bu numaraya düşmediler. Güçleri yetmedi. Ne oldu sonunda? Irak, Körfez savaşları… Hatta şunu da söyleyebiliriz. Bütün gün 24 saat Irak’ın hangi silahlarla vurulduğuna ilişkin saatler değil, günler süren yayınlar seyrettik canlı olarak. 24 saat yayınlar vardı. ”İşte şimdi bir patriot füzesi fırlatıldı.” Aradan bu kadar yıl geçti. Şimdi S-400 krizi yaşanıyor. Bizde öğrendik ki patriotlar çok kötü füzelermiş. O sırada bize deselerdi ki, “Size patriot satalım.” “Kamyon kamyon gönderin.” diyecektik. Doğal olarak bundan daha büyük bir tezgah olabilir mi? Zor çünkü çok fazla sayıda insan öldü. Daha kötüsü olamaz.

Zaman zaman Suriye’de de denendi. “Kimyasal silah atıyorlar.” dendi. Ancak kapalı bölgelerde, bu tür operasyonlara maruz kalındığı yerlerde doğru bilgi almak gazeteciler içinde çok zor hale geliyor. Orada yerleşik muhabiriniz olsa bile neredeyse imkansız hale geliyor. Bu benim daha önce saydığım filmlerde yok. Mesela, “El Salvador” filmini seyredin. Gerçekten çok iyi gazetecilik filmidir. Burada Soğuk Savaş’tan kalan bir miras var. Soğuk Savaş’tan kalan miras, Sovyetler Birliği’nin ve Amerika Birleşik Devler’in dünya politikasına ilişkin dünya kamuoyunu ikna edebilmek adına kullandıkları materyallerden biri. Sadece 80’li yılların ortasında ismi kondu. O zamana kadar bu rekabetin dünyayı etkilemek üzerine çok gelişmiş örnekleri var. Amerika’nın son derece demokratik bir ülke olduğu, zengin bir ülke olduğu gösterilir. Mesela Rusya şu anda da çok zengin bir ülke değil ama o dönemde insanlar Amerika’ya ya da batı ülkelerine kaçıyorlardı. Örneğin, olimpiyatlardaki sporcular sürekli kaçıyorlardı. Rusya, o zaman kaçmaya müsait bir ülkeydi. Tamam, bugün daha serbest bir ülkedir. O zamana kıyasla biraz daha özgür bir ülkedir. O zaman daha sıkışıktı ama o derece kaçmaya gerektirecek bir şey değildi. Kaçmalarının sebebi o Amerikan rüyasıdır. Bunu dünyaya pompalayarak bu işler götürüldü ve bu yıllarca devam etti. 40’lı yılların ortasından ve hiç şüphesiz ki en büyük etkisi Türkiye’ye olmuştur.

Recep Yeter:

Son zamanlarda kaçmalarının az olmasının arkasında, ” Cezasına katlanmak şartıyla ihanet etmek serbest” diyor artık.

Gazeteciler, bu güç odaklarıyla daha çok iletişim halindeler

Nedret Ersanel:

Ama bizden kaçanlar var. Bu insanları yetiştiren bir kurum yok. Genellikle ya politikadan geliyorlar ya da gazetecilikten geliyorlar. Çok nadir olarak reklamcılık sektöründen geliyorlar. En belirgin özellikleri politikadan ya da gazetecilikten, daha çok da gazetecilikten gelmiş olmaları. Bu önemli. Çünkü gazeteciler bu güç odaklarıyla daha çok iletişim halindeler. Bu gayriahlaki bir durumdur. Ama oradan devşirilen adamalar daha çok başarılı oluyor. Bunun çok örnekleri var. Mesela, Obama dijital kampanyasını yöneten kişi gazeteciydi. Hatta muhabirlikten kıdemli biri de değildi. Muhabirlikten gelen bir çocuktur. Gerçekten genç biridir. Obama’nın dijital kampanyası inanılmaz başarılı olmuştur. Sadece kamuoyunu sürüklemek, etkilemek açısından değil toplanan para açısından da. Sadece bir dolar istedi insanlardan, milyarlara ulaştı rakam. Daha sonra Beyaz Saray’da uzun yıllar çalıştı. Sonra ayrıldı, gitti. Doğal olarak şunu söyleyebiliriz; Özellikle bir numarada gazeteciler bulunuyor. Türkiye’de de bir-iki örnek hariç halkla ilişkilerde ve reklam sektöründen gelen insan sayısı gazetecilere oranla daha azdır. Çünkü dediğim gibi bu iletişim dilini en iyi gazeteciler sonra reklamcılar kurabiliyor. Bunun içinde iki tane şart var. Birincisi, Belli bir gazetecilik kabiliyetiniz olacak. İkincisi, toplumu tartma kabiliyetiniz olacak. Çünkü ikisi aynı anda ve zamanda bulunmuyor.

Robert De Niro

Hollywood’un yönlendirdiği Amerika

Robert De Niro, Dustin Hoffman, Anne Heche… Bu üç karakterden Robert De Niro ve Dustin Hoffman politika aktörleridir. Bugün Trump karşıtı kampanyalarda en önde gelen isimlerdir. Özellikle de Robert De Niro… Onun söylediklerinin onda birini dünyanın herhangi bir yerinde söyleseniz hapisten çıkamazsınız. Canlı yayında söylediklerinin en kibarı şuydu, “Gördüğüm yerde yüzüne bir patlatacağım.” Belki orada olsa Trump’ın suratına patlatırdı.

Bu karakterlerin bu denli politik olmasında bu filmle bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Mesela, Robert Redford bu konularla ilgilidir. Amerika’daki bağımsız sinemacılığının yaratıcılarından biridir. Onun adına bağımsız sinema festivali yapılıyor. Kendisinin yönettiği filmlerin paraları ailesiyle ve kendisinin bulduğu paralarla karşılanıyordu. Şimdi artık dışardan da para veriliyor. Ama o bulaşmamıştır bu tür şeylere. O, sadece devletin kamuoyu üzerindeki yanlış etkisini sınırlandırmak adına politikayla ilgilenmişti. ” Three Days Of the Condor” olarak size tavsiye ettiğim filmi seyrettiğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Orada güzel bir öykü vardır. Ama Robert De Niro, Dustin Hoffman gibi karakterler Trump karşıtı kampanyalarının ana öğelerindendir. Hollywood içinde Amerikan sistematiğini, medyasını ve kamuoyunu yönlendirmeye yönelik olduğunu herkes bilir. Bu aktörlerin bağları üzerinden de bu filmi ele alabiliriz.

Recep Yeter:

Aynı ekiple beraber filmin yönetmenin de çok sayıda filmi vardır.

Nedret Ersanel:

Mesela bizde de yönetmeler aynı kadro ve ekiple çalışıyorlar. O bir alışkanlıkta olabilir. Senaryo yazarlarının içinde de David Mamet var. Bu, önemli bir adamdır. Filmde beğendiğiniz replikler, cümleler varsa, emin olun o adamındır. O, iyi bir senaristtir. Ama bu filmi derinlemesine incelemesine gerek var mıdır? Ben bilmiyorum. Ama sizin eğiliminiz o yöndeyse, severseniz onlara da bakabilirsiniz.

Ama asıl anlatmak istediğim şudur; Böyle bir tezgah dünyada her gün dönüyor. Bu, aklınızda bulunması gereken. Dönüyor da ne oluyor? Bizi ikazı şudur; bu tür filmler önümüze geldiğinde, reklam kampanyaları, seçim kampanyaları, marka kampanyaları neresi yanlıştı? Bize tanıdık gelen nesi var? Sadece bir tarafını söyleyeyim. Son 10 günde İmamoğlu’nun kampanyasının kullandıkları billboardların tamamı bilindik markalarının kampanyalarının kopyasıdır. Şöyle söylüyorlardı, “Bunlar bir şey yapmamışlar ki aynısı.” Hayır, öyle değil. Bilerek yaptılar. Eğer sandığın başına gittiğinizde sizin kafanızda baskın tüketim malzemelerinden biri kola ise kola ile İmamoğlu’nu özdeştiriyorsan sizi etkiler. Dolaylı bir yol gibi görünse bile bu çalışıyor hala. Belki öyle bir çalışma da yapılmamışlardır diye düşünüyorum.

Recep Yeter:

Kampanyalarda bize doğalmış gibi gelen seçim sloganının ortaya çıkış şekli dahil olmak üzere, adayların üzerine hiç gidilmemiş olması gazetecilerde bile artık çok doğal bir körleşme var.

Önümüzdeki şeyleri görmüyoruz

Nedret Ersanel:

Bakma ve görme işinde çok zayıfız. Önümüzdeki şeyleri görmüyoruz. Bunun eğitimini nasıl olacağını ben bilmiyorum. Bunu çalışan biri de yok. Önünüzde bir şey duruyor, siz diyorsunuz ki “önünüzde bir şey duruyor.” “evet görüyorum” diyor ama görmüyor. Taki birisi, “Burada bir resim ya da herhangi bir şey var” diyene kadar. Halbuki zihin bunları çözmek için çok uygun. Parçaları tamamlamamız gerekiyor. O listedeki bütün filmlerin seyredilmesi gerekiyor. Başta söylediğim gibi şu kadar sayıda okumak gerekiyor, kitap sayısı minimum şudur. Okuyunca birinci yılın sonunda olmuyor, on beşinci yılın sonunda oluyor. O zaman bir metni elinize aldığınızda eğer o gözü geliştirmek için kendinizi teşvik etmişseniz, başkaları da sizinle aynı metni okuyorlar ve başkaları da sizinle aynı filmi seyrediyorlar, siz çıkarken daha çok gülüyorsunuz.

Mesela ayakkabı meselesini de düşünmeliyiz. Onu görmüyoruz. Neden eski ayakkabı? Bu bizim toplumumuzda hiçbir şey yaratmaz ama Amerikan toplumunda yaratıyor. Orada karşılığı var. Mühim olan bu birikimin sonuçta size beşinci, altıncı, yedinci göz yaratabilmesi, üçüncü göz yaratması değil. Bu ancak bu şekilde olur. Söylediğim gibi bu tür öbekleri çok önemsiyorum.

Recep Yeter:

Öbek denildi. Biraz bu okumalar, biraz bu taraftan görerek okumalar bizim açımızdan kıymetli.

Nedret Ersanel:

Bu filmi çok iyi bir film, çok başarılı bir film olarak görmüyorum. Yayınlandığı zaman da bizde çok abartılı şeyler yazıldı…

 

 

 

Etiket /