Yazarlar

Afganistan: Sovyetlerin Vietnam’ı, ABD’nin hezimet mi?

Yakında Eylül ayında Afganistan’daki NATO operasyonlarının 20.yılı dolmuş olacak.

Taliban’ı resmi olarak yönetimden uzaklaştırılmasına ek olarak, Başkan George W. Bush döneminden beri Amerika’nın Afganistan’ı dönüştürme hedefi de vardı.

Çekilme işlemi, Biden’ın selefi Trump’ın başlattığı bir süreç olmasına rağmen Biden ve Trump arasındaki büyük çekişmelere rağmen ABD’nin Afganistan politikası, bugün demokratları ve cumhuriyetçileri bir araya getiren nadir dosyalardan birisi.

Herkes, ne olacağını düşünmeden dünyadaki afyonun yüzde 90’ını üreten Afganistan’dan ayrılmak istiyor. Afgan halkı uzun yıllardır ülkelerinde yabancı askeri güçlerin varlığını benimsemiyor, istemiyor.

Afganistan’da Peştunlar, Tacikler, Hazaralar, Aymaklar (Aimaq), Türkmenler, Özbekler, Kırgızlar ve Beluçilerin de aralarında bulunduğu birçok etnik grup yaşıyor.

20 ile 40 arası farklı dil ve lehçe konuşuluyor; 30 milyonluk nüfusunun yüzde 20’si kentlerde, geri kalan yüzde 80’i ise kırsal alanlarda hayatını sürdürüyor.

Dünyanın en sert coğrafi koşullarından birine sahip olan Afganistan’ın üçte ikisi dağlarla kaplı ve Taliban bu coğrafyada yıllardır savaşıyor. Yer yer 6 bin metre yüksekliğe çıkan dağlar ülkede ulaşım, iletişim ve ticareti zorlaştırıp yatırım yapılabilmesini engelliyor.

Ülkedeki feodal ve aşiret yapısı bu coğrafya ile hem günlük hayata hemde siyasete etki ediyor.

ABD’nin çekilme süreciyle Taliban taarruza geçip özellikle batıdaki ve kuzeydeki yerleşimleri kontrolü altına aldı, büyük şehirlere ise giriş yapmayıp, kuşatıp siyasi bir koz olarak elinde tutmayı istiyor.

Neticede Taliban da kendi yönetimine ya da benzer bir yönetime geri dönüş olacağını hesaplıyor. Ülkeden NATO’nun en gelişmiş silahlarıyla donatılmış ve eğitilmiş Afgan Ordusu birliklerinin toplu teslim olma görüntüleri geliyor.

Bütün desteklere rağmen sayıları 270 bin’e varan bu askerler ülkenin tamamında hakimiyeti sağlayamadı.

Afgan Ordusu içinde sık görülen iç ihanetler ve ordu içindeki Taliban sempatizanlarının çokluğu da düşünüldüğünde ordu istikrarlı ya da kararlı, düzenli  bir görüntü çizmiyor.

Afganistan güvenlik bürokrasisinde ihmalkarlık, bir zafiyet ve ordunun sahayı kontrol altına alma gücünde ise başarısızlık var.

Halk genelinde Taliban’a sıcak bir ilgi var. Taliban yerleşimlerdeki kontrolüyle çatışmaların bitmesinin ardından gelen bir nevi istikrardan dolayı Afganların çoğu Taliban Hareketi’ne destek veriyor. Afgan halkının karar vermesi gereken konu Afganistan’ın diğer ülkelerin paylaşacağı bir ganimet olup olmadığı.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, kesinlikle bir boşluk yaratacaktır. Afgan hükümeti, ABD’nin bırakacağı boşluğu doldurma konusunda çaresiz kalacak.

2001’deki Afganistan’a müdahale sonrası hızla Kabil’i kontrol altına alan, Taliban yönetimini uzaklaştıran ABD, gelinen noktada ne Kabil dışındaki coğrafyada etkin bir Afgan yönetimi inşa edebildi ne de Taliban’ın ülkenin büyük bölümünde geçerli olan fiili yönetiminin etkinliğini kırabildi.

Taliban ve Kabil hükümeti arasında askerî belirsizliğini sürdüren bölgeler de göz önünde bulundurulduğunda, Taliban doğrudan ve dolaylı olarak ülkenin en az yüzde 70’inde etkisini sürdürüyor. Bu durumda, ülkede ana komuta/kontrol mekanizması olan paralel bir yarı hükümet gibi hareket eden Taliban’ın gücünden ödün vermek istemeyeceği büyük olasılık. Üstelik askeri sahada ulusal düzeyde Taliban için caydırıcı olabilecek yerel bir aktör de yok, bütünleşmiş bir askeri güç de.

Güvenlik sektörü harcamalarında dış desteğin yüzde 95’inin ABD’den geliyor olması da çekilme sonrasına dair önemli soru işaretlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Afganistan meselesinde şimdilik göz ardı edilen bir konuda özel askerî şirketlere bağlı ve sayıları 20 bin ila 25 bin olarak ifade edilen, sahada olan paralı askerler.

Devlet dışında da bu şirketlere başvuran çok sayıda resmi kurum, firma ve şahıs da var.

ABD acaba çekilme sonrası Kabil’de bu aktörlere daha fazla alan açmayı planlıyor olabilir mi?

Ülkede bu özel paralı askeri şirketlerin bulunduğu tartışmalı bölge halk tarafından da sorgulanıyor zira bu paralı askerlerin bulunduğu/görev yaptıkları alanlar genelde insan hakları ihlalleri, şüpheli para hareketlilikleri, uyuşturucuya bağlı adli olaylar ile anılıyor.

Çekilme sonrası beklenen ekonomik, siyasi sorunlar ve Taliban ile merkezi Kabil hükümeti arasındaki çekişme, yeni mülteci dalgalarının oluşmasına da neden olabilir. Afganistan’dan olası mülteci dalgalarında Batı yönlü transit ülkelerin Suriye iç savaşında olduğu gibi ağır yük altına girme riski de bulunuyor.

Taliban mutlaka barış görüşmelerini yabancı kuvvetlerin çekilmesiyle sürdürmek isteyecek ve baskıdan kurtulduğu için de hedeflediği yönetim biçimini de uluslararası kamuoyuna dayatmak isteyecektir. Bu da Afganistan’da taraflardan birinin hâkimiyetine kadar sürecek bir çatışma olasılığının gündemde olacağını gösteriyor.

ABD için Afganistan, askerî boyutu ile siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçları ve kendi uluslararası itibarına etkileri açısından ikinci bir Vietnam.

ABD’nin çekilmesiyle Taliban dışında El-Kaide’nin de “zafer ilan” etmesi de olası. Bu püskürtmeden de dolayı taraftar kazanması da.

El-Kaide’nin genel siyasi söyleminin Afganistan, Irak veya Suriye merkezli olmaması tüm İslam coğrafyasından ABD’nin çekilmesini hedeflemesi örgütün zafer söylemini dillendirmesine olanak sağlayacaktır.

Ülkede iken Taliban ya da El-Kaide ile mücadele etmekte yetersiz kalan ABD ülkeden çekildikten sonra Afganistan’a nasıl ve hangi alanda destek olabilecektir?

ABD’nin bir süreden beri, gücünü aşındırmama ve uzaktan SİHA’lar ile nokta atışı müdahalelerde bulunma politikasını benimsediği gözlemleniyor.

Afganistan’ın, Çin ile kara sınırı olup Amerikan askerlerine ev sahipliği yapan tek ülke olması ve Hint-Pasifik bölgesindeki Çin’e en yakın ABD askeri üssü olan Bagram Hava Üssü’nün de Afganistan’da bulunması göz önüne alındığında bu geri çekilme Çin’in yararına olduğu açık.

Biden yönetiminin Afganistan’dan tam geri çekilmenin ABD’nin Çin ile arasındaki jeopolitik ve stratejik rekabetteki konumunu güçlendireceği iddiası kötü ve yanıltıcı bir coğrafi strateji, aynı zamanda yanlış bir karar.

Afganistan’da ABD birliklerinin konuşlandığı Bagram Hava Üssü, Hint-Pasifik bölgesinde Çin’e diğer tüm ABD askeri üslerinden daha yakın bir konumda bulunuyor. Ayrıca Afganistan, Çin’le kara sınırını paylaşan ve aynı zamanda ABD güçlerine ev sahipliği yapan tek ülke idi.

ABD güçlerinin Afganistan’dan geri çekilme işlemi tamamladığında, bir sonraki en yakın ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) üssü, Çin’den bin 300 mil uzaklıktaki Katar’daki üs olacak.

Pekin, geri çekilmenin ardından oluşacak boşluğu doldurmak için mümkün olan her türlü çabayı göstererek ‘Kuşak ve Yol Girişimi’nin Afganistan’ı da kapsayacağını duyurdu.

Muhtemel Çin Hava Kuvvetleri’nin önümüzdeki yıllarda, ABD’nin kullandığı Bagram Hava Üssü’nde konuşlanması şaşırtıcı olmayacak.

Hükümet Taliban’ın eline geçerse Çin’in bölgedeki stratejik varlığını artması muhtemeldir. Aynı zamanda Pakistan’ın Afganistan’daki nüfuzu da artacaktır.

Hindistan, daha fazla kaynağını ve dikkatini, Hint Okyanusu ve deniz etki alanından uzağa, zayıflamış cephesine yani kuzey sınırına yönlendirmek zorunda kalacaktır.

ABD’nin geri çekilme sonrası için en olası senaryo, Amerikan güçlerinin yeniden Afganistan’a geri dönmesidir. Afganistan’ın geleceği ile ABD’nin ve Hint-Pasifik’teki müttefiklerinin güvenliği, kaderi aynı aslında. Afganistan’a komşu ülkelerde gelişmeleri mecburen dikkatle takip ediyor.

Hatta Türkiye dahi Afganistan’daki yeni bir ittifakın çekirdeği olması için Afganistan, Türkiye ve İran’dan oluşan üçlü bir toplantıya ev sahipliği yaptı.

Ankara’nın unutmaması gereken konu İran’ın, çeşitli sebeplerden dolayı Afganistan’ın istikrarını bozma politikası izlemiş olması. Uzun vadede burada İran ve Türkiye’nin çıkarlarının birbiriyle çeliştiğini ve uyum sağlanamadığını göreceğiz.

Zira aynı zamanda Rusya, Çin, Pakistan ve Hindistan’ın da Afganistan’da çıkarları söz konusu.

ABD, AFGANİSTAN’DA TÜRKİYE’YE TUZAK MI KURUYOR?

Afganistan’ın son siyasi safhası, ABD öncülüğündeki bir askeri işgalin gölgesinde kapanıyor.

Bir NATO üyesi olarak Ankara bu ABD koalisyonunda yer almasına rağmen yerinde bir kararla Türk askeri çatışmalara müdahil olmadı ve Afgan Ordusu’nun yeniden inşası ve eğitimi alanında konuşlanıp, Afgan halkı için çalıştı.

Bunu göz önüne alan Taliban, son 20 yılda uluslararası güçlere ve Afgan Ordu birliklerine tekrar tekrar ölümcül saldırılarda bulunurken, Türk Ordusu’na saldırı düzenlemedi. Ülkedeki özellikle Türk Kızılayı’nın da bulunduğu her yerde Türk Bayrağı’nın hürmet aynı zamanda halktan da büyük sevgi,saygı gördüğü de bilinen bir gerçek.

Ankara’nın Afganistan’da bir kez daha yeni bir sayfa açılıyor olmasının farkında olarak şimdiye kadar benimsenen politikanın yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.

Önemli bir bölgesel aktör olarak Türkiye’nin ülkedeki rolü, tarihi kapasitesinin ötesine geçti.

Her alanda Afgan halkı’nın yanında olan Ankara’nın karşı konulmaz bir şekilde Abdurreşid Dostum’a odaklanmaktan vazgeçmesi gerekiyor.

Ankara’nın bu isimle samimi olarak verdiği görüntüler Afganistan’da birçok kişinin şüpheye düşmesine ve şaşırmasına yol açıyor. Neticede ABD’nin hatasına düşmemek gerekiyor. Zira ABD de itibarı kalmamış yerel savaş ağalarına güç,kudret vermiş ve onlara bel bağlamıştı.

ABD’nin de geç de olsa keşfettiği şekilde, bu kişilerin Amerikan çıkarlarına hizmet etmesine engel olan şey sadece savaş ağalarının açgözlülüğü değil, halkın savaş ağalarına karşı duyduğu tiksinti ve nefretti.

Dostum hakkında sağlıklı bir izlenim için benimde yaptığım gibi ülkenin kuzeybatısındaki  Özbek ağırlıklı bölgelere bir bakış atmak,görüşmek yetiyor.Bölgede gün geçtikçe etnik çeşitlilik kazanan sürekli bir Taliban harekatı var. 2001 yılındaki Deşt-i Leyli katliamındaki rolü unutulmayan Dostum’un kadim düşmanı Taliban, şu an Afganistan’ın en güçlü askeri hareketi konumunda. Ve de Taliban’ın da Ankara’nın Dostum ile olan ilişkilerine sıcak bakması hayli zor görünüyor.

Ankara’nın Raşid Dostum ile olan zamanı geçmiş birlikteliği son günleri yaşanıyor. Çünkü Taliban ile yakınlaşılması ve ilişki kurulması gerekiyor.

Abdurreşid Dostum

TSK’nın muharip yeteneğiyle ilgili hiçbir kuşku olmamakla birlikte, şimdiye kadar olduğu gibi Afganistan’da muharip görev almama kuralına sadık kalacağı anlaşılıyor.

ABD’nin Kabil Büyükelçiliği’nin ve diğer diplomatik misyonlarını koruması amacıyla ülkede tutulacak askerlerin dışında, Kabil Uluslararası Havalimanı’nın korunması için görüşmelerin yürütüldüğü Türkiye’ye destek için havaalanında belirli miktarda asker ve donanımın muhafaza edileceği biliniyor.

Türkiye ile yapılan görüşmelerde, havaalanında bir Roketsavar Füze ve Havan Sistemi (C-RAM) ve onu çalıştıracak personelin bulundurulması konusunda mutabık kalındığı aktarılıyor

İki ülke arasında varılan mutabakata dair maddeler şu şekilde:

– ABD, Türk Ordu güçlerine askeri ve istihbari destek verecek

– ABD ve NATO, Türkiye’nin bölgedeki varlığının iktisadi yükünü üstlenecek

– Türkiye, gerektiği takdirde ek askeri destek isteyebilecek

– Türkiye havalimanı dışarısında bir muharebe görevi üstlenmeyecek

– Türkiye, istediği yabancı askeri ortakları da bölgeye getirebilecek.

– Türkiye, Kabil hükümetine iç güvenlik danışmanları ve danışmanlığı verebilecek

Türkiye’nin bölgeye aynı zamanda insansız hava araçları konuşlandırma isteği de mevcut.

Havalimanındaki askeri güçleri füze ve havan saldırılarına karşı korumak üzere bazı C-RAM sistemleri de personeliyle bölgede bırakılabilecek.

Türkiye’nin, bölgedeki diplomatik konvoylara eşlik etmeyi kabul etmediği, ancak bu görevin yükünü ABD gibi devletler de üstlenirse bunu kabul edeceği öne sürülüyor.

Türkiye’nin sahada yaklaşık 600 asker ve 200 teknik personel bırakacağı düşünülüyor.

Genelde Kabil Havaalanı güvenlik görevinin üstlenilmesi niyeti değerlendirilirken Somali örneği veriliyor. Türkiye, Somali’de olduğu gibi havaalanından başlayarak hem güvenlik konularını hemde kamu diplomasisini ülke sathına genişletmişti. Somali Ordusu’nu eğiterek bir anlamda Türkiye gölgesini ülke sokaklarında hissettirmişti.

Ancak iki ülke arasında oldukça net farklılıklar bulunuyor.

Bunların en önemlileri, Afganistan’ın ulaşılması zor bir noktada olması, neredeyse tamamının kontrolü sağlanamayacak izole bölgelerden oluşması ve Taliban etkinliği.

Türkiye’nin Somali’ye müdahil olduğu süreçte, ülkedeki Eş Şebab yapılanması ciddi ölçüde darbe almış ve geri itilmişti. Ancak Afganistan’da Taliban mevcut süreçte ülkenin çok büyük bir kesimini kontrol altında tutuyor ve ilerlemeye de devam ediyor.

ABD, oldukça geniş iktisadi imkanlarına, lojistik gücüne ve askeri kapasitesine rağmen Afganistan savaşına ancak 20 yıl boyunca devam edebildi. Ve kendisinin ülkeden artık çekilmek zorunda kaldığı bir süreçte, Türkiye’nin ülkeye müdahil olmasını talep ediyor.

Son yıllarda ABD ile ilişkileri gerilen ve yer yer bölgesel stratejik bir rekabet içerisine giren Türkiye’nin Afganistan’la meşgul edilmesi, maddi ve askeri kaynaklarının bu ülkeye yönlendirilmesi Türkiye için kendi stratejik çıkarlarının gerektirdiği birçok bölgede daha az etkin olabilmesi riskini de taşıyor.

Neticede ABD, kendi sebep olduğu birçok sosyal ve iktisadi problemin de faturasını ödemekten kaçmak, bunları üçüncü taraflara bırakmak istiyor.

ABD’nin, kendisinin geniş imkanlarına rağmen kazanamadığı ve çekilmek zorunda kaldığı bir savaşın ortasına Türkiye’yi bırakmak istemesi üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken bir konu.