Yazının Orjinali: https://www.middleeasteye.net/discover/turkey-istanbul-western-muslims-appeals-students-islam
Yazarlar: Yusuf Selman İnanç / Mehmet Erken
Her yaz İstanbul’da düzenlenen eğitimler dünyanın her yerinden Müslüman çoğunluklu öğrencileri çekiyor, hatta bazıları kalıcı olarak şehre yerleşiyor.
İstanbul’un Zeytinburnu semti, şehir içinde derin tarihi öneme sahip birçok mezarlık, tekke ve cami bulundurmakta.
Bu noktada, Osmanlı Türkçesi ile yazılan mezar taşları, hem sıradan vatandaşlara hem de saygın İslam alimlerine ve sufi şeyhlerine sessizce saygı duruşundalar.
Bu tarihi halının ortasında, ünlü sufi şairi Rumi’nin müttebileri tarafından kurulan ve eskiden Mevlevi tarikatının tekkesi olan Yenikapı Mevlevihanesi yer alıyor.
Mevlevihane, 1597’den 1925’e kadar Osmanlı İstanbul’unun sufi müminlerinin manevi ve entelektüel yolculuğunu sürdürmelerinde çok önemli bir rol oynadı.
Ancak Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte, kurulan laik düzene karşı tasavvuf isyanı ihtimalinden endişe duyan Atatürk hükümeti, tarikatları yasakladı ve tekkelerini kapattı.
Bugün Yenikapı Mevlevihanesi, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nin restore edilmiş tarihi bir yapı amacına sahip olmasının yanı sıra sufi geçmişiyle birlikte yenilenmiş bir bağa da kavuştu.
Yaz aylarında “semahane” (dervişlerin sema yaptığı yer) Türkçeden çok İngilizce ve Arapça konuşmalarla yankılanmakta.
Bu değişim Suriye, Yemen ve İngiltere’nin de dahil olduğu çeşitli ülkelerden İslam alimlerinin düzenlediği yaz okullarından kaynaklanıyor.
Bu kurslara katılanların çoğu batılı ülkelerden geliyor ve İslam anlayışlarını derinleştirmek için bu ortamı seçiyorlar.
‘Ders çalışmak için daha iyi bir yer yok’
Pek çok öğrenci bir süreliğine Türkiye’de bulunurken, çoğunluğu batılı olan katılımcılar Türkiye’ye tabiri caizse “hicret” ettiler. “Hicret” terimi, İslam’ı daha samimi bir şekilde yaşamak amacıyla İslami olmayan bir yerden İslami bir ortama taşınmak anlamına gelir. Hareketi yapan kişiye ise “muhacir” denir.
Semahanede akademisyenler, fıkıh (İslam hukuku) veya tefsir (Kuran’ı açıklama) gibi alanları kapsayan İslami ilimler üzerine dersler veriyor.
İngiltere’nin Birmingham şehrinden Zübeyir Sacid ve eşi Aişe, İstanbul’un İslam’ı öğrenmek için kendi ülkelerinin sağlayamayacağı bir ortam sağladığını söylüyor.
Zübeyir, “Elhamdulillah, kardeşlerimizle birlikte buradayız. Yazı geçirmek için İstanbul’dan daha iyi bir yer yok” diyor.
“Hayatlarını öğretmeye adamış bilim insanlarının rehberliğinde, tarihi açıdan önemli ve kutsal olan bu coğrafyada İslam’ı inceleme ve dinimize dair anlayışımızı derinleştirme fırsatı buluyoruz.”
Yenikapı Mevlevihanesi’nde programlar Daru’l Fukaha tarafından düzenlenmekte olup, seminerlere katılım tamamen ücretsiz.
Daru’l Fukaha programı, Lübnan, İngiltere ve Mısır gibi dünyanın farklı yerlerinden yaz aylarında Türkiye’ye gelen, farklı alanlarda uzmanlığa sahip İslam alimlerinin verdiği eğitimleri içeriyor.
Program, 100’den fazla öğrenciye eğitim veriyor ve sonunda öğrenciler bir alana dair icazet veya sertifika almaya hak kazanıyor.
Katılım için ilgilenen kişilerin yalnızca basit bir formu doldurması gerekiyor, ancak oturumların çoğunluğu Arapça olarak gerçekleştiriliyor, bu nedenle katılımcıların bu dili bilmeleri bekleniyor.
Aslında Mısır ve Ürdün gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu diğer ülkeler de benzer eğitimleri sağlıyor ve eğitim kurumları Batı’dan da birçok Müslümanın ilgisini çekiyor. Ancak Türkiye’nin sunduğu olanaklarda benzersiz bir çekicilik var.
Zübeyir, “Eğitimlerin yanı sıra burada eşi benzeri görülmemiş derecede zengin bir tarih de var” diye ekliyor.
“Ayrıca Türkiye, bankacılık sistemi, iletişim sistemi, hızlı internet bağlantısı ve iyi organize edilmiş ulaşım sistemiyle modern ve gelişmiş bir ülke.
Biliyorsunuz, kendinizi hiçliğin ortasında değil, gelişmiş bir ülkenin kalbindeymiş gibi hissediyorsunuz.”
Batı konforunda
Bu, Türkiye’deki öğrencilerle yapılan sohbetlerde sıklıkla gündeme gelen bir konu. Türkiye, Batılı bir ülkenin rahatlığına ve birçok siyasi özgürlüğüne sahip, nispeten gelişmiş bir toplum. Diğer taraftan Türkiye’nin sahip olduğu İslami karakter, ülkeyi Batılı İslam öğrencileri için ideal bir seçim haline getiriyor.
Yaklaşık on yıldır Türkiye’de yaşayan ve Türkiye’de yaşayan diğer Batılı Müslümanlardan oluşan bir topluluğa başkanlık eden Makedon Muhammed Tahiri, İstanbul’da eğitim almanın en büyük cazibesinin İslami çeşitlilik ve modernlik olduğunu açıklıyor.
Türkiye’de insanlar birbirlerini Selefi ya da Sufi olarak etiketlemiyor. Mısır ya da Suudi Arabistan gibi diğer Müslüman ülkelerde daha sık gördüğümüz bu tür kutuplaşma, burada çok daha az görülüyor.”
“Diyelim ki ABD’den biri geliyorsa, sokakta yankılanan ezanı duyabilmesinin yanı sıra listesindeki tüm markaların bulunduğu bir alışveriş merkezine de gidebilir” diye ekliyor.
“Aynı şekilde muhaberatın olduğu bazı yerlerin aksine internete veya mobil uygulamalara herhangi bir engel veya polis gözetimi olmadan rahatlıkla ulaşabiliyorlar.
Ayrıca yerel halk da büyüleyici, misafirperver ve yardımsever.”
İstanbul’da benzer programlar düzenleyen ve Batılı Müslümanların Türkiye’ye akınına aşina olan sanat yönetmeni Ömer Faruk Yeni, bu derslerin aynı zamanda bir ümmet duygusunu, yani İslam cemaatini de beslediğini ileri sürüyor.
Yeni şöyle açıklıyor
“Kendilerini Müslüman dünyasında, farklı etnik kökenden gelen, farklı diller konuşan ama aynı amaç için bir araya gelmiş Müslümanlar gibi hissediyorlar. Amaçları bir: İslam’ı daha iyi öğrenmek.”
Türkiye’de öğrenciler Müslümanların çoğunlukta olduğu diğer ülkelerdeki din kardeşleriyle tanışma fırsatını yakalıyorlar ve derslerin çoğuna Orta Asya, Balkan veya Doğu Asya ülkelerinden insanlar katılıyor.
Ders veren tek kurum Daru’l Fukaha değil. Yeni’ye göre çok sayıda başka kuruluş da İstanbul’u İslami kurslar için bir merkez olarak kullanıyor ve her birinin farklı hedefleri var.
“Bazıları hayır kurumu gibi çalışıyor ve bağış toplamaya çalışıyor, bazıları bu kurslardan kâr elde ediyor, bazıları ise yalnızca dini amaçlarla hareket ediyor” diye açıklıyor.
‘Hicret’ etmek
Türkiye sadece bu eğitimler açısından değil, ayrıca İslami bağlamda genellikle “hicret etmek” olarak adlandırılan uzun süreli yaşam açısından da cazip bir konumda.
Videolar, bloglar ve podcast’ler de dahil olmak üzere çok sayıda çevrimiçi kaynak, Türkiye’deki hayata dair bilgiler ve vize prosedürleri konusunda rehberlik sunuyor. Dahası, birçok şirket konut kiralama hizmetleri veriyor ve oturma izni kayıt işlemlerine yardımcı oluyor.
Abdülbasit Musa, Kanada’da büyüyüp eğitim gördükten sonra dört yıl önce yeni bir hayat için Türkiye’ye taşındı. Abdülbasit’in taşınmasının asıl nedeni Müslümanları daha hoş karşılayan bir toplumda yaşamaktı ve “Kanada hiçbir zaman kendimi evim gibi hissetmedi” diyor.
Son yirmi yılda Müslüman karşıtlığının arttığına değinen Musa, kendisinin ve onun gibilerin Türkiye’de daha hoş karşılandığını aktarıyor.
“11 Eylül saldırılarının ardından işler çok hızlı değişti ve Müslüman kimliği daha büyük bir sorun haline geldi. Türkiye’den geçiyordum, bir akrabam beni aradı ve eğer İstanbul’daysam Fatih ilçesini ziyaret etmem gerektiğini söyledi.”
Fatih, İstanbul’un muhafazakarlığıyla bilinen bir ilçesi ve sufiler de dahil olmak üzere birçok dini topluluğa ev sahipliği yapmakta.
Mahalleye vardığında ilk görüşte aşk yaşadığını anlatan Musa, şöyle devam ediyor
“Burada insanlar İslam’ı yaşamayı seçiyor. Buna mecbur bırakılmıyorlar. Türk toplumunun bir kısmı İslami kimliğini korumaya hevesli ve bu nedenle Kanada’da yaşamaktansa Müslüman bir ülkede yaşamayı yeğlemenin sebebini anlıyor.”
Musa, Arapçayı Suriye’deki öğretmenlerden öğrendi ve farklı alimlerden İslam’ı incelemeye devam etti. Bugünlerde kendisi de yaz okullarının açılmasına yardım ediyor.
Musa, Yemen, Suriye ve Mısır gibi yerlerden daha fazla Arap aliminin Türkiye’ye gelmesiyle, daha fazla Batılı Müslümanın İslam’ı öğrenmek için Türkiye’ye ilgi duyduğunu düşünüyor.
Ancak Türkiye’de yaşamın nasıl olacağına dair gerçekçi olmayan beklentilerle gelen bazı kişiler için bir kültür şoku yaşanacağı konusunda uyarıyor.
“Bazı Batılı Müslümanlar Türkiye’ye geldiklerinde hayal kırıklığına uğruyorlar, çünkü burayı tamamen İslam ülkesi olarak hayal ediyorlar. Aslında onların İslam ülkesi olarak düşündükleri ülke hiçbir yerde yok. Türkiye, İslam konusunda temelden farklı görüş ve uygulamalara ev sahipliği yapıyor.
İnsanların takıldığı ve içki içtiği Taksim Meydanı’nda başka bir Türkiye görebilirsiniz. Sonra Fatih’te medreseleriyle ve tasavvuf zikirleriyle başka bir Türkiye daha görebilirsiniz.
Batılı Müslümanlar da çeşit çeşittir. Bazıları daha muhafazakar, bazıları daha modern ya da seküler. İstanbul her şekilde insanlara aradıklarını sunuyor.”
Akademisyen Gül Aslan, daha muhafazakar Müslümanların Türkiye’ye İslami bir ortamda yaşamak, çocuklarına din eğitimi vermek ve Batılı değerlerin kendi ahlaklarıyla örtüşmemesi nedeniyle geldiğini düşünüyor.
Yeni gelenlerden bazılarının Türkiye’nin laik yapısı konusunda kafalarının karıştığını ve hayal kırıklığına uğradığını kabul ediyor.
“Bazıları Türkiye’nin geçmişini çok az bildiği için Türkiye’yi izledikleri Osmanlı dönemi tarihi dizilerindeki gibi hayal ediyorlar.
Yine de İstanbul, Batı’daki eğitim sisteminden rahatsız olan ve İslami bir toplum özlemi çeken Batılı Müslümanlar için sıcak ve samimi bir yer.
Açıkçası ezanı duymak veya Cuma hutbesi dinlemek gibi basit şeyler Batılı Müslümanlara kendilerini Müslüman bir ülkedeymiş gibi hissettiriyor.”
Yorum ekle