Yazarlar

Mutlak Sahte’nin Zaferi

Türkiye’de yaşanan tedirgin edici bir hava var: Değerlerin aşınması, anlamın anlamsızlaşması, konformizmin yaygınlaşması, sefih sekülerleşme biçimlerinin bütün duyarlıkları, özellikle de bu toplumun ruhunu, ruh köklerini oluşturan İslâmî değerleri, hassasiyetleri, anlam haritalarını ve anlamlandırma pratiklerini buharlaştırması, herkesi tedirgin ediyor. Bu da, kaçınılmaz olarak, belirsizliğin, güvensizliğin, menfaatperestliğin, “gücü gücü yetene” ilkesizliğinin, sosyal darwinizmin, orman kanunlarının her tarafta […]
Yusuf Kaplan

Türkiye’de yaşanan tedirgin edici bir hava var: Değerlerin aşınması, anlamın anlamsızlaşması, konformizmin yaygınlaşması, sefih sekülerleşme biçimlerinin bütün duyarlıkları, özellikle de bu toplumun ruhunu, ruh köklerini oluşturan İslâmî değerleri, hassasiyetleri, anlam haritalarını ve anlamlandırma pratiklerini buharlaştırması, herkesi tedirgin ediyor.

Bu da, kaçınılmaz olarak, belirsizliğin, güvensizliğin, menfaatperestliğin, “gücü gücü yetene” ilkesizliğinin, sosyal darwinizmin, orman kanunlarının her tarafta kol gezmesine yol açıyor…

Sadece tedirgin edici değil, ürpertici bir hava bu: Bunaltıcı.

Bu bunaltıcı hava, ülke içinde yaşanan hızlı ve savruk değişimlerle ilgili olduğu kadar, postmodernliğin, postmodern duyarlıkların, söylemlerin, sığ, popüler, vulger postmodern kültürün küre ölçeğinde yaygınlaşmasıyla da ilgili; daha çok da postmodernliğin bütün dünyanın yaşadığı tek gerçek konumuna yükselmesiyle, kısacası, dünyanın yaşanan tek gerçeği olmasıyla ilgili aslında.

Gerçeğin çölüne hoşgeldiniz!

Çağ, modernlikten postmodern sürece geçiş serüveninde, insan için tastamam bir ağa dönüştü.

Bu süreci özlü bir şekilde gözden geçirirsek, karşımıza şöyle bir tablo çıkacağını göreceğiz:

Modernlik, mutlak’ın izâfîleştirilmesiydi.

Postmodernlik, izâfîleşmenin mutlaklaştırılması.

Modernlik, hakikatin yitirilmesiydi.

Postmodernlik, hakikatin yitirildiği hakikatinin de yitirilmesi.

Zaman-mekân duygusunun iptal edilmesi: Geçmiş zaman ve gelecek zaman duygusunun yok edilmesi, zaman’ın, tek bir zaman’a, genişletilmiş geniş bir zaman’a hapsedilmesi.

Modernlik, unutmaktı…

Postmodernlik unutmayı unutmak.

Modernlik, dekadans’tı: Çözülme, tefessüh etme, fıtratı yitirme: Dünyaya / fizik gerçeklik mezarına gömülme!

Postmodernlik dekadansla dans: Kaygan zeminlerde patinaj yapma.

Modernlik, deizmin köksalması, dinin hayattan uzaklaştırılması, din-dışı bir dünyanın kurulmasıydı.

Herkes kendi hakikatine gömülünce

Postmodernlik, rölativizmin tek gerçek katına yükseltilmesi, nihilizme giden yolların yapı-taşlarının döşenmesi, dolayısıyla din-dışı kutsallıkların ve tekno-paganizmin hükmünü icra etmesi.

İzafileşme, her tür nihilizm ve paganizm biçiminin mantar gibi bitttiği, kitlelerin kaygan zeminlerde patinaj yapmaya sürüklendiği, demokrasinin buharlaştığı, hız, haz ve ayartı rejimi dromokrasi’nin zaferini ilan ettiği bir kaoslar, katostroflar, futbol endüstrisi ve tekno-paganizmi, kültür endüstrisi ve tekno-paganizmi, medya endüstrisi ve tekno-paganizmi gibi sahte kutsallıklar, mutlak sahte’nin hükümranlığını kesinleştiren bir kaçışlar dünyasının, algı imparatorluğu ağının eşiğine fırlatıyor insanlığı…

Çağımız algı çağı; daha doğrusu devâsâ ve karmaşık bir algı ağları dünyası.

İnsanlık algılarla yaşıyor, algılarda yaşıyor.

Postmodernlik, hakikat fikrini kabul etmez. Hakikat yoktur, “hakikatler” vardır; herkesin kendi “hakikati”, kendine göre “hakikati”.

Bu, hakikatin görecileşmesi, buharlaşması aslında.

Kanaatler, hakikatin yerine yerleşir bu süreçte.

Artık “her şey mübahtır”: Anything goes, yani her şey gider, her şey mübah, ilkesi, tek geçer akçedir.

Daha da ürpertici nokta şu burada: Kanaatler, hakikat olarak kabul edilir.

Nietzsche, “kanaatler, gerçeğin, yalandan daha tehlikeli düşmanlarıdır” der.

Test etme, tahkik etme, tahlil etme imkânlarının buharlaştığı sanal medya imparatorluğunda, kanaatler, gerçeğin yerine geçer, gerçekten daha gerçek konuma yükselir.

Yer-küre, Yer-körü

Algılar imparatorluğunda, gerçeğin önemi yoktur; gerçek ya da hakikat diye bir şey yoktur; algı işlemleriyle oluşturulan zayıf ve çoklukla da çarpık kanaatler vardır.

Akıl yok; Algı var artık.

Algı, aklı teslim aldı!

İnsan, Algı’nın, algı operasyonlarının kurbanı!

Twitter çağı, aklın (episteme’in) yerini kanaatlerin (doxa’nın) aldığı, kitlelerin, histerik tepki biçimlerinin ortasına fırlatıldığı, bir akıl tutulması, bir “pornografi” çağı: “Pornografi”, yani kitlelerin düşünme ve algılama melekelerinin buharlaştığı, ayartı’nın kitleleri aptallaştırdığı bir savruluşlar, yok oluşlar ve yapay / sanal çatışmaların gerçek çatışmalara dönüştüğü bir metamorfoz süreci…

Mutlak sahte’nin ışıltılı dünyası.

İnsanı yersizleştiren, yer’e, küreye mahkûm eden, yer kürede yersizleştiren bir dünyasız insan, insansız dünya mutlak sahte’nin dünyası.

İnsan, küre’de yaşıyor, küre ölçeğinde… Ama Yer-küre’de yer-körü: Mutlak Sahte’nin zaferi.

 

Yusuf KAPLAN

Yusuf Kaplan

1 yorum

Yorum göndermek için buraya tıklayın