24 Haziran akşamı güneş battıktan sonra tarihler 11 Şevval 1439’u gösterecek.
Hicri olarak tam iki yıl önce, bugünün miladi takvimdeki 15 Temmuz 2016’ya denk geliyordu.
Bugün Türkiye tarihi bir dönemeçten geçecek.
İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, inanç ve düşünce özgürlüğü, adalet, eşitlik, refahın toplumun tüm kesimlerine daha çok ulaştırılması, en doğudan en batıya Türk, Kürt, Sünni, Alevi herkesin insanca yaşama imkanı elde ettiği; yeni Türkiye ideali için önümüzde engel kalmayacak.
2002’de “Türkiye’nin önü aydınlık” umuduyla yeşeren yeni Türkiye ideali aradan geçen 16 yılda, muhtıralara, kumpaslara, darbe girişimlerine maruz kalsa da bir umut olarak kalmaya devam etti.
Hem Recep Tayyip Erdoğan’ın hem Erdoğan’a inanan, güvenen, omuz veren siyasetçisinden gazetecisine, sanatçısından, esnafına, öğrencisine, ev hanımına kadar herkesin beklediği aydınlık gelecek idealine artık bir oy kadar yakınız.
Bugün bu ideal ete kemiğe bürünmüş halde önümüzde duruyor.
Sandıkça vereceğimiz kararla; ya yeniden eski Türkiye’nin karanlık günlerine döneceğiz, o karanlıktan yeniden kurtulmak için çırpınmaya başlayacağız, mücadeleye sil baştan, göğsümüzü gere gere, direne direne devam edeceğiz, ya da tüm vesayet odaklarını arkamızda bırakarak huzur ve refah girmemiş tek ev bırakmamak idealiyle kavrula kavrula çalışmaya başlayacağız.
Bu idealin önünde en büyük engel olarak duran, kısaca vesayet olarak adlandırdığımız, her türlü yer altı oluşumunun görünür yüzü olan millete hem gerçek hem mecazi anlamda kan ağlatan bürokratik oligarşi, 25 Haziran itibariyle yeni yönetim sistemindeki etkin denetimle inşallah tarihe karışacak.
Halka siyasetçilerin hesap vermesi nedeniyle günahlarını örtmeyi başaran “siyasetçi gidici biz kalıcıyız” diyerek direnen bu yapı, yeni yönetim sistemi ile birlikte artık hesap verebilir hale gelecek.
Bürokratik oligarşiyi dışardaki sahipleri adına ayakta tutan en büyük iki odaktan biri olan FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminden itibaren nüfuzunu büyük ölçüde kaybetmiş durumda.
1960 ihtilalinden bu yana sadece Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde değil aynı zamanda sivil bürokraside, emniyette, istihbaratta varlığını sürdürmüş olan locaların güdümündeki darbeci zihniyetin gücü de büyük oranda kırıldı.
Güvenlik bürokrasisi; Ak Parti’nin gerçek anlamdaki iktidarına kadar terörle mücadelede sadece oyalandığımızı, yanlış yönlendirildiğimizi fark etti. Dışarıya bağımlı savunma sanayii ve politikalarıyla gencecik askerlerimizin terörün insafına terk edildiğini gördü. Atatürkçülük, Kemalizm, Ulusalcılık, Laiklik maskeleriyle Türkiye’ye ihanet edildiğini idrak etti. Etmeye devam ediyor.
Yıllarca irticacı, gerici, yobaz diye yaftalanan insanların nasıl bir vatansever olduklarına, hem canları, kanları pahasına ülkelerine nasıl siper olduklarına tanıklık etti.
Anadolu insanı ile askerin polisin arasındaki mesafe kalktı. Silahın gücünü kendi insanına değil düşmana gösteren samimi Anadolu evlatları inisiyatifi ele aldı.
Elbette ne FETÖ, ne darbe hayaliyle yanıp tutuşan kirli kafalar bürokrasiden yüzde 100 temizlenmiş değil. Kriptolar hala bir bir ortaya çıkmaya devam ediyor.
Ancak bir daha bu ülkede rahat rahat at koşturamayacaklarını çok iyi öğrendiler. Yeri ve zamanı geldiğinde tüm Anadolu evlatlarının bir Ömer Halisdemir kesileceğini çok iyi biliyorlar.
Bu tablonun devam etmesi 24 Haziran’da alınacak sonuca bağlı. Bu sebeple Türkiye’de son 50 yılın başat aktörleri FETÖ, PKK ve darbeci zihniyet 24 Haziran’da yeni Türkiye idealinin kazanmaması için aylardır ellerinden geleni yapıyorlar.
Turgut Özal’ın 1989’da cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte zayıflamaya başlayan Anavatan Partisi’nin eğrisiyle doğrusuyla istikrar içinde yönettiği sekiz yılın ardından Türkiye’nin 1991-2002 arasında nasıl bir kaos dönemi geçirdiğini hepimiz iyi biliyoruz. Patlayan bombalar, yolları kesilip katledilen silahsız erler, faili meçhuller, köylerin yakılması, sivillerin, kaybolması, öldürülmesi ve daha niceleri…
Hükümetin en güçlü olduğu dönemde bölge terörün kaosun kucağına itilmemişti. 1991 yılında SHP çatısı altında meclise giren HEPliler söylemleriyle sadece kaosun ve krizin daha derinleşmesine zemin hazırladı. 2002 sonrasında aynı çizgiden meclise girmeyi başaran BDPliler de farklı bir şey yapmadı. 2011’de bağımsız olarak meclise giren Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Aysel Tuğluk isimleri bile hafızamızı tazelemeye yetiyor.
Devletin uzattığı zeytin dalını yanlış anlayıp devlete ve millete sopa için kullanmaya kalktılar.
Kürt halkının vekilleri olarak sunulan fırsatı PKK’nın hizmetine sundular. Arabalarında silahlar taşıdılar. Silah bıraktırma bahaneleriyle çocuk yaştaki Kürt çocuklarını dağa yolladılar.
7 Haziran’da da aynısı oldu. Daha sonuçlar açıklanır açıklanmaz kendilerine verilen oyları Amerika’nın İsrail’in hizmetine sundular. Doğu’dan batıdan kardeşlik yalanına inananlarca verilmiş oyları PKK’nın hanesine yazdılar. Bu oylarla şımardıkça şımardılar ve Hendek başlarında özerlik ilan etmeye cüret edecek kadar bu ülkeye bu bayrağa bu vatana ve kendi insanına yabancı olduklarını kanıtladılar.
Sadece kardeşlik istiyordu oysa Kürt kardeşim. İnsan yerine konulmaya devam etmek için -yanılsalar da- umut görüyordu HDP’yi. Hainler ise aldıkları oyla şımardılar ve hendekleri binlerce Kürt’ün Türkün kanıyla doldurdular. Yedikleri ekmeğin içtikleri çayın parasını evlere bırakan askerimin polisimin insanlık tokadı patladı suratlarında… Yıktıkları evler, camiler, medreseler o hainlerin hanelerine yazıldı bir bir. Yetmedi 6-7 Ekim’de 53 insanın kanına girdiler.
1 Kasım’da gördüler sonucunu… Bu kez Batıda ne kadar Erdoğan düşmanı, din ve diyanete bilenmiş insan varsa seferber oldu, vicdanlı, merhametli, ferasetli Kürt kardeşimin çektiği desteğin yerini doldurmak için… Kılpayı da olsa soktular meclise…
Bu kez Amerikan uşağı YPG’nin-PKK’nın Suriye kolunun hizmetine verdiler oyları… 15 Temmuz’da Kürt halkının tek yürek sokaklara çıkmasını bile anlayamadılar. Kolkola girdiler yıllarca kendilerine eziyet için tetikçilik yapan FETÖcü teröristlerle…
Şimdi yeni bir eşikteyiz. Yine sandık önümüzde… Yine Kürt kardeşimin ferasetini bekliyor Türkiye… Yine uzaktan kumandalı partiler omuz omuza Erdoğan’a karşı taşeron olarak kullanmak için meclise sokma derdinde HDP’yi… Ne Kürtler zerre kadar umurlarında, ne ülke… Kandırılmış dağa götürülmüş Kürt çocuklarının sayısı artsa ne olur, azalsa… Onların zerre umurunda değil hiç biri…
İşte şimdi bu oyunu ancak Kürt kardeşimin feraseti bozabilir. Egenin barlarında beşinci sınıf insan muamelesi gören Kürt kardeşimin hizmet ettiği anason kokulu ağızların küçümseyen bakışlarına, işlerine yaramasa asla insan yerine koymayacak vicdansızlarına ancak Kürt kardeşimin feraseti dur diyebilir.
Bu kez meclise, kendisini temsil edecek, kendi derdini, tasasını taşıyacak, kendi hakkını hukunu koruyacak, dillendirecek, savunacak, bölgenin suyunu içmiş ekmeğini yemiş, medresesinde bağdaş kurmuş, secdeye varmış hatasıyla sevabıyla hizmet etmeye söz vermiş insanları taşımak için bir fırsat var önünde Kürt kardeşimin…
Yılmadan usanmadan korkmadan çekinmeden bu kez yüz çevir senin kanını ABD’ye pazarlayanlara… Hakiki kardeşliğin daim olması için, silahın, kanın terörün bu kardeşliğe artık gölge etmemesi için, Rabbimin izniyle 15 Temmuz günü kurşunlara aldırmadan milletiyle omuz omuza bu ülkeyi İsrail’e, Amerika’ya köle olmaktan kurtaran Reis’in ve arkadaşlarının yanında saf tutma fırsatını kaçırma.
Beğenmediğin hoşlanmadığın, kızdığın küfrettiğin bir vekil adayı mı var?
Çık karşısına, ben oy vereceğim ama sana rağmen oy vereceğim de. Beni üzme, bu milleti üzme, yaptıklarınla yapacaklarınla kardeşlik köprüsünü bozma de. Hesap sor. Şikayetini dillendir. Çekinme. Arkanda kapı gibi Reis’in olduğunu bil. Karşına silahla, bombayla çıkıp gözünü korkutanlar olmayacak artık bundan emin ol.
Hele ki AK Parti’ye MHP ile ittifak yaptı diye kızmak ve bundan dolayı HDP’ye oy vermek, yapacağın daha da büyük hata olacaktır.
Çünkü HDP meclise girdiği takdirde PKK yanlısı söylemlerle, kışkırtıcı politikalarıyla; Türkiye’nin doksanlara dönmesi ve provokasyonlarla PKK’ya sempatizan toplanması için çalışacak. AK Parti ve Erdoğan elbette insan haklarından demokrasiden asla vazgeçmeyecek. Ancak HDP, buna çanak tutacak.
Bölge bir beş yıl daha kaybedecek. Eline kan bulaşmış bir HDP’nin ve onun çizgisindeki siyasetçilerin, terörle aralarına gerçek mesafeyi koymadıkları sürece, bunu kanıtlamadıkları sürece “artık kendi operasyon kararını kendisi veren, başka bir ülkeye danışmak boyunduruğundan kurtulan” bu ülkenin kaderinde yeniden söz sahibi olabileceğini düşünmeyesin. Vekil listelerinin Kandil’den belirlendiği bir partinin Kürt halkına zarardan başka bir getirisi olmadı bundan sonra da olmayacak.
Şimdi fırsat sandıkta.
Aç gözünü.
Tarih arkamızda. Türkiye ve kardeşliğimiz önümüzde bizi bekliyor.
Yorum ekle