Yazarlar

İsrail – Hindistan hattı nereye uzanıyor?

Hindistan – İsrail ilişkilerinde son yıllarda önemli gelişmeler yaşanıyor. Özellikle de son bir yılın içinde iki ülke tarafından yapılan karşılıklı resmi ziyaretlerde, iki liderin karşılıklı açıklamaları dünya kamuoyunun dikkatini çekmiş bulunmakta (mı) dır. 1992 yılına kadar gergin olan, dünyanın o yakasındaki Hindistan – İsrail ilişkileri nasıl bu boyuta ulaştı? Bu yazıda tarihsel bir bakış açısıyla […]

Hindistan – İsrail ilişkilerinde son yıllarda önemli gelişmeler yaşanıyor. Özellikle de son bir yılın içinde iki ülke tarafından yapılan karşılıklı resmi ziyaretlerde, iki liderin karşılıklı açıklamaları dünya kamuoyunun dikkatini çekmiş bulunmakta (mı) dır.

1992 yılına kadar gergin olan, dünyanın o yakasındaki Hindistan – İsrail ilişkileri nasıl bu boyuta ulaştı? Bu yazıda tarihsel bir bakış açısıyla bu sorunun cevabı aranmaya çalışılacaktır.

 

1948 – 1992 yılları arasında Hindistan – İsrail İlişkileri

İsrail’in Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler’de gündeme gelmesi üzerine, Hindistan hükümeti İsrail’in kurulmasına karşı çıkarak Arap ve dünya Müslümanlarının yanında oldu.

1947 yılında Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasından bir yıl sonra, yani 1948 yılında kurulan İsrail, Hindistan tarafından 1950 yılında tanındı. Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş ve bağımsızlığını kazanmış olan Hindistan, İsrail’in kuruluşundan sonraki emperyalist söylemlerine ve politikalarına karşı çıkmaktaydı. Hatta dönemin Hindistan Başbakanı Jawaharlal Nehru, İsrail – Filistin çatışmasının ve sorununun emperyalizmden ve emperyalist devletlerin İsrail’e olan desteklerinden ötürü kaynaklandığını ve İsrail’e karşı Arapların vatanlarını savunduklarını ifade etmekteydi.

İsrail, Güney Asya’da stratejik öneme sahip olan Hindistan ile ilişkilerini geliştirmek istiyordu. Bu amaçla İsrail hükümeti tarafından Hindistan’a çeşitli mektuplar yazılmıştır. Ancak Hindistan, ‘’silah zoruyla kurulan bir devletin’’ tanınmasının vicdani olmadığını defalarca vurgulamıştır.

Dünyadaki birçok devletin İsrail’i tanıması ve Hindistan’ın BM’ye katılması üzerine, Hindistan İsrail’i kuruluşundan iki yıl sonra tanıdı. Ancak iki ülke arasında diplomatik ilişkiler yine de gelişmedi. Hindistan, ‘’Arap dostlarının incinmesini’’ istemiyordu.

1950’den 1992 yılına kadar Hindistan’ın İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmamasının nedeni sadece Araplarla olan dostluğundan kaynaklandığı ifade edilemez. Hindistan’ın bağımsızlığından sonraki emperyalizme olan karşıtlığı, Soğuk Savaş döneminde İsrail’in Batı bloğu içerisinde yer almasına karşın Hindistan’ın Bağlantısızlar Hareketi içinde yer alması, bununla beraber Sovyetler Birliği ile de sıkı ilişkilerinin bulunması ve Endonezya’dan sonra en büyük Müslüman nüfusun Hindistan’da yaşaması Hindistan – İsrail ilişkilerinin gergin olmasının diğer nedenlerindendir.

1952 yılında İsrail Dış İşleri Bakanlığı Genel Direktörü Dr. Walter Eytan Hindistan’a resmi bir ziyarette bulundu. Bu ziyarette, İsrail’in Bombay’da başkonsolosluk açması kararlaştırıldı. Ancak İsrail başkonsolosluğunun hiçbir şekilde başkent Yeni Delhi’deki Hindistan Dış İşleri Bakanlığı ile ve Hindistan devleti ile resmi temas kurulmasına izin verilmiyordu.

Hindistan’ın İsrail ile olan gergin ilişkileri, ABD ve NATO ülkeleri ile diplomatik ilişkiler kurulmasında büyük bir engel teşkil etmekteydi. Sovyetler Birliği dağılmaya başladığında, Soğuk Savaş’ın sonuna doğru, yeni bir dünya düzeni Neoliberalizm ile beraber Hindistan da yeni politikalar geliştirmeye başladı. Özellikle ülkenin ekonomik kalkınmasından dolayı Batılı devletlerle ilişkiler kurulmaya ihtiyaç duyuldu. IMF ve Dünya Bankası’ndan ek fon almaya ihtiyaç duyan Hindistan, başta ABD olmak üzere Batı ile olan ilişkilerini normalleştirmeliydi.

1989 yılında iktidara gelen Janata Dal, Hindistan’ın İsrail karşıtlığı söylemine son verdi. 1991 – 1996 yılları arasında ise iktidarda olan liberal başbakan Rao, Batı’ya açılmak için yeni politikalara geçiş yaptı. Ayrıca ABD’deki Yahudi lobisinin Keşmir sorununda Hindistan’a destek vermesi, İslam Konferansı Örgütü’nün Keşmir sorununda Pakistan’a olan desteği ve Hindistan’ın Körfez Savaşı sırasında ABD’ye yakıt yardımında bulunması Hindistan’ın Batılı devletlerle diplomatik ilişkiler geliştirmesinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bütün bunların üzerine 1992 yılında Hindistan ile İsrail gergin olan diplomatik ilişkilerini normalleştirmeye başladılar.

 

1992’den günümüze gelişen Hindistan – İsrail İlişkileri

1992’den itibaren normalleşmeye başlayan Hindistan  – İsrail ilişkilerinin temelinde güvenlik bulunmaktadır. Hindistan, Pakistan ve Çin’i tehdit olarak görürken; İsrail ise Filistin’i ve bazı Arap devletlerini tehdit olarak görmektedir. Başka bir deyişle, iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran ana unsur ‘’güvenlik’’tir. Hindistan güvenliği için İsrail’in askeri teknolojisinden faydalanmak istemektedir. İsrail de Hindistan’ı, başlattığı Asya açılımında önemli bir müttefik olarak gördü. İsrail’in başlattığı Asya açılımı ile İsrail’in Asya’daki en büyük müttefiki olan Hindistan, Pakistan ve Çin tehdidine karşı İsrail – ABD ekseninde bulunmaktadır. Bu bağlamda, ikili ilişkilerin geldiği noktaya bakıldığında en büyük işbirliğinin askeri alanda olduğu göze çarpmaktadır. İsrail, Hindistan askerlerini eğitmeye dahi başlamıştır.

1992’den sonra iki ülke arasındaki ilişkiler ticari antlaşmalarla gelişmeye başladı. Daha sonra Hindistan ile İsrail siyasetten ekonomiye, tarımdan sanayiye, askeriyeden enerjiye birçok alanda işbirliği yapmaya başlamıştır. Tarım sektöründe yapılan işbirliğinin büyüklüğü göze çarpmaktadır. İsrail ve Hindistan, 2008 yılında tarım sektörü için 50 milyon dolarlık bir fon kurmuşlar ve 2013 yılında iki ülke tarım teknolojisi alanında antlaşma imzalamıştır. 2014 yılında iki ülke arasındaki ticaret 4.5 milyar doları aşmıştır.

Arap Baharı sürecinde Hindistan – İsrail ilişkilerinin büyük bir ivme kazanması üzerine İsrail, Filistin yanlısı bir devletle de ilişkiler kurulabileceğini ifade ederek, Arap ülkeleriyle işbirliği yapmak istediklerini dile getirmiştir. Arap Baharı sürecinden sonra da Hindistan’da aşırı sağ Hindu milliyetçiliğinin yükselmesi ve 2014 yılında Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Party’nin (Hindistan Halk Partisi) iktidara gelmesi üzerine İsrail ile olan ilişkiler daha fazla gelişmiştir. 2014 yılında iktidara gelen Narendra Modi, Keşmir sorununda her zaman Pakistan’ın yanında bulunduklarından dolayı Arap devletlerinden uzaklaştıklarını ifade etmiştir. Diğer taraftan Arap Baharı sürecinde ‘’radikal İslamcı’’ grupların yükselişe geçtiğini söyleyen Modi, bu grupların Hindistan’daki Müslümanları da ‘’radikalleştireceklerinden’’ endişe duyduklarını ifade etmiştir. Geçmişte Müslüman nüfusu yüzünden İsrail’in karşısında duran Hindistan, bugün iddia ettikleri radikal İslam yüzünden İsrail’in yanında durmaktadır.

Hem Hindistan’ın hem de İsrail’in ‘’İslam’ı tehdit’’ olarak görmeleri, iki ülkeyi birbirine daha da çok yaklaştırmıştır. İki ülke de terörizmle mücadelede ortak hareket edeceklerini açıklamışlardır. Ancak iki ülke de Müslümanlara uyguladıkları baskıyı görmezden gelmektedirler.

Narendra Modi’nin Temmuz 2017’de İsrail’i ziyaret ederek, İsrail’i ziyaret eden ilk Hindistanlı Başbakan olmuştur. O günden bugüne yapılan ziyaretlerde yapılan açıklamalar, Netanyahu’nun ve Modi’nin birbirine olan hitabetleri, samimi ve dostane görüntüleri dikkat çekmektedir.

Yapılan görüşmelerde iki ülkenin ‘’el ele yürüdükleri’’, her türlü alanda işbirliği yapmaya hazır oldukları vurgulanmıştır. Hem Netanyahu hem de Modi mevkidaşlarına hitap ederlerken, ‘’dostum’’ diye hitap etmişlerdir. Yapılan ziyarette 40 milyon dolarlık fon kurulması kararlaştırılarak savunma, teknoloji, enerji, havacılık, güvenlik ve tarım alanlarında 7 antlaşma imzalanmıştır ve Modi’nin İsrail ziyareti için yeni bir çağın başladığı ifade edilmiştir.

İsrail Başbakanı Netanyahu, Modi’nin İsrail ziyareti üzerine şunları ifade etmiştir: “İsrail ile Hindistan arasında yeni bir çağın başlangıcı Modi’nin İsrail’i ziyaret etmesiyle başlamıştır. Her iki taraf da işbirliğini daha da ileri götürmek için büyük bir arzu ile çalışmaktadır. Bu aramızda yeni bir çağın başlangıcıdır.”

Hindistan ve İsrail’in ilişkilerinin bu kadar güçlü olmasına rağmen, Hindistan Ocak 2018’de Netanyahu’nun ziyareti öncesinde yapılan BM Kudüs oylamasında red oyu vererek ABD’nin Kudüs kararına tepki göstermiştir. Ayrıca Modi’nin ziyareti sırasında yapılan füze antlaşmasını Netanyahu’nun Hindistan’ı ziyaretinden 4 gün önce iptal edilmiştir.

Ocak 2018’de İsrail Başbakanı ve beraberindeki heyet Hindistan’a resmi temaslarda bulunmak üzere gittiğinde de, her iki ülkenin de ortak çıkarları gereği aynı yolu yürüdükleri her iki ülke tarafından dile getirilmiştir ve yine çeşitli antlaşmalar imzalanmıştır. Ayrıca önceki ziyarette yapılan füze antlaşması yeniden gündeme gelmiştir. İki ülkenin jeopolitikleri gereği stratejik müttefik olduklarının altı çizilmiştir. Modi bu ziyaret için şunları söylemiştir: ‘’Hindistan’a hoş geldin dostum! Bu tarihi ve özel bir ziyaret. Bu ziyaret, uluslarımız arasındaki yakın dostluğu daha da sağlamlaştıracak.’’

Hindistan ve İsrail ilişkilerinin geçmişten günümüze geldiği noktaya bakıldığında iki ülkenin de izledikleri politikalar sonucunda ortak çıkar gereği birbirlerine yaklaştıkları görülmektedir. İkili ilişkilerini pragmatik yumuşaklık ve ortak çıkar üzerine temellendiren Hindistan ve İsrail’in, izledikleri politikalarda radikal bir değişim olmadığı takdirde bu yakınlığı sürdürecekleri tahmin edilmekte.

Yukarda çizdiğimiz pergeli tamamlaması için sözü, Yeni Şafak yazarı, Gazeteci Nedret Ersanel’e bırakalım. Gerçek Hayat dergisinde “Marco Polo dünyasına dönüş” başlığıyla yayınlanan ufuk açıcı yazının bir bölümünde Hindistan-İsrail ilişkilerine dair, bakın nasıl bir tablo ortaya çıkıyor;

“Suudi Arabistan ilk kez İsrail’e doğrudan bir uçuş için hava sahasını açtı. Bu sayede Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’den kalkan bir uçak Tel Aviv’e 2,5 saat erken ulaşacak.

Riyad’ın, Hindistan Hava Yolları’na ait bir yolcu uçağının İsrail’e giderken hava sahasını kullanmasına izin vermesi, Hindistan-İsrail arası mesafenin 2,5 saat kısalması, bir seri ekonomik ayarın yeniden yapılacağı anlamına gelmekle birlikte, 70 yıldır İsrail’e kapalı hava sahasının Arabistan tarafından açılması aslında tek başına ‘gerçek haritayı ve ölçeği’ çiziyor…”

 

 

 

 

Cihat Aydın

1 yorum

Yorum göndermek için buraya tıklayın

  • İsrail-Hindistan ilişkilerine dair bakmamı tavsiye edeceğiniz bir kaç kaynak belirtebilir misiniz acaba?