Yazarlar

İki Ateş Arasında Yemen

Yemen’de, yedi yıldan beri Arap Baharı’nın en trajik sonuçlarından birisi yaşanıyor. Ali Abdullah Salih’in istifası, kurucu meclisin tesisi, merkezi hükümetle Husiler arasındaki gerginliğin yükselmesinin ve Husiler’in merkezi hükümete darbe yapmasının ardından; Körfez ülkeleri bu gelişmelere Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrahman Mansur Hadi’nin davetiyle “Kararlı Fırtına” ( operasyonu ile karşılık verdiler. Böylelikle Yemen’de, Suriye’de olduğu gibi aynı anda […]

Yemen’de, yedi yıldan beri Arap Baharı’nın en trajik sonuçlarından birisi yaşanıyor. Ali Abdullah Salih’in istifası, kurucu meclisin tesisi, merkezi hükümetle Husiler arasındaki gerginliğin yükselmesinin ve Husiler’in merkezi hükümete darbe yapmasının ardından; Körfez ülkeleri bu gelişmelere Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrahman Mansur Hadi’nin davetiyle “Kararlı Fırtına” ( operasyonu ile karşılık verdiler. Böylelikle Yemen’de, Suriye’de olduğu gibi aynı anda iç savaş ve vekalet savaşı başlamış oldu. Son olarak Aralık ayında siyasete geri dönme yolu arayan, birden çok tarafla oynadığı için “yılanların başları üzerinde dans eden” lakaplı devrik lider Ali Abdullah Salih’in bu kez Suudi Arabistan’ın desteğiyle Yemen’e dönüşünün ardından 4 Aralık’ta Husi militanlarca katledilmesi, Yemen’deki çatışmayı alevlendirerek barış, istikrar ve birlik yönündeki ümidi kırdı.

Abdurrahman Mansur Hadi

Yemen meselesi, ikiden fazla tarafın olduğu bir çatışmaya dönüşerek karışık bir hal aldı. Bu esnada, düşük yoğunluklu çatışmadan iç savaş durumuna evrilen Yemen’de, ülkeyi birbirinden kurtarmaya çalışan iki gücün birbiriyle çatışması durumu ortaya çıktı. Bu güçlerden biri İran ve Rusya desteği alan Husiler’in olurken, diğeri ise ABD destekli Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) oldu. Halihazırda bu iki güç tarafından bölünmüş olan Yemen’de, çatışmanın ortasında kalan merkezi hükümet ise sembolik bir konuma geldi. Ülkenin nasıl ve neden bu duruma geldiğini anlamak için şüphesiz Yemen üzerinde etkili olan bu güçlerin arka planını anlamak durumundayız..

Ali Abdullah Salih

Esasında Husiler, Zeydi mezhebinde olmaları, Husi kabilesinin reisinin aynı zamanda bu mezhebin liderliğini elinde bulundurması, Yemen’in kuzeyinde yüzlerce yıldır belli bir bölgede kendi yönetimleri tarafından yönetilmeleri gibi birçok sebeplerden ötürü kendine özgü bir topluluk olarak ortaya çıktılar. Şia’nın üç kolundan biri olan Zeydilik Yemen’in kuzeyinde Husiler marifetiyle yayıldı. Husiler, bir kabile ve dini bir topluluk olmakla birlikte, son yüzyılda Bedreddin el Husi’nin etkisiyle siyasi bir hareket özelliği de kazandı. Bedreddin el Husi 1994’ten bu yane devam eden örgütlenme çalışmalarının sonucunda 2004 yılında Ensarullah örgütünü kurarak merkezi hükümete karşı silahlı isyan başlattı.

Halid Mahfuz

Arap Baharı’nın patlak verdiği sırada ise Yemen muhalifleri ile Husiler, Ali Abdullah Salih yönetiminin devrilmesi için işbirliği yapmışlardı. Husiler, yeni hükümetin kurulmasındaki sorunlar ve ihtilafları fırsat bilerek, başkent Sana’da 21 Eylül 2014 itibariyle yönetimi ele geçirmeyi başardılar ve halen bölgenin kontrolünü ellerinde bulundurmaktadırlar. Sonrasında ise görevini yapamaz hale gelen Cumhurbaşkanı Abdurrahman Mansur Hadi ve Başbakan Halid Mahfuz’un istifası Yemen’de esaslı bir devlet krizinin ortaya çıkmasına sebep oldu.

Husilerin 21 Eylül itibariyle sağlamış olduğu kuzeyden başlayarak güneye ve batıya uzanan hakimiyeti, merkezi hükümet tarafından darbe olarak algılanırken, Husiler ve destekçileri tarafından devrim olarak görüldü. Böylelikle, Yemen’in birliği parçalanarak devlet kurumları, özellikle ordu büyük zarar gördü. Husilerin amacının ise sadece kendi bölgeleri olan ülkenin kuzeyini idare etmek değil, güçleri yettiğince kontrol alanlarını genişleterek nihayetinde merkezi devleti ele geçirmek olduğu açığa çıktı.

Bu olayların ardından, Körfez devletleri tarafından 2015’in Mart ayında Yemen’de istikrar ve güvenlik tesis etmek için “Kararlı Fırtına” operasyonu başlatıldı. Ancak, rastgele yapılan hava saldırıları ile birçok sivil öldü. Ayrıca, Körfez ülkeleri tarafından insani yardımların durdurulması ve abluka nedeniyle Yemen’de insani kriz baş gösterdi. Zira, Kararlı Fırtına operasyonunun başını çeken ülkeler olan Suudi Arabistan ve BAE, Husiler’i Arap Yarımadası için bir tehdit olarak görmenin yanı sıra, onları Yemenli bir grup olmaktan öte İran’ın milis gücü olarak değerlendirdikleri için operasyonda sivil kayıpların olmasına dikkat etmediler.

İdris el-Zübeydi .

Suudi Arabistan ve BAE’nin Yemen’deki hedeflerine baktığımızda ise; Yemen’i kontrol altına alma amaçlarının çok boyutlu bir şekilde yürütüldüğü, stratejik ve ekonomik çıkar odaklı olduğu görülmektedir. Suudi Arabistan ve BAE, Husiler’in yaptığı gibi ülkede güç tesis ederek ülkeyi kendi kontrolüne almaya çalışmakta ve bu amaçla milis güçler kullanmaktadır. Diğer bir taraftan Körfez ülkeleri, uyguladıkları siyasetle de Yemen’in birliğine karşıt siyasi amaçlar gütmektedirler. Mesela Aden’de toplanan Geçiş Konseyi, Yemen’in güneyinde ayrılma tartışmaları yaparken, BAE Zubaidi ve Hani Bin Birik isimli siyasetçileri de destekleyerek Yemen’in bölünmesi için çalışmıştır.

Bu iki aktörün farklılaşan taraflarına baktığımızda ise; Husiler’in kendilerine özgü siyasi bir kimlikle mobilize olarak otonom bir yapıda yönetilme iddiasıyla savaşan bir grup olduğunu, Yemen’e müdahale eden Körfez devletlerinin ise bölge dışından büyük bir planın parçası olarak Yemen’de ortaya çıkan şartlar gereğince müdahil olarak kendileri için önemli olan bölgeleri kontrol etme amacı taşıyan aktörler olduklarını görürüz. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için bu güçler Hadramut, Şebvaniye ve Aden’de konuşlanmış toplamda 25.000’den fazla militan eğitmektedirler. Bunlardan Suudiler’in eğittiği militanlar Kuzey Yemen’i Husilerden kurtarmayı planlarken, BAE tarafından eğitilen militanlar ise güneyde kontrol sağlamak amacıyla yetiştirilmektedirler.  

Yemen’deki Suud ve BAE etkisi bölgenin stratejik önemi ve çıkarlar doğrultusunda değişkenlik göstermektedir. Bunlardan güneyden Arap Denizi’ne çıkan koridor uzun bir süredir Suudi Arabistan’ın hayallerini süslemekteydi. Bu sebepten Suudlar, Yemen’in güneydoğusundaki Gaiha limanını denetim altına alarak bölgedeki aşiret liderlerine para, silah, araba ve pasaport dağıtarak etkisi altına almaktadırlar. Aynı şekilde, BAE’nin zengin doğal gaz ve petrol yataklarının olduğu Şebvaniye bölgesinin yanısıra limanların olduğu Hadramavt ve Aden’de milislerini konuşlandırdığı askeri üsleri mevcuttur.

Şubat ayında Birleşmiş Milletler tarafından Yemen’deki çatışmayı çözmekle görevlendirilen deneyimli İngiliz diplomat Martin Griffiths tüm taraflarla görüşerek çözüme ulaşmaya çalışacağını söyledi. Umman’ın arabuluculuk rolünü üstlendiği görüşmelerde, Suudilerle Husilerin Yemen’in geleceği üzerine müzakere ederken merkezi hükümetin göz ardı ediliyor olması Yemen’deki güç boşluğunu ve devlet krizinin ne boyutta olduğunu bariz bir şekilde gösterdi. Husilerin Suudi Arabistana sıkça düzenledikleri füze saldırılarını bırakmak için talepleri ise Suudi Arabistan’ın hava saldırılarını durdurması oldu. Kuzey ve batısında Husilerin, güney ve doğusunda Suud-BAE ortaklığının kontrolünde olan Yemen devleti bir nevi başarısız devlet (failed state) durumuna geldi.

Özetle, iki tarafın askeri kuvvetleri üzerinden yürütmeye çalıştığı planlarla Yemen’deki çatışma dış güçlerle (Suudi Arabistan ve BAE) bölgesel milis bir gücün (Husiler) savaşına dönüşmüştür. Bunların neticesinde, Yemen’de ortaya çıkan insani kriz görmezden gelinemeyecek bir boyuttadır. Çatışmaların savaşa dönüştüğü 2015 yılından bugüne kadar çatışma ve salgın hastalıklar nedeniyle 7.000 civarında sivilin hayatını kaybettiği Yemen’de, 3 milyon insan yerinden edilmiş ve 1 milyon kişi ise kolera hastalığına karşı yaşam mücadelesi vermektedir. Arap Baharı sürecinde en çok zarar gören ülkelerden birisi olan Yemen için barış, istikrar ve birlik henüz ufukta görünmemektedir.