Uzun bir aradan sonra Diyarbakır’a gitmek doğrusu bana iyi geldi. En son gittiğimizde çukur eylemlerinin geriliminden kaynaklanan zorluk nedeniyle neredeyse sokaklarda kimsecikler yoktu. Diyarbakır üzerindeki yükü hafifletmiş o günden bu yana. Bagajlarını azaltmış ve sulh ortamının sağladığı ferahlığı yaşıyor. Şehir tıpkı diğer metropol şehirler gibi 24 saati canlı yaşıyor. Sokaklar güvenli, insanlar daha huzurlu ve herkes işinde gücünde, hayat akıyor.
Sur ve çevresi, Hevsel Bahçeleri, Ulu Camii, Kurşunlu Camii ve diğer manevi mekânlar huzur içinde.
Bu genel değerlendirmenin ardından gelelim asıl konumuza.
Geçtiğimiz Perşembe günü Diyarbakır’da, Valilik, Dicle Üniversitesi, Hacı Bayramı Veli Üniversitesi ve Cihannüma Derneği tarafından düzenlenen Sezai Karakoç Sempozyumu gerçekleşti.
Üç gün süren ve 100’den fazla ismin tebliğ sunulduğu sempozyum Diyarbakır’a çok yakıştı.
Sezai Karakoç hep Maraş’la anılır ama Sezai Karakoç Erganili yani Diyarbakırlı’dır.
“Zülküf Dağı’nın eteklerinde gülan mevsiminde doğmuşum” der Üstad “Hatıralarım” isimli makalelerinde.
O makaleler henüz biraraya toplanıp yayınlanmış ve müstakil bir eser haline gelmemiştir ama herkesin müracaat ettiği önemli kaynaklardan biridir Üstad’ın hayatına ilişkin.
Sempozyumun açılış programı Dicle Üniversitesi konferans salonunda gerçekleşti. Salon tam olarak dolmuştu. Gençler Üstad’a olan muhabbetlerini haykırıyordu adeta. Sadece programı düzenleyen üniversiteler ve rektörleri yoktu salonda, çevre illerden hatta daha da uzaklardan gelen üniversite rektörleri de vardı salonda. Müthiş bir atmosferde, protokol konuşmalarını yapsınlar diye sahneye davet edilen isimler protokol konuşması yapmadan Sezai Karakoç’a olan muhabbetlerini ve Üstad’ın bölgenin ve insanlığın dirilişine vesile olacak Diriliş mefkûresini paylaştılar salondakilerle.
Açılışa davet edilen Numan Kurtulmuş Hocamız da bir siyasi konuşma yapmadı. Üstad’ın İslam medeniyetinin yeniden ihya ve inşasına ilişkin iddia ve fikirlerinin önemine dikkat çekti. Mehdi Eker Bey de yine aynı şekilde Üstad’a olan bağlılığını anlattı gençlere, şiir okudu.
Açılışın ardından oturumlara geçildi.
Bendeniz hem vazife gereği, hem de mazereti sebebiyle sempozyuma katılamayan Sibel Eraslan’ın yerine bir oturumda Üstad’a ilişkin düşüncelerimi paylaşma imkanı buldum.
Üstad’ı anlatmak elbette çok zor, hele ki sınırlı sürede değerlendirmek oldukça güç bir iş.
10 güne yakın sürede yaptığım hazırlığı 12 dakikada özetlemek elbette mümkün olmadı. Yaklaşık 20 sayfalık notu arşivime kaldırıp irticalen konuşmak durumunda kaldım doğal olarak.
Elbette Üstad ile yakın dostlukları olan isimlerin olduğu salonda Üstad’ı anlatmak çok daha zordu. Akademisyen olmadığım için güncel birkaç söz ile meramımı ifade ettim. Saadettin Acar kardeşimin deyimiyle “Üstad kimdir” sorusu yerine “Üstad Sezai Karakoç nedir, ne anlam ifade ediyor” sorusuna cevap aradım özellikle bugünün gençleri için.
Diriliş Düşüncesi’nin gençlere taşınması ve aktarılması için neler yapmalıyız üzerine düşüncelerimi aktardım. Çünkü asıl meselenin tam da bu olduğu kanaatindeyim.
Üstad’ın şiir, sanat, fikir ve hayatıyla ortaya koyduğu anıtsal değere sahip ahlakı, bugünün gençlerine çok şey söylüyor.
Kariyerizmin ve konformizmin hükümferma ettiği bir çağda, gençlerin, tutunabileceği tutarlı yol göstericilere, deniz fenerlerine ve pusula isimlere çok ihtiyacı var. Her şeyin siyasetle çözüleceğini düşünen büyük kalabalıklara kapılmadan fikir, sanat ve kültür üreten sahih bir anlayışı kuşanmaktan başka çare yok çünkü.
İslam’ı hayatına düstur edinmiş, bu toprakların sesini anlayan, duyan ve yeniden üreten Sezai Karakoç belki bir daha gelmeyecek. Tıpkı Üstad’ı Necip Fazıl Kısakürek veya Mehmet Akif Ersoy gibi Sezai Karakoç’un yeri hiçbir zaman doldurulamayacak ama düşünce miraslarını devralmak hepimizin görevi olarak önümüzde duruyor.
Savaşların bile insansız olanının konuşulduğu ve insanın neredeyse araçsal bir varlık haline geldiği, Tanrısız ve (haşa) ALLAH-sız bir kapitalist / materyalist düzene karşı koymak elbette bugünün insanı için oldukça zor, hele gençler için çok daha zor.
Sezai Karakoç her dem taptaze olan şiirleri ve fikirleriyle bir ab-ı hayat sunuyor aslında bugünün insanına. Sahih, sade ve hakikat çeşmesinden süzerek aktardığı fikirleri yaşayacak elbette. Üstad’ın ideolojiler çağının içinden geçmesine rağmen herhangi bir ideolojiden etkilenmeden saf hakikati, bazen yazı, bazen de şiir diliyle seslendirmesi, O’nu bizim için bir Kutup Yıldızı gibi kılıyor.
Şan ve şöhret peşinde koşmayan, yazı ve şiirlerinin bir kısmını bir kıraathanede çay içerken yazabilecek kadar sade bir hayat sahibiydi Üstad.
Cağaloğlu’ndaki ofisi ve sonraki yıllarda kullanmaya başladığı Fındıkzade’deki Yüce Diriliş Partisi merkezi hayatın içinde, sıradan ortamlardı. Yayınevindeyken ziyaret ettiğimizde sadece kendi oturduğu oda ve mutfak boş alandı. Diğer odaların tamamı tavana kadar eserleriyle doluydu.
Diriliş düşüncesinin ve kurmak istediği İslam medeniyetinin yılmaz bir emekçisiydi Üstad.
Büyük Doğu’yu Diriliş’e yöneltti.
Yedi Güzel Adam’dan sadece biri değildi. Aynı zamanda en kıdemlileriydi Üstad Necip Fazıl’ı anlamak bakımından.
Hayatı boyunca hiçbir ödül törenine katılmadı, kendisine teklif edilen hiçbir makamı kabul etmedi.
Kendi olarak yaşadı ve bu yalan dünyadan ebedi hakiki/baki aleme göçtü.
Allah rahmetiyle O’nu kuşatsın ve makamı yüce olsun inşallah.
Haşiye: Bu vesileyle programda emeği geçen Cihannüma Derneği mensuplarına, Rektörlerimize ve Diyarbakır Valiliği’ne teşekkür ederim. Daima hayırla anılacak bir programı gerçekleştirerek hem Üstad’ı, hem de şiirini, sanatını, hayatını ve düşüncelerini yeniden hepimizin gündemine taşıdınız, tebrikler.
Yorum ekle