Yazarlar

Bir Uluslaştırma Stratejisi : İsrail’de arkeoloji

“Bir ZAKA gönüllüsü olarak bu, hayatımın en duygusal anlarından biri. Böylesine önemli bir tarihî belgeyi kurtarmaktan ve Antakya’daki Yahudi cemaatinin mirasının, depremden sonra bile bozulmadan muhafaza edilmesini sağlamaktan gerçekten onur duyuyorum.”

Bu sözler, İsrailli ZAKA (זיהוי קרבנות אסון / Afet Kurbanlarının Teşhisi) arama kurtarma ekibinden Haim Otmazgin’e ait. 

Hatırlanacağı üzere Kahramanmaraş merkezli iki depremin ardından en çok hasar gören yerlerden birisi de Hatay’da bulunan Antakya Sinagogu olmuştu. Buradaki afet sonrası çalışmalara katılan İsrailli arama kurtarma ekipleri, çalışma yaptıkları sırada, sinagogun enkazından kurtarılan tarihi Ester Kitabı parşömenlerini İsrail’e götürmüştü. Sosyal medyada gösterilen tepkiler ve akabinde yaşanan kısa süreli bir krizin ardından Türk Yahudi Cemaati, parşömenin tekrardan Türkiye’ye getirildiğini duyurmuştu. 

Bu durum İsrail’in arkeoloji alanında yürütmüş olduğu diğer operasyonları akıllara getirdi. 1967 Arap-İsrail Savaşı esnasında dönemin savunma bakanı olan Moşe Dayan da Mısır’ın Sina Yarımadası’ndaki Serabit el-Hadim bölgesinde çok kıymetli tarihî eserleri ülkesine kaçırırken yakalanmıştı. Olayın fotoğrafları 2020’de Maariv gazetesinde yayınlanmıştı. 

Bible Lands Museum

Yine bu alanda dikkat çeken bir gelişme olarak İsrail, Kudüs’teki Bible Lands Müzesi’nde 2019’da düzenlenen bir sergiyle İsrailli yetkililerin son 50 yılda Batı Şeria’dan el koyduğu yaklaşık 40.000 tarihi eseri ziyarete açmıştı. 

Sheldon Adelson

Kumarhaneler Kralı ve Türkiye’den kalkan özel jet 

Arkeoloji alanında yapılan bu çabaların arkasında ise elbette bir meşruiyet yaratma içgüdüsü yatıyor. Mustafa Özel’in ulus oluşumuna dair “yakın geçmişi atlayarak, uzak geçmişten ulus için ortak kahramanlar, hatta “tanrılar” hayal edilmesi” meselesini düşününce İsrail’in kurulduğu günden bu yana devamlı olarak tartışmaya açık meşruiyetini bu şekilde güçlendirmeye çalıştığı söylenebilir. 

Nitekim arkeolog ve kültürel miras alanında yaptığı çalışmalarla tanınan İsrailli sivil toplum örgütü Emek Shaveh’in sözcüsü Yonatan Mizrachi “İsrail hükümeti arkeolojinin Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerini meşrulaştırmak ve daha fazla toprak ele geçirmek için çok etkili bir araç olduğunun farkında,” diyor.

Özellikle 1967’deki savaştan sonra Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün işgaliyle birlikte, İsrail’in özgüven olarak geçirdiği dönüşüm, arkeolojinin de devleti güçlendirmek adına araçsallaştırılmasında önemli bir rol oynadı. Artık Kudüs’teki Batı (Burak) Duvarı ve Mescid-i Aksa, İsrail’in kontrolündeydi ve bu alanlardan “kadim mirasa” yönelik bir hikaye devşirmek daha da kolay hale gelmişti. 

Bu bağlamda ELAD (Davud Şehri’ne doğru) adlı kuruluş, Silvan’da sık sık tarihi eser kazıları yaparak Doğu Kudüs’ün Yahudileştirilmesi politikasını uygulamaya çalışıyor. Bu çabaların son yıllardaki sonuçlarından birisi de Donald Trump’ın ABD başkanı olduğu dönemde açılışını gerçekleştirdiği Silvan’dan Batı Duvarı’na çıkan bir tünel olmuştu. Bu projelere en çok destek veren isimlerden birisi de “kumarhaneler kralı” olarak da bilinen ABD’deki en zengin Yahudi asıllı iş adamlarından Sheldon Adelson olmuştu. Kendisinin 2021’deki vefatından sonra eşi Miriam Adelson da bu çalışmalara destek vermeye devam ediyor. 

Sheldon Adelson

İsrailli arama kurtarma ekibinin Türkiye’den özel jetle ayrılmasını sağlayan ismin yine Miriam Adelson olduğunu da hatırlatalım. 

Bir arkeologdan fazlası 

Tam da burada, bu politikanın kurbanı sayılabilecek bir ismi de zikretmek gerekiyor: Dr. Albert Glock. Birzeit Üniversitesi’nde Filistin Arkeolojisi Enstitüsü’nün müdürü olan arkeolog, 19 Ocak 1992’de iki maskeli saldırgan tarafından Batı Şeria’da öldürülmüştü. Ölümünün arkasındaki sır perdesi halen korunurken, ölümünden sonra Journal of Palestine Studies’in 1994 bahar sayısında “Kültürel Hayatta Kalma Olarak Arkeoloji: Filistin Geçmişinin Geleceği” başlığıyla çıkan makalesi tartışma yaratmıştı. Glock, İsrail ve Batı Şeria’daki arkeolojik çalışmaların İsrail lehine olacak şekilde İslami yönetimi dışladığını ve İncil dönemine ait maddi kanıtları kazmakla özel olarak ilgilendiğini yazmıştı.

Glock’un altını çizdiği hususa İsrail’de İbranice dil öğrenimim için bulunduğum sıralarda daha yakından şahit olmuştum. Hayfa Üniversitesi’nin kampüsü içerisinde bulunan Reuben Hecht müzesi, sadece İsrail’in değil aynı zamanda yakın civarın “hafızasını” ortaya koyma niyetiyle kurulduğunu belli ediyordu. Mısır’dan ve Kıbrıs’tan getirilen eserlerin yanında Kudüs’teki Yahudi geçmişine yönelik kalıntılar da bu niyetle sergileniyordu.

Reuben Hect Museum Collection

Kapanmayan boşluk

Elbette bunların İsrail’in halihazırda bulunduğu konumdaki “haklılığını” tescilleme amacıyla yapıldığını söylememe gerek yok. Nitekim bir gün müzeyi gezdiren rehberin, İsrail’in tarihine dair 7.yy’a kadar olan kısmı ve 19.yy sonrasını detaylıca anlatmasına rağmen aradaki kocaman boşluğa değinmeden geçmiş olması da epey manidardı.