Yazar: Francis Fukuyama
Aslı için: https://www.the-american-interest.com/2020/05/04/the-wages-of-american-political-decay/
Koronavirüs, uzun vadeli siyasal reform ve politikaları planlamayı imkânsız hale getirmektedir. Uzun vadede bir şey görülüyorsa, bu da uzun vadede hiçbir şeyin belli olmamasıdır.
İnsanlık tarihinde savaş, istila, finansal kriz veya salgın kaynaklı ulusal acil durumlar, büyük siyasi reformların yaşanmasına olanak sağlamıştır. Böylesi acil durumlarda, siyasal sistemler umutsuzca reforma ihtiyaç duydukları durumlarda “tıkanır”, ancak bu tıkanmanın asıl nedeni, sorunların çözülmesine izin vermeyen kurumsal düzenlemelerin ve kurumların tıkanmış olmasıdır. İnsanların ortak bir problemleri olduğunu fark etmeleri, büyük bir sorun ortaya çıktığında gerçekleşir ve bu sorundan kurtulmak için sıkı önlemler alınması gerekir.
Büyük Buhran sırasında yaşanan buydu. Sonrası 1929 yılında borsa çöküşüyle başladı. Ülkenin yeniden büyümesi için ve finansal krizi atlatmak için mali disipline, tasarrufa ve paraya ihtiyacı varken, birçok Amerikalı, hiçbir çözümü olmayan Herbert Hoover gibi liderlerin ortaya koyduğu “koca karı ilaçlarını” çözüm olarak gördü. Gerekli düzenlemeler yapılmadığı ve gerekli önlemler alınmadığı için 1931’deki bankacılık krizi yaşandı ve bu kriz, işsizlik oranlarını yüzde 20’nin üzerine çıkardı ve piyasada başarısızlıklara yol açtı. Bu sebeple, 1932 yılındaki seçimlerde Franklin Roosevelt seçildi ve Demokratlar Temsilciler Meclisinde ve Senatoda sayısal olarak üstünlüğü yakaladı. Nitekim böylece yeni yönetim, izleyecekleri politikaları içeren Yeni Sözleşme’yi kamuoyuna duyurarak, modern Amerikan refah devletinin temellerini attı.
2020 yılında da benzer şeyler yaşanabilir. Trump’ın krizi göz ardı etme çabaları ve geliştirilmiş tanı testleri gibi erken koruyucu önlemler almadaki başarısızlığı, çok sayıda ölüme ve 1930’ların ölçeğine yaklaşan bir bunalıma neden oldu. Ulusal imkânlarla önlenemeyecek bir salgınla mücadele etmek için uluslararası işbirliğine ihtiyaç duyulduğu bir dönemde, Amerika Birleşik Devletleri her zaman gösterdiği küresel liderlik yaklaşımından tamamen uzaklaştı. Krizle rasyonel bir mücadele, ancak mevcut yönetimi devre dışı bırakmak ve mevcut yönetimi hem yerel hem de uluslararası alanda daha sorumlu ve güven verici bir yönetimle değiştirerek mümkün olacaktır. Böylece gerçek bir evrensel sağlık sisteminin oluşturulması, seçim sistemimizdeki eşitsizliklerin giderilmesi ve gelecekteki krizlerle başa çıkacak yeni uluslararası kurumların kurulması gibi uzun vadeli siyasal reformlar gerçekleşebilir.
Ancak bu iyimser senaryonun gerçekleşeceğini ümit etsek de, bunun olamayacağını düşünmek için de birçok neden var. Sorunlarımız, kendimizi içinde bulduğumuz iki yapısal durumdan, başka bir ifadeyle siyasal çöküş olarak tanımladığım olgulardan kaynaklanıyor.
İlk durum, devletin kolları arasında ve çok çeşitli bir toplumdaki farklı düzeylerde (federal, eyalet ve yerel), güç kontrolünü ve kamu gücünü çok geniş bir şekilde dağıtan Amerikan kontrol ve denge sistemidir. Bu iktidar kontrolleri tiranlığı daha az olası kılar, ancak aynı zamanda en acil durumlarda karar vermeyi çok zorlaştırır. Seçim Kurulu gibi katı kurallı kurumlarımızın birçoğu, diğer demokratik anayasalara göre değiştirilmesi son derece zor olan Anayasa’da düzenlenmiştir.
Bu kontrol ve denge sistemi 20. yüzyılda karar verme sürecinde bir engel teşkil etmiyordu, ancak son yirmi yılda ortaya çıkan siyasi kutuplaşma iki yapısal durumdan ikincisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu kutuplaşmanın, 1960’lı yıllardan itibaren beyaz seçmenin Cumhuriyetçi Parti’ye yönelmesine olanak sağlayan Güney bölgesinin yeniden düzenlenmesi ve buna karşılık azınlıkların Demokratik Parti’ye yönelmesinin yanı sıra, büyük kentlere yığılmalar ve kentler ve kırsal alanlar arasında ortaya çıkan sosyal bölünmelerden kaynaklanan eşitsizlik gibi birçok nedeni vardır. Kontroller ve dengeler sistemimizle birleştirildiğinde daha da devasa boyutlara ulaşan kutuplaşma, yıllık bütçeler gibi en önemli meselelerin bile Kongre’den geçirilemediği siyasal durağanlığa yol açtı.
Siyasal durağanlık, son yıllarda bazı açılardan olumlu bir etki de oluşturmuştur. Donald Trump’ın, Müslümanların ABD’ye girmesini engellemek veya sınır duvarını inşa etmek gibi pek çok eylemi mahkemeler veya Kongre tarafından durdurulmuştur. Mevcut COVID-19 krizinde, Amerikan federalizmi, Kaliforniya veya New York gibi eyaletlerin valilerinin Washington’daki liderlik krizine rağmen harekete geçmesine olanak sağladı.
Eksiksiz ve kusursuz bir dünyada, bu eşi görülmemiş pandemi için “savaş gibi bir pandemi” metaforlarının konuşulduğu bir zamanda bu durum, Amerikalıların farklılıklarını bir kenara bırakıp bayrağın etrafında toplanmaları için bir fırsat olabilirdi. Gerçekten de 2 trilyon dolarlık COVID-19 yardım yasasında iki taraflı bir işbirliği vardı. Ancak genel olarak, pandemi kutuplaşmanın derinleşmesine yol açtı ve zaman geçtikçe bu daha da kötüleşecek.
Başlangıçtan itibaren olayların nasıl yorumlanacağı konusunda partililerin keskin bir ayrılığı vardı. Başkan Trump, Ocak ve Şubat aylarında salgının felaket boyutunu görmezden gelerek, salgının kontrol altında olduğunu ve çabucak yok olacağını iddia etti. Bunu destekleyen, medyanın sahte ve yalan haberler yaptığını ve COVID-19’un gripten daha kötü olmadığını savunan muhafazakâr yorumcu lejyonerler de ortaya çıktı. Trump, Mart ayının ortalarında hastalığı ciddiye almaya başladığında bile, muhafazakârlar Anthony Fauci gibi halk sağlığı uzmanlarına saldırmaya devam etti. Ekonomi kötüleştikçe, evde kalma tavsiyelerinin hızlı bir şekilde kaldırılmasını ve işe dönülmesini tartışmaya başladılar. Liberaller ise, tıbbi uzmanlığa duyulan ihtiyacı vurgulayarak ve test, tıbbi malzeme ve benzerlerini arttırmak için daha güçlü hükümet müdahalelerinin ivedilikle gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Tartışma, şimdi kısıtlamaların kaldırılma biçimine ve zamanlamasına kaymıştır. Birçok eyalette muhafazakârlar, 2008 mali krizine tepki olarak büyüyen Çay Partisi’nin ilk günlerini anımsatan bir şekilde, devletin karantina ve sokağa çıkma kısıtlamaları düzenlemelerini protesto etmek için harekete geçmeye başladılar. Liberaller, ekonomiyi restore etmenin önemini reddetmemekle birlikte, ihtiyatlı davranma eğilimindeler. Başkan Trump, valilerin eyaletlerdeki kısıtlamaları ne zaman ve nasıl kaldıracakları konusunda kendileri bir politika geliştirmeleri ve bu doğrultuda karar vermelerini söyleyerek sıra dışı bir çıkış yaptı. Ancak Trump’ın muhafazakâr protestocuları eyalet valilerince alınan tedbirlerin çok katı olduğunu düşündükleri için valilere itaatsizlik ediyor.
Hastalık hakkında hâlâ bilmediğimiz birçok şey var. Örneğin başlangıçta salgını uzun vadede kontrol altında tutmak için gereken sosyal mesafenin ölçüsü gibi. Daha az kutuplaşmış bir dünyada, bu konuda ampirik araştırmalar yapılmalı ve böyle bir karara varmalıyız. Enfeksiyon oranları aniden kısıtlamaların kalktığı Florida gibi eyaletlerde veya erken önlem almayan ve kısıtlamalar uygulamayan İsveç gibi ülkelerde yükselmeye başlarsa veya bir anti-karantina furyasına katılan insanlardan çok sayıda kişi COVID-19’la temas ederse, o zaman oluşturulan politikalar ve sonuçları hakkında daha fazla bilgi sahibi oluruz. Bunun tersi de mümkündür: Erken normalleşmeye başlayan eyaletlerde veya ülkelerde yeni enfeksiyonlarda ani bir artış görülmüyorsa, aşırı dikkatli bir şekilde normalleşmeye karar verebiliriz.
Ancak en başta partizan politikalar nedeniyle, yeni çalışmalar ve bulgular tarafsız ve objektif bir şekilde analiz edilmemektedir. Mevcut durum şüphesiz Kasım ayında yapılacak bir seçim olması nedeniyle daha da kötüleşti. Trump ve destekçilerinin gevşemiş tepkisi, salgın ve ekonomik çöküşün seçim şansını zedeleyeceğine dair korkulardan kaynaklanırken, Demokratlar ise Başkan Trump’a karşı büyük bir güvensizliğin ortaya çıktığını belirtmekte. Her iki taraftaki birçok insan, halkın yararına olduğuna inandıkları şey hakkında yargıda bulunuyordu. Ancak bu tartışmalar, kültürel kimlik gibi başka bir faktörle yeni bir boyut kazandı.
Pek çok iktisatçı ve reformcu tarafından yaygın olarak paylaşılan, insanların dünya hakkında ampirik bilgilerden faydalandığı, bu ampirik bilgilerden çıkarımlar yaptığı ve bu gerçeklerin dikkatle incelenmesine dayanan rasyonel tercihler ve seçimlerde bulunan ilginç bir insan modeli vardır. İnsanlar yanlış seçimler yapıyor gibi görünüyorsa (örneğin, iklim değişikliği konusunda şüpheci davranıyorlarsa veya COVID-19 ölüm oranlarının abartılı olduğuna inanıyorlarsa) bunun nedeni kötü bilgi (yani “sahte haberler”) almalarından veya yeterli düzeyde eğitimli olmamalarından ve aldıkları bilgileri nasıl eleştirel olarak analiz edeceklerini bilmediklerinden kaynaklanmaktadır.
Her ikisi de açıkçası büyük problemlerdir. İnternet, insanların görüşlerini manipüle etmek isteyen kötü bilgiler, komplo teorileri ve Rusya menşeli bilgiler ile çalkalanıyor. İnternette yer alan bilgileri eleştirel olarak analiz etme yeteneği yaşa göre değişir. Ancak genç insanlar internette gördükleri konusunda internette daha az deneyime sahip olan dedelerinden daha şüpheci hale geldi.
Fakat insanın bilgiye ulaşmasında ve onu içselleştirmesindeki sorun çok daha kapsamlıdır. Jonathan Haidt ve diğer psikologlar, insanların tercih ettikleri ahlaki veya politik sonuçlara nasıl ulaştıklarını ve bu tercihlerini savunmak için bilgisel becerilerini nasıl kullandıklarını ortaya koydular. Kültürel kimliğin devreye girdiği yer burasıdır: COVID-19 üzerinde durduğunuz yer gerçeklere değil, kendinizi kırmızı veya mavi olarak görüp görmemenize bağlıdır ve bu kimliğin bir parçası olma arzusu sağlık veya güvenlikle ilgili kişisel çıkarları bile geçersiz kılar. COVİD-19 kapsamında ekonomik destek paketinden en fazla yararlananlar arasında olmalarına rağmen, Güney’deki işçi sınıfı seçmenlerinin “Obamacare” olarak bilinen Hasta Koruma ve Ekonomik Bakım Yasasına karşı gösterdikleri muhalefette bunun daha yumuşak bir biçimini gördük. Bugün, bir anti-karantina furyasına katılmak için hayatınızı riske atmak da buna bir örnektir.
Böyle bir ortamda, gerçekleri ortaya koymak veya daha iyi medya okuryazarlığını teşvik etmek, karar verme aşamasını rasyonelleştirmede yeterli olamaz. Gerçekten de, partizan insanların sahip olduğu eğitimin, aslında onları daha da partizanlaştırdığını ispat eden çalışmalar vardır, çünkü başlangıçta doğru olduklarına inandıkları fikirleri/görüşleri savunmak için daha fazla bilgi edinir ve daha fazla eğitim görürler.
Sosyal davranışlarda nedensellik göstermek, istatistiklerle çalışan sosyal bilimciler için bile her zaman zor olmuştur. Birçok muhafazakâr bugün bile salgının on binlerce insanı “yalnızca” öldürdüğünü ve bu durumun diğer grip ölüm oranlarıyla karşılaştırılabilir olduğunu ve önlemlerin ve kısıtlamaların yol açtığı ekonomik zarara değer olmadığını iddia ediyor. Oysa halk sağlığı uzmanları, kısıtlamalar olmasaydı ölüm ve enfeksiyon sayısının çok daha yüksek olacağını ve hastanelerin hastalarla dolup taşacağını söylüyorlar. Sorun, sonucu açıklayabilecek diğer birçok faktör açık bir şekilde ortada duruyorken, savunduğunuz karşı-olgusallığı/görüşü kanıtlayamamanızdır.
Kriz büyüdükçe kutuplaşmanın derinleşeceğini düşünmek için birçok neden var. Amerikalılar, işe geri dönmek için hastalık konusundaki endişelerden hızla uzaklaşıyorlar. Bu noktada, her şeyin COVID-19 öncesi zamanlara geri döndüğü bir zaman olmayacak, daha ziyade uzun bir deney, açıklık ve yeniden enfeksiyon dönemi olacak gibi görünüyor. Bu, bu deneyimi her eyalette nasıl yorumlayacağınız konusunda büyük tartışmalar yaratacaktır. Fed’in ekonomide likidite ile iş dünyasına ve işçilere verdiği desteğe karşı hükümetin pandemiye verdiği sıra dışı tepkisi üzerindeki ekonomik anlaşmazlıklar, halk sağlığı konusundaki tartışmaları değiştirmeye başlayacak. Politika yapıcılar kimin yardım aldığı ve kimin almadığı konusunda farklı seçimlerde bulunacak ve farklı davranışlar sergileyecektir. Eğer para tarafsız ve objektif olarak dağıtılacaksa, bu süreçte şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri kritik önem taşır. Ancak yaşananlar bu ilkelerin olmadığını göstermektedir. Bütün bunlar partizanca kutuplaşma ve geleceğe uzanan kötü niyet için zemin oluşturur.
Salgınların ve ekonomik krizlerin uzun vadeli sonuçlarının öngörülmesi imkânsızdır. 11 Eylül’den sonra hiç kimse Orta Doğu’nun nihayetinde dönüştürüleceğini öngörmüyordu; 2008 mali krizinin küresel popülizme yol açacağını hiç kimse tahmin etmiyordu. Komplo teorileri kriz öncesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygındı; ancak bunalım ve acı derinleştikçe, bunun bir sonucu olarak yeni siyasi hareketlerin ve hatta dinlerin ortaya çıkacağı kolayca öngörülebilir.
Demokratların, mevcut yönetimin ülkeyi kötü yönetmesinden dolayı Kasım ayında gürleyerek daha güçlü bir şekilde geri gelecekleri mümkündür. Ancak öyle olsa bile, bir ülkeyi dizlerinin üstüne çökmüş bir mirasla devralacaklar ve acı bir şekilde kimliksel kutuplaşmaların hâkim olduğu bir ülkeyi yönetecekler. Kriz öncesi zamanlarda, Trump yönetimi 2008 krizinden bu yana görülmeyen bir miktarda ulusal borç yükünün altına girdi ve bu borç pandemik krizle birlikte aniden üçe katlandı. Bu yük altında yaşamak zorunda kalacak olan sadece bir sonraki yönetim değil, aynı zamanda bir sonraki nesil. Demokrat Parti’nin sol kanadı, herkes için ücretsiz üniversite eğitimi ve “Medicare” (ücretsiz sağlık hizmeti) gibi iddialı yeni sosyal programları uygulamak için vergilerde büyük artışlar gerçekleştirmeyi düşünüyordu. Şimdi ise, bu vergi artışlarının eğitim ve sağlıktan ziyade, COVID-19 ile mücadele eden ekonominin bir yıllık zararının giderilmesi için kullanılması gerekiyor.
Eğer pandemi ile savaşan dünyadaki ülkelerin farklı başarı derecelerine bakılırsa, kritik olarak iki faktör ortaya çıkıyor. Birincisi sağlık çalışanları, acil müdahale ekipleri, altyapı ve mevcut kaynakların sayısıyla ilgili olan kamusal kapasitesinin derecesi; ikinci kritik faktör ise, vatandaşların hükümetlerine duydukları güven derecesi ile ilgilidir. İster demokratik ister otoriter olsun, tüm insanların devletin kurallarına yüksek derecede gönüllü uyum sağlamaları gerekmektedir. Ancak otoriter ve zorlayıcı yaptırımlara güvenmek zorunda kalırlarsa büyük sıkıntılar yaşanıyor; bu Amerikalı valilerin akıllarında tutması gereken bir şey. Almanya ve Güney Kore, bu güven derecesinin mevcut olduğu demokrasilerdir ve sonuç olarak komşularının çoğundan daha iyi performans göstermiştir.
Amerika Birleşik Devletleri, şu anda birçoğu yeterince kullanılsa bile, merkezi, eyalet ve yerel düzeylerde devasa miktarda kamusal kapasiteye sahiptir. Ne yazık ki sahip olmadığı şey, yüksek düzeyde sosyal veya siyasal güvendir. Ülkeyi saran acı kutuplaşma, Amerika için büyük bir zayıflık olmaya devam ediyorken, Rusya gibi rakipler tarafından neşeyle karşılanıyor. Bu kutuplaşma, Trump yönetimi sırasında dramatik bir şekilde arttı ve tüm Amerikalıların karşılaştığı ortak tehdide rağmen hiçbir azalma işareti göstermiyor. Bir kişi her yıl daha iyi ve daha kötü gelecekler hayal edebilse de, kültürel kimlikler üzerindeki temel bölünme bir şekilde aşılmazsa, Amerika Birleşik Devletleri uzun vadeli sorunlarını çözemeyecektir.
Çeviri: Cihat Aydın
Yorum ekle