Yazarlar

50 yıl sonra yeniden Kissinger !

Yazının Orijinali: Kissinger’s spell on China policy fades 50 years after visit – Nikkei Asia 

ABD-Çin diplomatik ilişkilerinin normalleşmesinin önünü açan Kissinger’ın Çin’e yaptığı ziyaretin 50. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bir etkinlikte, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Washington’un on yıllardır savunduğu mübareze politikasını yeniden savundu.

Geçtiğimiz Perşembe günü, Çin Başkan Yardımcısı Wang Qishan ile yaptığı çevrimiçi bir görüşmede, “ABD ile Çin arasındaki çatışma tüm dünyayı bölebilir” ifadelerini kullandı.”Ulusları kutuplaştırma girişimleri, dünya genelinde bölünmeler, çözülmesi giderek zorlaşan ayrışmalar ve baskılar yaratacaktır.” dedi.

Ancak ABD Başkanı Joe Biden, aynı gün çok farklı bir mesaj göndererek onlarca yıllık politikanın artık geçerli olmadığının sinyalini verdi.

Başkan, basın toplantısında yaptığı açıklamada, ABD’nin “Çin ve diğer ülkelerle gerçekten geleceğimizi belirleyecek olan stratejik rekabeti karşılamak için Amerika’nın temel güçlü yönlerini desteklemeye odaklanması” gerektiğini söyledi.

Karşılıklı yarar taahhüdü yerine rekabet, günümüzde iki ülke arasındaki durumu tanımlayan düstur haline geldi. Washington, Pekin’i en büyük ekonomik ve askeri tehdit olarak görmeye başladı.

Oysa taahhüd yaklaşımı, Çin’i ekonomik olarak desteklemenin ve onu uluslararası düzene entegre etmenin siyasi değişimi teşvik edeceği ve ülkeyi demokrasiye yönlendireceği fikrine dayanmaktadır.

Bu politika, Kissinger’ın, Japonya’nın haberi bile olmadan, ulusal güvenlik danışmanı olarak 1971’deki tarihi gezisiyle başladı. Kissinger, Başbakan Zhou Enlai ile üç gün boyunca görüşmeler yaptı ve ABD Başkanı Richard Nixon’ın bir sonraki Şubat ayında oraya seyahat etmesinin önünü açtı.

Ziyaret, 1979’da ikili ilişkilerin resmi olarak normalleşmesine yönelik tarihi bir dönüm noktası oldu.

Kissinger’ın etkisi, daha sonra ABD’nin Taipei ile resmi bağları kesme kararında belirgindi.

Bu yıl Haziran ayında yapılan bir zirvenin ardından G-7 liderleri, Pekin ile Taipei arasında artan gerilime atıfta bulunarak “Boğazlar arası sorunların barışçıl bir şekilde çözülmesini” isteyen bir bildiri yayınladı. Bu barışçıl çözüm fikri, 1972 tarihli bir ABD-Çin bildirisinde onaylanan “tek bir Çin vardır ve Tayvan Çin’in bir parçasıdır” önermesinden kaynaklanmaktaydı.

1972’dan beri tüm Amerikan hükümetleri, Washington’un Çin Halk Cumhuriyeti hükümetini “Çin’in tek yasal hükümeti” olarak tanıdığı, ancak Çin’in Tayvan üzerindeki egemenliğini açıkça kabul etmediği bu “Tek Çin” politikasını sürdürdü.

Çin, Kissinger’ın ziyaretiyle başlayan süreci, bugün iki gücün izleyeceği bir model olarak lanse ediyor.

Perşembe günkü toplantıda Wang, Amerika’nın Çin stratejisinde, yanlış değerlendirme ve yanlış yönlendirme ile kısır döngüye dönüşmekten kaçınması gerektiğini söyledi ve ABD’yi Pekin’i hayali bir düşman olarak görmemeye çağırdı. Ayrıca Washington’ı, 1972 ve 1982 yılları arasında yayınlanan ve Tayvan’a silah satışını azaltma taahhüdünü içeren üç ortak bildiriye uyma çağrısında bulundu.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin de, Kissinger’in ziyaretine övgüde bulundu ve dönüm noktası ziyaretinin “Çin-ABD ilişkilerinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesinde yeni bir tarihi sürecin başlangıcı olduğunu ve her iki ülke ve dünya üzerinde olumlu etkileri olduğunu” söyledi.

Çin’in Sovyetler Birliği’nden ayrılışından sonra Çin ile yakınlaşma kararı, Kissinger’ın reelpolitik özelliği ile doğrudan ilgilidir. Kissinger, bu dönemde ideolojik veya politik farklılıklardan bağımsız olarak büyük dünya güçleri arasında denge sağlamaya çalışmıştı.

Sonraki ABD yönetimleri, 1989’da Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda demokrasi yanlısı öğrenci protestoculara yönelik baskıdan sonra bile Kissinger’ın açtığı yolda ilerlemeye devam etti.

Soğuk Savaş sona erip ABD’yi tek küresel süper güç olarak bıraktıktan sonra, ABD Başkanları Bill Clinton ve George W. Bush, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü üyeliğini, ülkenin dünyanın adeta bir fabrikası olarak gelişmesini desteklemesi için teşvik etti. Hızla büyüyen pazarda yer alan Amerikan işletmeleri, ortaya çıkan refahtan oldukça yararlanmıştı.

Ancak sonraki yıllarda Çin’in yükselişi, ABD egemenliğinin temellerini sarsmaya başladı.

Çin’in gayri safi yurtiçi hasılasının, bazı tahminlere göre 2028 gibi erken bir tarihte ABD’yi geçmesi bekleniyor.

2017 yılının sonlarında Başkan Donald Trump yönetimi, Çin gibi rakiplerine karşı daha sert bir çizgi çizdi. Ortak katılımın “Çin vb. ülkeleri iyi niyetli aktörlere ve güvenilir ortaklara dönüştüreceği” varsayımına dayanan geçmiş politikaları eleştirdi ve “çoğunlukla bu önermenin yanlış olduğu ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.

Amerika’nın her iki ana partisinde yer alan milletvekiller, ABD’nin yaklaşımını değiştirmekten başka seçeneği olmadığınıartık kabul ediyor.

Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Hint-Pasifik işlerinden sorumlu koordinatörü Kurt Campbell, Mayıs ayında yaptığı açıklamada, “Sanırım, genel olarak ‘engagement’ olarak tanımlanan dönemin sona erdiğini kabul ediyoruz.” diyerek artık”Ana politikanın rekabet olacağının” sinyallerini verdi.

Biden yönetiminin bu yöndeki dönüşü, tedarik zincirlerini yeniden işleyerek ve teknoloji sızıntılarına karşı savunmayı güçlendirerek Çin ile ekonomik katılımı azaltmak için hareket etme yönünde gerçekleşmiştir. Washington, ekonomik olarak Çin’i geride bırakmak ve demokrasi ile otokrasi arasında bir savaş olarak nitelendirdiği bu süreçte bir adım öne geçmek için koronavirüse karşı mücadele etmektedir.

Çin’in ekonomik yükselişi, beyaz yakalı Amerikalılar için iş kayıplarına yol açıp ABD’deki genişleyen sosyal bölünmelere katkıda bulunmuştur. Biden’ın bu sorunları düzeltip düzeltmeyeceği, kısmen Washington’un Kissinger’ın Çin politikası üzerindeki yarım yüzyıllık büyüsünü kırıp kırmayacağına bağlı olacaktır.

 

 

Etiket /

Mücerret / Çeviri

Yorum ekle

Yorum göndermek için buraya tıklayın