Yanlış hatırlamıyorsam 2003 senesiydi. Üniversitede son yılımız. Gazete, televizyon, dergi, radyo ve basın-yayın namına ne varsa peşindeydim. Bölümüm ve hedefim medya olduğu için çabamda sınır yoktu. Erzurum’un soğuk geceleri ve ayaza çalan gündüzleri şahidimdi.
Okulumuzda tiyatro yapan arkadaşlar vardı. Benden de bir rol canlandırmamı istediler. Her iş elimden gelirdi. Yapacağıma inanmışlardı. Fekat sahne bir iş değildi ki…
Arkadaşları kıramadım. Sahneye karşı da ayrı bir alakam vardı. Çıktım, oynadım. Rolümü ve oyunu tam hatırlamıyorum ama beğenilmişti.
Öylece geçecek sandım. Geçmedi. Arkadaşlar bir oyuna daha çağırdılar. Necip Fazıl Kısakürek’in Bir Adam Yaratmak’ı… Çok küçük bir rolüm vardı. Sona doğru gelen hükümet görevlisiydim. Ama neredeyse oyunun başından sonuna kadar kuliste beklediğim için metnin tamamına vakıftım. İyi dinleyiciyimdir. İyi dinledim. Bir, iki, üç… İstanbul’a geldik, oyunlar devam etti.
Kenan Korkmaz’ın yönettiği ve başrolünü oynadığı Bir Adam Yaratmak’ı defalarca perde arkasında dinlemişimdir. Aslında yaşamışımdır. Her defasında başka bir cümle kafama takılır, dilime dolanırdı. Üstat işte, boş geçirir mi?
Reis Bey’i de oynadık sonra. Savcı rolündeydim. Orada da fena olmadığımı söylerlerdi. Sonra esas hayalim olan medyaya dönmeye karar verdim ve benim için tiyatro sahnesinin perdesi kapandı.
Ama peşimi bırakmayan şey Bir Adam Yaratmak’tı. Kim bilir, belki de kendimi yeniden tanımlama noktasında dönüm noktalarındandı. Güzel oldu.
Seneler sonra Bir Adam Yaratmak ile alakalı ilginç bir hikaye duydum. Fethi Gemuhluoğlu, daha 12-13 yaşlarındayken koca oyunu kendi başına canlandırmaya çalışırmış. Hem de evlerinin çatı katında. muharrir Hüsrev Bey’in bütün metinlerini ezberlediğine eminim. Benim bir dönem iç huzursuzluğum olduğu gibi…
Fethi Gemuhluoğlu dedik, değil mi?
Evet, esas mesele o. Bu yazının konusu da o… Ağabey, dost, yoldaş, sırdaş, aksiyon adamı, nazik, gönüldaş, fikirdaş ve daha çok dost…
Fethi Gemuhluoğlu’nu görmedim hiç. Ben doğmadan birkaç sene evvel vefat etmiş. Lakin O’nu görmeyen binlerce kişi gibi sevdim. Uzaktan. Değil aslında uzak, yakından. Sadece o meşhur fotoğrafı bile içinizi ısıtır, bir sıcaklık duyarsınız, yumuşarsınız, o an etrafınızda kim varsa sarılmak istersiniz.
Dostluk, ahbaplık, yarenlik ve benzeri hangi ifadeler varsa gönlünüze dolar. Dostluk Üzerine yazdıkları da elbet aynı şeyleri uyandırır. Ama bir insanı cemali sizde bu hisleri uyandırıyorsa, o insan ölümsüzdür.
Fethi Gemuhluoğlu emanettir. Zamana emanettir, insana, bugüne, yarına ve zamanın çok ötesine emanettir. Zamanın kendisinden emin olduklarındandır.
Fethi Gemuhluoğlu hayatın ve insanın olduğu kadar ölümün de dostudur. Zira bilir ki ölüm, hayatın hudududur. Başı mı, sonu mu bilinmez. Ama muhakkak olan hayatın hududu olan ölümün dostudur…
Fethi Gemuhluoğlu, bizim önemsemediklerimizin dostudur. “Tarihe dost, kişinin kendi uzuvlarına dost, komşuya dost, coğrafyaya dost ve bazı mesleklere dost”tur, kendi tabiriyle…
Fethi Gemuhluoğlu uykusuzluğun dostudur. Uykuya düşman değil ama ilim için, dostluk için uykusuz kalan gözlerin dostudur…
Fethi Gemuhluoğlu, düşmanlık bilmezdi. Yine kendi ifadesiyle:
Fikre dostluk, tebliğe dostluk… Düşmanlık yok. Tenkide düşmanlık mânâsına söylemiyorum.
Hiçbir şeye düşmanlık söylemeyeceğim. Hiçbir şeye düşman olunmaz. Dostlukları, insanlar
ayırırlar. Karşımızdakiler düşman olup olmamakta muhtârdırlar. Her sabah evinizden, Allah’a
ev halkını, hâne halkını ısmarlayarak çıkınız. Onlar size “güle güle” deyip dememekte
muhtârdırlar. Hâne halkına yaptığınızı, gayrı olmayan halka da yapınız. Yine, herkese, her zaman…
Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in Bir Adam Yaratmak piyesinden bahsetmiştim ya… Orada hiç unutamadığım ve kuvvetle muhtemel hayatıma ışık olan ifadelerden biri şöyleydi:
Sonbaharda uçuşan yapraklar gibi hepimiz Allah’a doğru yol alıyoruz. Allah’a doğru yol almak vardır, varmak yoktur. Varılabilen hiçbir ufuk, hiçbir gaye Allah olamaz.
Fethi Gemuhluoğlu’nun dostluk vurgusu da varılamayan bu ufku simgeler ve bu ifadenin sonsuzluğu nispetinde mümkündür. Basittir. Sadedir. İnsandadır. İnsandandır, insanadır. Mümkündür. Sonsuz oranında mümkündür. İnsan var oldukça mümkündür.
Fethi Gemuhluoğlu gönüldür. Her şeyin gönülde cereyan ettiğini söyler. İnsanları gönlün döllediğini vurgular. Ve gönlün döllediği hayatın adı da yoldur. Hepimiz de yol çocuğuyuzdur.
Fethi Gemuhluoğlu, her şeyin Kur’an-ı Kerim’de söylendiğini söyler. Hazreti Peygamber’in devam ettirdiğini söyler. Gönlün, dostluğun bu yolda olduğunu söyler. Fethi Ağabey de ayetin, hadisin dostudur. Dostluğun lafzıdır. Dostluk lafzının yaşayanıdır. Ölmeyenidir. Ölümlüsüdür. Ölümsüzüdür.
Fethi Gemuhluoğlu’nu anlatmaya çalışmanın en zor yanı, Fethi Gemuhluoğlu’nun anlatmaya çalışmanın çok da doğru bir şey olmadığın bilmektir.
Ol sebepten…
Vefatından 2 sene evvel bir konuşmasında kullandığı ifadelerle Fethi Gemuhluoğlu’nu anmış olalım…
“Ve kelâm, ölüme dostluğa kadar kelâm burada tükeniyor. Kelâmı tükettim. Yine selâma
dönmüş oldum. Ve size diyorum ki, gözü ışımış olun. Çünkü sabah oluyor. Şeb-i yeldâdan
geçtik, küfür bitti. Küfür bir zatta kemâlini bulmuştu, bitti. Şimdi onun önünde duruyorlar,
şimdi putperestliği onun önünde icrâ ediyorlar. Nifâk bir zatta idi, o da bitti. Riyâ devrini
geçiyoruz beyler. Hiçbir tünel ebedî değildir; ebedî olursa adına tünel denmez. Hiçbir tünel
ebedî değildir. Ve Yahya Kemal Bey yanlış söylüyor, ‘İmân bir şevk olan zamanlar geçti’
diyor. Geçmemiştir. İmân bir şevk olan zaman tekrar gelmiştir. Ebedîdir. Her zaman öyledir.
Her zaman imân bir şevktir. O zaman geçmemiştir. Onun vakt-i eceli… Hani, onun vakti
henüz ecelsizdir; sonunda mukadderdir o. Son sözüm: ‘Nefesler pâyende ola. Demler, safâlar
müzdâd ola. Kulûb-ı âşıkan küşâde ola…’
Bana hakkınızı helâl ediniz”
Yorum ekle