“Şiirlerini Allah, ölüm ve aşk gibi üç ezelî temden dokuyan
Yunus, üç zamanın, geçmişin, şimdinin ve geleceğin de şairidir.”
PEYAMİ SAFA
Yunus Emre, sadece şiirler yazan/söyleyen biri değil hakkında şiirler yazılan/söylenilen bir isimdir. Bu durum, her şeyden önce Türk şiirinde Yunus’un kurduğu muhteşem saltanatı, erişilmezliğini ve ne kadar çok sevildiğini gösterir. Diğer yandan ise ona adanmış bu şiirler, bir manada birer Yunus Emre biyografisi olarak okunabilecek metinlerdir. Bunları okuyarak Yunus kimdir, Türkçe için ne mana ifade eder, nasıl yaşamış ve neler söylemiştir? Bizdeki karşılığı nedir? Şeklindeki biyografisini anlamamıza yarayabilecek soruların cevaplarını bulabiliriz.
Yunus Emre antolojileri
Türk şiirinde Yunus Emre için yazılan yüzlerce şiirden söz edebiliriz. Bunlar bugüne kadar üç ayrı antolojide bir araya getirildi. En azından bizim gördüklerimiz bunlardır. Bunlardan ilki Ali Yakıcı tarafından 1991’de yayımlanan “Yunus Emre’ye Şiirler” adlı çalışmadır. Bunu Vedat Genç’in 1997’de yayımladığı “Yunus Emre’ye Şiirler” antolojisi takip eder. Bunlardan ilk Kültür Bakanlığı, diğeri ise Milli Eğitim Bakanlığınca yayımlanmıştır. Üçüncü çalışma ise bizim tarafımızdan yapılan ve 2012’de Karaman valiliğince yayımlanan “Dilimiz Yunus Söyler/Yunus Emre’ye Adanmış Şiirler” adlı çalışmadır. Bu üç çalışmada yüzlerce şaire ait Yunus Emre konulu şiirler yer almaktadır. Biz ise diğerlerinden farklı olarak çalışmamıza “Türk İllerinde Yunus Emre” başlığı altında Orta Asya’dan Başkanlara bütün bu coğrafyalarda Yunus için yazılmış şiirleri de alarak Yunus’un Türkçe konuşan coğrafyalardaki etkisini ortaya koymaya çalıştık.
Yunus’un şiirimize etkisi
Yunus Emre, Türk şiiri boyunca hemen bütün şairlerimizin ilgi ve bilgi alanında oldu. Tezkirelerde yer almadığı için yaygın kanaat Yunus Emre’nin Divan şairlerince hiç anılmadığı şeklindeyken, aslında durumun böyle olmadığı da bilinmektedir. Yani Yunus Emre, Divan şairlerini de etkilemiştir. Bu konuda Vehbî’nin bir kasidesindeki şu ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Buna göre şair Vehbi, Nahîfî’yi sırf Yunus Emre’ye benziyor diye övmektedir. “Nahîfî kim ilâhiyât-ı Yunus’tan müessirdir/Usûl-ı sûfiyanda beste eşâr-ı firâvânı/Kemâlâtıyla şimdi câ-nişîn-i arif olmuştur/Müsellemdir hakikat nam u nesre fazl-ı irfânı” Yine Fuzuli’de, Necati Bey’de ve Şeyh Galip’te derinden derine bir Yunus algısı ve tarzı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ahmet Fakih, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhani ve onlardan sonra gelen Gülşehri ve Aşık Paşa gibi şairlerimiz benzer bir dil anlayışıyla eserler verdiler.
Yunus, en çok ilgiyi ise Tekke şairleri arasında gördü. Âşıklar da ona ilgisiz kalmadılar. Hem onun etkisinde şiirler yazdılar hem de ona şiirler ithaf ettiler. Yunus’u bir pîr olarak şiirinde adını anan en önemli isim Niyazi Mısri oldu. Onun “Niyâzî’nin dilinden Yunus durur söyleyen/Herkese çü can gerek Yunus durur cân bana” ifadesi hem kendindeki hem de tekke şiirindeki Yunus etkisini çok açık biçimde gösterir. Hacı Bayram Veli’den Eşrefoğlu Rumi’ye, Abdülehad Nuri’den Sun’ullah Gaybi’ye bütün Tekke şairleri kendilerini Yunus’un birer talebesi bilirler. Tekke şairleri gibi Halk şairleri için de Yunus, “şairlerin piri”dir. Malum, âşık edebiyatı şairleri, şiire bir kutsiyet atfederek bir pir elinden bade içen kişinin şair olabileceğine inanırlar. İşte Yunus Emre, onlara bade veren bir isim olarak görülür. Bu anlamda Karacaoğlan, Emrah, Bayburtlu Zihni, Dertli, Âşık Veysel gibi isimler, metinler arası bir okumayla Yunus tarzı bir söyleyişe akraba isimler olarak anılabilir.
Dileri Yunus’u söyleyen şairler
Yunus’a doğrudan ithaf şiirleri yazanlar arasında en eski örnekler olarak “O insanlık içinde gevher-i yektâ-yı manâdır/Hazînedâr-ı eş’âr, hem emîn-i ilm-i a’lâdır/O Hak’la söyleyen, Hak söyleyen bir murg-ı gûyâdır/Cenâb-ı Kibriya’nın mazhar-ı takdiridir Yûnus” diyen Osman Kemali ile “Ehl-i aşkın gülüdür Hazret-i Âşık Yunus/Bağ-ı Hak bülbülüdür Hazret-i Âşık Yunus” diyen Molla Mehmed Murad’ı görmekteyiz. Bizim ulaşamadığımız başka örnekler de bulunabilir ama Milli Edebiyat dönemine gelinceye kadar bu etki daha çok Yunus tarzı şiirler, nazireler yazmak şeklinde gerçekleşmiştir. Bu yüzden doğrudan ithaf özelliği taşıyan şiirler azdır.
Yunus’a ithaf şiirlerinin sayıca artması ise Milli edebiyat dönemine rastlar. Bunun en önemli sebebi o dönemde kimlik arayışı içinde olan şairlerin yolu geriye doğru gittiklerinde tabii olarak Yunus Emre’ye çıkmıştır. Bu yüzden hem dil hem din algısı bakımından Yunus’u kendilerine çok yakın hissetmişlerdir. Mesela “Ben görmedim, sensin bakan/Bir nur olup kalbe akan/Yanıyorsam sensin yakan” diyen Ziya Gökalp, bize taklidi de olsa tıpkı Yunus Emre gibi sade Türkçe şiirler yazarak sonraki şairlere bir yol açar. Bu yoldan daha sonra Halide Nusret, Necip Fazıl, Rıza Tevfik, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ziya Osman Saba, Hasan Ali Yücel, Rıza Ümit, Arif Nihat Asya, Bekir Sıtkı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek, Bahattin Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Talat Sait Hamlan, Hüsrev Hatemi, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Bestami Yazgan gibi onlarca isim yürür ve şiirlerinde Yunus’un nefesini ve şiir özelliklerini kendi zamanlarına taşırlarken bir taraftan da ona ithaf ettikleri şiirler yazmışlardır.
Bu tesir, sadece Anadolu coğrafyasıyla da kalmamış, Türkçe’nin konuşulduğu her yerde Yunus, şairleri etkilemiş, onun takipçileri bu coğrafyalarda da yetişmiştir. Özellikle makamı da bulunan Azerbaycan’da, yine Balkan şiirinde bu tesir çok güçlüdür. Yine Kıbrıs Türk şiirinde de Yunus sevgisi çok yoğundur. Azerbaycanda “ o, Türk’ün ve Türkçe’nin varlık sesidir” diyen Bahtiyar Vahapzade, Anar Rızayev, Memmed Aslan, Batı Trakya’dan Ali Rıza Saraçoğlu, Kosova’dan Bayram İbrahim, Üsküb’dan Fahri Ali, Kırgızistan’dan Altınbeg İsmailov bunlardan sadece bir kaçıdır.
Neler söylediler?
Yunus’a ithaf edilen şiirlerde Yunus; her şeyden önce dilde, şiirde, düşüncede sığınılacak bir liman olarak görülür. “Yüce dağlar ardından/Deniz aşırı geldim/Evliyalar yurdundan/Selâm tapşuru geldim” diyen Rıza Tevfik böyle bir durumu dile getirir. Hasan Ali Yücel için de Yunus, kişiyi “Hakikat aşkına erdirecek” bir mürşittir. Faruk Nafiz de benzer şekilde onu hakikat yoluna götüren bir pîr olarak anar. Halide Nusret de “Kapında kul olmak ar değil bana/Toprağına yüzüm sürmek dilerim” derken aynı bakış açısını yansıtır. Arif Nihat Asya “Meded, ey yolun, rehberin kendisi/Nebî Yûnus’un vârisi/Velî Yûnus’um!” mısraları ile onu rehber kabul eder. Necip Fazıl “Kaç mevsim bekleyim daha kapında/Ayağımda zincir, boynumda kement/Beni de, piştiğin bela kabında/Kaynata kaynata buhara benzet!” diyerek onun çilesine talip olur. Rıza Ümit de onun kapısında kul olmak isteyenlerdendir: “Ey dost, ey can, ey dervişim/Söyle nice halettir bu?/Sen bir derya, sen bir umman/Ben, tasında bir damla su/Hû Sultanım, Yunus’um Hû!..”
Behçet Kemal Çağlar ise “Konuşulan dil var ya şimdi bütün ulusça/Bir bakıma Mehmedce, bir bakıma Yunusça” diyerek onun diline vurgu yapar. Ahmet Tufan Şentürk de “Bir sevgi varsa yüreğimizde/gözlerimizde bir ışık bir/güzel söz söylüyorsa dilimiz/onu söyleten Yunustur Yunustur o” mısralarıyla Yunus’un Türk dili için taşıdığı manayı ifade eder. Yani bugün onca şiir, hikaye, roman vb. yazılıyorsa bu dilin kurucusu Yunus’tur. Durum N. Yıldırım Gençosmanoğlu için de aynıdır: “Söz, özün şahlanan atı/Elimde Tapduk berâtı/Türk şi’rinin kâinatı/Sevginin okyanusuyum…” Semih Sergen’e göre ise “Söz mülkünün sultanı”dır. Âşık Ali Çatak da onun diline vurgu yaparak kendi semasında tek yıldız olduğunu söyler: “Yunus Türkçe’nin anası/Yok onda Arap Farisî/O dünyanın sevgilisi/Gelmez bir can Yunus gibi” Âşık Halil Karabulut için ise “Türkçe mısralarla inciler döken/Şiir sanatında zirveye çıkan/Divanına ölmez çiçekler eken” ulu bir şairdir.
Cokun Ertepınar “Koca Yunus, ulu Yunus, bir Yunus/İnsanlığa onur Yunus, şan Yunus/Dosta, dostluğa giden yolda/Gönülcüğü gönüllerce dolup taşan Yunus” ifadeleriyle Yunus’un duygu ve düşünce dünyasına telmihte bulunur. Muharrem Kubat da ondaki sevgi çağrısına dikkat çeker: “Kavganın, öfkenin yeri yok bizde/Kini kökten sil de gel Yunus diye…/Sevmek, sevilmektir fikirde, özde/Gönüllere dol da gel Yunus diye…” Betami Yazgan için de o “ Sevgi diyarının kapısı Yunus/Muhabbet mülkünün tapusu Yunus”tur.
Göktürk Mehmet Uytun ise onun dervişliğine vurgu yapar: “Hak yoluna postu sermiş/Derviş Yunus, ermiş Yunus/Gece-Gündüz zikredermiş/Derviş Yunus, ermiş Yunus” Tayyip Atamaca da onu bir rehber olarak görür. “Osmanlı’dan günümüze/Rehber oldun yönümüze/Işık tutun önümüze/Yunus Emre Yunus Emre” Âşık İlhami ise bu bağlamda şunları söyler: “Secdeyi Rahmanda birinci safta/Duranların biri Yunus Emre’dir/İllâ demiş kalmamıştır hilafta/Erenlerin biri Yunus Emre’dir.” Yunus’un sözünün kaynağını, takip ettiği yolu ise Âşık Burhani şöyle açıklar: “O bir yüce Hak velidir/Yolu Muhammet yoludur/Söyleten kudret dilidir/Dili Kur’an Yunus Emre.” Âşık Ayşe Çağlayan da onun çilesini dile getirir: “Hakk’a gönül bağladı/ Ah edüben ağladı/Yüreğini dağladı/Aşk ile pişti Yunus” Âşık Gülhani ise menkıbelerine atıf yapar: Hacı Bektaş tekkesinde kırk sene/Yunus Pir’i, Pir Yunus’u aradı/Taptuk Emre himmet eyledi ona/Yunus yâri yâr Yunus’u aradı.”
Nüzhet Erman “Alçacık gönlünü çaresiz halka/Dirliğe, düzene, arı sevgiye/İnsancıl kaygılara, yücelten acıya/Anadolu yüreğinin tükenmezliğiyle/Adayan Yunus” diyerek onun toplumsal misyonuna işaret eder. Ve Yunus Anadolu’dur, Anadolu Yunussuz anlaşılamaz. Tıpkı Ahmet Urfalı’nın şu mısralarda söylediği gibi: “Kalbin ahengini verir rüzgarın kimliğine/Gökte yıldız ışıldar ötelerde ardıç kuşları ötüşür/Bezenir dağa taşa çiçeklerin oymağı sözünle mühürlenir Anadolu/Uzak bir yolcunun yorgunluğunu alır gözlerinin aydınlığı” Yunus işte böyle bir coğrafyada ilden ile gezmiştir. Aşık Şeref Taşıova bu duruma şöyle tanıklık eder: “Sırtında heybesi elinde asa/İncecik yollarda Yunus’u gördüm.”
Yücel İpek, Yunus’un sevgisinin ne ölçüde büyük olduğuna dikkat çeker: “Kokusu hep artan hiç eksilmeyen/Gönül bahçemizde bir güldür Yunus” Hüsrev Hatemi’nin Yunus’u da böyledir: “Yunus ki bu toprakta açılmış gülmüş/Bir dem o da ağlamış, avunmuş, gülmüş/Esrarını aşkın bize açmış bir bir/Susmuş ve o esrar yeniden örtülmüş.” Nedim Uçar’a göre ise “Burcu burcu kokan gonca güllerde/Dostluğa uzanan sıcak ellerde/Sevgiyi anlatan bütün dillerde/Aşk ile söylenen sözde Yunus var” dır.
İsmail Karakurt ise bu çağın karanlığında “Ah mirim, aşk elinden gideli/Odunlar eğri, od sönük, ocak kül/Ah mirim, yeryüzü gurbet artık/Hırkan gülden içimde bir bülbül” diyerek ondan yardım ister. Selami Şimşek, Yunus’la Yunuslaşanların “Yûnus kalpli adam”lar olup “meleklerden ilâhiler öğrenecek”lerini söyleyerek onun bu coğrafyada nasıl bir insan yapısı inşa ettiğini belirtir.
Bu bağlamda daha yüzlerce mısra, beyit, dörtlük örnek olarak gösterilebilir. Hepsinde de karşımıza bir Yunus Emre portresi/fotoğrafı çıkar. Özetle söyleyecek olursak şairlerimiz onu bir mürşid, bir derviş, bir Hak dostu, gönül eri, hakikat rehberi olarak görmektedirler. Yine onun gerek Anadolu’da gerekse dünya insanlığına verdiği mesajlar itibariyle etkisine dikkat çekmektedirler. Buna göre Yunus Emre, bir birlik, dirlik, sevgi, hoşgörü, barış, kardeşlik sesini kendine ses kılan bir şairdir. Bunu da zengin anlatımlı bir dile dönüştürdüğü Türkçe ile yapmıştır. Bu başarısıyla hem kendi çapını etkilemiştir hem de bugünlere de söyleyecek sözü olan bir şairdir.
Yorum ekle